.......
Salih MİRZABEYOĞLU ile 1990’lı yıllarda iki kez görüştüm. Benden Kürt sorununun sürecini dinlerken vicdanının sesini dinlediğini hissettim ve “Allah’ın musibetleri sebepsiz değilmiş” diye iç çektiğini hatırlıyorum. Hele Sünnet-Kur’an ilişkisi konusunda söylediklerimi “oldukça etkilendim” diyerek tepki vermişti. Kendisine çok sert/katı değil misiniz? dediğimde oldukça manidar bir cevap vermişti;
“Sert olsak ne yazar? Şimdiye kadar kanımızı emenler kadar sertleşebiliyor muyuz?”
28 Şubat’ın o karanlık ve karanlık olduğu kadar zulüm dolu günleriydi. Dindarlar olarak bizlere ne olacağını bilmiyorduk. Hemen hemen herkeste bir tedirginlik;
“Acaba namaz kılıyor olmam bana ne belalar getirecek?” diyenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Bıyıklarını kesenler, evindeki Kur’an’a varana dek gizleyenler, başını açan hanımlar… yani dindarlığı ile tanınan herkes bir şekilde dertli ve tedirgindi. (Bende rahmetli babama verdiğim söz üzre kütüphanemdeki binlerce kitap arasından özellikle İslami Hareket ve Kürt sorunu ile ilgili kitaplarımı ‘etkisiz hale’ getirmiştim.)
Bu havaların hâkim olacağı yıllara yelken açan günlerde Sayın MİRZABEYOĞLU televizyonlarda görüntüleri gözümüze sokulurcasına polislerin ellerinde yüzü-gözü kan-revan içinde tutuklanmıştı. MİRZBEYOĞLU kan-revan içinde olmadan da yakalanabilirken o hale getirilişindeki mesajı biliyorum;
1- Sahiplerine selam gönderip “bakın ne kadar laikçiyiz, terfi hakkımız” diyorlardı.
2- İslamcılara “size kinimizle sizi bu hale getirmezsek rahat etmeyiz, ona göre” anlayacağınız psikolojik harp başlamış ve mesajlar bazı hanelerde gözyaşlarıyla alınmıştı.
28 Şubat kararları ile başlayan post-modern süreçteki bütün yargı kararları gibi MİRZABEYOLU hakkında verilen karar da zalimcedir. Gelin görün ki bugün ERGENEKONCU’lar için yürüyen “ÖZGÜRLÜKÇÜLER!” o günlerde bu haksız tutuklamalara “gık”larını bile çıkarmamışlardı. Üstelik kahir ekseriyeti ifade ettiğim gibi bu haksızlıkları alkışlıyorlardı.
Sayın MİRZABEYOĞLU ne yapmıştı?
Hangi suçu işlemiş ve hangi aiklerle cezalandırılıyordu bilen beri gelsin.
En büyük suçu! Kimi eylemcinin üstlerinde onun yazıları çıkıyordu. (burada eylemcilerin özellikle onu hedef göstermek için yapma ihtimalini geçiyorum)
Tamam, velev ki gerçekten de eylemcilerin onun eserlerini okuduklarını kabul edelim.
Peki,
Hangi ilkel kabilede bile bir teorisyen, bir yazar böyle suçlanır ve cezalandırılır?
Sahi suçu belli mi?
Bilen biliyor mu? Biz bilmiyoruz ve Avukatına soruyoruz;
Neden..?
Aldığımız cevapla bir kez daha hayretler içinde kalıyoruz, o da bilmiyor.
Nasıl mı?
İşte Avukatı Ali Rıza YAMAN’ın cevabı;
"Tam olarak neyle suçlandığını, hangi suçtan dolayı ceza aldığını biz de bilmiyoruz. Herkes herkese suç isnad eder. Ancak mühim olan şahsın o suçu işleyip-işlemediği, bunun tespiti ve verilecek cezanın o suça uygunluğudur."
28 Şubat’ın DGM’lerinin verdikleri ceza akıl alır gibi değil, müebbet…
MİRZABEYOĞLU'nun aslında hiçbir eyleme karışmadığı halde ve hiçbir delil bulunmamasına rağmen yazdığı kitaplarla örgüt üyelerini yönlendirdiği iddiasıyla yargılanıp mahkûm edilişi "28 Şubat" döneminin zulmüne iyi bir örnek olmuştur.
Şimdi,
Bu hukuk cinayeti 14 yıldır ağır hapis koşullarında -bir yazar/teorisyen ciddi bir suçlama olmadığı halde- 28 Şubatçıların keyfi yerine gelsin diye işleniyor. Bu zulmü Türkiye’nin aldığı mesafede izah edecek bir “hukukumsu” tabir dahi bulamıyorum.
Seyyid RIZA’nın dediği gibi; “aybo…cinayeto/ayıptır…cinayettir” şimdi bu durum bir daha değerlendirilir ve suç-ceza denksizliği/ orantısızlığına karar verilince bu geçen yılları kim, nasıl telafi edebilecek?
Ne demişti Seyyid RIZA;
“Aybo… cinayeto” ama bu ayıp ve cinayetten dönmek de bizim elimizde. HSYK adalet ve hukukun gereğini yapmalıdır, gecikmeden. Yoksa bunu çocuklarıma anlatamadığım gibi torunlarıma da anlatamayacağım.
Salih MİRZABEYĞLU adam öldürmemiş, gasp ve benzeri bir suç işlememiş. Bu ceza, bu zulüm insanlık ve hukukla izah edilemeyecek boyutta ve bu davanın altında kalmak ar geliyor.
MİRZABEYOĞLU “bin yıl süreceği” iddia edilen ve böyle planlanan bir 28 Şubat mağduru ve mazlumudur. O dönemin yaptım olducu “şipşak”çı yargısı tarafından verilen bu ağır ceza asla hukuka sığmayacak boyuttadır.Yeniden yargılanmazsa bir yazıma başlık olan “hukuk, mukuk” olur…
Son olarak tekrar Seyyid RIZA’nın sözlerini hatırlatmak istiyorum;
“Aybo… cinayeto” ama bu ayıp ve cinayetten dönmek de bizim elimizde. HSYK adalet ve hukukun gereğini yapmalıdır, gecikmeden. Yoksa bunu çocuklarıma anlatamadığım gibi torunlarıma da anlatamayacağım.
Makalenin tamami icin:
AHMET AY - Salih MİRZABEYOĞLU VE İBDA-C
Ve bir okur yorumu:
Devrimci Sosyalist - 16.12.2011 19:49
Dünya görüşlerimiz farklı ama Salih Mirzabeyoğlu'na saygı duyarım. Kürttür, devrimcidir, müslümandır, samimidir. 19 Aralık operasyonunda gösterdiği refleks unutulmaz. Aynı gün solcu gençlere yaptıkları gibi onları da kıracaklardı. Anladı ve arkadaşlarıyla subayları derdest etti, rutbesiz erlere ise "sizinle işimiz yok" dedi. Belki de o yüzden onu çıldırtmaya bile çalıştılar, bir dava insanı intiharın eşiğine geldi. Hala tutsak oluşu, Ergenekon'un hiçç değil hepimizin ayıbıdır. Bilelim!
Salih MİRZABEYOĞLU ile 1990’lı yıllarda iki kez görüştüm. Benden Kürt sorununun sürecini dinlerken vicdanının sesini dinlediğini hissettim ve “Allah’ın musibetleri sebepsiz değilmiş” diye iç çektiğini hatırlıyorum. Hele Sünnet-Kur’an ilişkisi konusunda söylediklerimi “oldukça etkilendim” diyerek tepki vermişti. Kendisine çok sert/katı değil misiniz? dediğimde oldukça manidar bir cevap vermişti;
“Sert olsak ne yazar? Şimdiye kadar kanımızı emenler kadar sertleşebiliyor muyuz?”
28 Şubat’ın o karanlık ve karanlık olduğu kadar zulüm dolu günleriydi. Dindarlar olarak bizlere ne olacağını bilmiyorduk. Hemen hemen herkeste bir tedirginlik;
“Acaba namaz kılıyor olmam bana ne belalar getirecek?” diyenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Bıyıklarını kesenler, evindeki Kur’an’a varana dek gizleyenler, başını açan hanımlar… yani dindarlığı ile tanınan herkes bir şekilde dertli ve tedirgindi. (Bende rahmetli babama verdiğim söz üzre kütüphanemdeki binlerce kitap arasından özellikle İslami Hareket ve Kürt sorunu ile ilgili kitaplarımı ‘etkisiz hale’ getirmiştim.)
Bu havaların hâkim olacağı yıllara yelken açan günlerde Sayın MİRZABEYOĞLU televizyonlarda görüntüleri gözümüze sokulurcasına polislerin ellerinde yüzü-gözü kan-revan içinde tutuklanmıştı. MİRZBEYOĞLU kan-revan içinde olmadan da yakalanabilirken o hale getirilişindeki mesajı biliyorum;
1- Sahiplerine selam gönderip “bakın ne kadar laikçiyiz, terfi hakkımız” diyorlardı.
2- İslamcılara “size kinimizle sizi bu hale getirmezsek rahat etmeyiz, ona göre” anlayacağınız psikolojik harp başlamış ve mesajlar bazı hanelerde gözyaşlarıyla alınmıştı.
28 Şubat kararları ile başlayan post-modern süreçteki bütün yargı kararları gibi MİRZABEYOLU hakkında verilen karar da zalimcedir. Gelin görün ki bugün ERGENEKONCU’lar için yürüyen “ÖZGÜRLÜKÇÜLER!” o günlerde bu haksız tutuklamalara “gık”larını bile çıkarmamışlardı. Üstelik kahir ekseriyeti ifade ettiğim gibi bu haksızlıkları alkışlıyorlardı.
Sayın MİRZABEYOĞLU ne yapmıştı?
Hangi suçu işlemiş ve hangi aiklerle cezalandırılıyordu bilen beri gelsin.
En büyük suçu! Kimi eylemcinin üstlerinde onun yazıları çıkıyordu. (burada eylemcilerin özellikle onu hedef göstermek için yapma ihtimalini geçiyorum)
Tamam, velev ki gerçekten de eylemcilerin onun eserlerini okuduklarını kabul edelim.
Peki,
Hangi ilkel kabilede bile bir teorisyen, bir yazar böyle suçlanır ve cezalandırılır?
Sahi suçu belli mi?
Bilen biliyor mu? Biz bilmiyoruz ve Avukatına soruyoruz;
Neden..?
Aldığımız cevapla bir kez daha hayretler içinde kalıyoruz, o da bilmiyor.
Nasıl mı?
İşte Avukatı Ali Rıza YAMAN’ın cevabı;
"Tam olarak neyle suçlandığını, hangi suçtan dolayı ceza aldığını biz de bilmiyoruz. Herkes herkese suç isnad eder. Ancak mühim olan şahsın o suçu işleyip-işlemediği, bunun tespiti ve verilecek cezanın o suça uygunluğudur."
28 Şubat’ın DGM’lerinin verdikleri ceza akıl alır gibi değil, müebbet…
MİRZABEYOĞLU'nun aslında hiçbir eyleme karışmadığı halde ve hiçbir delil bulunmamasına rağmen yazdığı kitaplarla örgüt üyelerini yönlendirdiği iddiasıyla yargılanıp mahkûm edilişi "28 Şubat" döneminin zulmüne iyi bir örnek olmuştur.
Şimdi,
Bu hukuk cinayeti 14 yıldır ağır hapis koşullarında -bir yazar/teorisyen ciddi bir suçlama olmadığı halde- 28 Şubatçıların keyfi yerine gelsin diye işleniyor. Bu zulmü Türkiye’nin aldığı mesafede izah edecek bir “hukukumsu” tabir dahi bulamıyorum.
Seyyid RIZA’nın dediği gibi; “aybo…cinayeto/ayıptır…cinayettir” şimdi bu durum bir daha değerlendirilir ve suç-ceza denksizliği/ orantısızlığına karar verilince bu geçen yılları kim, nasıl telafi edebilecek?
Ne demişti Seyyid RIZA;
“Aybo… cinayeto” ama bu ayıp ve cinayetten dönmek de bizim elimizde. HSYK adalet ve hukukun gereğini yapmalıdır, gecikmeden. Yoksa bunu çocuklarıma anlatamadığım gibi torunlarıma da anlatamayacağım.
Salih MİRZABEYĞLU adam öldürmemiş, gasp ve benzeri bir suç işlememiş. Bu ceza, bu zulüm insanlık ve hukukla izah edilemeyecek boyutta ve bu davanın altında kalmak ar geliyor.
MİRZABEYOĞLU “bin yıl süreceği” iddia edilen ve böyle planlanan bir 28 Şubat mağduru ve mazlumudur. O dönemin yaptım olducu “şipşak”çı yargısı tarafından verilen bu ağır ceza asla hukuka sığmayacak boyuttadır.Yeniden yargılanmazsa bir yazıma başlık olan “hukuk, mukuk” olur…
Son olarak tekrar Seyyid RIZA’nın sözlerini hatırlatmak istiyorum;
“Aybo… cinayeto” ama bu ayıp ve cinayetten dönmek de bizim elimizde. HSYK adalet ve hukukun gereğini yapmalıdır, gecikmeden. Yoksa bunu çocuklarıma anlatamadığım gibi torunlarıma da anlatamayacağım.
Makalenin tamami icin:
AHMET AY - Salih MİRZABEYOĞLU VE İBDA-C
Ve bir okur yorumu:
Devrimci Sosyalist - 16.12.2011 19:49
Dünya görüşlerimiz farklı ama Salih Mirzabeyoğlu'na saygı duyarım. Kürttür, devrimcidir, müslümandır, samimidir. 19 Aralık operasyonunda gösterdiği refleks unutulmaz. Aynı gün solcu gençlere yaptıkları gibi onları da kıracaklardı. Anladı ve arkadaşlarıyla subayları derdest etti, rutbesiz erlere ise "sizinle işimiz yok" dedi. Belki de o yüzden onu çıldırtmaya bile çalıştılar, bir dava insanı intiharın eşiğine geldi. Hala tutsak oluşu, Ergenekon'un hiçç değil hepimizin ayıbıdır. Bilelim!