Yürü kim meydan senindir bu geceSohbet-i Sultan senindir bu geceErmedi evvel gelen bu devleteKimse layık olmadı bu rif’ate.
Doğru diyor Süleyman Çelebi. Ne insan, ne cin; ne melek, ne peygamber bundan önce hiç kimse Mevlâ ile görüşme gibi bir devlete nail olmadı, hiç kimse Mirac gibi bir asansöre bindirilmedi ve hiç kimse mertebelerin en yücesine çıkarılmadı, Sultan’ın sohbetine mazhar olmadı. Dolayısıyla hiçbir ümmete Mirac Gecesi gibi bir gece verilmedi. Çünkü dost ve düşmanlarının ittifakıyla güzel ahlakın en yüksek derecesi O’nda bulunuyordu. O alemin Yaratıcı’sının sonsuz kemaldeki cemalinin görünmesi ve gösterilmesine araç oldu. O, alemlerin Rabb’inin, her yerde birliğini ve tevhidin bütün mertebelerini aleme ilan etti. Alemin Sahibi’nin, eserlerindeki güzelliklerin işaretiyle Allah’ın Zat’ındaki sonsuz güzelliklerine ayna oldu, O’nu sevdi ve başkalarına sevdirdi. Allah’ın kudret mu’cizelerini, kıymettar mücevherlerini en yüksek çapta ve boyutta tanıttı ve teşhir etti. Türlü türlü ziynetlerle süslendirilen şuurlu yaratıkların gezme ve tefekkürüne açılan Allah’ın şu kâinat sarayında cinlere, insanlara ve meleklere Kur’an aracılığıyla rehberlik etti. Allah’ın nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını, nereden gelip, niçin gelip ve nereye gittiğimizi en yüksek ve en mükemmel bir şekilde açıklayan, risalet vazifesini kusursuz ifa eden, şükrün, zikrin, ibadet ve itaatin, dua ve niyazın en çaplısını, en ısrarlısını, en şevklisini, en yorucusunu, en zevklisini, en coşkulusunu Allah’a O takdim etti. Böyle bir Zat, elbette Kàb-ı Kavseyn makamına çıkacak, ebedî saadetin kapısını çalacak, imanın gaybî (görünmeyen) hakikatlarını görecek ve Mirac’la lütuflandırılacak ve şereflendirilecektir ve öyle olmuştur.
Bu sebeple biz, Kâinatın Fahri’yle iftihar ediyoruz, gecemizle iftihar ediyoruz; bizi O’nunla ve O’nun geceleriyle şereflendirdiği ve nuruyla aydınlattığı için Mevlây-ı Zülcelâl’e şükürler, hamdü senalar ediyoruz. Mirac, Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed’in (sas) ümmeti adına Cenab-ı Hak’la ömrî görüşmesidir. Milletin vekili olan bir başbakan nasıl cumhurbaşkanıyla aylık, haftalık görüşmelerde bulunur, milletinin arzu ve isteklerini ona takdim eder, cumhurbaşkanının emir ve dileklerini de millete getirir; aynen öyle de Hz. Muhammed (sas), bütün yaratıkların vekili, cinlerin ve insanların son peygamberi sıfatıyla, Kâinatın Yaratıcısı ve Hâkimi Yüce Allah ile ömrî görüşmesini yapmış, insanlığın en büyük arzusunu takdim etmiş: Ya Rabbi ümmetim BEKA istiyor, LİKA istiyor, diye niyazda bulunmuş, ümmetinin affını dilemiştir. Cenab-ı Hak’tan, Süleyman Çelebî’nin ifadesiyle:
“Ümmetini sana verdim ey Habib
Cennetimi onlara kıldım nasib” müjdesini alıp gelmiştir.
Doğru diyor Süleyman Çelebi. Ne insan, ne cin; ne melek, ne peygamber bundan önce hiç kimse Mevlâ ile görüşme gibi bir devlete nail olmadı, hiç kimse Mirac gibi bir asansöre bindirilmedi ve hiç kimse mertebelerin en yücesine çıkarılmadı, Sultan’ın sohbetine mazhar olmadı. Dolayısıyla hiçbir ümmete Mirac Gecesi gibi bir gece verilmedi. Çünkü dost ve düşmanlarının ittifakıyla güzel ahlakın en yüksek derecesi O’nda bulunuyordu. O alemin Yaratıcı’sının sonsuz kemaldeki cemalinin görünmesi ve gösterilmesine araç oldu. O, alemlerin Rabb’inin, her yerde birliğini ve tevhidin bütün mertebelerini aleme ilan etti. Alemin Sahibi’nin, eserlerindeki güzelliklerin işaretiyle Allah’ın Zat’ındaki sonsuz güzelliklerine ayna oldu, O’nu sevdi ve başkalarına sevdirdi. Allah’ın kudret mu’cizelerini, kıymettar mücevherlerini en yüksek çapta ve boyutta tanıttı ve teşhir etti. Türlü türlü ziynetlerle süslendirilen şuurlu yaratıkların gezme ve tefekkürüne açılan Allah’ın şu kâinat sarayında cinlere, insanlara ve meleklere Kur’an aracılığıyla rehberlik etti. Allah’ın nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını, nereden gelip, niçin gelip ve nereye gittiğimizi en yüksek ve en mükemmel bir şekilde açıklayan, risalet vazifesini kusursuz ifa eden, şükrün, zikrin, ibadet ve itaatin, dua ve niyazın en çaplısını, en ısrarlısını, en şevklisini, en yorucusunu, en zevklisini, en coşkulusunu Allah’a O takdim etti. Böyle bir Zat, elbette Kàb-ı Kavseyn makamına çıkacak, ebedî saadetin kapısını çalacak, imanın gaybî (görünmeyen) hakikatlarını görecek ve Mirac’la lütuflandırılacak ve şereflendirilecektir ve öyle olmuştur.
Bu sebeple biz, Kâinatın Fahri’yle iftihar ediyoruz, gecemizle iftihar ediyoruz; bizi O’nunla ve O’nun geceleriyle şereflendirdiği ve nuruyla aydınlattığı için Mevlây-ı Zülcelâl’e şükürler, hamdü senalar ediyoruz. Mirac, Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed’in (sas) ümmeti adına Cenab-ı Hak’la ömrî görüşmesidir. Milletin vekili olan bir başbakan nasıl cumhurbaşkanıyla aylık, haftalık görüşmelerde bulunur, milletinin arzu ve isteklerini ona takdim eder, cumhurbaşkanının emir ve dileklerini de millete getirir; aynen öyle de Hz. Muhammed (sas), bütün yaratıkların vekili, cinlerin ve insanların son peygamberi sıfatıyla, Kâinatın Yaratıcısı ve Hâkimi Yüce Allah ile ömrî görüşmesini yapmış, insanlığın en büyük arzusunu takdim etmiş: Ya Rabbi ümmetim BEKA istiyor, LİKA istiyor, diye niyazda bulunmuş, ümmetinin affını dilemiştir. Cenab-ı Hak’tan, Süleyman Çelebî’nin ifadesiyle:
“Ümmetini sana verdim ey Habib
Cennetimi onlara kıldım nasib” müjdesini alıp gelmiştir.