KalemdarSilahşör
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 24 Şub 2009
- Mesajlar
- 214
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
İngiliz profesör Colin Torner'in "Çıldıracağım, böyle bir şey yazılamaz; akademik bir çalışma ile bunların dünyaya tanıtılması lâzım!.." dediği 30. Söz'deki "Ene" bahsini okuyup aramızda müzâkere ediyorduk.
Meselenin tasavvufî boyutu üzerinde durulurken "Şüphesiz Allah, müminlerden nefislerini ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 9/111) âyeti gündeme geldi. Bir arkadaşımız bununla alâkalı olarak şunları anlattı: Fakir mi fakir, hiçbir parası olmayan ve köyden gelmiş bir adam, yaz günü şehirde pazara inmiş ve buz toptancısından, sattıktan sonra parasını vermek üzere bir miktar buz almış. Ama ikindi vakti geçmek üzere olduğu halde bile bir şey satamamış. Bunun üzerine ben ne yaparım, nasıl öderim diye telaşa kapılıp, bağırmaya başlamış: "Ben dışarıdan gelmiş bir misafirim... Hiçbir param yok... Borçla aldığım buzlarım da eriyip gidiyor. Ne olur, bunları alın da benim derdime bir çare bulun!.." O böyle feryat ederken, İbrahim Edhem Hazretleri de oradan geçiyormuş... Zavallı adamın sözlerini duyunca bayılıp yere düşmüş... Çevresindeki insanlar, bağlı bulundukları bu büyük zâtın bayılmasına şâhit olunca hemen buzcunun bütün buzlarını satın alıp İbrahim Edhem Hazretleri'nin vücuduna sürmüşler ve ayılmasına vesile olmuşlar... Kendine gelen mürşidlerinden, birdenbire başına gelen bu hâlin sebep ve hikmetini sormuşlar. O da "Uzun zamandır nefsimle uğraşıyordum... Çözemediğim, nefsimin zorlandığı bir mevzu vardı... İşte bu adam, hem gurbette olduğunu söylüyor, hem hiçbir şeyi olmayan bir müflis olduğunu ilan ediyor, hem de borçlanıp aldığı sermayesinin göz göre göre hiç satamadan, boşu boşuna elinde eriyip gittiğini feryat ve figanla anlatmaya çalışıyordu. Birden onun bu sözleri beni kendime getirdi... Ben ondan daha kötü durumdaydım. Bu fâni dünyada bana verilen ömür sermayesini kaybedince, başıma gelecek ebedî hüsranı bütün dehşetiyle gördüm ve nefsime de gösterdim. Bu müthiş bir şeydi dayanamayıp bayıldım!.." demiş. İbrahim Edhem Hazretleri bunları söyledikten sonra yine tekrar kendinden geçip bayılmış...
Ahzab Sûresi'nin 72. âyetinde anlatılan göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları ve sorumluluğundan korktukları "Ene" emanetini üzerine alan insanlık, nefsini nasıl tezkiye edip, Hak'tan gelen emâneti tertemiz Sâhib-i Hakiki'sine nasıl teslim edecek? İşte 30. Söz "Ene" mâhiyetini ele alarak, onun gizli hazineler hükmündeki İlâhî isim ve sıfatları anlamada, hatta kainatın gizli tılsımını bile açmada nasıl sihirli bir anahtar olduğunu anlatıyor. Ama önce Ene anahtarının da kendisinin "gayet muğlak bir muamma, açılması müşkül bir tılsım" olduğunu; hakikî mâhiyetinin bilinmesiyle açılacağını ve gizli hazineleri de açacağını söylüyor.
Bu derin ve engin meselenin mütalaa ve müzakeresi ile İslâmî tevhide uygun gerçek kavranılabileceği gibi; esbabperest ve tabiatperestlerin durumları da anlaşılacaktır. Ayrıca felsefe silsilesinin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhîleri olan Eflatun ve Aristo, İbni Sîna ve Fârâbî gibi kimselerin yanıldıkları noktalar da izah edildiği için, felsefeye karşı nübüvvet yolunun ne kadar haklı ve parlak bir güzelliği temsil ettiği de idrâk edilecektir.
Not: İbrahim Edhem Hazretleri ile ilgili menkıbenin daha iyi anlaşılması için "Altıncı Söz"deki "Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden nefislerini (canlarını) ve mallarını satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 9/111) âyetinin izahının okunmasını tavsiye ederim.
ABDULLAH AYMAZ/ZAMAN
Meselenin tasavvufî boyutu üzerinde durulurken "Şüphesiz Allah, müminlerden nefislerini ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 9/111) âyeti gündeme geldi. Bir arkadaşımız bununla alâkalı olarak şunları anlattı: Fakir mi fakir, hiçbir parası olmayan ve köyden gelmiş bir adam, yaz günü şehirde pazara inmiş ve buz toptancısından, sattıktan sonra parasını vermek üzere bir miktar buz almış. Ama ikindi vakti geçmek üzere olduğu halde bile bir şey satamamış. Bunun üzerine ben ne yaparım, nasıl öderim diye telaşa kapılıp, bağırmaya başlamış: "Ben dışarıdan gelmiş bir misafirim... Hiçbir param yok... Borçla aldığım buzlarım da eriyip gidiyor. Ne olur, bunları alın da benim derdime bir çare bulun!.." O böyle feryat ederken, İbrahim Edhem Hazretleri de oradan geçiyormuş... Zavallı adamın sözlerini duyunca bayılıp yere düşmüş... Çevresindeki insanlar, bağlı bulundukları bu büyük zâtın bayılmasına şâhit olunca hemen buzcunun bütün buzlarını satın alıp İbrahim Edhem Hazretleri'nin vücuduna sürmüşler ve ayılmasına vesile olmuşlar... Kendine gelen mürşidlerinden, birdenbire başına gelen bu hâlin sebep ve hikmetini sormuşlar. O da "Uzun zamandır nefsimle uğraşıyordum... Çözemediğim, nefsimin zorlandığı bir mevzu vardı... İşte bu adam, hem gurbette olduğunu söylüyor, hem hiçbir şeyi olmayan bir müflis olduğunu ilan ediyor, hem de borçlanıp aldığı sermayesinin göz göre göre hiç satamadan, boşu boşuna elinde eriyip gittiğini feryat ve figanla anlatmaya çalışıyordu. Birden onun bu sözleri beni kendime getirdi... Ben ondan daha kötü durumdaydım. Bu fâni dünyada bana verilen ömür sermayesini kaybedince, başıma gelecek ebedî hüsranı bütün dehşetiyle gördüm ve nefsime de gösterdim. Bu müthiş bir şeydi dayanamayıp bayıldım!.." demiş. İbrahim Edhem Hazretleri bunları söyledikten sonra yine tekrar kendinden geçip bayılmış...
Ahzab Sûresi'nin 72. âyetinde anlatılan göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları ve sorumluluğundan korktukları "Ene" emanetini üzerine alan insanlık, nefsini nasıl tezkiye edip, Hak'tan gelen emâneti tertemiz Sâhib-i Hakiki'sine nasıl teslim edecek? İşte 30. Söz "Ene" mâhiyetini ele alarak, onun gizli hazineler hükmündeki İlâhî isim ve sıfatları anlamada, hatta kainatın gizli tılsımını bile açmada nasıl sihirli bir anahtar olduğunu anlatıyor. Ama önce Ene anahtarının da kendisinin "gayet muğlak bir muamma, açılması müşkül bir tılsım" olduğunu; hakikî mâhiyetinin bilinmesiyle açılacağını ve gizli hazineleri de açacağını söylüyor.
Bu derin ve engin meselenin mütalaa ve müzakeresi ile İslâmî tevhide uygun gerçek kavranılabileceği gibi; esbabperest ve tabiatperestlerin durumları da anlaşılacaktır. Ayrıca felsefe silsilesinin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhîleri olan Eflatun ve Aristo, İbni Sîna ve Fârâbî gibi kimselerin yanıldıkları noktalar da izah edildiği için, felsefeye karşı nübüvvet yolunun ne kadar haklı ve parlak bir güzelliği temsil ettiği de idrâk edilecektir.
Not: İbrahim Edhem Hazretleri ile ilgili menkıbenin daha iyi anlaşılması için "Altıncı Söz"deki "Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden nefislerini (canlarını) ve mallarını satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 9/111) âyetinin izahının okunmasını tavsiye ederim.
ABDULLAH AYMAZ/ZAMAN