Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mezheplerimiz neden zenginliğimizdir? (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Mezheplerin doğuş sebeplerini bilmeyenlerden bazıları diyorlar ki: "Neden Kur'an bir olduğu halde mezhep birden fazla? Neden Hanefi mezhebinde kadına el dokununca abdest bozulmuyor da, Şafii'de bozuluyor? İkisi de Kur'an'dan almıyor mu hükmü?"
Konuyu akademik derinlikten çıkarıp sohbet üslubu ile inceleyecek olursak şöyle bir misalle açıklık getirmeye çalışabiliriz.

Önce peşinen ifade etmeliyim ki, hak mezhepler hiç zararlı değil hep yararlıdırlar. Hatta mezhepsiz din olmaz, sözü de yanlış değildir. Çünkü, dinin hükümleri Kur'an'da ve hadiste yazılıdır. Yazılı olan bu metinlerin yüzde doksan nispetinde çoğunluğunun manası açıktır, tektir. Ama yüzde on nispetinde az bir kısmı teşkil eden bazı kelimelerin manaları açık ve tek değildir. Birkaç manaya gelebilir. Nitekim Türkçede de böyle birkaç manaya gelen kelimeler vardır. Mesela (meyve) kelimesi çok manalı bir kelimedir. İsterseniz Türkçedeki bu (meyve) kelimesiyle mezheplerin doğuşuna bir bakalım.

Ülkenin her tarafında görevde bulunan çocuklarına yazdığı mektubunda baba:

- Bayramda ziyaretime gelirken bana (meyve) getirin, der. Bayramda gelen çocuklardan biri elma, öteki armut, üçüncüsü portakal getirir. Baba bundan çok memnundur. Ancak mektuptaki inceliği anlamayanlar derler ki:

- Senin çocukların çok anlayışsız ve itaatsiz. Sen sadece meyve istedin, onların her biri farklı şeyler getirdiler. Emrine itaatsizlikte bulundular.

- Hayır, çocuklarım beni çok iyi anlamışlar. Ben istedim ki, herkes bulunduğu yerin meyvesini getirsin. Nitekim Ankara'da oturan armut, Amasya'da olan elma, Mersin'de olan portakal getirmiş. Ben kasten (meyve) dedim ki, herkes bulunduğu yerin mahsulünü getirsin de muhitinde olmayan meyveyi aramak zorunda kalmasın.

İşte bu misalde mektup; bir ama anlayış bir değil dört tane. Neden? Çünkü mektup sahibi mektubunda tek manalı kelimelerin yanında çok manalı kelime de kullanmış (elma) dememiş de (meyve) getirin demiş, dikkatli ve titiz okuyucuları da kullanılan kelimenin şamil olduğu manalara göre tercih yapmışlar. "Dört evladın meyve kelimesinden anladıkları farklı manalar yanlıştır." diyebilir misiniz?

İşte Kur'an'da da böyle çok manalı kelimeler vardır. Mezhepler de bu çok manalı kelime ve metinleri yorumlamaktan meydana gelmektedir. Nitekim kadına (temas) edenin abdesti bozulur manasına gelen ayetteki (temas) kelimesi de böyle çok manaya gelen bir kelimedir.

Bundan dolayı Ebu Hanife Hazretleri: "Ayetteki 'temas'tan kasıt cinsel temastır, elin teması değildir ki, kadına el değince abdest bozulsun." diyor. Bu itibarla erkeğin elinin kadına temasıyla (değmesiyle) Hanefi'de abdest bozulmuyor.

Şafii Hazretleri de diyor ki: "Temastan kasıt elin temasıdır. Bu yüzden abdestli olan erkeğin eli kadına temas ederse abdesti bozulur..."

Görülüyor ki, Hanefi ve Şafii mezhebinin farklı görüşe sahip olmaları, temas kelimesinin her iki manaya da şamil oluşundandır. Biri cinsel teması anlıyor, öteki de elle teması anlıyor. Her iki manaya da şamildir kullanılan (lems) kelimesi. Farklı anlayan mezhebe yanlış demek mümkün değildir. Tercih meselesidir. Ayrıca her birinin başka delilleri de vardır.

Kâbe'yi tavafta elinin bilmeden bir kadına teması halinde abdestinin bozulmasından korkan birçok Şafii cemaat, Hanefi'yi tercih ederek abdesti bozulmadan tavaf etme imkanı bulur. Efendimiz'in, "Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır!" hadisi de bu kolaylığa işaret eder. Yani, mecbur kalınan yerlerde diğer hak mezhebin görüşüne uyularak zorluktan çıkılabilir.

Demek ki, hak mezhepler bir çatışma unsuru değil bir yardımlaşma, kaynaşma ortamıdır. Birinde zorlanılan yerde diğerinde kolaylığa kavuşarak dinî hayatı sıkıntıya düşmeden sürdürme imkânı sağlanabilir. Bu genişliğinden dolayıdır ki İslam, farklı coğrafyalarda, farklı iklimlerde, farklı ihtiyaç ve mizaç sahibi insanların ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayacak zenginliğe sahip olur. Çünkü bir mezhepteki hükmün uygulamasının zorlaştığı yerlerde diğer mezhebin hükmünde bir kolaylık bulmak pek mümkündür. Bu sebeple de Kur'an bir olduğu halde, mana zenginliğimizi temsil eden hak mezheplerimiz birden fazla olur. Akla ve ilme aykırı bir durum söz konusu olmaz.

AHMET ŞAHİN
 

evindar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,413
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Mezheplerimiz neden zenginliğimizdir?

ALLAH razı olsun ablacım konuyu çok güzel anlatan bir yazı.

selamünaleyküm
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: Mezheplerimiz neden zenginliğimizdir?

evindar yazdı:
ALLAH razı olsun ablacım konuyu çok güzel anlatan bir yazı.

selamünaleyküm
A.S.Kardeşim Rabbim cümlemizden razı olsun.DUA İLE
 

ADALETIMAHZA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2006
Mesajlar
3,630
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.islamiportal.net
RE: Mezheplerimiz neden zenginliğimizdir?

MEZHEPLERDE BÜYÜK BİR RAHMET VARDIR

Mezhep, tutulup gidilen yol, yöntem demektir. Mezhep, dinin, bazı noktalarda yorum ve te'vil farkları bulunan kollarından her birine denir.

Her şeyden önce şunu ifade etmeliyim ki, mezhep imamları mezhep kurmak için uğraşmamışlardır. Mesela bunların ilki Ebu Hanife, hicri 80'de dünyayı şereflendirmiş, 150'de vefat etmiştir. Ebu Hanife, Sahabi ve Tabiinden (radiyallâhu anhüm) Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahval ü etvar ve davranışlarına dair meseleleri tespit edip toplamıştır. Bunu yaparken örfün tesirleri de olmuştur. Kendi anlayış, yorum ve te'villerinde Ebu Hanife, "Ben mezhep kuruyorum" iddiasında bulunmamış, "Sünnet ve hadislerden, teferruata dair benim anladığım meseleler bunlardır" demiştir.

Daha sonra zuhur eden İmam Malik, yetiştiği şartlar içinde teferruata dair meseleleri değerlendirirken müracaat ettiği şahıslara, kendi kültür ortamına göre çok cüz'i de olsa bazı farklarla kendi ulaştığı kaynaklardan, hadis kitabı Muvatta'yı meydana getirmiş ve fetvalarını da onun içinde toplamıştır.

Onun talebesi İmam Şafii, İmam Malik'e harfiyen bağlı olmakla beraber pek çok meselede hocasının anladığı meselelere saygısının yanında, bir kısım farklı yorumlar ortaya koymuştur ama o da bir mezhep kurma sevdasına düşmemiştir. Kendinden evvel yaşamış imamlara hürmetli olmakla beraber teferruata dair meselelerde kendi kanaatlerinin doğru olduğu fikrine varmıştır; varmış ve ulaştığı bilgileri, "el-Ümm" isimli kitabında toplamıştır.

İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Şafii'den sonra gelmiş, meseleyi hadislere isnat ederek kırk bin hadis ihtiva eden "el-Müsned"ini meydana getirmiştir. O da bir mezhep kurmayı düşünmemiş, ayet ve hadisler çerçevesinde kendi anlayışını ortaya koymuş; böylece kendi kendine arkasında toplananlar için bir mezhep teşekkül etmiştir.

Mezhepler ayrıntıda ihtilaf etmişlerdir

Binaenaleyh, hiçbir mezhep imamı, parti kurar gibi mezhep kurma sevdasıyla ortaya çıkmamış ve anlayışlarını kitaplaştırmamıştır. (Anlayış farkının usulde değil, teferruatta olduğunu bir kere daha hatırlatalım.) Anlayışlarını kitaplarda tefrik edince bu anlayış farklarını parlak ve cazip bulanlar onun arkasından yürümüşler ve böylece zamanla mezhepler teşekkül etmiştir. Esasında bu büyük insanların arasında ciddi bir muhalefet olmamıştır. Mesela İmam Şafii, İmam Azam'ın medfun bulunduğu Bağdat'ta sabah namazı kılarken kunut duasını okumayı terk etmiş, bunun sebebi sorulduğunda ise, "Ebu Hanife'nin huzurunda ona muhalefet etmekten haya ederim" demiştir. Evet onlar bu kadar hakperest ve kadirşinastılar.

Diğer bir konu, aslında mezheplerde büyük bir rahmet vardır. Vâkıa, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bütün hayatını tek başına bir insanın yaşaması mümkün değildir. Allah mezhep imamlarına lütfetmiş ve ihsanda bulunmuş, her biri ona ait farklı derinlikleri temsil etmiştir ki o derinliklerden herhangi birini yaşayan kurtulur. Mezheplerin tevhidi olsaydı, her imamın söylediği şeyi yaşama mecburiyetinde kalacaktık.

Bir de bunlar çeşitli meşreplere göre çok hoş ve latiftir. Farklı coğrafyalar, farklı mizaçlar bunlardan herhangi birine daha yatkın olabilir ve mükellefiyetlerini belli ölçüde de olsa daha rahat yerine getirebilir. Bütün insanların meşreplerini, mizaçlarını birleştiremeyeceğimize göre mezhepleri birleştirme veya bunların ayrı ayrı olmalarını hor görüp yadırgama yanlıştır. Beşer o kadar çeşitli tabakalardadır ki, bunları birleştirmek mümkün değildir.

İmamların meseleleri farklı anlamalarına gelince, İmam Şafii, insan vücudundan kan çıkınca abdestin bozulmayacağına, insanın elinin kendisine nikah düşen birine değdiğinde abdestin bozulacağına hükmeder. Ebu Hanife ise bunların tam tersi bir hükme varır. Bunların kendilerien göre delilleri de vardır. İmam Şafii şöyle der: Allah Resûlü ve Sahabe harb ederlerdi, çok defa yara alırlardı. Sonra kılıçları, kabzaları ve vücutları kanlı olarak Allah'ın huzurunda elpençe divan durur ve namaz kılarlardı. Eğer kan, abdesti bozsaydı Allah Resûlü onları ikaz ederdi. Ebu Hanife taraftarları ise şöyle derler: "İmam, sen doğru söylüyorsun ama bu, harp zamanı gibi bir zarurete mebnidir. Her zaman böyle olmaz. Sair zaman insanın vücudundan kan çıksa onu yıkaması gerekir."

Zayıf da olsa her iki imamın farklı yorumladıkları şöyle bir hadise de söz konusudur: Hz. Aişe, Efendimiz'in yüzünde kanayan bir sivilce kanını siler. Yüzünden kanın silindiğini gören Resûlullah, kalkar abdest alıverir. Bu mesele kapalı bir zarf içinde imamların önüne getirilir. Ebu Hanife, "Efendimiz abdest aldı, çünkü sivilceden çıkan kan abdestini bozdu" der. İmam Şafii ise konuyu, "Allah Resûlü yüzüne kadın eli değdiği için abdest aldı" şeklinde değerlendirir. Buna benzer meseleler çoğaltılabilir.

İşte teferruata ait bazı meselelerde bu türlü farklı anlayışlar, imamları farklı mütalaalara götürmüş ve bunlardan birini daha makul bulan Ebu Hanife'nin arkasında, diğerini cazip bulan da İmam Şafii'nin arkasında yerini almıştır. Mezheplerin bütün ihtilafları böyle tâlî ihtilaflardır. Ben Allah'a çok şükrediyorum ki, mezhepleri böyle ihtilaf ettirmiş ve meseleye vüs'at (genişlik) kazandırmıştır.

ALINTI:
Fethullah GÜLEN
Zaman - Kürsü
11 Mayıs 2007, Cuma


S.A.ALLAH RAZI OLSUN.BEN DE BU YAZIYI BUGÜN FORUM OLARAK AÇMAYI DÜŞÜNMÜŞTÜM.ÇOK GÜZEL BİR TEVAFUK OLDU.A.E.O.
 

erdal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Nis 2006
Mesajlar
3,212
Tepki puanı
1
Puanları
38
RE: Mezheplerimiz neden zenginliğimizdir?

RABBİM CÜMLENİZDEN RAZI OLSUN....

AÇIKLAMALAR GÜZELDİ...

MEZHEPLERDEKİ BU GENİŞLİK OLMASA ERKEK KARDEŞLERİMİZİN (ŞAFi) HAC İBADETİNİ NASIL

YAPABİLİRLERDİ ACABA...SELAMETLE KALINIZ...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt