Meşgalemiz Asıl Maksadı Unutturmamalı
İnsanın yaratılmasından maksat, kulluk vazifelerini yapmak ve cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmak, sevgisini istemek içindir. Çok mal, para kazanmayı, mevki ve şöhret sahibi olmayı asıl maksat zannetmemelidir. Mal, para, mevki, dinimizin emrine uygun kullanılırsa, cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmaya mani olmazlar. Zaten dinimizde, bu maksatla dünya işleri ile meşgul olmak, ibadettir. Peygamber efendimiz; (Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de, ahiret için çalışınız!) buyurmuşlardır.
Bir kimse, arzusunu ele geçirmekte, İslamiyet’ten dışarı çıkar, dinin hududuna tecavüz ederse, bu maksat, o kimsenin mabudu ve ilahı olur. “Maksadın ne ise, taptığın odur” sözü meşhurdur. Yani bir kimse, maksadına kavuşmak için, farzlardan birini bırakır, bir haram işlerse, mesela namazı, orucu bırakır veya içki içerse, bu maksudu, onun mabudu, ilahı olur.
Ayn-ül-Kudat Hemedani hazretleri buyuruyor ki: “Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (İnsanlar üç kısımdır. Birinci kısım, hayvanlara benzer. İkinci kısım, meleklere benzer. Üçüncü kısım, Peygamberlere benzer) buyurmuşlardır. Birinci kısımda olanların maksadı, hayvanlar gibi yiyip içmektir.
Bunlar hakkında A’raf suresinin yüz yetmiş dokuzuncu âyet-i kerimesinde mealen; (Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Belki daha da aşağıdırlar) buyuruldu. İkinci kısımdakilerin maksadı, melekler gibi tesbih, namaz, oruç gibi ibadetlerdir. Üçüncü kısımdakilerin maksadı ise, aşk-ı ilahi, rıza-yı Bâri, muhabbetullah ve Allahü teâlâya teslim olmaktır.”
İmam-ı Şafii hazretleri; “Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek yani dünya ise; onun kıymeti, bağırsaklarından çıkardığı kazurat kadardır” buyurmuştur.
Fıkıh kitaplarında, farzların yapılmasına mani olan nafile ibadetlerle meşgul olmanın bile, malayani yani faydasız olduğu yazılıdır. Hadis-i şerifte ise; (Malayani ile yani faydasız şeyle meşgul olmak, Hak teâlânın o kuldan yüz çevirdiğinin işaretidir) buyurulmuştur.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
“Dünyada kazanılan şeyler, geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez. Hatta, bazıları; “Geçici olan hayır, sonsuz kalan şerden daha kıymetsizdir” dedi. İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir. Asıl bunu hesap etmek icap eder. Aklı olan kimse, her gün, sabah namazından sonra, hatırına hiçbir şey getirmeyip, ortağı olan nefsine; “Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki, vaktimiz azdır ve ahiret uzun ise de; orada ticaret ve kâr olmaz. Bu dünya günleri, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istenir, fakat ele geçmez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez.
Bugün, ecelin geldiğini, daha bir gün müsaade etmeleri için, yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi, o günde bulunduğunu farzet! O halde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi, dilini, gözlerini ve yedi azanı haramdan koru! Cehennemin yedi kapısı var, demişlerdir. Bu kapılar senin yedi uzvundur. Bu uzuvları haramdan korumaz isen ve bugün ibadet yapmazsan, seni cezalandırırım!” demelidir. Nefs asi, emirleri yapmak istemez ise de, nasihat dinler ve istediklerini vermemek, ona tesir eder.
Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Akıllı kimse, ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendisine yarayacak şeyleri yapan kimsedir.)
Resulullah efendimiz bir kere de; (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurmuştur. İşte her gün, nefs ile böyle şartlaşmalıdır.”
Netice olarak, meşgalemiz yani işimiz, mevkimiz, vazifemiz, bizlere asıl maksadı unutturmamalıdır! Asıl maksat, zengin olmak, şan şöhret sahibi olmak değil, ahireti kazanmaktır. Her an son nefes endişesi ile yaşamalıyız. Korkusuz, endişesiz yaşamak tehlikelidir. Gerçi suyun aktığı yönden, gideceği yer belli olur ise de, milyonda bir ihtimal de olsa, bunun tersi olabilir. Bu sebeple son nefes için korkmak lazımdır.
Ve Allahü teâlânın şu hadis-i kudside buyurduklarını da unutmamalıdır:
(Ey Ademoğulları! Sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan men ve gafil ve meşgul etmesin.)
İnsanın yaratılmasından maksat, kulluk vazifelerini yapmak ve cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmak, sevgisini istemek içindir. Çok mal, para kazanmayı, mevki ve şöhret sahibi olmayı asıl maksat zannetmemelidir. Mal, para, mevki, dinimizin emrine uygun kullanılırsa, cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmaya mani olmazlar. Zaten dinimizde, bu maksatla dünya işleri ile meşgul olmak, ibadettir. Peygamber efendimiz; (Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de, ahiret için çalışınız!) buyurmuşlardır.
Bir kimse, arzusunu ele geçirmekte, İslamiyet’ten dışarı çıkar, dinin hududuna tecavüz ederse, bu maksat, o kimsenin mabudu ve ilahı olur. “Maksadın ne ise, taptığın odur” sözü meşhurdur. Yani bir kimse, maksadına kavuşmak için, farzlardan birini bırakır, bir haram işlerse, mesela namazı, orucu bırakır veya içki içerse, bu maksudu, onun mabudu, ilahı olur.
Ayn-ül-Kudat Hemedani hazretleri buyuruyor ki: “Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (İnsanlar üç kısımdır. Birinci kısım, hayvanlara benzer. İkinci kısım, meleklere benzer. Üçüncü kısım, Peygamberlere benzer) buyurmuşlardır. Birinci kısımda olanların maksadı, hayvanlar gibi yiyip içmektir.
Bunlar hakkında A’raf suresinin yüz yetmiş dokuzuncu âyet-i kerimesinde mealen; (Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Belki daha da aşağıdırlar) buyuruldu. İkinci kısımdakilerin maksadı, melekler gibi tesbih, namaz, oruç gibi ibadetlerdir. Üçüncü kısımdakilerin maksadı ise, aşk-ı ilahi, rıza-yı Bâri, muhabbetullah ve Allahü teâlâya teslim olmaktır.”
İmam-ı Şafii hazretleri; “Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek yani dünya ise; onun kıymeti, bağırsaklarından çıkardığı kazurat kadardır” buyurmuştur.
Fıkıh kitaplarında, farzların yapılmasına mani olan nafile ibadetlerle meşgul olmanın bile, malayani yani faydasız olduğu yazılıdır. Hadis-i şerifte ise; (Malayani ile yani faydasız şeyle meşgul olmak, Hak teâlânın o kuldan yüz çevirdiğinin işaretidir) buyurulmuştur.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
“Dünyada kazanılan şeyler, geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez. Hatta, bazıları; “Geçici olan hayır, sonsuz kalan şerden daha kıymetsizdir” dedi. İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir. Asıl bunu hesap etmek icap eder. Aklı olan kimse, her gün, sabah namazından sonra, hatırına hiçbir şey getirmeyip, ortağı olan nefsine; “Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki, vaktimiz azdır ve ahiret uzun ise de; orada ticaret ve kâr olmaz. Bu dünya günleri, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istenir, fakat ele geçmez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez.
Bugün, ecelin geldiğini, daha bir gün müsaade etmeleri için, yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi, o günde bulunduğunu farzet! O halde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi, dilini, gözlerini ve yedi azanı haramdan koru! Cehennemin yedi kapısı var, demişlerdir. Bu kapılar senin yedi uzvundur. Bu uzuvları haramdan korumaz isen ve bugün ibadet yapmazsan, seni cezalandırırım!” demelidir. Nefs asi, emirleri yapmak istemez ise de, nasihat dinler ve istediklerini vermemek, ona tesir eder.
Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Akıllı kimse, ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendisine yarayacak şeyleri yapan kimsedir.)
Resulullah efendimiz bir kere de; (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurmuştur. İşte her gün, nefs ile böyle şartlaşmalıdır.”
Netice olarak, meşgalemiz yani işimiz, mevkimiz, vazifemiz, bizlere asıl maksadı unutturmamalıdır! Asıl maksat, zengin olmak, şan şöhret sahibi olmak değil, ahireti kazanmaktır. Her an son nefes endişesi ile yaşamalıyız. Korkusuz, endişesiz yaşamak tehlikelidir. Gerçi suyun aktığı yönden, gideceği yer belli olur ise de, milyonda bir ihtimal de olsa, bunun tersi olabilir. Bu sebeple son nefes için korkmak lazımdır.
Ve Allahü teâlânın şu hadis-i kudside buyurduklarını da unutmamalıdır:
(Ey Ademoğulları! Sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan men ve gafil ve meşgul etmesin.)