Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mensuh Sayılan Ayetler (1 Kullanıcı)

dorinx1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Ocak 2010
Mesajlar
298
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Mensuh Sayılan Ayetler

“Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir. “

BAKARA 106




Neshin Tanımı


Nesh; sözlükte izâle etmek, nakletmek, aktarmak demektir.

Terim olarak, şer'î bir delilin hükmünü yahut lafzını Kitab ve sünnetten bir delil ile kaldırmak demektir.

"Hükmü kaldırmak" sözü ile kastettiğimiz hükmün meselâ vâcib iken mübah olarak yahut mübah iken haram olarak değiştirilmesidir.

Böylelikle bir şartın bulunmaması yahut bir maniin varlığı sebebiyle hükmün geri kalması hali kapsam dışında kalmaktadır. Meselâ; nisabın eksilmesi dolayısıyla zekâtın vücubunun kalkması yahutta hayız (ay hali) dolayısıyla namazın vücubunun kalkması buna örnektir. Bunlara "nesh" adı verilmez.

"Yahut lafzını" ifadesi ile kastettiğimiz şer'î delilin lafzıdır. Çünkü nesh ileride göreceğimiz gibi ya lafzı dışarda tutarak sadece hüküm hakkında sözkonusudur ya aksi sözkonusudur yahutta her ikisi için de sözkonusudur.

"Kitab ve sünnetten bir delil ile" sözlerimizle de bunların dışında kalan icmâ ve kıyâs gibi deliller dışarda kalmaktadır. Çünkü bunlarla nesh olmaz.

Nesh aklen câiz, şer'an de vâkî olmuştur.

Neshin aklen câiz oluşu şundan dolayıdır: Emir Allah'ın elindedir, hüküm koymak yalnız O'nun hakkıdır. Çünkü malik olan rab O'dur. O kulları için hikmet ve rahmetinin gerektirdiğini şeriat olarak bildirmek hakkına sahiptir. Bir şeye malik olan bir zatın, mülkü altında bulunan kimseye dilediği emri vermesini akıl aykırı bir iş olarak görür mü? Diğer taraftan yüce Allah'ın hikmeti ve kullarına rahmetinin gereği onlara din ve dünyalarının maslahatlarını ayakta tutacağını bildiği hükümleri teşrî' buyurmasıdır. Bir hüküm, bir zaman veya bir halde kullar için daha uygun olabildiği gibi, bir başka zaman ya da halde başka hüküm daha uygun olabilir. Yüce Allah ise herşeyi bilen, hikmeti sonsuz olandır.

Şer'ân vaki olduğunun delilleri ise çoktur. Bazılarını kaydedelim:

1. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Biz bir âyeti nesheder veya unutursak ya ondan hayırlısını, ya onun benzerini getiririz." (el-Bakara, 2/106)

2. "Şimdi Allah... sizden (o ağır yükü) hafifletti." (el-Enfâl, 8/66);

"Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın size takdir ettiğini isteyin." (el-Bakara, 2/187)

Bu nass, bundan önceki hükmün değiştirilmesi hakkındadır.

3. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Artık onları ziyaret edebilirsiniz."[1]

İşte bu, kabir ziyaretinin yasaklanmasının neshedilmesi hakkında bir nasstır.




[1] Muslim, 977



Neshin Sözkonusu Olmadığı Yerler​



1. Haberlerde nesh olmaz. Çünkü neshin sözkonusu olduğu yer hükümdür. Ayrıca iki haberden birisinin neshedilmesi, diğerinin yalan olmasını gerektirir. Yalan ise Allah ve Rasûlünün verdiği haberlerde mümkün değildir.

Ancak hüküm haber şeklinde gelmiş ise neshedilmesi imkânsız olmaz. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

"Sizden sabırlı yirmi kişi, ikiyüz (kâfir)e galip gelirler." (el-Enfâl, 8/65)

Bu, emir manasında bir haberdir. Bundan dolayı, bundan sonraki âyet-i kerimede neshedildiğini görüyoruz. Bu da yüce Allah'ın şu buyruğudur:

"Şimdi Allah zaafınız olduğunu bildiğinden sizden (o ağır yükü) hafifletti. O halde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler." (el-Enfâl, 8/66)

2. Tevhid, imanın esasları, ibadetlerin esasları, doğruluk, iffet, cömertlik, kahramanlık ve buna benzer ahlâkın yüksek değerleri gibi her zaman ve mekanda maslahat olan hükümlerin emrinin neshedilmesine imkân yoktur. Aynı şekilde şirk, küfür, yalan, hayasızlık, cimrilik, korkaklık ve buna benzer kötü ahlâk kabilinden her zaman ve mekânda çirkin olan hususların yasaklanma hükmünün de neshedilmesine imkân yoktur. Çünkü bütün şeriatler kulların maslahatları ve onlara gelecek olan mefsedetleri (kötülükleri) bertaraf etmek içindir.



Neshin Şartları



Neshin mümkün olduğu hususlarda neshte birtakım şartlar aranır. Bazıları şunlardır:

1. İki delilin birarada bulunmasının imkânsız olması. Şâyet iki delilin bir arada bulunması mümkün olursa, herbirisiyle ayrı ayrı amel etmek mümkün olduğundan ötürü nesh sözkonusu olmaz.

2. Nâsih olan delilin sonradan geldiğinin bilinmesi. Bu da ya nass ile bilinir ya sahabinin haberiyle ya da tarih ile bilinir.

Neshedicinin sonradan geldiğinin nass ile bilinmesine örnek, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur:

"Ben, kadınlarla mut'a yapmak üzere size izin vermiştim. Şüphesiz Allah bunu kıyamet gününe kadar haram kılmış bulunmaktadır."[1]

Sahabînin verdiği haber ile bilinene örnek: Âişe Radıyallahu anhâ'nın şu sözüdür: "Kur'ân'dan indirilen buyruklar arasında şunlar da vardır: Bilinen on defa süt emmek haram kılar. Sonra bunlar bilinen beş defa süt emmek ile neshedildiler."[2]

Tarih ile bilinene örnek, yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Şimdi Allah... sizden (o ağır yükü) hafifletti." (el-Enfâl, 8/66) âyetinde yer alan "şimdi" lafzı bu hükmün sonradan indiğinin delilidir. Aynı şekilde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hicretten önce bir hüküm verdiği sözkonusu edildikten sonra, daha sonra buna muhalif olarak hüküm verdiği belirtilirse ikincisi nâsih (neshedici)dir.

3. Nâsihin sabit olması. Cumhûr nâsihin mensûhdan daha kuvvetli olmasını şart koşmuştur. Onlara göre mütevatir bir haber, âhâd haberle nesh olmaz. İsterse sabit olsun. Ancak tercih edilen neshedicinin daha kuvvetli olmasının şart olmadığıdır. Çünkü neshin konusu hükümdür. Hükmün sabit olması için de tevâtür şart değildir.




[1] Muslim, 1406

[2] Muslim, 1452



Neshin Kısımları



Nesih, nesholunan nass itibariyle üç kısma ayrılır:

I. Hükmü nesholup, lafzı kalan nasslar. Bu Kur'ân-ı Kerim'de çoktur.

Buna örnek; düşmana karşı sabır ve sebat göstermeye dair iki âyet-i kerimedir. Bunlar yüce Allah'ın: "Sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa ikiyüz (kâfir)e galip gelirler." (el-Enfâl, 8/65) âyetinin hükmü yüce Allah şu buyruğu ile neshedilmiştir:

"Şimdi Allah zaafınız olduğunu bildiğinden sizden (o ağır yükü) hafifletti. O halde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler. Eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle ikibine galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir." (el-Enfâl, 8/66)

Lafız kalarak, hükmün nesholmasının hikmeti ise, tilâvet dolayısıyla sevabın kalması ve ümmete neshin hikmetinin hatırlatılmasıdır.

II. Lafzı nesholmakla birlikte hükmü kalan nasslar: Recm âyeti gibi. Buhârî ve Muslim'de[1] sabit olduğuna göre İbn Abbas Radıyallahu anh, Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah'ın indirdiği buyruklar arasında recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk. Onu akledip, kavradık ve belledik. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem recmettiği gibi ondan sonra biz de recmettik. Aradan uzun zaman geçerse, korkarım birisi kalkıp: Allah'a yemin ederim biz Allah'ın Kitabında recm diye bir şey bulmuyoruz, diyecek. O zaman Allah'ın indirmiş olduğu bir farzı terketmekle sapıtırlar. Şüphesiz recm, zina eden muhsan erkek ve kadınlara -delil ortaya konulması yahut hamileliğin görülmesi ya da itirafta bulunulması şartıyla- Allah'ın Kitabındaki bir haktır."

Hüküm sabit kalarak lafzın neshedilmesinin hikmeti ise, Kur'ân'da lafzını bulamadıkları hususlarla amel etmekte ümmetin denenmesi ve yüce Allah'ın indirdiklerine imanlarının tahkik edilmesidir. Tevrat'taki recm nassını gizlemeye çalışan yahudilerin halinin tam aksi olarak bunun tesbit edilmesidir.

III. Hükmün de, lafzın da neshedilmesi. Az önce kaydedilen Âişe Radıyallahu anhâ'nın rivayet ettiği hadiste sözü edilen on defa süt emmenin neshedilmesi gibi.

Nesih, neshedici (nasih) itibariyle dört kısma ayrılır:

I. Kur'ân'ın Kur'ân ile neshedilmesi. Düşmana karşı gösterilmesi gereken sabra dair iki âyet buna örnektir.

II. Kur'ân'ın sünnet ile neshedilmesi: Buna dair sağlıklı bir örnek tesbit edemedim.

III. Sünnetin Kur'ân ile neshedilmesi. Sünnet ile sabit bulunan Beytu'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmanın yüce Allah'ın şu buyruğu ile sabit olan Kâbe'ye yönelmek ile neshedilmesi buna örnektir:

"Artık yüzünü mescid-i haram'a doğru çevir. Siz de nerede bulunursanız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144)

IV. Sünnetin sünnet ile neshedilmesi. Bunun örneği de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin şu buyruğudur: "Ben sizlere kablarda nebîz yapmanızı yasaklamış idim. İstediğiniz kablarda içebilirsiniz; fakat sarhoşluk veren bir şey içmeyiniz."[2]



[1] Buhârî, 6829; Muslim, 1691

[2] Muslim, 977



Neshin Hikmeti



Neshin çeşitli hikmetleri vardır. Bazıları şunlardır:

1. Kulların din ve dünyalarında kendileri için daha faydalı olanı teşrî etmek (onlar için şeriat yapmak) suretiyle kulların maslahatlarına riâyet etmek.

2. Kemal mertebesine ulaşıncaya kadar teşrî'de tekâmül.

3. Mükelleflerin bir hükümden, bir diğer hükme geçişi kabul etmeye ne kadar hazırlıklı ve buna ne kadar razı olduklarının denenmesi.

4. Nesih sonucu hüküm hafifletilirse mükelleflerin şükür görevini yerine getirmelerinin, nesih sonucu daha ağır hüküm gelirse, sabır vazifesini yerine getirmelerinin sınanması.

Celalü’d-Din es-Suyuti (911) el-İtkan fi Ulumi-’l-Kur’an kitabında bu konuda alimlerin zikrettiklerinin bazısını gerektirdiği gibi geniş bir takrir ile zikretmiştir. Sonra içinde müteahhir müfessirlerin re’yi bulunan mensuhları, Muhammed İbnu’l-Arabi’ye uygun olarak yazmış ve mensuhları yaklaşık olarak yirmi ayet kadar saymıştır.

Benim görüşüme gelince bu yirmi ayetin ekserisinde bir düşünce vardır, yani onlarda nesih meselesi açık olmadığından dolayı tefekkür için bir meydan vardır.

Şimdi bunların esasını yani başlıcalarını teker teker muaheze ve soruşdurma ile yani tenkidle getirelim:


el-Bakara’dan mensuh sayılanlar:

“Sizden birinize ölüm gelip çatdığı vakit eğer mal bırakacaksa anaya, babaya, yakın akrabaya meşru bir suretle vasıyette bulunmak takva sahibleri üzerinde bir hak olarak farz edildi.” (Bakara: 2/180, Nisa: 4/11-12)

Ayetiyle mensuhdur denildi; “Mirascı için vasiyet yokdur” hadisiyle mensuhdur”, denildi; icma ile mensuhdur, denildi. Bunu İbnu’l-Arabi hikaye etdi.

Ben dedim ki:Bu ayet: (Nisa: 4/11-12) ayetiyle mensuhdur. “Mirascı için vasiyet yoktur” hadisi ise neshi beyan edicidir.

“Oruç tutmağa gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye lazımdır.” (Bakara: 2/184)

“Öyleyse içinizden kim o aya erişirse onda oruç tutsun...” (Bakara: 2/185)

Ayetiyle mensuhdur, denildi. Bir de mensuh değil muhkemdir, denildi.

Ben dedim ki:Bana göre diğer bir vech vardır:O da mananın “taama takat getirenlere fidye vardır” şeklinde olmasıdır. Fidye bir yoksulun taamıdır. Zikirden önce zamir getirildi. Çünki o rütbe bakımından öne geçicidir. Zamir müzekker getirildi, çünki fidyeden murad taamdan ibaretdir. Otaamdan da murad fıtır sadakasıdır. Yüce Allah bu ayetde oruç tutma emrinin ardından fıtır sadakasını getirdi. Nitekim ikinci (el-Bakara: 2/185) ayetin ardından da bayram tekbirlerini getirmişdir.

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal edildi. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libassınız.”

(Bakara: 2/187)

“Ey iman edenler, sizden evvelkilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı, ta ki korunasınız.”

(Bakara: 2/183)

Ayetini nesh edicidir. Çünki bu kelamın muktezası, uykudan sonra yemek ve cinsi münasebetin haram kılınması nev’inden onlar üzerlerinde bulunan tatbikata uygunluktur. Bu görüşüİbnu’l-Arabi zikretdi ve (size helal kılındı) kavli sünnetle mevcud bulunan tatbikatı nesh etdi diye diğer bir görüş daha hikaye etdi.

Ben dedim ki: “Yazıldığı gibi” nin manası, ücubun kendisinde teşbihdir. Binaenaleyh nesh yoktur. Ancak o, şeriatden önce kendilerinde olan tatbikatı değiştirmedi. Ve biz Peygamber (s.a.v.) in onlara bu uykudan sonra yemek ve cinsi münasebet haramlığını kanun yapmış olduğuna hiçbir delil bulamadık. Bunu Peygamber’in koyduğu kabul edilse bile o takdirde bu ancak sünnetle olmuş olur.

“Sana haram olan o ayı, ondaki muharebeyi sorarlar. De ki: O ayda muharebe etmek büyük günahdır. İnsanları Allah yolundan men’etmek, onu inkar etmek, ziyaretçilerinin Mescid-i Haram’a girmelerine mani olmak, onun halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahdır. Fitne katilden de beterdir...”

(Bakara: 2/217)

“Müşrikler sizinle nasıl topyekun harb ederlerse siz de onlarla topyekun harb edin. Bilin ki Allah müttakilerle beraberdir.” (Tevbe: 9/36)

Ayetiyle nesh edildi. Bunu İbnu Cerir, Ata İbn Yesar’dan tahric etdi. Ben dedim ki:Bu ayet kıtalin haram kılınmasına delalet etmez, fakat kıtalin caiz kılınmasına delalet eder. Bu ayet, illeti teslim ve mani’i ızhar kabilindendir. Binaenaleyh mana “Haram ayda kıtal büyükdür, şiddetlidir ve lakin fitne haram ayda kıtal etmek caiz oldu” demektir. İşte bu tevcih ayetin siyakında zahirdir. Nitekim bu gizli olmaz.

“İçinizden zevceler (ini)geride bırakıp ölecek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) çıkarılmayarak yılına kadar faidelenmesini vasiyyet (etsinler). Bunun üzerine onlar kendiliklerinden çıkarlarsa artık onların bizzat yaptıkları meşru işlerden dolayı size mes’uliyyet yoktur. Allah mutlak Galib’dir, yüce hikmet sahibidir.”

(Bakara: 2/240)

“İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. İşte bu müddeti bitirdikleri zaman artık onların kendileri hakkında meşru vech ile yaptıkları şeyden dolayı size günah yoktur. Allah ne işlerseniz hakkıyla haberdardır.”

(Bakara: 2/234)
 

dorinx1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Ocak 2010
Mesajlar
298
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Ayetiyle, vasıyyet de miras ayetiyle nesh edildi.

Sükna, yani kocasının evinde bir yıl oturmak ise bir kavim yanında bakidir, diğerleri nazarında ise hadisle nesh edilmiştir, sükna yoktur. Ben dedim ki, o ayet dedikleri gibi müfessirler cumhuru yanında mensuhdur, fakat şöyle denilmek de mümkün olur: Meyit için vasıyyet müstehabb yahud caiz olur. Ve kadına ise vasıyetde oturması vacib olmaz. İbn Abbas bu görüş üzerindedir ve bu tevcih, ayetden zahirdir,

“Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Siz içinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra kimi dilerse onu mağfiret eder, kimi dilerse onu da azablandırır. Allah her şeye hakkıya kadirdir.” (Bakara: 2/284)

“Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. Herkesin kazandığı (hayır) kendi faidesine, yaptığı (şer) kendi zararı nadır...” (Bakara: 2/286)

Kavliyle nesh edilmiştir.

Ben dedim ki:bu, sonraki ayet beyyinesiyle ammı hususileştirme babıdır. “Nefislerinizdeki” ilemurad, ihlas ve nev’inden olan şeydir. Yoksa hakkında ihtiyar yani hür irade muhayyerliği olmayan nefis konuşmaları değildir. Çünki teklif ancak insanın hür iradesiyle kudreti dahilinde bulunan şeylerde olur.

A’li İmran’dan mensuh sayılan ayetler:

“Ey iman edenler, Allah’dan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun, sakın siz müslamanlar olmakdan başka (bir sıfatla) can vermeyin.” (A’li İmran: 3/102)

“O halde ne kadar gücünüz yetiyorsa o kadar Allah’dan korkun, (öğüdlerini) dinleyin, itaat edin. (Mallarınızdan Allah yolunda) kendinizden hayrı olarak harcayın. Kim nefsinin koyu cimriliğinden korunursa işte onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir.”

(Tebağun: 64/16)

Ayetiyle mensuhdur denildi. Aynı zamanda şu da söylendi; hayır mensuh değildir, o ayet muhkemdir. Bu A’li İmran suresi içinde bu ayetden başka hakkında nesih davası sahih olacak hiçbir ayet yoktur.

Ben dedim ki: “Allah’dan hakkıyla ittika edin” emri şirk, küfür, ve itikad dönüp varacak şeyler hakkındadır. “Allah’dan gücünüz yetdiği kadar ittika edin” emri ise ameller hakkındadır. Abdest almağa gücü yetmeyen teyemmüm eder, ayakta durmağa gücü yetmeyen oturarak namaz kılar. Bu vecih ayetin siyakından (yani sonra gelen karineden)zahirdir. O sonra gelen de “Sakın siz müslümanlar olmaktan başka sıfatla ölmeyin” kavlidir.

en-Nisa’dan mensuh sayılanları:


“(Erkek ve dişidin) her biri için baba ve ananın ve yakın hısımların terikelerinden de varisler yapdık. Ahd ile yeminlerinizin bağladığı kimselere dahi hisselerini verin. Allah her şeyin üstünde hakiki bir şahiddir.”

(Nisa: 4/33)

“Hısımlar Allah’ın kitabınca birbirine daha yakındır. Allah her şeyi hakkıyla bilendir” (Enfal: 8/75)

Ayeti ile nesh edilmiştir denildi.

Ben dedim ki:en-Nisa:4/33 ayetinin zahiri, mirasın kanuni mirasçılara yani hısımlara, bir ve sılanın yani iyilik ve atıyyenin ise mevla’l-muvalat’a yani bir akdla bağlanmış olana aid olduğudur, bu sebeble ayetde nesih yoktur.

“Miras taksim olunurken (mirasçı olmayan hısımlar), yetimler yoksullar da hazır bulunursa kendilerini ondan (bir şey vererek) rızıklandırın. (Gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin.” (Nisa: 4/8, Enfal: 8/75, Ahzab: 33/6)

Ayetleriyle mensuhdur, denildi. Aynı zamanda:Hayır, mensuh değildir, fakat insanlar bu ayetle amel etmeyi hor gördüler, denildi.

Ben dedim ki:İbn Abbas, bu ayet muhkemdir, bundaki emir müstehablık içindir, demişdir. İşte zahir olan budur.

“Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin.Eğer, şehadet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye kadar yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde alıkoyun, (insanlarla buluşmakdan men’edin)” (Nisa: 4/15)

“Zina eden kadınla zina eden erkekden her birine yüzer değnek vurun...” (Nur: 24/2)

Ayetiyle mensuhdur. Ben dedim ki:Bunda nesih yokdur, fakat bu gayeye kadar uzanmışdır. O gayeye gelince Peygamber (s.a.v.) va’dedilmiş olan yolun şu ve şu olduğunu beyan eylemişdir. Böyle olunca hiçbir nesih yoktur.

el-Maide’den mensuh sayılanları:

“Ey iman edenler, Allah’ın şeairine, haram olan aya ve kurbanlık hediyyelere (onlardaki) gerdanlıklara ve Rab’larından hem bir ticaret, hem bir rıza arayarak Beyt Haram’ı kasdederek gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin.” (Maide: 5/2)

“Sana haram olan o ayı, ondaki muharebeyi sorarlar. De ki: O ayda muharebe büyük günahdır. İnsanları Allah yolundan men’etmek, O’nu inkar etmek, (ziyaretçileri) Mescid-i Haram’a girmelerine mani olmak, Onun halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyükdür. Fitne katilden de beterdir.” (Bakara: 2/217)

Ayetiyle mensuhdur.

Ben dedim ki:Biz ne Kur’an’da ve ne de sahih sünnetde onu nesh edici bir şey bulmuyoruz. Velakin mana: (Esasen) haram kılınmış olan kıtal, haram ayda ağırlaştırma yönünden daha da şiddetli olur demekdir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Mina Hutbesinde:

“Muhakkak kanlarınız ve mallarınız bu beldenizde, bu ayınızda bu gününüzün hürmeti gibi sizlere haramdır.” buyurdu.

“Alabildiğine yalanı dinleyenler, haram yiyenlerdir onlar. Sana gelirlerse ister onların aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Şayet kendilerinden yüz çevirirsen sana hiçbir vecih ile zarar yapamazlar. Hükmetdin mi artık onların aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah adalet sahiblerini sever.” (Maide: 5/42)

“Ve aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma.” (Maide: 5/49)

Ayetiyle mensuhdur. Ben dedim ki: O’nun manası:“Eğer hükm vermeyi tercih edersen Allah’ın indirdiğiyle hüküm ver. Onların arzularına uyma” demektir. Hasılı şu ki:Bizim, ehl zimmeti davalarını kendi reislerine yükseltmeleri ve o reis hakimler de kendi yanlarında bulunan kanunlarla hükmetmelerine bırakmak hak ve hürriyetimiz var. Hem de onlar arasında Allah’ın bize indirmiş olduğu kanunlarla hükmetmek hak ve hürriyetimiz var.

“Ey iman edenler!ölüm herhangi birinizin karşısına gelip çatdığı zaman (edeceğiniz) vasiyyet vaktinde aranızda ya içinizden adalet sahibi iki şahid tutun, yahud yeryüzünde sefer etdiniz de başınıza ölüm musıybeti gelmiş ise sizden olmayan iki kişiyi şahid yapın.”

(Maide: 5/106)

“Ve içinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahid yapın. Şahidliği Allah için eda edin.” (Talak: 65/2)

Ayetiyle mensuhdur. Ben dedim ki: Ahmed İbn Hanbel bu ayetin zahirine kail oldu. Başkalarına göre o ayetin manası:Kendi yakınlarının gayrisinden iki kişi demekdir. Buna göre o iki kişi diğer müslümanlardan olurlar.

El-Enfal’den mensuh olanlar:

“Ey Peygamber, mü’minleri harbe teşvik et. Eğer sizden sabır ve sebat sahibi 20 kişi bulunursa onlar 200’e galebe ederler. Sizden yüz kişi, kafirlerden 1000’ini yener. Çünkü onlar anlamazlar güruhudur.” (Enfal: 8/65)

Ayeti, bundan sonra gelen 66. ayetle mensuhdur. Ben de onun dediği gibi o ayet mensuhdur, dedim.

Berae suresinden mensuh denilen:

(Ey Mü’minler,) siz gerek hafif gerek ağırlıklı olarak elbirlik savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla muharebe edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için çok hayırlıdır.” (Tevbe: 9/41)

Ayeti, maziret ayetleriyle nesh edilmişdir. Uzr ayetleri ise şu iki ayetdir:

“A’maya göre bir harac (darlık ve günah) yok. Topala göre bir harac yok. Hastaya göre bir harac yok...”

(Nur: 24/61)


“A’maya (muharebeden geri kalmak hususunda) vebal yok. Topala vebal yok. Hastaya veba yok.” (Feth: 48/17)

Ben dedim ki: “Hifafen”, binilecek vasıtadan, hizmet için olan kuldan ve kendisiyle kanı olunacak nafaka nev’inden cihad yapılabilecek araç ve gereçler azlığı ile, “Sıkalen” ise çok hizmetçiler pek çok binekler ile birlikte olarak demektir. Şu halde bunda nesh yoktur, yahud da nesh yakıyn ve tahkıyk vechile görülmemiştir deriz.

en-Nur suresinden mensuh denilenler:

“Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan kadından başkasını nikahlamaz. Zina eden kadını da zina eden veya müşrik olan bir erkekten başkası nikahlamaz. Bu (suretle evlenmek) mü’minler üzerine haram kılınmıştır.” (Nur: 24/3)

İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah onları fadlı ile zengin yapar. Allah (ın lutfu) boldur, (her şeyi) hakkıyla bilendir.” (Nur:24/32)

Ayetiyle mensuhdur. Ben dedim ki:Ahmed İbn Hanbel, ayetin zahirine kail oldu. Diğerlerine göre ayetin manası, büyük günah işleyen kimse küfüvv değildir.Ancak zina edici kadına küfüvv olur, yahud zina edici kadının tercih edilmesi müstehab olmaz demekdir. “Bu haram kılındı” kavli ise zinaya ve şirke işaretdir. Öyleyse bunda nesh yokdur. Amma “bekarları evlendiriniz” kavline gelince bu emir, nassı nesh etmez olan ammdır, yani umumi bir lafızdır.

“Ey iyman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyeler) bir de sizden olup da henüz büluğ çağına girmemiş küçükler şu üç vakitde: sabah namazından önce, öğle sıcağından elbiselerinizi çıkaracağınız zaman, bir de yatsı namazından sonra (odanıza girecek olurlarsa) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin için avret (ve halvet vakitleri) dir. Bunlardan sonra ise birbirinizi dolaşmanızda ne sizin üzerinize ne de onların üzerine bir vebal yokdur...” (Nur: 24/58)

Ayeti, (nasihi gösterilmeden) mensuhdur denildi. Yine bu ayet hakkında, mensuh değildir, lakin insanlar bu ayetle amel etmekde gevşeklik gösterdiler denildi.

Ben dedim ki:İbn Abbas’ın mezhebi bu ayetin mensuh olmadığıdır. İşte en güzel ve i’timada en layık olan budur.

el-Ahzab’dan mensuh denilen:

“Bundan sonra kadınlar (ı alman) ve bunları herhangi zevcelere değiştirmeden güzellikleri hoşuna gitse de, sana helal olmaz. Sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye murakıbdır.” (Ahzab: 33/52)

“Ey peygamber!Mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allah’ın sana ganimet olarak nasib etdiklerinden sağ elinin malik olduğu kadınları... senin için helal kıldık.”

(Ahzab: 33/50)

Ben dedim ki: Nesh edici kelamın tilavetde öne geçirilmiş olması muhtemil olur. Bence en zahir olan budur.

el-Mücadele suresinden:

“Ey iyman edenler, siz Peygambere mahrem bir şey arzetmek istediğiniz vakit bu mahrem konuşmanızdan evvel sadaka verin. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Fakat bulamazsanız, şübhe yok ki Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir.”(Mücadele: 12)


Ayeti bundan sonra gelen el-Mücadile: 13. ayetle mensuhdur. Ben de onun dediği gibi derim.

el-Mümtehine suresinden:

“Eğer zevcelerinizden bir şey sizden kafirlere kaçar da siz de muharebede ganimete kavuşursanız, zevceleri gitmiş olan (müslüman) lara harcadıkları (mehir) kadar verin...”(Mümtehine: 60/11) ayetinin, Seyf ayetiyle (Tevbe: 9/5), yahud ganimet ayeti ile Enfal: 8/41) mensuh olduğu söylendi. Bu muhkemdir de denildi.


Ben de, en zahir olan muhkemliğidir, lakin hüküm sulhlaşma zamanında ve kafirlerin kuvvetli bulundukları sıradadır, derim.

el-Müzzemmil suresinden:

“Ey (esvabına) bürünen, gecenin birazı hariç olmak üzere kalk. Gecenin yarısı mikdarınca yahud ondan birazını eksilt, yahud o yarının üzerine artır.”

(Müzzemmil: 73/1-4)


Ayetleri bu surenin sonuncu ayetiyle mensuhdur. Sonra bu sonuncu ayet de beş vakit ile nesh edildi, denildi.

Ben derim ki:Beş vakit namazla nesh davası açık değildir. Fakat hakk olan, sürenin evveli gece nafile namazı kılmağa teşvikle çağırmayı te’kid hakkındadır, sonu da bu te’kidi nesh etmiş ve sırf çağırmaya döndürmüştür.

es-Süyuti, İbn’ul-Arabi’ye uyarak şöyle dedi: “İşte bunlar, bazılarının mensuhluğu hakkında ihtilaf edilmekle beraber yirmi bir mensuh ayetdir. Bunlardan başkasında nesh iddiası sahih olması.

İzin isteme (Nur:24/58) ayetiyle mal taksimi (Nisa: 4/8) ayeti hakında en sahih olan ise muhkemliktir ve neshin olmamasıdır. Böylece mensuhlar on dokuz oldu.”Bizim yazdığımız tenkidlere göre de nesh ancak beş ayetde görülür.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt