Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

mistik adamın tanrısı emekli olmuş (1 Kullanıcı)

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
ALLAH ANLAYIŞI VE MİSTİK AKIMLAR
Allah’a, O’nun bildirdiği ilkelere uygun olarak inanmadığı halde O’na bağlılık iddiası, Allah tarafından Allah’ı istismar olarak görülmektedir. Bu bağlılık, O’ndan onay almamakta ve O’nu hoşnut etmemektedir. İlahi kitaplar bu yönde mesajlarla doludur:
31Lokman/33-“Sakın ayartıcılar sizi Allah ile aldatmasın.”
35Fatır/5-“Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın günübirlik (dünya) yaşam sizi ayartmasın. Sakın ayartıcılar sizi Allah ile aldatmasın.”
Allah’ın yalnızca yaratıcı(var ve bir) olduğunu bilmek ya da O’nu yalnızca yaratıcı(var ve bir) olarak kabul etmek bireyin yaşamında ender zamanlarda kısmi değişikliklere yol açmaktadır ancak bu değişiklik onun gelişimine bir katkı sağlayacak düzeyde değildir.
29Ankebut/65-“Bir gemiye bindikleri zaman (ve kendilerini tehlikede gördükleri sırada) (işte o anda) içten bir inançla yalnız Allah’a yalvarıp yakarırlar; sağ salim karaya çıkar çıkmaz da bazı hayali güçleri (tekrar) O’na ortak koş(maya başl)arlar.”
Allah’ı doğru tanımak, Allah’a katkısı olacak veya yarar sağlayacak bir durum değildir. Allah’a, Allah’ın istediği gibi inanmak, kişinin yaşamını olumlu etkilemektedir. Allah’a, O’nun iradesine uygun kulluk, Allah’ın ihtiyaç duyduğu bir durum da değildir. Buna, insanlar gereksinim duyar ve onunla güç ve enerji kazanır. Bu güç ve enerji, sanal veya salt psikolojik bir terapi değildir. Gerçeğin gerçekten yaşanmasıdır. O, gerçekten insana yardım ediyor, insan da bundan güç kazanıyor. Çünkü Allah, yardım ettiği zaman gerçekten yardım etmektedir.
35Fatır/15-“Ey İnsanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Öyleyse gerçek övgüye layık olan O’dur.”
36Yasin/43-44-“Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar. Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.”
Allah tasavvuru, insanın gerek kendisiyle gerekse de çevresiyle olan ilişkisine yön vermektedir. Eğer Allah tasavvurunuzda, yalnızca Allah eşsiz, benzersiz, ortaksız ve her şeye kadir ise üzerinize düşenleri yaptıktan sonra sizi aşan durumlarda bütün ümitlerinizi O’na bağlarsınız. Din adına tek söz sahibi, tek otorite O olur, kısaca sizi yalnızca O’nun kitabı bağlar. Bağlanacağınız tek sınırsız güç O olur. Allah’tan başkasına hak etmediği özellikleri, kısaca Allah’a ait nitelikleri yakıştırmazsınız. Bu bilinçteki birini de Allah asla yüzüstü bırakmaz.
Allah tasavvurunuz, O’nu yalnızca yaratıcı görme üzerine kurulu ise O’nu hayatınıza ya hiç karıştırmazsınız ya da O’nun hayatınıza sınırlı karışabileceğini düşünürsünüz. Zor zamanlarda karıştırıyorsanız bu, O’nun rolü konusunda emin olmadığınızı ve yaşamınızı çelişkilerle sürdürdüğünüzü gösterir.
Allah tasavvurunuz, Allahların çok olduğu veya her şeyin Allah olduğu inancına dayanıyorsa bu iddia sahipleri, siz ve yakın çevreniz olacaktır. Eğer Allahlık iddiasındaysanız bilmeniz gereken bir şey var; ilah evreni ve içindekileri yaratır, ilah evreni ve içindekileri yaşatır, ilah evreni ve içindekileri yönetir. Sizden önce de evren var olduğuna ve siz evreni yaratmadığınıza göre, canlıların tüm ihtiyaçlarını siz karşılamadığınıza göre, sizden ahlak ve adalet beklemek abesle iştigaldir (boş işlerle uğraşmaktır). Allahlık iddiasına bulunan insan insanlıktan çıkar, Allahlığın veya ilahlığın sefasını sürer. İlahları sorgulayacak bir güç olmadığına göre bu sorumsuz ve keyfi yaşam ciddi bir kast sistemi (katı sınıf ayrımını) ortaya çıkarır. Bu sistem olmadan varlığınızı sürdüremezsiniz.
27Neml/60-Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren? Öyle bir su ki, onunla, sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yeşertiyoruz! Allah’la beraber başka bir ilah, öyle mi? Hayır, hayır, (böyle düşünenler) yoldan çıkmış kimselerdir!
27Neml/61-“Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren ve vadilerden dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar yerleştiren; ve iki büyük su kütlesi arasına bir engel koyan? Allah’la beraber başka bir ilah, öyle mi? Hayır hayır, (böyle düşünenlerin) çoğu (ne söylediklerini) bilmiyorlar!”
27Neml/62-“Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan? Allah’la beraber başka bir ilah, öyle mi? Aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)!”
27Neml/63-“Peki kimdir karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulmanızı sağlayan ve rüzgârları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen? Allah’la beraber başka bir ilah, öyle mi? Allah, insanların ilahi(tanrısal) nitelikler yakıştırabileceği her şeyin ötesinde, her şeyden yücedir!”
27Neml/64-“Peki, yaratılışı ilk defa başlatan ve sonra da onu aralıksız devam ettirip, yenileyen kimdir? Ve kimdir, sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Allah’la beraber başka bir ilah, öyle mi? De ki: “Eğer ileri sürdüğünüz iddiaya gerçekten inanıyorsanız getirin o zaman delilinizi!”
27Neml/65-De ki: “Göklerde ve yerde olan hiç kimse, (yani) Allah’tan başka (hiç kimse,) yaratılmışların duyu ve tasavvur alanı dışında kalan gerçekleri(gaybı-geleceği) bilemez“. (Yaratılmış olanlar) öldükten sonra ne zaman diriltileceklerini de bilemezler;
TÜMTANRICILIK(Panteizm)
Panteizme göre, Tanrı yaratıcıdan çok varlıkların kendisinden türediği bir varlıktır, dünyayla özdeştir, birdir, aynıdır. Dünya Tanrı’nın yansıması, görünüşü veya türevidir. Panteizm her şeyi Tanrı gören anlayıştır. Tanrı, var olan her şeyin toplamıdır. Dünya, Tanrı’dan ayrı bir töz değildir. Panteizmde yaratmadan çok bir türüm, türeme söz konusudur. Tanrı, hem aşkındır, hem de dünyayla iç içedir. Bazıları Tanrı’yı dünyayla bir sayar. Bunlar maddeci panteistlerdir. Kimisi dünyanın Tanrı’dan türediğini, kimisi Tanrı’nın bir fikir olduğunu savunur. İlk savuncuları Stoacılardır. Plotinos’a göre, evren Tanrı’dan türemiştir. Spinoza’ya göre Tanrı ve evren iç içedir, bu ise maddeci panteizmdir. Fichte, Schelling, Diderot, Holbach ve Hegel de bir çeşit panteizmi savunurlar. Kimisi de, Tanrı’yı insana benzetme yoluna gitmiştir(İnsanbiçimcilik).
GİZEMCİLİK (Gnostisizm)
Gizemci ve çileci öğretiye göre Allah(Tanrı), doğru biçimde ancak birtakım kişilerin sezgisiyle bilinebilir. Gizemcilik, Hıristiyanlar arasında 2.yüzyıldan sonra ortaya çıkmıştır. Hıristiyan inancındaki ilk sapkın öğretidir.
Gizemci anlayışa göre Tanrı, akıl ve ilimle değil ancak aşkla bulunur ve bilinir.
Kitaplarla, araştırmalarla elde edilen bilgi yerine sezgi, rüya, ilham ve perdenin açılması(keşf) yoluyla bilgi elde edilir. Bu bilgiye irfan ve marifet(bilinircilik) de denir. Mistikler bilgi edinmede normal duyumsal, deneysel, rasyonel ve bilişsel süreçleri değerli bulmazlar. Bilgi edinmeyi mistik deneyime ve akıldışı gizemli bir sezgiye bağlarlar. Bu sezgisel yöntemle madde dünyası aşağılanır, ona ilgisiz kalınır. Onlara göre, madde özü itibariyle kötüdür. Maddenin kötülenmesi beraberinde insan bedeninin de aşağılanmasını getirir. Bu ise, çileci yaşamı ve ruhbanlığı ortaya çıkarır.
Mistik anlayışa göre, dinin ve bilginin kaynağı, vahiy ve akıl değil, tarikat önderlerine gelen ilhamdır. İnsanlar; sıradan halk(avam) ve tarikat seçkinleri(havas) diye sınıflara ayrılır. Evliyalar, pirler, abdallar, gavslar, kutuplar, mürşitler, üçler, yediler, kırklar, erenler, azizler, ruhaniler, kurtarıcılar, müritler, kurbanlar, sofular… Sıradan gördükleri halkın(avamın) tarikatçı seçkinlere(havassa) mutlak itaatini öngörürler. Mistik öğretilere göre tarikatçı seçkinler(havas) insanların kalplerinden geçen dahil, her şeyi bilirler.
Tasavvuf, herkesçe bilinemeyeceğine inanılan gizli bir öğretidir, Batıni(gözlemlenen bilimsel gerçekleri kabul etmeyen) bir anlayıştır. Mürit gelişimini, inzivayla(pısırıklıkla) ve çilecilikle elde eder. Dünyadan el etek çekmek esastır. Aklın değil duyguların, beynin değil gönlün yönlendirmesi doğrudur. Tanrı’nın seçtiği peygamberler ve onlara gelen kitapların rehberliği yerine Tanrı’yla doğrudan ve kişisel iletişim kurulabileceğini savunurlar. Yaşayanlardan daha ziyade ölülerden medet beklerler. Ölülerin yaşayanlar üzerinde tasarruf hak ve yetkileri olduğuna inanırlar. Halkın kullanmadığı sözcüklerle, kılık kıyafetlerle, ses tonlarıyla, tutum ve davranışlarıyla halkın üzerinde ruhani hava estirerek onları etkiler ve aldatırlar.
Hızır, dervişlerin kerameti, türbeler ve ruhlardan medet bekleme üzerine menkıbe adı altında çok sayıda efsaneyle insanları düşünsel açıdan felç ederler. Onların düşünmesini ve sorgulamasını dindeki en büyük suç diye belletirler.
Türbelere mum yakma, ağaçlara bez parçası bağlama, bazı gün ve gecelerin uğruna veya uğursuzluğuna inanma, ocak anlayışı ,ailece şeyhliğini ve seyitliğini ilan etme, nazar boncuğu, kapıya, tarla ve bahçeye birtakım fetişleri asma ve dikme, bazı gün ve saatlerde iş yapmanın uğur getirdiğine inanma, kabirlere tevessül(aracılığına başvurma), kabirler üzerine bina yapma, ölü ruhlarından medet bekleme, ruhani törenler yapma, şeyhi uzun bir süre hayalinde canlandırma anlamına gelen rabıtayla şeyhe bağılılık, ruhların hayattakiler üzerinde tasarruf sahibi olduğuna inanma gibi.
Gizemcilik, Hinduizm ve Budizm kaynaklıdır.
• Eski Yunan felsefesi aracılığı ile Batı’ya,
• eski Mısırdaki Hermetizm ve İrandaki Maniheizm aracılığı, eski Türklerdeki Şamanizm aracılığı ile İslam dünyasına girmiş tasavvuf akımıdır.
• Yahudilikte “Kabala”, Hristiyanlıkta “Gnostisizm” ve “Mistisizm” olarak ifade edilmektedir.
• Eski Yunanda Pisagor ve Platon bu düşünceye zemin hazırlamışlardır.
• Batı’da bugün ‘New Age’ akımı bu öğretinin yandaşı durumundadır. Bireyin ya zamanla tanrı olabileceğini ya da bizzat tanrı olduğunu ama henüz bunun farkına varamadığını iddia eder.
Onlara rahipler gibi yünden uzun elbiseler giydikleri için sufî veya belirli ilkeleri olmadığı için antik Yunandaki sofistler anlamında ‘sofi’ denmiştir.

MİSTİSİZM VEYA TASAVVUFLA NE AMAÇLANMAKTADIR?
Mistisizm veya tasavvuf;
• tektanrıcılık yerine panteizmi(evrenin Tanrı veya Tanrı’nın evren olduğu savı),
• tevhid yerine vahdet-i vücudu(evrenin Tanrı’nın yansıması veya O’ndan bir parçası olduğu savı),
• peygamberler ve bilge insanlar yerine evliyayı, pirleri ve hızırı,
• bilinen ibadetler yerine rabıtayı(şeyhlerinde hayalde canlandırmayı) ve türbelere tevessülü(aracılığına başvurma),
• din yerine tasavvufu ve tarikatçılığı(mistisizmi),
• akıl ve bilimsel bilgi yerine sezgiyi,
• vahiy yerine ilhamı ve menkıbeleri,
• doğal yaşamak yerine riyazeti(az yiyip-az uyumak/perhiz) ve ruhbanlığı(dünya değerlerini acemi mensuplarına din adına çirkin görmeyi),
• kitaplı eğitim yerine inzivayla(pısırık bir biçimde bir köşeye çekilerek) çileciliği,
• nesnel gerçekler yerine gizemciliği ve kerameti,
• sorgulama yerine her şeye boyun eğmeyi,
• okul yerine tekkeyi,
• öğretmen yerine şeyhi ve piri seçmiştir.
MİSTİSİZM VE İLGİ ALANLARI
Allahlık iddia sahiplerinin kökenleri farklı dinlerde farklı adlarla anılsa da hepsi ortak amaca hizmet eder. Çağımızda bunlar, en yaygın biçimde “mistik öğreti” olarak bilinmektedir. Mysticism Yunanca (mystikos) gizemlere katılım anlamında kullanılmıştır.
• Mistisizmin bilinen en eski uygulamaları Mısır’da ‘Hermetiks’,
• antik Yunan’da ‘ezoterizm’,
• Hıristiyanlıkta ‘gnostisizm’,
• Yahudilikte ‘kabalizm’,
• İslam’da ‘tasavvuf’ adıyla ortaya çıkmıştır.
• Medyumluk, kehanet, sayıları ve harfleri kutsama anlamındaki Hurufilik de ‘okültizm’ adıyla anılmaktadır. Hepsi de, belli başlı ortak özelliklere sahiptir;
Sırlara önem verirler, gizemci yapıya sahiptirler. Özellikle şu kavramlar bu öğretinin literatüründe yoğun biçimde işlenir:
Astroloji, tarot, astral seyahat, parapsikoloji, ruhçuluk(spiritualizm), kehanet, ezoterizm, okültizm, Hermetizm, Kabala, Maji, cinler, büyü ve büyücülük, falcılık, medyumluk, cincilik, üfürükçülük, muska, cevşen, tılsım, yıldız name, deccal, Mesih, rüya, Atlantis, mitoloji, feng shui, yoga, meditasyon, reiki, renk, hipnoz, ruhsal telkin, biyoenerji, manyetizma, telekinezi, gizli bilimler, UFO, fütürizm, karma, tenasüh veya reenkarnasyon, 9 bilinmeyen, paganizm ve wicca, Şamanizm, piramitler, uğur, uğursuzluk, şans, şanssızlık, nazar, ebcet, vampirler, fal ve tüm gizemler.
Allahlık iddiaları yeryüzünde ilahi kitaplara ve peygamberlere alternatif olarak çıkmış öğretilerdir. Mensupları, dini arka plana sahip olmalarına ve sempatizanları (müritleri) kalabalık olmasına rağmen Allahlık iddiasında bulunanlar ateistler gibi sınırlı sayıdadırlar. Propagandalarını din üzerinden yaparlar. Dini kullanarak taraftar toplarlar.
Gnostisizm, eski Yunanca’daki “sezgi veya tefekkür yoluyla edinilebilen bilgi” anlamındaki “gnosis” sözcüğünden türetilmiştir. Gnostisizm, İskenderiye’deki antik çağın en büyük kütüphanesindeki el yazmalarına sahipti. Bu kentteki okullarda bu kitaplara yer verilmesini Kilise sapkınlık olarak görmüştür.
Gizemci anlayışa göre, hakikate ulaşmada dinler yetersiz olup bu ancak ruhsal yollarla edinilebilir.
Onlara göre ruh ölümsüzdür. Gerçek yaşam bu fiziksel dünya değil ruhsal yaşamdır. Doğru bilgi, ancak ruhsal ilişkiyle seçkin insanlara verilir.
Gizemcilik İslam dünyasında ‘sofizm’ veya ‘sufizm’ biçiminde ortaya çıkmış ve daha sonra ‘tasavvuf’ adını almıştır. Antik Mısır’da, Hz. Yusuf peygamber olarak görevlendirilmiş, çok sonraları ise Hz. Musa elçilik yapmıştır. Peygamberlerden sonra orada ruhçuluk(spiritualizm) ve gizemcilik gizli tarikatlar olarak baş göstermiştir. Antik Mısır, Hz. İsa’nın doğumundan kısa bir süre önce Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiştir. Antik Yunandaki sofist akımın etkileri, Mısır’daki ruhçulukla birleşerek İslam dünyasını da etkilemiştir. Zaten İran ve Türkistan buna hazır bir zemine sahipti. O dönemde Budizm bu bölgelerde bir şekilde taraftar bulmaktaydı.
• Mistik ve tasavvufi anlayış, geniş halk kesimlerini etkilemektedir.
• Şeyh veya pir adı altındaki bazı kişiler, Peygamber’le akraba olduklarını ve
• Allah’tan ilham(aslında kastettikleri vahiydir) aldıklarını iddia etmişlerdir.
• Onların yandaşları da, bu tarikat ağalarının sözde bazı olağanüstü işlerini(kerametleri) menkıbe(mitoloji) olarak anlatarak ve abartarak taraftar toplamaktadırlar.
• Halk yığınları da, kısa sürede her türlü kötülükten ve tehlikeden kurtularak rahata kavuşacaklarına ve şeyhe tam bağlılıkları karşılığında cennete gideceklerine inandırılmışlardır.
• Bunlar, her toplumda değişik adlarla ve sanlarla din perdesi altında yayılmıştır.
• Şeytani güçler bu mitoloji yanlılarının destekçisi olduğu gibi, onlar da şeytani güçlerin yandaşı ve destekçisi olmuşlardır.
Allah’ın bildirdiği pek çok değeri ya küçümsemiş ya da hafife almışlardır. Şeytan; vahiy dilinde insanları saptırıcı, ayartıcı, yoldan çıkarıcı, bataklığa ve karanlıklara sürükleyici ahlakdışı, hukuk dışı kara güçlerdir. İnsanlık düşmanı herkes birer şeytandır. Ancak onlar şeytanlara övgü dizmekten geri durmamışlardır. Örneğin tasavvufun kurucu mimarlarından Hallâc-ı Mansûr, Tavâsîn adlı eserinin “Ezel ve İltibas Tâsîni” bölümünde, “Dostum ve üstadım, İblis ile Firavun’dur!” (Öztürk, s.231). “Mürit, şeyhi gerçek bir İblis de olsa ona itaat ve sadakat zorundadır.” (Y.N.Öztürk, Kur’an Açısından Şeytancılık, s.245). Yine tasavvufun en büyük önderlerinden Muhyiddin İbn Arabi’nin eserlerinde şu görüşleri savunduğu görülür: “Allah bana hamd eder, ben de O’na hamd ederim. O, bana kulluk(ibadet) eder, ben de O’na.” (Fusûsu’l-Hikem, s.1/83) “Müslüman putun ne olduğunu bilseydi, dinin putperestlikten ibaret olduğunu anlardı. Müşrik putun farkında olsaydı, dininde hiç dalalete düşer miydi?” (Fusûsu’l-Hikem, 1/258).
TASAVVUF VE KUR’AN
Kur’an’da tasavvufi öğretiye sıcak bakılmaz. Tasavvufa ait pek çok inanç ve rituel İslamdışı görülür. Allah’a ait niteliklerin(esmaü’l-hüsna) Allah’tan başkalarına yakıştırılması bir çeşit putlaştırmadır. İslam kişimerkezli din anlayışını doğru bulmaz. Çünkü İslam, Allah ve değer merkezli bir dindir. Peygamberler bile bu değerlerin aktarımcısı, savunucusu ve uygulayıcısıdırlar. İnsanlar peygamberlere değil, peygamberlerin de çağırdıkları Allah’a ve O’nun ahlaki değerlerle iç içe olan ilahi kitaplarına davet edilirler. Bu konuda Kur’an’dan bazı alıntılar:
1) Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz-A’raf/3,
2) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et. İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.-Zümer/2-3,
3) Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki gerçek dost Allah’tır. O, ölüleri diriltir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir-42Şura/9
Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin velileri ise tâğuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.2Bakara/257
4)Allah’tan başka evliya arayışı çoktanrıcı anlayışın(şirkin) bir uzantısıdır-7A’raf/3 13Ra’d/16 18Kehf/102 25Furkan/18 42Şura/6
5)Evliyaperestlik, ‘evliyaullah (Allah’ın velileri)’ ifadesini istismardan doğmaktadır. Oysa İslam’da evliya diye belirlenmiş özel bir sınıf yoktur-10Yunus/62-63 5Maide/55

• Allah’a inananlar, birbirlerini eşit statüde insanlar sıfatıyla dost(veli) olarak görebilirler. Bu veli, ancak birbirlerine yardım eden, aralarında dostluk bulunan demektir-5Maide/55 8Enfal/72-73
• Ama KUTSALLIK, KURTARICILIK, ALLAH’A YAKLAŞTIRICI, ŞEFAATÇİ VE ARACI, SIĞINILACAK KİŞİ, MEDET BEKLENİLECEK, UMUT BAĞLANILACAK, İLAHIMSI gibi Allah’a ait özelliklerin Allah’tan başkasına verilmesi Allah’ın bildirdiği değerlere aykırıdır-42Şura/46 46Ahkaf/32;
• Veli olarak da, yardımcı olarak da Allah yeterlidir-4Nisa/75
6)Allah’a veli(sözde evliya) yoluyla rabıta yaparak, onu aracı kılarak ulaşmak anlayışı çoktanrıcı bir tutumdur(şirktir)-39Zümer/2-3 46Ahkaf/28
MİSTİK CEMAAT OLUŞTURMA TAKTİKLERİ
İnsanları aldatmanın, onların inançlarını ve duygularını sömürmenin, güç ve itibar kazanmanın çeşitli yolları vardır. Ancak din istismarcıları ve baronları, genellikle tarih boyunca da günümüzde de benzer yolları izlemişlerdir. Bunlar;
1)Önce din büyüğü sayılan bir kişiye olağanüstü bazı özellikler yakıştırılır. Böylece insanlar onun etrafında daha kolay toplanırlar.
2)Sonra onun Allah’a çok yakın olduğuna vurgu yapılarak onun aracı ve kurtarıcı olması sağlanır.
3)Daha sonra yazdıklarını/söylediklerini Allah’ın ilhamıyla yazdığı/söylediği iddia edilir.
4)En sonunda, o cemaate girmeyenin kurtuluşa ermeyeceğine vurgu yapılır.
Böylece ayrı adı, ayrı önderi ve ayrı kitabı olan ayrı bir cemaat ortaya çıkar. Bu amaçla önderleri farklı giyinir, farklı konuşur ve farklı davranır.
Aklını kullanan herkes, bunun bir oyun olduğunu anlar. Ancak bazıları arzularını ve duygularını okşadığı için bu durumdan etkilenir ve bu tuzağa düşerler. Gözleri büyülendiği için orada gördükleri pek çok olayı keramet sayarlar.
• Bir kabile kültürü veya suç çetesi gibi birbirlerine kenetlenirler.
• Yoğun hurafe bombardımanı ve hayali hikâyeler bunu güçlendirir.
• Buraya katılanlar orada olmanın bazı faydalarını görebilirler.
• Onları birbirine bağlayan şey zamanla menfaat ilişkisine döner.
• Aralarında akıl ve mantık temelinden yoksun bir sevgi ve dostluk bağı oluşur.


MİSTİKLERİN SAVLARI
Mistik akımlar Allah konusunda panteist bir yaklaşımı benimsemişlerdir. Panteizme göre Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Bu anlayışa göre Allah her şeydir ve her şey Allah’tır. Panteistler evrende var olan her şeyin (canlı ve cansız tüm varlıkların, fizik kanunlarının) aslında bir bütün olarak Tanrı’yı oluşturduğunu iddia ederler. İnsanın da Allah’ın bir parçası olduğunu kabul ederler. Mistik anlayış Allah, evren ve insan ayrımı yapmaz. Böyle bir ayrımın göz ve akıl yanılsaması olduğuna inanır. Bunun sonucu olarak, onlara göre Tanrı var olmadığı gibi, her hangi bir yaratmadan da söz edilemez. Yaratan ile yaratılan ayrımı yoktur. Doğayla Tanrı bir ve aynı şeydir. Ezoterik felsefeye göre Tanrı yaradan değil, var olandır ve evrenin tümüdür. Varlık, O’ndan var olmuştur, O’ndan çıkmıştır(sudûr). Her varlık O’ndan bir parçadır. Parçalar bir bütün hainde Tanrı’nın kendisidir. Evrende görülen şeylerden başka bir Tanrı yoktur. Tanrı, evrendeki bütün varlıkların toplamıdır. Evrenin başlangıcı ve sonu yoktur. Tanrı, evren ve insan aynıdır. Evren, makrokozmoz, insan mikrokozmozdur. O’na dönüş ancak tekamül, tenasüh, ruh göçü, reenkarnasyonla olur.
Panteizmi ilahi kitapları esas alan tüm dinler reddeder. Ancak antikçağ Grek Stoacıları, Yeni Platoncular ve Doğunun Vahdet-i vücut anlayışı, Yahudilerin Kabalası gibi anlayışlar panteizmi açıktan veya örtülü biçimde savunmaktadırlar. Çağımızda ruhçuluğu(spiritualizm) savunan ‘New Age’ akımı da benzer temaları işlemektedir.
43Zuhruf/15-“Buna rağmen insanlar, Allah’ın kullarından bir kısmını O’nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.”
Panteizm(evreni Allah gibi görmek), Arapça’da ‘varlığın birliği’ anlamına gelen ‘vahdet-i vücut’ anlayışıyla örtülü bir biçimde ifade edilirken, ‘fiziki evrenin birliği’ anlamına gelen ‘vahdet-i mevcut’ anlayışıyla açıkça evrenin Tanrı oluşu, doğa ve içindekilerin Tanrı olduğu kastedilmektedir. Panteizm, sonuç olarak ateizmden çok farklı bir kapıya çıkmamaktadır. Panteizmde Tanrı evren olarak görülürken, vahdet-i vücut anlayışında evrenin Tanrı, Tanrı’nın bir parçası veya Tanrı’nın bir yansıması olduğuna inanılır. Tanrı yaratmış, kendisini evren olarak sunmuştur.

• Gizemcilik ve mistisizm bir mitostur.
• Gizi ve mitolojiyi kutsar.
• Aklın bulgularına değer vermez ve akılcı davranışı küçümser.

Mistisizm(gizemcilik) ve ateizm, Tanrı ve değerler konusunda benzer temaları savunur ve birbirlerinin değirmenine su taşırlar. İlahi kitaplar(Kur’an, Tevrat, Zebur ve İncil), Tanrı konusunda varlık problemiyle (ontolojik) ilgilenmez. İlahi kitapların ele aldığı konular ve vurguladıkları noktalar, Allah’ın varlığıyla ilgili değildir. Hiçbir peygamber Allah’ın varlığını anlatma gibi bir görev üstlenmemiştir. İlahi kitaplar peygamberlere, “Allah’ın var olduğunu anlatın veya Allah’ın var olduğunu ispatlayın” gibi bir görev yüklememiştir.
Kısaca Allah’ın varlığı konusu ne ilahi kitabın ne de peygamberin ilgi alanına girmemektedir. Onlar ahlaki değerler, insanları alçaltan ve değerli kılan (örneğin kula kulluk etmeme gibi) nedenler üzerinde durmuşlardır.
Sözgelimi cana kıymayın, çalmayın, haksızlık yapmayın, aldatmayın, dürüst ve adil olun, zayıfı, yoksulu ve hastayı gözetin, kendinizi ve muhataplarınızı küçük düşürmeyin gibi. Namaz, türbelerden medet beklemek yerine Allah’tan daha düzenli ve disiplinli bir şekilde yardım istemek ve Allah’ın bizlere sunduğu güzelliklerle O’nu unutmamak ve O’na teşekkür etmek için var… Zekât paylaşmak için var… Oruç, yoksullarla empati kurmak ve iç disiplinli bir yaşam için var… Bu amaçla peygamberler tarafından sık sık dini buyrukları belirleyenin yalnızca Allah ve ilahi kitap olduğu vurgulanır ki insanların özgürlüğü birileri tarafından din adına kısıtlanmasın. Yine o peygamberler sınırsız güç sahibinin yalnızca Allah olduğunu vurgulamışlardır ki insanlar birilerine boyun eğip de kendilerini küçük düşürmesinler.
11Hud/1-2-“(Bu) İlahi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir ki, Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki:) “Bakın ben size Onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyici (olarak) görevlendirildim:”

Diğer bir ifadeyle Allah’ın ilahi kitabının veya peygamberin gündeminde insani ve ahlaki değerler vardır. Müslüman; Allah, ilahi kitap ve peygamber deyince insani ve ahlaki değerleri anlar. Ne var ki mistik ve ateist tiplemeler, konuyu Tanrı’nın varlığına getirirler.

• Ateist, “Tanrı var mıdır? Zannetmiyorum. Varsa neden?” diye başlar sorularına.
• Mistik, “Tanrı vardır, ama Tanrı kimdir, benden başkası mıdır, evrenden ve evrenin içindekilerden başka Tanrı var mıdır? Ben birebir Tanrı olmasam bile bende de Tanrılık özelliği veya Tanrı’dan parça vardır” demeye getirir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt