Selamün aleyküm.
Nasip olursa bu başlık altında kendi yazdığım amatör çalışmalarımı paylaşmak istiyorum.
Şimdiden teşekkür ederim.
...........
Rivayetçi miyiz yoksa riayetçi mi?
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Edindiğimiz İslami bilgileri başkalarına mı aktarıyoruz, hayatımıza mı?
Aslında kocaman bir “derya” olmamıza rağmen adımızı sanımızı bilen yok mu?
Yoksa boş bir teneke olduğumuz halde en çok sesi biz mi çıkarıyoruz?
“Hal” notumuzun zayıflığını “kal” kalabalığı ile mi örtmeye gayret ediyoruz gayri ihtiyari?
Olgun bir başak gibi başımız önde mi yoksa keçinin kuyruğu gibi hep dik mi duruyoruz kayda değer bir özelliğimiz olmasa bile?
Var mısınız sorgulamaya?
Mikrofonların önünde değil, gece herkes uyuduktan sonra ya da seher vaktinde Rabbinin huzurunda!
…
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Konu namazdan, ayetten, sureden, hadisten açılınca bizi kimse tutamıyor olmasına rağmen Güneş hep yüzümüze doğup gözümüzü kamaştırınca mı uyanıyoruz?
Gece geç saatlere kadar bırakın güzelim ülkemizi, dünyayı bile defalarca kurtarmamıza rağmen sabah namazına kalkmak bir türlü nasip olmuyor mu?
Cami cemaatini küçümsemek için aklımıza onlarca madde gelmesine mukabil alnımız secdeye olan hasretini bayramdan bayrama mı giderebiliyor?
…
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Öğrendiklerimizi başkalarına anlatarak mı tatmin oluyoruz yoksa yaşayarak mı?
Hayatımız yemek kitabı okumakla geçmesine rağmen, hiçbirini yapıp yemedik mi?
İslami bilgiler birer mektup, biz de postacı mıyız?
Bize gönderileni yok mu hiç?
Ellere var da bize yok mu?
…
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Hayatımız; öğrendiklerimizi “rivayet” ederek mi geçiyor yoksa öğrendiklerimize “riayet” ederek mi?
Ne mutlu “rivayet” ettiklerine “riayet” edebilenlere.
Ya da en üstünü “rivayet” etmeden “riayet” edenlere…
mescere
Nasip olursa bu başlık altında kendi yazdığım amatör çalışmalarımı paylaşmak istiyorum.
Şimdiden teşekkür ederim.
...........
Rivayetçi miyiz yoksa riayetçi mi?
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Edindiğimiz İslami bilgileri başkalarına mı aktarıyoruz, hayatımıza mı?
Aslında kocaman bir “derya” olmamıza rağmen adımızı sanımızı bilen yok mu?
Yoksa boş bir teneke olduğumuz halde en çok sesi biz mi çıkarıyoruz?
“Hal” notumuzun zayıflığını “kal” kalabalığı ile mi örtmeye gayret ediyoruz gayri ihtiyari?
Olgun bir başak gibi başımız önde mi yoksa keçinin kuyruğu gibi hep dik mi duruyoruz kayda değer bir özelliğimiz olmasa bile?
Var mısınız sorgulamaya?
Mikrofonların önünde değil, gece herkes uyuduktan sonra ya da seher vaktinde Rabbinin huzurunda!
…
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Konu namazdan, ayetten, sureden, hadisten açılınca bizi kimse tutamıyor olmasına rağmen Güneş hep yüzümüze doğup gözümüzü kamaştırınca mı uyanıyoruz?
Gece geç saatlere kadar bırakın güzelim ülkemizi, dünyayı bile defalarca kurtarmamıza rağmen sabah namazına kalkmak bir türlü nasip olmuyor mu?
Cami cemaatini küçümsemek için aklımıza onlarca madde gelmesine mukabil alnımız secdeye olan hasretini bayramdan bayrama mı giderebiliyor?
…
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Öğrendiklerimizi başkalarına anlatarak mı tatmin oluyoruz yoksa yaşayarak mı?
Hayatımız yemek kitabı okumakla geçmesine rağmen, hiçbirini yapıp yemedik mi?
İslami bilgiler birer mektup, biz de postacı mıyız?
Bize gönderileni yok mu hiç?
Ellere var da bize yok mu?
…
“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Hayatımız; öğrendiklerimizi “rivayet” ederek mi geçiyor yoksa öğrendiklerimize “riayet” ederek mi?
Ne mutlu “rivayet” ettiklerine “riayet” edebilenlere.
Ya da en üstünü “rivayet” etmeden “riayet” edenlere…
mescere