Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mısır-İsrail İlişkileri (1 Kullanıcı)

whamzaw

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
İsraillilerin, özellikle de güvenlik kurumunun başında bulunan üst düzey yetkililerin Arap dünyasına dair yaptıkları okumaları ihmal edemeyiz. Bu okumalardan biri de Mısır’daki durumun ihtimalleri hakkındadır.

(1)

Bu kişileri sevmiyor olsak da onların söylediklerine önem verilmesi gerektiğini söylemeye utanıyor insan. Ama onlar bazen bizi bizden daha iyi tanıyorlar. Onları, kamuoyuna gizli kalmış bilgileri açıklamaya sevk eden durum, söylediklerinin yanı sıra bizim için yaptıkları bazı planları ortaya çıkarıyor.

Bu açıklamalar, devletin en önemli kurumundaki yetkililerin ağzından yapıldığında özel bir önem kazanır. Bu açıklamalar, ciddiye alınmalıdır. Zira devlete ait bilgileri ve onun konumunu ifade etmektedir. Bunlar, kişisel yorumlar olarak kabul edilmemelidir.

Ben burada İsrail İç Güvenlik Bakanıyken Avi Dihter’in İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsünde yaptığı konferanstan bahsedeceğim. Dihter, bu konferansta uzun uzadıya İsrail’in bölgedeki duruma nasıl baktığından bahsetmiş ve özel olarak Mısır, Sudan, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak ve İran üzerinde yoğunlaşmıştı.

Konferans 4 Eylül Perşembe günü, yani Gazze’ye yapılan saldırı ve Obama’nın başkan seçilmesinden önce yapıldı. O dönem Olmert İsrail hükümetinin başkanıydı.

Haber bazında bakarsak konferans biraz eskimiş bir haber olarak görülebilir. Fakat siyasi analiz açısından tazelik ve önemini korumaktadır. İbranice olarak verilen konferansın metninin elimize geçmesinden ve Arapçaya çevrilmesinden haftalar önce, verilen bilgilerin hassas olması sebebiyle muhtevasını yayınlama konusunda uzun tereddütler yaşadım. Ancak Mısır- İsrail anlaşmasının 30. yıldönümü olması hasebiyle Mısır gazetelerinin, Mısır-İsrail ilişkilerini kırmızı çizgilere temas eden yazı ve sınırları zorlayan başlıklarıyla ele almasından sonra cesaret buldum.

Bu sebeple konferansta verilen bilgileri aktarma imkanı doğdu. Ben, bu bilgileri kesin olarak doğru kabul etmenin gerekli olmadığını ancak incelenip araştırılması ve eleştirmek yerine düzeltilmesi gereken bilgiler olduğunu hatırlatma ihtiyacı duymuyorum.

(2)

Dihter, Mısır’la olan ilişkilere bakışını açıklıyor. İsrail İç Güvenlik Bakanı iki ülke hakkında “tam bir barış içindeler ve normalden daha iyi ilişkilere sahipler” demeye özen gösteriyor.

Siyaset ve güvenlik liderlerinin çok iyi bildiği bu arka plan, İsrail’in Mısır karşısında siyasetinin sınırlarını belirliyor. Bu siyaset Hüsnü Mübarek’le, hükümetteki ya da Ulusal Demokrat partideki seçkinlerle ilişkileri güçlendirme ve derinleştirme şeklinde kendini gösteriyor. Öte yandan iki taraf arasındaki ortak çıkarları geliştirecek iş, siyaset ve basın dünyasının seçkinlerine de büyük ilgi gösteriliyor.

Bu bağlamda Mısır basınının seçkinleriyle olan ilişkilerin de özel bir konumu vardır. Çünkü basın organları kamuoyu oluşturma ve onun eğilimlerini netleştirmede çok önemli bir role sahiptir.

Dihter konuşmasına; İsrail’in, Mısır’la ortak değişmez temeller üzerine kurulu ilişkilerini geliştirmek istediği ve ülkede Mübarek’ten sonra yönetimi devralacak iki önemli şahsiyetle özel ilişkiler geliştirmeye özen gösterdiğini söyleyerek devam etti. Bu kişiler Mübarek’in oğlu Cemal Mübarek ve Mısır’ın içinde ve dışında müdavimlerinin çoğaldığı Mısır İstihbarat Bakanı Ömer Süleyman’dır.

Dihter, bu bağlamda mevcut durumu muhafaza etmenin ve sonuçları hoş olmayacak gelişmelere karşı koymanın (örneğin onun yönetimin babadan oğula geçeceği yönünde yaptığı değerlendirmelere aykırı gelişmeler olması durumunda) İsrail’in yararına olacağına işaret etti.

Mısır’ın geleceği hakkında yürütülen senaryolar önceden olduğu gibi şimdi de devlet kurumlarında hakkında tartışmaların yapıldığı konulardan biridir. Dihter, konferansında bunu ifade ederken; 1979’da Camp David anlaşmasının imzalanmasından bu yana İsraillilerin zihnini en çok kurcalayan sorulardan birinin Mısır’da dramatik bir gelişmenin önünün nasıl alınacağı olduğunu ifade etti.

Soruya verdiği cevapta Dihter, İsraillilerin değişim senaryolarını 3 ihtimalle sınırlandıklarını söyledi: Birincisi; Mısır’da ekonomik ve toplumsal yapının çökmesi ve hükümetin kontrolü kaybetmesi. Bu durum İhvan-ı Müslimin’in yönetimi ele geçirmesini sağlayacak çatışma ortamının oluşmasını sağlayabilir.

İkincisi; genel durumda kötüye gidilmesi sebebiyle havaya girip yönetimi ele geçirmeye hevesli genç unsurların yönettiği askeri darbenin olması. Ancak bu ihtimalin gerçekleşmesini imkansızlaştıracak geçerli sebepler var.

Üçüncüsü; Mübarek’in halefi, ister oğlu olsun ister İstihbarat Başkanı içerdeki krizle başa çıkamayacak ve ülke kaos ve çatışma ortamına sürüklenecektir.

Bu durumda yapılacak en iyi şey Kifaye hareketinden daha önemli hareketlerin katılacağı uluslar arası kontrolle seçimlere gidilmesi olacaktır. Bu, içerdeki etkileşimlerde yeni bir haritanın çizilmesine sebep olur.

(3)

Dihter bu üç ihtimali ortaya attıktan sonra sözlerine şöyle devam ediyor:

1-İsrail ve aynı şekilde Amerika, gözlerini Mısır’daki olaylara dikmişlerdir. Bu iki ülke gözlem yapar, pusuya yatar, batı adına bir felaket niteliğinde olacak bu senaryoları kontrol altına alabilmek için müdahale etmeye hazır bekler.

2-İsrail’in bakış açısına göre; Mısır’ın barış anlaşmasını feshetmesi ve İsrail’le savaş hattına geri dönmesi hiçbir İsrail hükümetinin geçilmesine izin vermeyeceği kırmızı hat sayılır. İsrail kendini böyle bir durumda bütün yollara başvurarak bu sorunu çözmeye mecbur hissedecektir.

3-Halihazırdaki işaretler, Mısır rejiminin tam anlamıyla otoriteyi sağlayamadığını gösterdiği için Amerika ve İsrail, Mısır rejiminin dayandığı temel dayanakları desteklemeye çalışacaklar. Rejimin bu dayanakları arasında, Washington, İsrail ve hatta Kahire’deki liderlerin idaresinde hazırlanıp sunulan bakış açılarını inceleyecek gözetleme, kontrol ve uyarı sisteminin yaygınlaştırılması yer almaktadır.

4-Amerika ve İsrail Mısır’daki farklı temsilcilikleriyle (büyükelçilik, konsolosluk ve diğer merkezler) Cemal Mübarek’in, Mısır kamuoyunun desteğini kazanması ve Mısırlıların gözünde babasından daha çok kabul görmesi için kültürel ve toplumsal alanlarda yaptığı faaliyetlerine ve düzenlediği kampanyaya destek olmaya gayret gösteriyor.

5-Yani uzun lafın kısası, Amerika ve İsrail’in Mısır’da oluşabilecek herhangi bir değişiklikle yüzleşmek için önceden hazırlanmış stratejileri bulunmaktadır. Çünkü Amerika, Abdunnasır’ın ölümü ve Sedat’ın başa gelmesiyle Mısır’a ayak basışından sonra anlamıştır ki; 2. Dünya savaşından sonra Türkiye’de yaptığı gibi güvenlik, ekonomik ve kültürel destek ve dayanaklar bulmak zorundadır. Amerika, bu dayanaklara olan güveni ve hoş olmayan sürprizleri engelleyebilme gücünden hareketle Mısır’ın gelecekteki konumunun ne olacağı konusunda bizden daha az tedirgin görünmektedir.

6-Amerika’nın kendine olan güveninin birçok sebebi var. Bunlar arasında: yönetici seçkinlerden iş adamlarına ve basın organlarına kadar etkili ve nüfuzu olan güçlerle ortaklık kurması yer alır.(Amerika, diğer bir ortaklığı da farklı kademelerde emniyet güçleriyle kurmakta, Kahire ve İskenderiye gibi karar alma mekanizmalarının bulunduğu önemli şehirlerde strateji istasyonları kurmaktadır) Bir diğer sebep, birkaç saat içerisinde hassas noktalara yayılıp şehirdeki çeteler üzerinde hakimiyeti sağlayabilecek ve gerektiğinde harekete geçmek için özel üslerdeki Amerikan hava ve deniz bölükleriyle bağlantıya geçebilecek “marins” müdahale gücünü sahip olmasıdır.

(4)

Dihter’e göre Mısır’daki ekonomik ve toplumsal krizler çözümü olmayan kriz grubuna girmektedir. Bu yüzden Başkan Mübarek döneminde yapılan bütün ıslahatlar ve getirilen uygulamalar mevcut olan sorunu çözmemiştir. Bu, Mısır’ın Temmuz 1952 devriminde ülkenin içinde bulunduğu duruma geri dönmesine sebep olmuştur

Kapitalizmin ve iş adamlarının siyasi ve ekonomik hayata hakim olmaları toplumun katmanları arasında kutuplaşmalara yol açmıştır. Böylece yönetime ve servete hakim olan ve oranı %10’u bile aşmayan bir azınlıkla, fakirlikten hatta açlık sınırının altında yaşamaktan usanmış toplumun alt kesiminin oluşturduğu bir çoğunluk bulunmaktadır.

Bu durum mevcut rejimin olduğu kadar onun müttefiki olan Amerika ve AB’nin de korkularını artırmaktadır. Bu yüzden Mısır’da meydana gelebilecek herhangi bir değişiklik bütün bir bölgeyi etkisi altına alacaktır.

Bununla birlikte Mısır’daki mevcut rejim, şuana kadar sadece krizlerde değil kriz ortamlarına adaptasyonda bile ne kadar başarılı ve yetkin olduğunu ispatlamıştır.

Karşılarına çıkabilecek bütün ihtimallerde Washington’la Tel Aviv arasında yeterli koordinasyon olmasına rağmen, İsrail’in Mısır’daki durum değişikliklerinde kendine has bir davranış stili vardır. İsrail, herhangi bir olağanüstü halle karşılaşmaya hatta Mısır’daki değişikliklerin İsrail karşısında siyasi bir devrim oluşturacağını hissettiği anda Sina yarımadasını işgal etmeye bile hazırdır. Çünkü İsrail Sina’dan ipotek olarak çekilmiştir.

Bu ipotek altına alma işlemini, Amerika’nın şartlar gerektirdiğinde İsrail’e, Sina’ya dönme izni vermesi garanti altına almaktadır. Aynı zamanda Sina’da, hareket özgürlüğüne ve gözetleme gücüne hatta en kötü şartlarda ve çekilmeme durumunda çatışmaya girebilecek güce sahip Amerikan güçleri bulunmaktadır.

Dihter 1967 tecrübesinden unutulmaz dersler aldıklarını söylüyor. Sina silahsızlandırılmış ve Mısır ordusuna yasaklı hale getirilmiştir. Bu da Mısır’dan gelebilecek her türlü tehdidi yok edecek en büyük garantidir.

Polis, sınır muhafızları ve Mısır merkezi güvenlik sisteminden oluşan 600 kişilik bir grubun Gazze sınırında yoğunlaşmak için Sina’ya girmesinin İsrail hükümetinde çekilen sancılar ve güvenlik takımının detaylı etütlerinden sonra onaylandığı artık herkes tarafından biliniyor.

Her halükarda İsrail’in Sina’da 350 km²’lik bir alanın silahsızlandırılması üzerinde ısrar etmesi onun hiçbir şekilde vazgeçmeyeceği bir teminat olarak kalacaktır.

Dihter, Mısır’la ilgili sözlerini şöyle bitiriyor: “Bizim konumumuz temel olarak Mısır’ın Arap birliğinden çıkmış olduğu ve bir daha İsrail’le çatışmaya girmeyeceğini temel almaktadır. Bu Amerika tarafından da güçlü ve fiili destek gören bir konumdur.”

Bunlar ister bilgi olsun ister dilek bizim tarafımızdan uzun uzadıya düşünülmeyi ve iyi bir okumayı, bu sözlerin çok dokunduğu Mısır’daki karar mercileri tarafından da cevap verilmeyi ve çürütülmeyi hak etmektedir.

* Mısırlı düşünür Fehmi Huveydi'nin bu analizi, Gülşen Topçu tarafından İsraHaber.com için tercüme edilmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt