Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

(Mekke'nin fethi) BU DÖŞEĞE OTURAMAZSIN (1 Kullanıcı)

gamzeli73

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
103
Tepki puanı
1
Puanları
0
Ya “Muhammedîler”in olacaktı yanında,
Ya da olacaklardı “Kureyş”in saflarında.

İşbu kabîlelerden “Huzâ'a” kabîlesi,
Müslümânlardan yana olmuşlardı cümlesi.

Lâkin “Benî Bekr” ise, Kureyş müşriklerinin,
Yanında bulunmayı gördüler daha emîn,

Zâten bu kabîleler düşmandı birbirine,
Sık sık saldırıyordu birisi diğerine.

Velâkin Hudeybiye sulhüne göre bunlar,
İki sene müddetle, harp etmeden durdular.

Fakat “Benî Bekir”den birisi, en nihâyet,
Şiir yazıp, Resûl’e eylemişti hakâret.

“Huzâ'a” dan bir genç de, dayanamayıp buna,
O kimseye vurarak, boyadı onu kana.

“Bekr oğulları” ise, bilerek bunu fırsat,
Saldırıya geçtiler “Huzâ'a”’ya o sâat.

Kureyş müşrikleri de, hem çok silâh vererek,
Hem onlara gizlice, adamlar göndererek,

Bu saldırı işine yardım eylemişlerdi,
Ve yirmiden ziyâde mü’min öldürmüşlerdi.

Bu gece baskınında, bâzısı Huzâa’dan,
Yardım istemişlerdi, mânen Resûlullah’tan.

O anda Resûlullah, hazreti Meymûne’nin,
Evindeydi ve o an, kalkmıştı abdest için.

Allahın izni ile o Server-i kâinât,
Duydu ki, müslümânlar istiyor ondan imdâd.

“Lebbeyk! Lebbeyk!” buyurdu o çağrıya cevâben,
Meymûne vâlidemiz işitip sordu hemen.

Dedi: (Yâ Resûlallah, merak ettim bendeniz,
Yanımızda kimse yok, kime Lebbeyk dediniz?)

Peygamber-i zîşân da buyurdu ki cevâben:
(Huzâ'a mü’minleri yardım istedi benden.)

Velhâsıl Kureyşliler, Hudeybiye sulhünün,
Maddesine aykırı davranmışlardı o gün.

Huzâa’dan bir hey’et, Medîneye geldiler,
Peygamber-i zîşâna, bunu haber verdiler.

Peygamber Efendimiz, üzülüp buna hemen,
Gelen müslümânlara buyurdu ki cevâben:

(Yardımda bulunmazsam Huzâa’ya Vallahi,
Hiç yardım olunmasın o zaman bana dahî.)

Daha sonra bir mektup yazdırdı ki Kureyşe:
(Siz neden karıştınız böyle kötü bir işe?

Siz, Bekr oğullarına yardımda bulunarak,
Adam öldürmüşsünüz, gece baskın yaparak.

Onlarla ittifaktan, ya vaz geçeceksiniz,
Yâhut ölenler için, diyet vereceksiniz.

Bunlardan birisini eğer ki tam olarak
Yapmazsanız, sizinle harp ederim muhakkak.)

Lâkin Kureyş reddedip Onun bu teklîfini,
Harbe tahrîk ettiler, Allahın Habîbini.

Bin defâ pişmân olup öyle dediklerine,
Büyük bir korku düştü herbirinin kalbine.

Hemen “Ebû Süfyân”a dediler ki o vakit:
(Bunu düzeltmek için, derhâl Medîneye git.

Muhammed’le görüşüp, uzat muâhedeyi,
Yoksa bu, bizim için olmıyacak pek iyi.)

Ebû Süfyân, acele yola çıktı Mekkeden,
O Server bunu bilip, buyurdular ki hemen:

(Öyle anlıyorum ki, Ebû Süfyân geliyor,
Hudeybiye sulhünü yenilemek istiyor.

Lâkin o, her ne için geldiyse Medîneye,
Murâdı olmaksızın dönüp gider geriye.)

Medîneye gelince Ebû Süfyân velhâsıl,
İlk “Ümmü Habîbe”nin evine oldu vâsıl.

Bu hâtun, kızı idi zîrâ “Ebû Süfyân”ın,
Ve zevcesi olurdu, hem de Resûlullahın.

Girince Ebû Süfyân bu hanımın evine,
Oturmak arzû etti, bir döşek üzerine.

Lâkin “Ümmü Habîbe” koşup geldi odadan,
Kaldırdı o döşeği babası oturmadan.

Ebû süfyân üzülüp, dedi: (Ne yapıyorsun?
Benden bir döşeği mi yoksa esirgiyorsun?)

O dahî babasına eyledi ki şöyle arz:
(Bu döşek üzerine, müşrikler oturamaz.

Zîrâ bu, o Serverin mübârek döşeğidir,
Senin buna oturman, aslâ lâyık değildir.)

