Sezon değişiyor diye mi nedir, yine başladı tüm gazete eklerinde modaya dair yazılar. Yok efendim bu kış, dar paça geri geliyormuş, out olan vatkalar tekrar in oluyormuş falan.
Gerçi sağ olsunlar iyi etmişler yazmakla. Milletçe bizleri de almıştı telaş modaya dair. Düşünüp durmaktaydık “Bu kış ne giyeceğiz, alışverişe ne zaman çıkmak lazım, Ramazan sonrasına bırakırsak acaba geç mi kalırız, şu dergide beğendiğimiz ayakkabıyı, çantayı bizden önce birisi alır mı?” diye.
Şu moda çılgınlığı hayatımın hiçbir döneminde beni fazla cezp etmedi. Psikolojim de sağlammış demek ki, onu da bunu da alıp rahatlayan alışveriş manyaklarından da olmadım ne mutlu ki
Şu meşhur modacılar vardır ya, tüm dünyanın adını bildiği, ben hep onların insanlarla hafiften dalga geçtiklerini düşünürüm. Düşünsenize, adam oturuyor masa başına ve iğrenç bir bluz çiziyor, tek kolu kabarık, öbür kol daracık, yakanın solu dantel, sağı kadife v.s. Sonra da mor, turuncu, siklamen gibi abuk renkleri kullanıyor bu bluzda. Kendi de farkında rezalet bir bluz yaptığının ama amacı farklı. Şöyle geçiriyor içinden bence, “Hehheeheee. Bu iğrenç şeyi bakın ben nasıl giydiricem size. Hatta kısıtlı sayıda üretiriyim de, yiyin birbirinizi! Ne de olsa üstünde adım var diye. Kumaşını moktan bile dokutsam yine alırsınız siz?”
Bir de şu tip kadınlar vardır. Girerler bir dükkana iki arkadaş, biri bir ceket gösterir diğerine,
“Nasıl şekerim sence güzel mi?”
Diğeri cevap verir, “Aman yok be tatlım, ben pek beğenmedim.”
“Ama şekerim bunun markası, Laurentgarcon Valentinluitton”
“Aaaa öyle mi? Zaten ben de alıcı gözle tekrar baktıktan sonra fikrimi değiştirmiştim.”
Mesela bir dükkana girersin, gözüne bir şey ilişiverir, hoşuna gider, “Acaba mı?” diye düşünürken etiketi görünce dilin tutulur. Düşünürsün, “Bu benim altı aylık ev kiram” diye. O sırada mağaza görevlisi yanına gelir ve şöyle der:
“Ay hanımefendi pek şık değil mi? Ben sizin yerinizde olsam asla kaçırmam. Zaten tek kaldı.”
“Eee kaçırma o zaman, sen al kendine, madem bu kadar da beğendin?!”
“Fiyatı da gerçekten çok uygun. Bence valla, kesin deneyin.”
“Fiyatı da çok mu uygun? Pardon ben anlamadım ama size sıkı maaş veriyorlar herhalde ya da siz dükkanın sahibisiniz?”
Bazen de girersin bir dükkana, üzerinde bir kot, bir tişort. Tam görevliye “Bu ayakkabının otuz sekizi var mı?” diye soracakken, görevli senden önce cevabı yapıştırıverir:
“Fiyatı şu kadar bu ayakkabının” diye
“Ben fiyatını sormadım ki: Numarasını sordum size. Çok mu çulsuz geldim gözünüze? Ne belli benim trilyoner olmadığım? Sen şu lafı hiç duymadın mı? ‘Paranın ve imanın kimde olduğu belli olmaz’ diye!”
-Alıntı-