Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

...MEŞAKKAT AMA NİYE ..... (1 Kullanıcı)

hayrunissa86

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
612
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Tekneye bindik, biraz yol aldık, öğle vakti girmişti, ezan okudum. Ancak teknede bulunan kimseler namaz hazırlıklarına girişmediler. İbadet konusundaki bu gevşekliklerinden dolayı kendilerinden ve sohbetlerinden soğudum, doğrusu çok sıkılmıştım. Kendimi suya atıp oradan uzaklaşmak istedim ancak suda yürümeye başladım. Teknede bulunanlar benim bu hâlimi görünce, bana yakınlık göstermeye başladılar: ‘Biz yanlış yaptık, bundan sonra söylediklerini yapacağız, tekneye geri gel’ diyorlardı. Artık namazlar kılınmaya başlanmıştı.


Derken Amuderya nehrine ulaşmıştık. Orada bazı garip olaylarla karşılaştık. Rabat’ta bir kafileyle karşılaştım, kafilede bulunanlar bana ‘Şu taşlık bölgeden gitme, tehlikelidir. Sol taraftan yoluna devam et, aksi hâlde ölüm seni bekliyor!’ dediler. Onlar böyle derken kendi kendime, ‘Ben Hace Hazretlerinin yanına Allah rızası için gidiyorum. Maksadım Allah ve Rasulü’dür. O hâlde Allah’tan başkasından korkmama ne gerek var!’ diye düşünüyordum. Kafiledekilerin söylediklerinin aksine, o taşlık bölgede yol almaya başladım. Bu sırada çok acıkmıştım, içimden ‘Keşke şurada kurulu bir sofrada yemek olsaydı...’ diye düşündüm. Biraz sonra düşündüğüm özelliklerde bir sofrayla karşılaşınca başladım ağlamaya... Hem ağlıyor, hem de rabbime şükrediyor, ‘Ey Kerim Rabbim!..Senin cömertliğin sonsuzdur, her şey senin takdirinle oluverir... O hâlde ben, senden başkasından bir şey istemem...’ diyordum. Artık kendimi tutamıyordum. Öylesine çok ağlıyordum ki oradaki yemeği öylece bırakıp, o taşlık sahrada yol almaya başladım.

Biraz daha yol aldıktan sonra bir ceylan sürüsü ile karşılaştım. Kendi kendime, ‘Allah ve Rasulünün rızası için, Şah-ı Nakşibend Hazretlerini ziyaret etmekte niyetim samimî ise bu hayvanların, benden kaçmamaları gerek.’ diyordum. Bu sırada sürüdeki hayvanlar yaklaşıp bana dokunuyorlardı, ben bu durumu görünce yine kendimden geçtim, ağlamaya başladım...

Nihayet Mâhan’a ulaştım. Hace Hazretlerine her yönelişimde, böylesi garip hâller yaşıyordum. Buradan Serahs istikametine doğru yol aldım. Serahs şehrine yaklaştığımda, ‘İnanıyorum ki, her yerde Allah Teâla’nın aşıkları bulunur...’ diye düşündüm. Yanımda Merv’de bana arkadaşlık etmiş olan iki sufi vardı, bir müddet sonra bu arkadaşlardan biri:

- Bakın, Davud-u Mecnun şurada!..dedi.

Gidip kendisine selâm verdim, selâmımı alıp bana, ‘Hoşgeldin, ey Türkistanlı sufi!’ dedi. Beni kucakladı, yanında bulunan bir tandır ekmeğini ikiye bölerek yarısını bana verdi, ardından ‘Sana bu mülkün yarısını verdim!’ dedi. Serahs çarşısındaki dört yola gittiğimde orada çocukların kendisine taş attıkları birini gördüm, onlara ‘Kim bu kişi’ dedim. ‘Mecnun Ceharvad’ dediler. Kendisiyle konuşmak istedim. Konuşmaya başlayınca bana Davud-u Mecnun’dan söz etti. Onun bana söylediği sözün aynısını söyledi.

Bu sırada çok acıkmıştım. Hace Hazretlerinin müritlerinden biri olduğunu söyleyen biri gelip beni yemeğe davet etti. Yemek sırasında bana, Hace Hazretlerinin, Herat bölgesine gitmiş olduğunu söyledi. ‘Hace Hazretleri gelinceye kadar evim sizindir’ diyerek ikramda bulundu. Birkaç gün geçti. Hace Hazretlerinin geldiği haberini aldık. O müritle birlikte Hace Hazretlerini karşılamak üzere yola çıktık.

Şah-ı Nakşibend Hazretlerini karşılamaya gelen çok sayıda insan vardı. Hace Hazretleri, bazı salih zatların kabirlerini ziyaret etmek istiyordu. Çok kalabalık olduğu için Hace Hazretleriyle konuşma şerefine ulaşamadım. Ama bu arada kendi kendime içli içli düşünüyor, ‘Ben buraya gelinceye kadar çok meşakkatler çektim. Ancak Hace Hazretleri bana hiç iltifat etmiyor ve başkalarıyla meşgul oluyor?!..’ diyordum. O sırada Şah-ı Nakşibend Hazretleri bineğinden indi. Kalabalığın arasından çıkıp bana doğru yöneldi. İyice yaklaştı, şunu söyledi:

- Ey Türkistanlı sufi...Gelmekle ne iyi ettin, biz seninle yalnız konuşmak istedik. Ancak aklına gelen o kötü düşünceler, çektiğin bunca meşakkatli salih amelinin yok olup-gitmesine sebep olmasın diye şimdi şu an yanına geldik!..

Hace Hazretleri, konakladığı eve geldi. Misafirlerin istirahate çekilmelerinden sonra beni yanına çağırdı:

- Sen Taşkent’te, müridimiz olan filan kimsenin evinde bulunduğun zaman, sende meydana gelen o cezbe hâlinden bugüne kadar başından geçen olayları bize haber verdiler. Yine Mevlana Celaleddin’in sohbetinde bulunduğun sırada, o sana bizden bahsederken biz oradaydık, senin hâline bakıyorduk. Tekneden çıkıp suya atladığın vakit ve taşlı ovada sana hazırlanan sofrayı gördüğün zaman bir de yanına yaklaşan ceylan sürüleri sana dokunduklarında biz senin hâlini görüyor, ceylanları sana yönlendiriyorduk, dedi.

Şah-ı Nakşibend Hazretleri başımdan geçen tüm olayları bana anlattı. Ardından ‘Şu anda sende meydana gelen bu güzellikler, bizim teveccühümüzden kaynaklanıyor, istersek onu senden alırız!..’ dedi.

O anda kendimde yaşadıklarımdan hiçbir eser kalmadığını anladım. Bunun üzerine Şah-ı Nakşibend Hazretleri, ‘O önceki hâlini tekrar ister misin?’ diye sordu. Ben de ‘Evet isterim.’ dedim. Eski hâlime yeniden kavuştum. Ama Hace Hazretlerinin, bu hâlleri nasıl alıp, geri verdiklerine hayret ettiğimi görünce Şah-ı Nakşibend Hazretleri, ‘Biz tasarrufta bulunarak bunları alır-veririz’ buyurdu. Bunun üzerine bende büyük bir değişiklik oldu, gözlerim yaşlarla doldu. Ama nasıl ağlıyordum?!..Hace Hazretleri niçin ağladığımı sorunca:

- Ömrümü boş yere harcamışım, karanlıklarda kalıp vaktimi hebâ etmişim?!..diyebildim. Şah-ı Nakşibend Hazretleri:

- Hayır, böyle söyleme. Bundan önceki durumun da iyiydi. Ancak şimdi şahit olduğun şeyler, daha önceki hâllerinden çok daha üstün, buyurdu. Daha sonra bana şunu sordu:

- Bu hâlini mi yoksa önceden sahip olduğun eski hâlini mi istersin?

- Bu hâli isterim, dedim.


- Ancak bu hâl teslimiyet olmaksızın gerçekleşmez!.. buyurdu.

Ben de Hace Hazretlerinin bana söylediği amel ve ibadetleri hakkıyla yerine getirmeyi kabul ettim. Elini öptüm...Hace Hazretleri de bunun üzerine bana:

- Yeni ölümün mübarek olsun!.. buyurdu.







Şah-ı Nakşibend
Şeyh Ahmed es-Sıddıkî
 

theays

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2007
Mesajlar
65
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ...MEŞAKKAT AMA NİYE .....

SELAMIN ALEYKÜM ALLAH RAZI OLSUN
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt