Mensuh Sayılan Ayetler
“Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir. “
BAKARA 106
Neshin Tanımı
Nesh; sözlükte izâle etmek, nakletmek, aktarmak demektir.
Terim olarak, şer'î bir delilin hükmünü yahut lafzını Kitab ve sünnetten bir delil ile kaldırmak demektir.
"Hükmü kaldırmak" sözü ile kastettiğimiz hükmün meselâ vâcib iken mübah olarak yahut mübah iken haram olarak değiştirilmesidir.
Böylelikle bir şartın bulunmaması yahut bir maniin varlığı sebebiyle hükmün geri kalması hali kapsam dışında kalmaktadır. Meselâ; nisabın eksilmesi dolayısıyla zekâtın vücubunun kalkması yahutta hayız (ay hali) dolayısıyla namazın vücubunun kalkması buna örnektir. Bunlara "nesh" adı verilmez.
"Yahut lafzını" ifadesi ile kastettiğimiz şer'î delilin lafzıdır. Çünkü nesh ileride göreceğimiz gibi ya lafzı dışarda tutarak sadece hüküm hakkında sözkonusudur ya aksi sözkonusudur yahutta her ikisi için de sözkonusudur.
"Kitab ve sünnetten bir delil ile" sözlerimizle de bunların dışında kalan icmâ ve kıyâs gibi deliller dışarda kalmaktadır. Çünkü bunlarla nesh olmaz.
Nesh aklen câiz, şer'an de vâkî olmuştur.
Neshin aklen câiz oluşu şundan dolayıdır: Emir Allah'ın elindedir, hüküm koymak yalnız O'nun hakkıdır. Çünkü malik olan rab O'dur. O kulları için hikmet ve rahmetinin gerektirdiğini şeriat olarak bildirmek hakkına sahiptir. Bir şeye malik olan bir zatın, mülkü altında bulunan kimseye dilediği emri vermesini akıl aykırı bir iş olarak görür mü? Diğer taraftan yüce Allah'ın hikmeti ve kullarına rahmetinin gereği onlara din ve dünyalarının maslahatlarını ayakta tutacağını bildiği hükümleri teşrî' buyurmasıdır. Bir hüküm, bir zaman veya bir halde kullar için daha uygun olabildiği gibi, bir başka zaman ya da halde başka hüküm daha uygun olabilir. Yüce Allah ise herşeyi bilen, hikmeti sonsuz olandır.
Şer'ân vaki olduğunun delilleri ise çoktur. Bazılarını kaydedelim:
1. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Biz bir âyeti nesheder veya unutursak ya ondan hayırlısını, ya onun benzerini getiririz." (el-Bakara, 2/106)
2. "Şimdi Allah... sizden (o ağır yükü) hafifletti." (el-Enfâl, 8/66);
"Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın size takdir ettiğini isteyin." (el-Bakara, 2/187)
Bu nass, bundan önceki hükmün değiştirilmesi hakkındadır.
3. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Artık onları ziyaret edebilirsiniz."[1]
İşte bu, kabir ziyaretinin yasaklanmasının neshedilmesi hakkında bir nasstır.
[1] Muslim, 977
Neshin Sözkonusu Olmadığı Yerler
1. Haberlerde nesh olmaz. Çünkü neshin sözkonusu olduğu yer hükümdür. Ayrıca iki haberden birisinin neshedilmesi, diğerinin yalan olmasını gerektirir. Yalan ise Allah ve Rasûlünün verdiği haberlerde mümkün değildir.
Ancak hüküm haber şeklinde gelmiş ise neshedilmesi imkânsız olmaz. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:
"Sizden sabırlı yirmi kişi, ikiyüz (kâfir)e galip gelirler." (el-Enfâl, 8/65)
Bu, emir manasında bir haberdir. Bundan dolayı, bundan sonraki âyet-i kerimede neshedildiğini görüyoruz. Bu da yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Şimdi Allah zaafınız olduğunu bildiğinden sizden (o ağır yükü) hafifletti. O halde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler." (el-Enfâl, 8/66)
2. Tevhid, imanın esasları, ibadetlerin esasları, doğruluk, iffet, cömertlik, kahramanlık ve buna benzer ahlâkın yüksek değerleri gibi her zaman ve mekanda maslahat olan hükümlerin emrinin neshedilmesine imkân yoktur. Aynı şekilde şirk, küfür, yalan, hayasızlık, cimrilik, korkaklık ve buna benzer kötü ahlâk kabilinden her zaman ve mekânda çirkin olan hususların yasaklanma hükmünün de neshedilmesine imkân yoktur. Çünkü bütün şeriatler kulların maslahatları ve onlara gelecek olan mefsedetleri (kötülükleri) bertaraf etmek içindir.
Neshin Şartları
Neshin mümkün olduğu hususlarda neshte birtakım şartlar aranır. Bazıları şunlardır:
1. İki delilin birarada bulunmasının imkânsız olması. Şâyet iki delilin bir arada bulunması mümkün olursa, herbirisiyle ayrı ayrı amel etmek mümkün olduğundan ötürü nesh sözkonusu olmaz.
2. Nâsih olan delilin sonradan geldiğinin bilinmesi. Bu da ya nass ile bilinir ya sahabinin haberiyle ya da tarih ile bilinir.
Neshedicinin sonradan geldiğinin nass ile bilinmesine örnek, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur:
"Ben, kadınlarla mut'a yapmak üzere size izin vermiştim. Şüphesiz Allah bunu kıyamet gününe kadar haram kılmış bulunmaktadır."[1]
Sahabînin verdiği haber ile bilinene örnek: Âişe Radıyallahu anhâ'nın şu sözüdür: "Kur'ân'dan indirilen buyruklar arasında şunlar da vardır: Bilinen on defa süt emmek haram kılar. Sonra bunlar bilinen beş defa süt emmek ile neshedildiler."[2]
Tarih ile bilinene örnek, yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Şimdi Allah... sizden (o ağır yükü) hafifletti." (el-Enfâl, 8/66) âyetinde yer alan "şimdi" lafzı bu hükmün sonradan indiğinin delilidir. Aynı şekilde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hicretten önce bir hüküm verdiği sözkonusu edildikten sonra, daha sonra buna muhalif olarak hüküm verdiği belirtilirse ikincisi nâsih (neshedici)dir.
3. Nâsihin sabit olması. Cumhûr nâsihin mensûhdan daha kuvvetli olmasını şart koşmuştur. Onlara göre mütevatir bir haber, âhâd haberle nesh olmaz. İsterse sabit olsun. Ancak tercih edilen neshedicinin daha kuvvetli olmasının şart olmadığıdır. Çünkü neshin konusu hükümdür. Hükmün sabit olması için de tevâtür şart değildir.
[1] Muslim, 1406
[2] Muslim, 1452
Neshin Kısımları
Nesih, nesholunan nass itibariyle üç kısma ayrılır:
I. Hükmü nesholup, lafzı kalan nasslar. Bu Kur'ân-ı Kerim'de çoktur.
Buna örnek; düşmana karşı sabır ve sebat göstermeye dair iki âyet-i kerimedir. Bunlar yüce Allah'ın: "Sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa ikiyüz (kâfir)e galip gelirler." (el-Enfâl, 8/65) âyetinin hükmü yüce Allah şu buyruğu ile neshedilmiştir:
"Şimdi Allah zaafınız olduğunu bildiğinden sizden (o ağır yükü) hafifletti. O halde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler. Eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle ikibine galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir." (el-Enfâl, 8/66)
Lafız kalarak, hükmün nesholmasının hikmeti ise, tilâvet dolayısıyla sevabın kalması ve ümmete neshin hikmetinin hatırlatılmasıdır.
II. Lafzı nesholmakla birlikte hükmü kalan nasslar: Recm âyeti gibi. Buhârî ve Muslim'de[1] sabit olduğuna göre İbn Abbas Radıyallahu anh, Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah'ın indirdiği buyruklar arasında recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk. Onu akledip, kavradık ve belledik. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem recmettiği gibi ondan sonra biz de recmettik. Aradan uzun zaman geçerse, korkarım birisi kalkıp: Allah'a yemin ederim biz Allah'ın Kitabında recm diye bir şey bulmuyoruz, diyecek. O zaman Allah'ın indirmiş olduğu bir farzı terketmekle sapıtırlar. Şüphesiz recm, zina eden muhsan erkek ve kadınlara -delil ortaya konulması yahut hamileliğin görülmesi ya da itirafta bulunulması şartıyla- Allah'ın Kitabındaki bir haktır."
Hüküm sabit kalarak lafzın neshedilmesinin hikmeti ise, Kur'ân'da lafzını bulamadıkları hususlarla amel etmekte ümmetin denenmesi ve yüce Allah'ın indirdiklerine imanlarının tahkik edilmesidir. Tevrat'taki recm nassını gizlemeye çalışan yahudilerin halinin tam aksi olarak bunun tesbit edilmesidir.
III. Hükmün de, lafzın da neshedilmesi. Az önce kaydedilen Âişe Radıyallahu anhâ'nın rivayet ettiği hadiste sözü edilen on defa süt emmenin neshedilmesi gibi.
Nesih, neshedici (nasih) itibariyle dört kısma ayrılır:
I. Kur'ân'ın Kur'ân ile neshedilmesi. Düşmana karşı gösterilmesi gereken sabra dair iki âyet buna örnektir.
II. Kur'ân'ın sünnet ile neshedilmesi: Buna dair sağlıklı bir örnek tesbit edemedim.
III. Sünnetin Kur'ân ile neshedilmesi. Sünnet ile sabit bulunan Beytu'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmanın yüce Allah'ın şu buyruğu ile sabit olan Kâbe'ye yönelmek ile neshedilmesi buna örnektir:
"Artık yüzünü mescid-i haram'a doğru çevir. Siz de nerede bulunursanız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144)
IV. Sünnetin sünnet ile neshedilmesi. Bunun örneği de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin şu buyruğudur: "Ben sizlere kablarda nebîz yapmanızı yasaklamış idim. İstediğiniz kablarda içebilirsiniz; fakat sarhoşluk veren bir şey içmeyiniz."[2]
[1] Buhârî, 6829; Muslim, 1691
[2] Muslim, 977
Neshin Hikmeti
Neshin çeşitli hikmetleri vardır. Bazıları şunlardır:
1. Kulların din ve dünyalarında kendileri için daha faydalı olanı teşrî etmek (onlar için şeriat yapmak) suretiyle kulların maslahatlarına riâyet etmek.
2. Kemal mertebesine ulaşıncaya kadar teşrî'de tekâmül.
3. Mükelleflerin bir hükümden, bir diğer hükme geçişi kabul etmeye ne kadar hazırlıklı ve buna ne kadar razı olduklarının denenmesi.
4. Nesih sonucu hüküm hafifletilirse mükelleflerin şükür görevini yerine getirmelerinin, nesih sonucu daha ağır hüküm gelirse, sabır vazifesini yerine getirmelerinin sınanması.
Celalü’d-Din es-Suyuti (911) el-İtkan fi Ulumi-’l-Kur’an kitabında bu konuda alimlerin zikrettiklerinin bazısını gerektirdiği gibi geniş bir takrir ile zikretmiştir. Sonra içinde müteahhir müfessirlerin re’yi bulunan mensuhları, Muhammed İbnu’l-Arabi’ye uygun olarak yazmış ve mensuhları yaklaşık olarak yirmi ayet kadar saymıştır.
Benim görüşüme gelince bu yirmi ayetin ekserisinde bir düşünce vardır, yani onlarda nesih meselesi açık olmadığından dolayı tefekkür için bir meydan vardır.
Şimdi bunların esasını yani başlıcalarını teker teker muaheze ve soruşdurma ile yani tenkidle getirelim:
el-Bakara’dan mensuh sayılanlar:
“Sizden birinize ölüm gelip çatdığı vakit eğer mal bırakacaksa anaya, babaya, yakın akrabaya meşru bir suretle vasıyette bulunmak takva sahibleri üzerinde bir hak olarak farz edildi.” (Bakara: 2/180, Nisa: 4/11-12)
Ayetiyle mensuhdur denildi; “Mirascı için vasiyet yokdur” hadisiyle mensuhdur”, denildi; icma ile mensuhdur, denildi. Bunu İbnu’l-Arabi hikaye etdi.
Ben dedim ki:Bu ayet: (Nisa: 4/11-12) ayetiyle mensuhdur. “Mirascı için vasiyet yoktur” hadisi ise neshi beyan edicidir.
“Oruç tutmağa gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye lazımdır.” (Bakara: 2/184)
“Öyleyse içinizden kim o aya erişirse onda oruç tutsun...” (Bakara: 2/185)
Ayetiyle mensuhdur, denildi. Bir de mensuh değil muhkemdir, denildi.
Ben dedim ki:Bana göre diğer bir vech vardır:O da mananın “taama takat getirenlere fidye vardır” şeklinde olmasıdır. Fidye bir yoksulun taamıdır. Zikirden önce zamir getirildi. Çünki o rütbe bakımından öne geçicidir. Zamir müzekker getirildi, çünki fidyeden murad taamdan ibaretdir. Otaamdan da murad fıtır sadakasıdır. Yüce Allah bu ayetde oruç tutma emrinin ardından fıtır sadakasını getirdi. Nitekim ikinci (el-Bakara: 2/185) ayetin ardından da bayram tekbirlerini getirmişdir.
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal edildi. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libassınız.”
(Bakara: 2/187)
“Ey iman edenler, sizden evvelkilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı, ta ki korunasınız.”
(Bakara: 2/183)
Ayetini nesh edicidir. Çünki bu kelamın muktezası, uykudan sonra yemek ve cinsi münasebetin haram kılınması nev’inden onlar üzerlerinde bulunan tatbikata uygunluktur. Bu görüşüİbnu’l-Arabi zikretdi ve (size helal kılındı) kavli sünnetle mevcud bulunan tatbikatı nesh etdi diye diğer bir görüş daha hikaye etdi.
Ben dedim ki: “Yazıldığı gibi” nin manası, ücubun kendisinde teşbihdir. Binaenaleyh nesh yoktur. Ancak o, şeriatden önce kendilerinde olan tatbikatı değiştirmedi. Ve biz Peygamber (s.a.v.) in onlara bu uykudan sonra yemek ve cinsi münasebet haramlığını kanun yapmış olduğuna hiçbir delil bulamadık. Bunu Peygamber’in koyduğu kabul edilse bile o takdirde bu ancak sünnetle olmuş olur.
“Sana haram olan o ayı, ondaki muharebeyi sorarlar. De ki: O ayda muharebe etmek büyük günahdır. İnsanları Allah yolundan men’etmek, onu inkar etmek, ziyaretçilerinin Mescid-i Haram’a girmelerine mani olmak, onun halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahdır. Fitne katilden de beterdir...”
(Bakara: 2/217)
“Müşrikler sizinle nasıl topyekun harb ederlerse siz de onlarla topyekun harb edin. Bilin ki Allah müttakilerle beraberdir.” (Tevbe: 9/36)
Ayetiyle nesh edildi. Bunu İbnu Cerir, Ata İbn Yesar’dan tahric etdi. Ben dedim ki:Bu ayet kıtalin haram kılınmasına delalet etmez, fakat kıtalin caiz kılınmasına delalet eder. Bu ayet, illeti teslim ve mani’i ızhar kabilindendir. Binaenaleyh mana “Haram ayda kıtal büyükdür, şiddetlidir ve lakin fitne haram ayda kıtal etmek caiz oldu” demektir. İşte bu tevcih ayetin siyakında zahirdir. Nitekim bu gizli olmaz.
“İçinizden zevceler (ini)geride bırakıp ölecek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) çıkarılmayarak yılına kadar faidelenmesini vasiyyet (etsinler). Bunun üzerine onlar kendiliklerinden çıkarlarsa artık onların bizzat yaptıkları meşru işlerden dolayı size mes’uliyyet yoktur. Allah mutlak Galib’dir, yüce hikmet sahibidir.”
(Bakara: 2/240)
“İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. İşte bu müddeti bitirdikleri zaman artık onların kendileri hakkında meşru vech ile yaptıkları şeyden dolayı size günah yoktur. Allah ne işlerseniz hakkıyla haberdardır.”
(Bakara: 2/234)