Daha fazla üzülüp, şöyle dedi kızına:
(Evimden ayrılalı bir şeyler olmuş sana.)

Ona, Ümmü Habîbe dedi: (Elhamdülillah,
Bana islâmiyyeti müyesser etti Allah.

Ey babam, senin gibi bir kimse, nasıl olur,
Küfürde inâd edip, islâmdan uzak durur?)

Ebû Süfyân, kızının sözlerine kızarak,
Geldi Resûlullaha o evden ayrılarak.

Dedi ki: (Yâ Muhammed, Hudeybiye sulhünün,
Yenilenmesi için, buraya geldim bu gün.

Ve yine senin ile, müşâvere yapalım,
Sulhün müddetini de, bir miktâr uzatalım.)

Peygamber Efendimiz önce biraz durdular,
Sonra Ebû Süfyâna şunları buyurdular:

(Biz bu muâhedeye aykırı davranmayız,
Ve onun üzerinde değişiklik yapmayız.)

Hiç de beklemediği bir cevâb işitince,
Ona, bu talebinde ısrâr etti bir nice.

Lâkin Peygamberimiz sükût edip durdular,
Ve ona, herhangi bir cevâb buyurmadılar.

Isrâr etti ise de Ebû Süfyân bir nice,
Yine de alamadı müsbet, iyi netîce.

Dönüp, Kureyşlilere anlattı bu durumu,
O zaman bir korkuya kapıldı bil-umûmu

Zîrâ ahidlerine sâdık kalmamışlardı,
"Hudeybiye sulhü"ne, ters tavır almışlardı.

Resûlullah, Mekke’nin fethinde çok gizlilik,
Olması husûsunda, gösterirdi titizlik.

Bildirdi bunu yalnız, hazreti “Ebû Bekr”e,
Ve eshâbtan birkaç da ileri gelenlere.

Sonra emir verdi ki eshâbı kirâmına:
(Başlasın her müslümân sefer hazırlığına.)

Nereye gidileceği hakkında ise fakat,
Sahâbeden kimseye vermedi hiç mâlûmât.

Civârdaki müslümân kabîleleri de hem,
Sefere katılmağa çağırdı Fahr-i âlem.

Eslem, Eşce, Cüheyme, Husayn, Gıfâr, Müzeyne,
Adlı kabîlelerin haber saldı hepsine:

(Allaha îmân eden bilcümle müslümânlar,
Ramazânın başında, Medînede olsunlar.)

Ve bir tedbîr olarak yine Fahr-i kâinât,
“Ömer ibnil Hattâb”a verdi ki bir tâlîmât:

(Mekkeye giden yollar, dört cihetten tutulsun,
Bütün yol başlarında, nöbetçiler bulunsun.

Bu günlerde Mekkeye gidecek kimseleri,
Tutup o nöbetçiler çevirsinler hep geri.)

Bu gizlilik işine öyle çok ehemmiyyet,
Verdi ki, kendisi de duâ etti nihâyet:

(Yâ ilâhî, Mekkeye biz varıncaya kadar,
Kureyşliler, bizlerden olmasınlar haberdâr.

Birden bire olalım hemen yakınlarında.
Onlar bizi görünce, şaşırsınlar ânında.)

Hattâ “Bizans üstüne” sefer intibâını,
Vermek için, ayırıp bir kısım eshâbını,

Gönderdi kuzeydeki İzâm vâdilerine,
Ki düşmanlar sansın ki, sefer "Bizans" üstüne.

Çevre kabîlelerden gelenlerle berâber,
“Oniki bin” olmuştu o zaman mücâhidler.

“Zübeyr ibni Avvâm”ı, o Server bir birlikle,
“Keşif kolu” olarak gönderdi ileriye.

Velhâsıl gönülleri Allah ve Resûlünün,
Aşkıyle dolu olan bu mücâhidler, o gün,

“Oniki bin” kişilik muazzam ordu ile,
Çıktılar Medîneden Allahın adı ile.

Başlarında, Allahın Sevgili Peygamberi,
"Tekbîr" sedâlarıyle yürüdüler ileri.

Bundan sekiz yıl önce çıkmışlardı Mekke’den,
Fethe gidiyorlardı o yurdu kan dökmeden.

Bir puthâne hâline getirilen Kâ’beyi,
Temizliyeceklerdi putlardan gâyet iyi.

O inâtçı ve zâlim müşrikleri, nihâyet,
Îmân ve hidâyete edeceklerdi dâvet.

Düşmemeleri için Cehennem ateşine,
Örnek olacaklardı Kureyş müşriklerine.


Helâl kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vacip olur. Hadîs-i şerîf

Hediyeleşiniz! Şüphesiz hediye sevgiyi çoğaltır, kalbin fesat ve şerrini giderir.
Hadîs-i şerîf



kaynak: huzurpınarı
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt