HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Hizb, Rasül (SAV)’in kâfirleri İslâm'a davet ettiğini bilmekle birlikte bu gün biz daveti, İslâm hükümlerine sarılmalarını temin etmek ve Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyi tekrar gerçekleştirmek için bizimle beraber çalışmalarını sağlamak amacı ile müslümanlara taşımaktayız. İlaveten üzülerek belirtmeliyiz ki bugün müslümanların yaşadığı ülkelerin hiç biri Daru'l İslâm olmadığı gibi ümmetin içinde yaşadığı toplumların da İslâmi toplumlar olmadığı hizipçe müşahede edilmektedir.
Bu sebeple Hizbin çalışmaları, İslâm beldelerini Daru'l İslâm'a çevirmek ve orada yaşayan toplumları İslâmi toplumlara çevirme hedefi üzerinde odaklaşmıştır. Tıpkı Rasül (SAV)'in Mekke ve civar beldelerini ve toplumlarını Daru'l İslâm'a ve İslâmi topluma dönüştürmeye çalışması gibi.
Bu hareket noktasından yola çıkan hizip çalışmasının metodunu ve daveti yüklenmesinin keyfiyetini aşağıdaki genel hatlarla çizmiştir.
1- Hizb Allahu Teâla'nın"Sizden hayra davet eden, marufu emreden, münkerden nehy eden bir ümmet (kitle) bulunsun"(Ali İmran 104) emrine uyarak, tüm müslümanlara İslâm hükümleri ile amel etmek ve bu hükümlerin hayat, devlet ve toplumda tekrar yaşanır hale gelmesi için çalışmayı farz kılan şer'i hükümleri uygulayarak daveti yüklenir.
Hizb sırf bir farzı yerine getirmek için değil aynı zamanda Hilâfetin kurulması ve Allah'ın indirdikleri ile tekrar hükmedilmesi için daveti yüklenir.
2- Hizip, tüm fillerinde şer'i hükümleri temel referans olarak kabul ettiği gibi, farklı ideolojiler fikirler ve karşılaştığı olaylar hakkında görüş belirtirken şer'i hükümleri temel başvuru noktası kabul eder. Kısacası tüm davranış ve çalışmalarında helal ve haramı tek ölçü kabul eder. Egemenliğin ise İslâm'a ait olduğuna inanır.
Bu sapmaz ölçü; Hizbin, İslâm'a ters düşen, İslâm'la çatışan her türden ideoloji, akide, kavram, nizam, örf ve adetlerle açık seçik ve cesaretle mücadelesinin temelini oluşturur. Söz konusu ideoloji, din, akide, kavram, nizam, örf ve adet sahiplerinin büyük yankılar uyandıran. öfke ve kinine muhatap olsa da Hizb mücadelesinden yılmaz. Hizip, İslâm'ın aleyhine sonuçlar doğuracak hiç bir şahısla barış ve hoşgörü çerçevesinde masaya oturmaz ve onu hoş karşılayıp muhatap kabul etmez. Farklı din, akide, düşünce ve ideolojilerin savunucularına ve her türden gayri İslâmi dava sahiplerine "bulunduğunuz hal üzere kalın, devam edin" anlamında bir tavır takınmaz. Aksine onlardan, içinde bulundukları sapıklığı terk etmelerini ve İslâm'ı kabul etmelerini talep eder. Çünkü bunlar küfür ve sapıklıktır, Bunların bırakılıp İslâm'ın alınması gerekir. Zira hak olan yalnız İslâm'dır. Bu çerçevede hizip, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi İslâm dışı her türlü dinle, Komünizm, Sosyalizm ve Kapitalizm gibi ideolojilerin hepsinin küfür din ve ideolojiler olduğunu mensuplarının ise kâfir olduklarını kabul eder.
Hizipçe Milliyetçilik, vatancılık, Irkçılık, ulusçuluk ve etnik mezhepçiliğe çağıran her türlü hareketin İslâmca haramlığı da açıktır.
Hizip müslümanların; Kapitalizm, Sosyalizm, Kominizm, laiklik ve masonluğa çağıran, bu fikirlerin propagandalarını yapan yahut milliyetçiliğe, vatancılığa, ulusçuluğa, etnik mezhepçiliğe veya İslâm dışı herhangi bir din temeline dayalı partiler, kurmalarını ve bunların mensubu olmalarını da haram olarak görür.
Hizip, hiç bir zaman ve zeminde İslâm davetinin taşınmasında yardımcı olur düşüncesinden hareketle yöneticilere yaltaklık yapmadığı gibi onlara ve onların kanun ve anayasalarına karşı herhangi bir bağlılık dostluk ve sempatizanlık da beslememiştir. Zira bir farzı gerçekleştirmek için haram yollara başvurmak şeriatça asla caiz değildir. Hizip her zaman ve mekânda kâfir yöneticileri en ağır üsluplarla eleştirerek hesaba çeker. Onların uyguladığı nizamların ve kanunların küfür nizam ve kanunları olduğunu, bu kanunların yürürlükten kaldırılarak yerine İslâm hükümlerini uygulamanın vacib olduğunu kabul eder. Küfür hükümleri ile hükmettiklerinden dolayı onları zalim ve fasık sayar. Aynı şekilde onlardan İslâmın otoritesini ya da İslâm hükümlerinden herhangi birini inkâr edeni de kâfir sayar.
Hizip hiç bir şartla yönetimde kâfirlere ortak olmayı kabul etmez. Zira bu küfrün hükümlerinde kâfirlere ortak olmak anlamına gelir ki bu hal müslümanlara haram kılınmıştır. Aynı kapsamda küfür rejimlerinin ekonomisini, eğitim sistemini, toplumsal ve ahlaki durumunu düzeltmek için küfür hükümlerini uygulayanlarla yardımlaşmayı da kabul etmez. Çünkü zalimlere yapılan bu yardım, durumlarını kuvvetlendirmek için yapılan bir yardımdır. Bu ise sonuçta bozuk sistemlerinin ve kâfirlerin ömürlerini uzatma sonucunu doğurur. Halbuki Hizb-ut Tahririn fiili amacı İslâm hükümlerini tekrar tatbik ve yürürlük konumuna getirip kâfirlerin müslümanlara uyguladığı kanun ve nizamları kökünden söküp atmaktır.
3- Hizb-ut Tahrir, gerek ibadet gerek muamelat gerekse ahlak, yönetim ve diğer hususlarda olsun İslâm'ın tüm hükümlerinin tamamen uygulanması için çalışır. Bu husustaki kararlığını ise Allahu Teâlanın aşağıdaki emirlerinden alır.
"Onların arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet." (Maide 49)
"Peygamber size neyi getirdiyse onu alın, sizden neyi yasakladıysa ondan vazgeçin." (Haşr 7)
Bu iki ayette geçen kelimesi Allah'ın indirdiği tüm hükümleri kastettiği gibi Allah Rasülünün getirdiği her şeyi de kapsar. Zira kelimesi geneli kapsayan bir sığadır. Dolayısıyla Allah'ın indirdiklerinin tamamını uygulamak ve Rasüle gelenlerin tamamını almak farzdır. Bir hükmün diğer bir hükümden, bir farzın diğer bir farzdan farkı olmadığı gibi bir haramın da bir başka haramdan farkı yoktur. Hepsinin uygulama alanına geçmesi farzdır. Bu hükümlerin bir kısmını uygulayıp bir kısmını terk etmek caiz olmadığı gibi aşama aşama (tedricen) uygulamak da caiz değildir. Aksine hepsinin aynı zaman diliminde tümüyle uygulanması farzdır.
Şartlar, yaşanan olaylar ve ortam İslâm'a uymuyorsa bunlara uydurabilmek için İslâm'ı tevil etmek (yorumlamak) caiz değildir. Böylesi bir hal ve tavır İslâm'ı tahrif etmekle eştir.
Asıl vacib olan İslâm'a ve şer'i hükümlere uyması için şartlar, olaylar ve ortamı değiştirmektir
4- Rasül (SAV) risaletle gönderildiği ilk günden İslâm Devletini kuruncaya, Daru'l küfrü Daru'l İslâm'a, cahili toplumu İslâmi topluma çevirinceye kadar izlediği yol ve sünnetine dayanarak hizip çalışma sırasında izleyeceği yolu üç aşamaya ayırmıştır.
Birinci aşama: Hizbi bir kitleyi oluşturabilmek için hizbin fikirlerine ve metoduna inanan şahısların yetiştirilmesi amacına yönelik kültür verme aşaması.
İkinci aşama; İslâm'ın hayat devlet ve toplum gerçeğine hâkimiyetini sağlamak yolunda gerekli çalışmayı gerçekleştirmek amacıyla İslâm'ı ölüm-kalım meselesi derecesinde benimseyene kadar İslâm davasını taşıması için ümmetle kaynaşma aşaması.
Üçüncü aşama; Yönetimi teslim alıp İslâm'ı bütün hükümleri ile uygulanır hale getirme ve onu bir risalet olarak tüm dünyaya taşıma aşamasıdır. Bu üç aşamayı ayrı ayrı ele alalım;
BİRİNCİ AŞAMA: Kuruluş aşaması olarak kabul edilen bu dönemde ilk çekirdek kadro doğar. Çekirdek kadro düşünce ve metodu bulduktan sonra ilk halka oluşur. Oluşan ilk halka ümmetin fertleri ile ilişki kurmaya başlayarak fert fert düşünce ve metodunu topluma taşır.
Hizip, fikir ve metodu kabul eden kişileri yoğun ve yerleşik kültürün verildiği halkalara alarak, benimsediği hükümlerin ve İslâmi fikirlerin potasında eriyinceye ve İslâmi şahsiyete sahip oluncaya kadar istihdam eder. Ta ki bu şahısta, karşılaştığı olaylara ve fikirlere İslâm'ın penceresinden bakabileceği İslâmi zihniyet oluşsun. Olaylar hakkında hüküm verirken İslâm'ın ölçüleri olan helal ve haram açısından baksın. Halkadaki şahıstan bir diğer beklenti ise, İslâm'ı her türlü hareketinin ekseni haline getirerek Allah ve Rasülünün razı olduğundan razı olan, gazaplandığından gazaplanan İslâmi nefsiyete sahip olmasıdır.
İslâm'la kaynaşan partili insanlara daveti taşımak için hareket geçer. Zira halkalarda verilen eğitim fiili ve pratiğe yönlendirici bir eğitimdir. Yani verilen eğitim teorik bilgiler değil, hayatta kendisi ile amel edilmesi ve insanlara taşınması için pratiğe yönelik bir eğitimdir.
Kişi bu seviyeye ulaştığında kendisini hizbe kabul ettirip hizbin kitlesinden bir parça olur.
Bu merhalede hizip Aynen Rasulullah (SAV)'in üç yıl süren birinci merhalede çalıştığı gibi çalışır. Rasulullah (SAV), Allah'ın kendisi aracılığı ile gönderdiklerini insanlara fert fert anlatarak İslâm'a davet ediyordu. Davetine icabet ederek kendisine ve getirdiği risalete inanan kişileri gizlice kitlesine alıyordu. İslâm risaletinden kendisine indirilenleri öğretmeye, inen ve inmekte olan Kur'an ayetlerini onlara okutmaya hırs gösterip, şahısları İslâm kültürü içerisinde eritmeye çalışıyordu. İslâm'a inananlarla gizlice buluşuyor, gizli mekânlarda onlara İslâmi öğretiyordu. İslâm Mekke'de açıktan açığa anlatılmaya başlayıncaya kadar ibadetlerini gizlice gerçekleştiriyorlardı. Günü geldiğinde Mekke'de İslâm açığa çıktı, insanlar arasında gündem oluşturmaya başladı ve insanlar gruplar halinde İslâm'a girmeye başladılar.
Kuruluş aşamasında Hizip çalışmalarını sadece kültürel açıdan ele alıyor ve bununla yetiniyordu. Tüm gayreti, bünyesini kuvvetlendirmek, fertlerini çoğaltmak ve bu kişilere parti fikirlerini yoğun ve kavramsal alanda vererek adam yetiştirme noktasında odaklamıştı. Bu çalışması ile İslâm'ın potasında erimiş, hizbin fikirlerini benimseyip kaynaşmış ve bunları insanlara taşıyabilen gençlerden oluşan hizbi bir kitle oluşturmayı başarmıştır.
Hizip; hizbi kitlesini korumaya muvaffak olup ta toplumsal etkileri ile fikirleri ve davet ettiği hedefler toplumca hissedildikten sonra ikinci aşamaya geçti.
İKİNCİ AŞAMA: Ümmetle kaynaşma aşamasıdır. Bu aşamada hizbin amacı şudur: Bu dönemde hizip, ümmetin İslâm davasını yüklenip bu davayı ölüm-kalım meselesi konumunda algılanmasını sağlamaya çalışır. Bunu ise Hizbin benimsediği İslâmi fikir ve hükümleri ümmet içinde gündem yaparak sağlar. Sonuçta ümmet, oluşan kamuoyunun etkisi ile hizbin fikirlerini kendisine mal ederek toplumda uygulanır hale getirmek için çalışmaya başlar. Toplum bu noktada İslâmi hayatın yeniden başlatılması ve İslâm'ın bir risalet olarak tüm dünyaya taşınması için bir Halife nasb ederek Hilâfet Devletini kurmak amacıyla Hiziple birlikte hareket etmeye başlar. İşte ikinci aşamada hizbin gerçekleştirmek istediği amaçta budur.
Bu aşamada hizip topluluklarla temasa geçip onlara topluca hitap etme konumuna ulaşmıştır ve bu aşamada hizip aşağıdaki filleri yapar:
1- Hizbin bünyesini geliştirmek, fertlerini çoğaltmak, daveti taşıyacak, siyasi mücadele ve fikri mücadelelerle dolu şiddetli sıkıntıları göğüsleyecek güçte İslâmi şahsiyetler oluşturmak için halkalarda yerleşik kültür vermek.
2- Hizb, benimseyip kabul ettiği hüküm ve fikirlerle ümmeti topluca kültürlendirmek için mescitlerde dersler verir, herkese açık yerlerde konferans ve toplantılar düzenler, kitap gazete ve bildiriler çıkarır.
Tüm bu sayılanlar; ümmette bir kamuoyu oluşturmak, hizbin ümmetle kaynaşmasını sağlamak ve ümmeti İslâm'ın potasında eritmek, Hilâfetin kurulması ve Allah'ın hükümlerinin tekrar hakim kalınması amacıyla Hizbin ümmete liderlik etmesine imkân sağlayacak halk tabanının oluşması için yapılacak iş çeşitleridir.
3- Ümmeti küfrün akide, nizam ve fikirlerinden, amacından saptırılmış kavramların etki ve sonuçlarından korumak için bu fikirlerin sahte yönlerini, yanlışlıklarını, İslâm'la çelişkilerini açığa vurarak fikri mücadele ve çatışmada bulunur.
4- Siyasi mücadele üç başlık altında incelenebilir;
a) İslâm toprakları üzerinde egemenlikleri veya nüfuzları bulunan sömürgeci kâfir devletlere karşı mücadele etmek. Aynı düzlemde fikri, siyasi, iktisadi, askeri her türden sömürgeciliğe karşı mücadele verip onların egemenliklerinden ve her türlü nüfuzundan kurtarmak için sömürgecilerin her türlü komplo ve tuzaklarını keşfederek ortaya çıkarmak.
b) Arap olsun olmasın tüm İslâm beldelerindeki idarecilere karşı mücadele etmek. Bu mücadele; bu hain idarecilerin, ümmetin haklarını nasıl gasp ettiklerini, onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmekten ne kadar uzak olduklarını, işlerini nasıl ihmal ettiklerini, İslâmi hükümlere nasıl aykırı davrandıklarını gündem yapıp onların her türlü pisliklerini açığa çıkararak ümmette bir uyanıklık oluşturmak şeklinde olur.
Hain idarecileri sadece ümmete şikâyetle de yetinmez. Küfür hükümleri ve nizamlarını uygulama konumundaki yönetimlerin yerlerine İslâmi hükümlerin hakim kılınması için fiili çalışmalar yapar.
5- Ümmetin çıkarlarını gözetmekle beraber ümmetin problemlerinin çözümünde şer'i hükümlere bağlılığı gözetmek.
Hizip burada ortaya koyduğu maddelerin hepsini Allahu Teâlanın Rasül (SAV)'e aşağıdaki ayeti indirmesinden sonraki uygulamaları göz önüne alarak ortaya koymuştur.
"Emrolunduğun şeyi onların kafalarını çatlatırcasına ilan et ve müşriklerden yüz çevir"(Hicr 95)
Rasül (SAV), bu ayet kendisine geldikten sonra davasını açıktan yaymaya başlamıştır. Kureyş'i safa tepesine çağırmış buraya gelenlere kendisinin Nebi olduğunu haber vermiş ve kendisine iman edilmesini talep etmiştir Bu ayet sonrasında Rasül (SAV) aldığı emire bağlı olarak nassları fertlere anlattığı gibi topluluklara da açıktan anlatmaya başlamıştır. Kureyş'e, ilahlarına, müşriklerin akide ve düşüncelerine saldırarak hepsinin yanlış ve bozuk fikirler olduğunu açıklayarak onlarla mücadele etmiştir. Bu ayeti takiben arka arkaya gelen ayetler hep bu mücadele çerçevesinde geliyordu. Ayetlerde Kâfirlerin yediği faiz, kız çocuklarını diri diri gömmeleri, ticarette yaptıkları hileler, zina pislikleri tek tek ele alınıyor ve Kureyş yapa geldiklerinden dolayı kötüleniyordu. İnen ayetlerin bir kısmı da Kureyş'in ileri gelen liderlerine saldırıyor, Kureyş'in ve atalarının akılsızlıkları, Rasül (SAV) karşı kurdukları tuzakları, onun ve ashabının davetine engel olmak için çeşitli gizli planları açığa vuruluyordu.
Hizip gerek fikirlerini yüklenişi sırasında olsun, gerek gayri İslâmi fikir ve siyasi gruplara karşı mücadelesinde olsun kâfir devletlere karşı mücadelesinde ya da yöneticilerle mücadelesinde olsun gayet açık net ve meydan okuyucu bir tavır sergiler. Hiç bir zaman yaranma, yağcılık gibi fikri ve fiili basitliklere düşmez. Hizip sonuçlarına ve içinde bulunduğu duruma bakmaksızın mücadelesini sürdürmüş hiçbir zaman uzlaşma yolunu benimsememiştir. Hizip, zalim yöneticilerin kendisine yaptığı zorlu eziyetlere, diğer siyasi oluşumların ve diğer dava sahiplerinin kınama ve saldırılarına hatta bazen toplumun kedisine karşı öfkelenip cephe almasına asla aldırış etmeksizin İslâm'a ve onun hükümlerine muhalif herkese çatıp meydan okumuştur.
Hizip, mücadelesine başlarken Rasulullah (SAV)'i örnek alarak yola çıkmıştır. Nitekim Rasül (SAV), insanları çağırdığı hakka inanarak ve tüm dünyayı karşısına alarak İslâm risaleti ile geldi. Dünyadaki küfür fikirlerine ve küfre meydan okumuş, insanlar arasında renk ve ırk ayrımı yapmaksızın ve hiçbir şeyi hesaba katmaksızın hepsindeki yanlış adetlere, örflere, dinlere, inançlara yöneticilere ve avama açıkça meydan okumuştur. Peygamber (SAV) İslâm risaleti dışında hiçbir şeye iltifat etmiyordu Hatta önce ilahlarını hedef alıp kınayarak (eleştirerek) işe Kureyş'ten başlamıştı. Kureyş'in inançlarına çatarak meydan okumuş ve inançlarının basitliğini gözler önüne sermiştir. Bunu yaparken ve Kureyş'e meydan okurken ne yanında bir grup insan, ne bir yardımcı ne de silahı vardı. Kendisi ile gönderilen İslâm risaletine olan derin inancından ve bağlılığından başka hiç bir güvencesi olmayan bir fertti.
Hizip, takip ettiği yol ve tabi olduğu metodda açıklık, netlik ve meydan okuyuculuğu ile beraber çalışmalarını siyasi mücadele ile sınırlandırmıştır. Hizip; Rasül (SAV)'in Mekke'de insanları sadece İslâm'a davet etmekle yetinmesini ve Medine'ye hicret edinceye kadar silahlı herhangi bir eylemde bulunmamasını esas alarak; ister yöneticilere karşı olsun, ister davetin önünde dikilenlere isterse kendisine eziyet edenlere olsun maddi güce dayanarak yani silahlı mücadeleye baş vurarak, siyasi mücadele ilkesinin dışına çıkmamıştır. İkinci Akabe biatında bulunanlar Mina halkı ile kılıçla savaşmak isteyip Peygamber (SAV)'den izin istediklerinde Nebi (SAV) onlara şöyle cevap verdi: "Henüz bununla emrolunmadık." Allahu Teâla tıpkı kendisinden önceki Peygamberlerin eziyetlere sabrettiği gibi kendisinin de sabretmesini istemişti. Nitekim bu husus şu ayette açıklanmaktadır:
"Senden önce de bir çok Rasülleri yalanladılar. Ve onlar yalanlanmalarına ve eziyet görmelerine karşı sabrettiler." (En'am 34)
Toplum ve ümmet Hizbe karşı tepki vermeyip donukluk gösterdiğinde Hizip doğru yolu bulabilmek için yine Rasül (SAV)'in sünnetini incelemeye karar verdi. İncelemesi sonucunda şu sonuçlara ulaştı.
1- Ebu Talib vefat ettiğinde Mekke toplumu Rasül (SAV)'e karşı tüm kapılarını kapatmış ve donuklaşmıştı. Ebu Talib'in ölümüyle Rasül (SAV)'e karşı Kureyş'in uyguladığı işkence ve eziyet. Ebu Talib hayattayken cesaret edemeyecekleri dereceye ulaştı. Ebu Talibin ölümü ile Rasül (SAV)'in koruması da zayıfladı. Bunun üzerine Allah (cc) ona vahy ederek Arap kabileleriyle görüşmesini, onlardan alacağı destek ve yardımla risaletini emin ve korunmuş olarak duyurabileceğini bildirdi. İbni Kesir'in siretinde Ali b. Ebi Tailp'ten yapılan bir rivayette şöyle denilmektedir: "Allah (cc) Arap kabilelerine kendi durumunu anlatması için Rasülüne vahy edince ben ve Ebu Bekir Allah'ın Rasülü ile birlikte Mina'ya çıktık ve oradaki Arap topluluklarından birine gittik."
Yine ibni kesir; İbni Abbas'ın Abbas'tan yaptığı bir rivayette şöyle demektedir; "Rasül (SAV) bana dedi ki: "Sende ve kardeşinde bizim için bir kuvvet göremiyorum. Yarın Arap kabilelerinin yanına gidip onlarla konuşmamızda sizin için bir engel var mı? isterseniz sizinle birlikte Arap kabilelerinin toplu halde bulundukları yerlere gidelim dedi. Biz de beraberce çıktık. Dedim ki; İşte şu gördüğün topluluk Kinde kabilesi ve mensuplarıdır. Bu kabile Yemenden hacca gelen kabilelerin en iyilerindendir. İşte şurası ise Bekr b. Vailin yeridir. Şurası ise Beni Amir b. Sa'saa kabilesinin yeridir. Hangisini istersen onunla görüş. Dedi ki Rasül (SAV) kinde kabilesinden başlayarak onlarla görüştü"
2- Rasül (SAV)'in bu kabilelerden işteği şu idi: Peygamber (SAV) kendisini onlara tanıttıktan ve kendisine inanıp tasdik etmelerini istedikten sonra onlara; Allah'ın kendisine indirdiklerini tebliğ etmede kendisini korumalarını istiyordu. Peygamber (SAV)’in kabilelere kendini tanıtması ile ilgili elde mevcut tüm deliler onun kabilelerden kendisini ve davetini himaye istediği yolundadır.
3- Kinde ve Amir b. Sa'saa kabilelerinin Rasulullah'tan; kendisinden sonra iktidara sahip olma talebinde bulunmaları göstermektedir ki, Rasulullah onlardan kendisini koruyup davasına yardım etmelerini talep ettiğinde onlar, Peygamber (SAV)'in ileride iktidar sahibi olacağını anlamışlardı. Bu nedenledir ki yardımları karşılığı iktidardan hak talep etmişledir.
4- Gerek Medineli'lerin kendisine yardımı, gerek onlarla ikinci Akabe biatını gerçekleştirmiş olması gerek Medine'ye ulaşır ulaşmaz iktidarı ele alıp devlet kurmuş olması, Rasulullah (SAV)'in koruma ve yardım isterken amacının İslâm hükümlerini uygulayabileceği bir varlık oluşturmaya çalıştığının gayet açık delilleridir.
5- Hizip siyerdeki bu incelemelerinden, yardım talebinin, kültür verme aşaması olan birinci aşamadan ve kaynaşma aşaması olan ikinci aşamadan farklı bir iş çeşidi olduğunu görmüştür. Her ne kadar yardım isteme fiili toplumla kaynaşma aşamasını oluşturan ikinci aşamada karşımıza çıksa da, yardım talebi, toplumun davet karşısında tepkisiz kalıp donuklaştığında ve müslümanlara karşı sertleşip işkencelere baş vurduğunda uyulması vacib olan metodun bir parçası olduğudur.
Bu değerlendirmeye binaen Hizip yapmakta olduğu fiiller arasına yardım talebi işini de katmıştır. Yardım talebine gücü yetenlerden bu yardımı istemeye başlamıştır. Hizip yardım talebini iki amaca ulaşmak için yapmaktadır .
1- Güvenlik içinde daveti yüklenebilmek ve amacına kolaylıkla ulaşabilmek.
2- Hilâfet Devletini kurup, Allah'ın indirdiklerinin hayat devlet ve topluma tekrar egemen olabilmesini sağlamak.
Hizip yardım ve koruma talep etme işini yürütürken, yardım talebi öncesinde yapmakta olduğu çalışmaları, yani halkalar yoluyla kendi elemanlarına yoğun ve yerleşik kültür verme, toplumu kültürlendirme, hem İslâm davetini yüklenmesi hem de ümmette kamuoyu oluşması için ümmet üzerinde yoğunlaşma çalışmalarına da devam eder.
Sömürgeci kâfir devletlerle mücadele etme, onların plan ve komplolarını açığa çıkarıp teşhir etme, idarecilerin ihanetlerini, ümmetin çıkarlarını nasıl ihanetle yok ettiklerini ümmete gösterme, ümmetin çıkarlarını gözetip işlerini yürütme çalışmalarına da davam eder. Tüm bunları yaparken Allah'ın kendisine ve İslâm ümmetine felah, başarı, yardım ve zafer nasip edeceğine inanmaktadır. Müminler ancak Allah'ın yardımı geldiğinde ferahlayacaklardır.
Şurası muhakkak ki, Allah'ın bizlere ve ümmete lütfu ile bugün İslâmi bir kamuoyu oluştu, İslâm, kurtuluş için ümmetin tek ümidi oldu. Önceleri adından bile bahsedilmezken bugün Hilâfet kelimesi insanların dillerinde gezer oldu. Hilâfetin kurulup Allah'ın indirdikleri ile yeniden hükmedilmeye başlanması ümmetinin tümünün ideali ve tek arzusu oldu.
Yüce Allah'tan adımlarımızı sağlamlaştırmasını, katında bize bir güç nasip etmesini, melekleri ile bizleri destekleyip müminleri kurtarmasını, katından yapacağı yardım ve zaferle bize ikramda bulunmasını dileriz.
Yine Allah'tan Hilâfeti kurmamızı ve aramızda Allah'ın Kitabı ve Rasülünün sünnetini uygulayarak küfür kanunlarını tüm İslâm beldelerinden atacak, tüm müslümanları Hilâfet sancağı altında toplayacak tüm İslâm beldelerini tek Hilâfet Devletinde birleştirecek, kendisine dinleyip itaat etmek üzere biat edeceğimiz müslümanların Halifesini nasb etmemiz imkânını bize bağışlamasını dileriz. şüphesiz Allah, istediği her şeyi yapmaya kadirdir.
Dualarımızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamddır.
Bu sebeple Hizbin çalışmaları, İslâm beldelerini Daru'l İslâm'a çevirmek ve orada yaşayan toplumları İslâmi toplumlara çevirme hedefi üzerinde odaklaşmıştır. Tıpkı Rasül (SAV)'in Mekke ve civar beldelerini ve toplumlarını Daru'l İslâm'a ve İslâmi topluma dönüştürmeye çalışması gibi.
Bu hareket noktasından yola çıkan hizip çalışmasının metodunu ve daveti yüklenmesinin keyfiyetini aşağıdaki genel hatlarla çizmiştir.
1- Hizb Allahu Teâla'nın"Sizden hayra davet eden, marufu emreden, münkerden nehy eden bir ümmet (kitle) bulunsun"(Ali İmran 104) emrine uyarak, tüm müslümanlara İslâm hükümleri ile amel etmek ve bu hükümlerin hayat, devlet ve toplumda tekrar yaşanır hale gelmesi için çalışmayı farz kılan şer'i hükümleri uygulayarak daveti yüklenir.
Hizb sırf bir farzı yerine getirmek için değil aynı zamanda Hilâfetin kurulması ve Allah'ın indirdikleri ile tekrar hükmedilmesi için daveti yüklenir.
2- Hizip, tüm fillerinde şer'i hükümleri temel referans olarak kabul ettiği gibi, farklı ideolojiler fikirler ve karşılaştığı olaylar hakkında görüş belirtirken şer'i hükümleri temel başvuru noktası kabul eder. Kısacası tüm davranış ve çalışmalarında helal ve haramı tek ölçü kabul eder. Egemenliğin ise İslâm'a ait olduğuna inanır.
Bu sapmaz ölçü; Hizbin, İslâm'a ters düşen, İslâm'la çatışan her türden ideoloji, akide, kavram, nizam, örf ve adetlerle açık seçik ve cesaretle mücadelesinin temelini oluşturur. Söz konusu ideoloji, din, akide, kavram, nizam, örf ve adet sahiplerinin büyük yankılar uyandıran. öfke ve kinine muhatap olsa da Hizb mücadelesinden yılmaz. Hizip, İslâm'ın aleyhine sonuçlar doğuracak hiç bir şahısla barış ve hoşgörü çerçevesinde masaya oturmaz ve onu hoş karşılayıp muhatap kabul etmez. Farklı din, akide, düşünce ve ideolojilerin savunucularına ve her türden gayri İslâmi dava sahiplerine "bulunduğunuz hal üzere kalın, devam edin" anlamında bir tavır takınmaz. Aksine onlardan, içinde bulundukları sapıklığı terk etmelerini ve İslâm'ı kabul etmelerini talep eder. Çünkü bunlar küfür ve sapıklıktır, Bunların bırakılıp İslâm'ın alınması gerekir. Zira hak olan yalnız İslâm'dır. Bu çerçevede hizip, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi İslâm dışı her türlü dinle, Komünizm, Sosyalizm ve Kapitalizm gibi ideolojilerin hepsinin küfür din ve ideolojiler olduğunu mensuplarının ise kâfir olduklarını kabul eder.
Hizipçe Milliyetçilik, vatancılık, Irkçılık, ulusçuluk ve etnik mezhepçiliğe çağıran her türlü hareketin İslâmca haramlığı da açıktır.
Hizip müslümanların; Kapitalizm, Sosyalizm, Kominizm, laiklik ve masonluğa çağıran, bu fikirlerin propagandalarını yapan yahut milliyetçiliğe, vatancılığa, ulusçuluğa, etnik mezhepçiliğe veya İslâm dışı herhangi bir din temeline dayalı partiler, kurmalarını ve bunların mensubu olmalarını da haram olarak görür.
Hizip, hiç bir zaman ve zeminde İslâm davetinin taşınmasında yardımcı olur düşüncesinden hareketle yöneticilere yaltaklık yapmadığı gibi onlara ve onların kanun ve anayasalarına karşı herhangi bir bağlılık dostluk ve sempatizanlık da beslememiştir. Zira bir farzı gerçekleştirmek için haram yollara başvurmak şeriatça asla caiz değildir. Hizip her zaman ve mekânda kâfir yöneticileri en ağır üsluplarla eleştirerek hesaba çeker. Onların uyguladığı nizamların ve kanunların küfür nizam ve kanunları olduğunu, bu kanunların yürürlükten kaldırılarak yerine İslâm hükümlerini uygulamanın vacib olduğunu kabul eder. Küfür hükümleri ile hükmettiklerinden dolayı onları zalim ve fasık sayar. Aynı şekilde onlardan İslâmın otoritesini ya da İslâm hükümlerinden herhangi birini inkâr edeni de kâfir sayar.
Hizip hiç bir şartla yönetimde kâfirlere ortak olmayı kabul etmez. Zira bu küfrün hükümlerinde kâfirlere ortak olmak anlamına gelir ki bu hal müslümanlara haram kılınmıştır. Aynı kapsamda küfür rejimlerinin ekonomisini, eğitim sistemini, toplumsal ve ahlaki durumunu düzeltmek için küfür hükümlerini uygulayanlarla yardımlaşmayı da kabul etmez. Çünkü zalimlere yapılan bu yardım, durumlarını kuvvetlendirmek için yapılan bir yardımdır. Bu ise sonuçta bozuk sistemlerinin ve kâfirlerin ömürlerini uzatma sonucunu doğurur. Halbuki Hizb-ut Tahririn fiili amacı İslâm hükümlerini tekrar tatbik ve yürürlük konumuna getirip kâfirlerin müslümanlara uyguladığı kanun ve nizamları kökünden söküp atmaktır.
3- Hizb-ut Tahrir, gerek ibadet gerek muamelat gerekse ahlak, yönetim ve diğer hususlarda olsun İslâm'ın tüm hükümlerinin tamamen uygulanması için çalışır. Bu husustaki kararlığını ise Allahu Teâlanın aşağıdaki emirlerinden alır.
"Onların arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet." (Maide 49)
"Peygamber size neyi getirdiyse onu alın, sizden neyi yasakladıysa ondan vazgeçin." (Haşr 7)
Bu iki ayette geçen kelimesi Allah'ın indirdiği tüm hükümleri kastettiği gibi Allah Rasülünün getirdiği her şeyi de kapsar. Zira kelimesi geneli kapsayan bir sığadır. Dolayısıyla Allah'ın indirdiklerinin tamamını uygulamak ve Rasüle gelenlerin tamamını almak farzdır. Bir hükmün diğer bir hükümden, bir farzın diğer bir farzdan farkı olmadığı gibi bir haramın da bir başka haramdan farkı yoktur. Hepsinin uygulama alanına geçmesi farzdır. Bu hükümlerin bir kısmını uygulayıp bir kısmını terk etmek caiz olmadığı gibi aşama aşama (tedricen) uygulamak da caiz değildir. Aksine hepsinin aynı zaman diliminde tümüyle uygulanması farzdır.
Şartlar, yaşanan olaylar ve ortam İslâm'a uymuyorsa bunlara uydurabilmek için İslâm'ı tevil etmek (yorumlamak) caiz değildir. Böylesi bir hal ve tavır İslâm'ı tahrif etmekle eştir.
Asıl vacib olan İslâm'a ve şer'i hükümlere uyması için şartlar, olaylar ve ortamı değiştirmektir
4- Rasül (SAV) risaletle gönderildiği ilk günden İslâm Devletini kuruncaya, Daru'l küfrü Daru'l İslâm'a, cahili toplumu İslâmi topluma çevirinceye kadar izlediği yol ve sünnetine dayanarak hizip çalışma sırasında izleyeceği yolu üç aşamaya ayırmıştır.
Birinci aşama: Hizbi bir kitleyi oluşturabilmek için hizbin fikirlerine ve metoduna inanan şahısların yetiştirilmesi amacına yönelik kültür verme aşaması.
İkinci aşama; İslâm'ın hayat devlet ve toplum gerçeğine hâkimiyetini sağlamak yolunda gerekli çalışmayı gerçekleştirmek amacıyla İslâm'ı ölüm-kalım meselesi derecesinde benimseyene kadar İslâm davasını taşıması için ümmetle kaynaşma aşaması.
Üçüncü aşama; Yönetimi teslim alıp İslâm'ı bütün hükümleri ile uygulanır hale getirme ve onu bir risalet olarak tüm dünyaya taşıma aşamasıdır. Bu üç aşamayı ayrı ayrı ele alalım;
BİRİNCİ AŞAMA: Kuruluş aşaması olarak kabul edilen bu dönemde ilk çekirdek kadro doğar. Çekirdek kadro düşünce ve metodu bulduktan sonra ilk halka oluşur. Oluşan ilk halka ümmetin fertleri ile ilişki kurmaya başlayarak fert fert düşünce ve metodunu topluma taşır.
Hizip, fikir ve metodu kabul eden kişileri yoğun ve yerleşik kültürün verildiği halkalara alarak, benimsediği hükümlerin ve İslâmi fikirlerin potasında eriyinceye ve İslâmi şahsiyete sahip oluncaya kadar istihdam eder. Ta ki bu şahısta, karşılaştığı olaylara ve fikirlere İslâm'ın penceresinden bakabileceği İslâmi zihniyet oluşsun. Olaylar hakkında hüküm verirken İslâm'ın ölçüleri olan helal ve haram açısından baksın. Halkadaki şahıstan bir diğer beklenti ise, İslâm'ı her türlü hareketinin ekseni haline getirerek Allah ve Rasülünün razı olduğundan razı olan, gazaplandığından gazaplanan İslâmi nefsiyete sahip olmasıdır.
İslâm'la kaynaşan partili insanlara daveti taşımak için hareket geçer. Zira halkalarda verilen eğitim fiili ve pratiğe yönlendirici bir eğitimdir. Yani verilen eğitim teorik bilgiler değil, hayatta kendisi ile amel edilmesi ve insanlara taşınması için pratiğe yönelik bir eğitimdir.
Kişi bu seviyeye ulaştığında kendisini hizbe kabul ettirip hizbin kitlesinden bir parça olur.
Bu merhalede hizip Aynen Rasulullah (SAV)'in üç yıl süren birinci merhalede çalıştığı gibi çalışır. Rasulullah (SAV), Allah'ın kendisi aracılığı ile gönderdiklerini insanlara fert fert anlatarak İslâm'a davet ediyordu. Davetine icabet ederek kendisine ve getirdiği risalete inanan kişileri gizlice kitlesine alıyordu. İslâm risaletinden kendisine indirilenleri öğretmeye, inen ve inmekte olan Kur'an ayetlerini onlara okutmaya hırs gösterip, şahısları İslâm kültürü içerisinde eritmeye çalışıyordu. İslâm'a inananlarla gizlice buluşuyor, gizli mekânlarda onlara İslâmi öğretiyordu. İslâm Mekke'de açıktan açığa anlatılmaya başlayıncaya kadar ibadetlerini gizlice gerçekleştiriyorlardı. Günü geldiğinde Mekke'de İslâm açığa çıktı, insanlar arasında gündem oluşturmaya başladı ve insanlar gruplar halinde İslâm'a girmeye başladılar.
Kuruluş aşamasında Hizip çalışmalarını sadece kültürel açıdan ele alıyor ve bununla yetiniyordu. Tüm gayreti, bünyesini kuvvetlendirmek, fertlerini çoğaltmak ve bu kişilere parti fikirlerini yoğun ve kavramsal alanda vererek adam yetiştirme noktasında odaklamıştı. Bu çalışması ile İslâm'ın potasında erimiş, hizbin fikirlerini benimseyip kaynaşmış ve bunları insanlara taşıyabilen gençlerden oluşan hizbi bir kitle oluşturmayı başarmıştır.
Hizip; hizbi kitlesini korumaya muvaffak olup ta toplumsal etkileri ile fikirleri ve davet ettiği hedefler toplumca hissedildikten sonra ikinci aşamaya geçti.
İKİNCİ AŞAMA: Ümmetle kaynaşma aşamasıdır. Bu aşamada hizbin amacı şudur: Bu dönemde hizip, ümmetin İslâm davasını yüklenip bu davayı ölüm-kalım meselesi konumunda algılanmasını sağlamaya çalışır. Bunu ise Hizbin benimsediği İslâmi fikir ve hükümleri ümmet içinde gündem yaparak sağlar. Sonuçta ümmet, oluşan kamuoyunun etkisi ile hizbin fikirlerini kendisine mal ederek toplumda uygulanır hale getirmek için çalışmaya başlar. Toplum bu noktada İslâmi hayatın yeniden başlatılması ve İslâm'ın bir risalet olarak tüm dünyaya taşınması için bir Halife nasb ederek Hilâfet Devletini kurmak amacıyla Hiziple birlikte hareket etmeye başlar. İşte ikinci aşamada hizbin gerçekleştirmek istediği amaçta budur.
Bu aşamada hizip topluluklarla temasa geçip onlara topluca hitap etme konumuna ulaşmıştır ve bu aşamada hizip aşağıdaki filleri yapar:
1- Hizbin bünyesini geliştirmek, fertlerini çoğaltmak, daveti taşıyacak, siyasi mücadele ve fikri mücadelelerle dolu şiddetli sıkıntıları göğüsleyecek güçte İslâmi şahsiyetler oluşturmak için halkalarda yerleşik kültür vermek.
2- Hizb, benimseyip kabul ettiği hüküm ve fikirlerle ümmeti topluca kültürlendirmek için mescitlerde dersler verir, herkese açık yerlerde konferans ve toplantılar düzenler, kitap gazete ve bildiriler çıkarır.
Tüm bu sayılanlar; ümmette bir kamuoyu oluşturmak, hizbin ümmetle kaynaşmasını sağlamak ve ümmeti İslâm'ın potasında eritmek, Hilâfetin kurulması ve Allah'ın hükümlerinin tekrar hakim kalınması amacıyla Hizbin ümmete liderlik etmesine imkân sağlayacak halk tabanının oluşması için yapılacak iş çeşitleridir.
3- Ümmeti küfrün akide, nizam ve fikirlerinden, amacından saptırılmış kavramların etki ve sonuçlarından korumak için bu fikirlerin sahte yönlerini, yanlışlıklarını, İslâm'la çelişkilerini açığa vurarak fikri mücadele ve çatışmada bulunur.
4- Siyasi mücadele üç başlık altında incelenebilir;
a) İslâm toprakları üzerinde egemenlikleri veya nüfuzları bulunan sömürgeci kâfir devletlere karşı mücadele etmek. Aynı düzlemde fikri, siyasi, iktisadi, askeri her türden sömürgeciliğe karşı mücadele verip onların egemenliklerinden ve her türlü nüfuzundan kurtarmak için sömürgecilerin her türlü komplo ve tuzaklarını keşfederek ortaya çıkarmak.
b) Arap olsun olmasın tüm İslâm beldelerindeki idarecilere karşı mücadele etmek. Bu mücadele; bu hain idarecilerin, ümmetin haklarını nasıl gasp ettiklerini, onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmekten ne kadar uzak olduklarını, işlerini nasıl ihmal ettiklerini, İslâmi hükümlere nasıl aykırı davrandıklarını gündem yapıp onların her türlü pisliklerini açığa çıkararak ümmette bir uyanıklık oluşturmak şeklinde olur.
Hain idarecileri sadece ümmete şikâyetle de yetinmez. Küfür hükümleri ve nizamlarını uygulama konumundaki yönetimlerin yerlerine İslâmi hükümlerin hakim kılınması için fiili çalışmalar yapar.
5- Ümmetin çıkarlarını gözetmekle beraber ümmetin problemlerinin çözümünde şer'i hükümlere bağlılığı gözetmek.
Hizip burada ortaya koyduğu maddelerin hepsini Allahu Teâlanın Rasül (SAV)'e aşağıdaki ayeti indirmesinden sonraki uygulamaları göz önüne alarak ortaya koymuştur.
"Emrolunduğun şeyi onların kafalarını çatlatırcasına ilan et ve müşriklerden yüz çevir"(Hicr 95)
Rasül (SAV), bu ayet kendisine geldikten sonra davasını açıktan yaymaya başlamıştır. Kureyş'i safa tepesine çağırmış buraya gelenlere kendisinin Nebi olduğunu haber vermiş ve kendisine iman edilmesini talep etmiştir Bu ayet sonrasında Rasül (SAV) aldığı emire bağlı olarak nassları fertlere anlattığı gibi topluluklara da açıktan anlatmaya başlamıştır. Kureyş'e, ilahlarına, müşriklerin akide ve düşüncelerine saldırarak hepsinin yanlış ve bozuk fikirler olduğunu açıklayarak onlarla mücadele etmiştir. Bu ayeti takiben arka arkaya gelen ayetler hep bu mücadele çerçevesinde geliyordu. Ayetlerde Kâfirlerin yediği faiz, kız çocuklarını diri diri gömmeleri, ticarette yaptıkları hileler, zina pislikleri tek tek ele alınıyor ve Kureyş yapa geldiklerinden dolayı kötüleniyordu. İnen ayetlerin bir kısmı da Kureyş'in ileri gelen liderlerine saldırıyor, Kureyş'in ve atalarının akılsızlıkları, Rasül (SAV) karşı kurdukları tuzakları, onun ve ashabının davetine engel olmak için çeşitli gizli planları açığa vuruluyordu.
Hizip gerek fikirlerini yüklenişi sırasında olsun, gerek gayri İslâmi fikir ve siyasi gruplara karşı mücadelesinde olsun kâfir devletlere karşı mücadelesinde ya da yöneticilerle mücadelesinde olsun gayet açık net ve meydan okuyucu bir tavır sergiler. Hiç bir zaman yaranma, yağcılık gibi fikri ve fiili basitliklere düşmez. Hizip sonuçlarına ve içinde bulunduğu duruma bakmaksızın mücadelesini sürdürmüş hiçbir zaman uzlaşma yolunu benimsememiştir. Hizip, zalim yöneticilerin kendisine yaptığı zorlu eziyetlere, diğer siyasi oluşumların ve diğer dava sahiplerinin kınama ve saldırılarına hatta bazen toplumun kedisine karşı öfkelenip cephe almasına asla aldırış etmeksizin İslâm'a ve onun hükümlerine muhalif herkese çatıp meydan okumuştur.
Hizip, mücadelesine başlarken Rasulullah (SAV)'i örnek alarak yola çıkmıştır. Nitekim Rasül (SAV), insanları çağırdığı hakka inanarak ve tüm dünyayı karşısına alarak İslâm risaleti ile geldi. Dünyadaki küfür fikirlerine ve küfre meydan okumuş, insanlar arasında renk ve ırk ayrımı yapmaksızın ve hiçbir şeyi hesaba katmaksızın hepsindeki yanlış adetlere, örflere, dinlere, inançlara yöneticilere ve avama açıkça meydan okumuştur. Peygamber (SAV) İslâm risaleti dışında hiçbir şeye iltifat etmiyordu Hatta önce ilahlarını hedef alıp kınayarak (eleştirerek) işe Kureyş'ten başlamıştı. Kureyş'in inançlarına çatarak meydan okumuş ve inançlarının basitliğini gözler önüne sermiştir. Bunu yaparken ve Kureyş'e meydan okurken ne yanında bir grup insan, ne bir yardımcı ne de silahı vardı. Kendisi ile gönderilen İslâm risaletine olan derin inancından ve bağlılığından başka hiç bir güvencesi olmayan bir fertti.
Hizip, takip ettiği yol ve tabi olduğu metodda açıklık, netlik ve meydan okuyuculuğu ile beraber çalışmalarını siyasi mücadele ile sınırlandırmıştır. Hizip; Rasül (SAV)'in Mekke'de insanları sadece İslâm'a davet etmekle yetinmesini ve Medine'ye hicret edinceye kadar silahlı herhangi bir eylemde bulunmamasını esas alarak; ister yöneticilere karşı olsun, ister davetin önünde dikilenlere isterse kendisine eziyet edenlere olsun maddi güce dayanarak yani silahlı mücadeleye baş vurarak, siyasi mücadele ilkesinin dışına çıkmamıştır. İkinci Akabe biatında bulunanlar Mina halkı ile kılıçla savaşmak isteyip Peygamber (SAV)'den izin istediklerinde Nebi (SAV) onlara şöyle cevap verdi: "Henüz bununla emrolunmadık." Allahu Teâla tıpkı kendisinden önceki Peygamberlerin eziyetlere sabrettiği gibi kendisinin de sabretmesini istemişti. Nitekim bu husus şu ayette açıklanmaktadır:
"Senden önce de bir çok Rasülleri yalanladılar. Ve onlar yalanlanmalarına ve eziyet görmelerine karşı sabrettiler." (En'am 34)
Toplum ve ümmet Hizbe karşı tepki vermeyip donukluk gösterdiğinde Hizip doğru yolu bulabilmek için yine Rasül (SAV)'in sünnetini incelemeye karar verdi. İncelemesi sonucunda şu sonuçlara ulaştı.
1- Ebu Talib vefat ettiğinde Mekke toplumu Rasül (SAV)'e karşı tüm kapılarını kapatmış ve donuklaşmıştı. Ebu Talib'in ölümüyle Rasül (SAV)'e karşı Kureyş'in uyguladığı işkence ve eziyet. Ebu Talib hayattayken cesaret edemeyecekleri dereceye ulaştı. Ebu Talibin ölümü ile Rasül (SAV)'in koruması da zayıfladı. Bunun üzerine Allah (cc) ona vahy ederek Arap kabileleriyle görüşmesini, onlardan alacağı destek ve yardımla risaletini emin ve korunmuş olarak duyurabileceğini bildirdi. İbni Kesir'in siretinde Ali b. Ebi Tailp'ten yapılan bir rivayette şöyle denilmektedir: "Allah (cc) Arap kabilelerine kendi durumunu anlatması için Rasülüne vahy edince ben ve Ebu Bekir Allah'ın Rasülü ile birlikte Mina'ya çıktık ve oradaki Arap topluluklarından birine gittik."
Yine ibni kesir; İbni Abbas'ın Abbas'tan yaptığı bir rivayette şöyle demektedir; "Rasül (SAV) bana dedi ki: "Sende ve kardeşinde bizim için bir kuvvet göremiyorum. Yarın Arap kabilelerinin yanına gidip onlarla konuşmamızda sizin için bir engel var mı? isterseniz sizinle birlikte Arap kabilelerinin toplu halde bulundukları yerlere gidelim dedi. Biz de beraberce çıktık. Dedim ki; İşte şu gördüğün topluluk Kinde kabilesi ve mensuplarıdır. Bu kabile Yemenden hacca gelen kabilelerin en iyilerindendir. İşte şurası ise Bekr b. Vailin yeridir. Şurası ise Beni Amir b. Sa'saa kabilesinin yeridir. Hangisini istersen onunla görüş. Dedi ki Rasül (SAV) kinde kabilesinden başlayarak onlarla görüştü"
2- Rasül (SAV)'in bu kabilelerden işteği şu idi: Peygamber (SAV) kendisini onlara tanıttıktan ve kendisine inanıp tasdik etmelerini istedikten sonra onlara; Allah'ın kendisine indirdiklerini tebliğ etmede kendisini korumalarını istiyordu. Peygamber (SAV)’in kabilelere kendini tanıtması ile ilgili elde mevcut tüm deliler onun kabilelerden kendisini ve davetini himaye istediği yolundadır.
3- Kinde ve Amir b. Sa'saa kabilelerinin Rasulullah'tan; kendisinden sonra iktidara sahip olma talebinde bulunmaları göstermektedir ki, Rasulullah onlardan kendisini koruyup davasına yardım etmelerini talep ettiğinde onlar, Peygamber (SAV)'in ileride iktidar sahibi olacağını anlamışlardı. Bu nedenledir ki yardımları karşılığı iktidardan hak talep etmişledir.
4- Gerek Medineli'lerin kendisine yardımı, gerek onlarla ikinci Akabe biatını gerçekleştirmiş olması gerek Medine'ye ulaşır ulaşmaz iktidarı ele alıp devlet kurmuş olması, Rasulullah (SAV)'in koruma ve yardım isterken amacının İslâm hükümlerini uygulayabileceği bir varlık oluşturmaya çalıştığının gayet açık delilleridir.
5- Hizip siyerdeki bu incelemelerinden, yardım talebinin, kültür verme aşaması olan birinci aşamadan ve kaynaşma aşaması olan ikinci aşamadan farklı bir iş çeşidi olduğunu görmüştür. Her ne kadar yardım isteme fiili toplumla kaynaşma aşamasını oluşturan ikinci aşamada karşımıza çıksa da, yardım talebi, toplumun davet karşısında tepkisiz kalıp donuklaştığında ve müslümanlara karşı sertleşip işkencelere baş vurduğunda uyulması vacib olan metodun bir parçası olduğudur.
Bu değerlendirmeye binaen Hizip yapmakta olduğu fiiller arasına yardım talebi işini de katmıştır. Yardım talebine gücü yetenlerden bu yardımı istemeye başlamıştır. Hizip yardım talebini iki amaca ulaşmak için yapmaktadır .
1- Güvenlik içinde daveti yüklenebilmek ve amacına kolaylıkla ulaşabilmek.
2- Hilâfet Devletini kurup, Allah'ın indirdiklerinin hayat devlet ve topluma tekrar egemen olabilmesini sağlamak.
Hizip yardım ve koruma talep etme işini yürütürken, yardım talebi öncesinde yapmakta olduğu çalışmaları, yani halkalar yoluyla kendi elemanlarına yoğun ve yerleşik kültür verme, toplumu kültürlendirme, hem İslâm davetini yüklenmesi hem de ümmette kamuoyu oluşması için ümmet üzerinde yoğunlaşma çalışmalarına da devam eder.
Sömürgeci kâfir devletlerle mücadele etme, onların plan ve komplolarını açığa çıkarıp teşhir etme, idarecilerin ihanetlerini, ümmetin çıkarlarını nasıl ihanetle yok ettiklerini ümmete gösterme, ümmetin çıkarlarını gözetip işlerini yürütme çalışmalarına da davam eder. Tüm bunları yaparken Allah'ın kendisine ve İslâm ümmetine felah, başarı, yardım ve zafer nasip edeceğine inanmaktadır. Müminler ancak Allah'ın yardımı geldiğinde ferahlayacaklardır.
Şurası muhakkak ki, Allah'ın bizlere ve ümmete lütfu ile bugün İslâmi bir kamuoyu oluştu, İslâm, kurtuluş için ümmetin tek ümidi oldu. Önceleri adından bile bahsedilmezken bugün Hilâfet kelimesi insanların dillerinde gezer oldu. Hilâfetin kurulup Allah'ın indirdikleri ile yeniden hükmedilmeye başlanması ümmetinin tümünün ideali ve tek arzusu oldu.
Yüce Allah'tan adımlarımızı sağlamlaştırmasını, katında bize bir güç nasip etmesini, melekleri ile bizleri destekleyip müminleri kurtarmasını, katından yapacağı yardım ve zaferle bize ikramda bulunmasını dileriz.
Yine Allah'tan Hilâfeti kurmamızı ve aramızda Allah'ın Kitabı ve Rasülünün sünnetini uygulayarak küfür kanunlarını tüm İslâm beldelerinden atacak, tüm müslümanları Hilâfet sancağı altında toplayacak tüm İslâm beldelerini tek Hilâfet Devletinde birleştirecek, kendisine dinleyip itaat etmek üzere biat edeceğimiz müslümanların Halifesini nasb etmemiz imkânını bize bağışlamasını dileriz. şüphesiz Allah, istediği her şeyi yapmaya kadirdir.
Dualarımızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamddır.