Mekke'nin büyük pehlivanı, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i takip ederek, ALLAH
Resulü'nün mübarek başını götürecekti. Süraka'nın hesabı oydu, ALLAH'ın hesabı başkaydı.
İnsanın hesabı tutmaz ama ALLAH'ın hesabı hep tutar.
ALLAH Resulü (s.a.v.)'in yanında Ebu Bekir-i Sıddık (r.a.) dönüp dönüp arkasına bakarak
-Süraka geliyor Ya ResulAllah. diyordu.
-Yürü Ebu Bekir. diyordu Peygamberimiz (s.a.v.)
Ürküyordu Sıddık (r.a.) Peygambere birşey olacak diye. Fahir Kâinat (yürü) diyordu.
Süraka arkadan önlerine doğru bir yuvarlak çizerek duruyordu. Karşı karşıya gelince, hamle
yapıyordu Süraka, Fahir Kâinat (s.a.v.)'in üzerine.
ALLAH Resulü bakıyordu, Süraka'nın atı, çöldeki kumlara gömülüyordu. At, göğsüne kadar gömülecekti, kum çekiyordu Süraka'nın atını, hayret ediyordu Süraka. Atından atlıyor elinde kılıcıyla ilerlemeye çalışıyordu, bu sefer Süraka batıyordu.
Anlıyordu, Süraka diyordu ki;
-Döneceğim Ya Muhammed a.s. kimseye birşey söylemeyeceğim. Aman diliyordu Peygamberden.
Sonra giderken, Fahri Kâinat (s.a.v.) dönüyordu;
-Süraka, sana Kisra'nın altın bileziklerini müjdeliyorum. diyordu. Pek birşey analyamamışlardı bu sözden, Mekke'nin çölü nerde, İran kıralı Kisra'nın bilezikleri nerde.
Sonra Hz. Ömer (r.a.) halife iken, İran feth ediliyordu. Fetih bittikten sonra Hz. Ömer yüzlerce sandık arasındadır, içinde altınlar, mücevherler, kıymetli eşyalar...
Hz. Ömer;
-İşte dünyanın debdebesi. diyerek küçük görüyordu o kadar hazineyi. Değer miydi diyordu.
Bir sandığa elini daldırıyordu Hz. Ömer (r.a.), elinden aşağıya doğru akarken altınlar,
mücevherler, Kisra'nın o meşhur altın bilezikleri Hz. Ömer'in eline takılmıştır.
Gözleri yaşlanmıştır Hz. Ömer'in,büyük halifenin. Arkasına dönüyordu, tam arkasında Süraka vardı.
-Süraka, bu bilezikler senindir. diyordu.
Bütün sahabi ağlıyordu. Fahri Kâinatın bir mucizesi daha gerçekleşiyordu.
İkisi de Peygamber'i öldürmeye gelmişti, Hz. Ömer (r.a.) ve Süraka Bin Malik (r.a.), ikisi de
müslümandır, Peygamberi çok seviyorlardır. Sevilmez mi Peygamber, sevilmez mi ALLAH'ın sevgilisi?
Resulü'nün mübarek başını götürecekti. Süraka'nın hesabı oydu, ALLAH'ın hesabı başkaydı.
İnsanın hesabı tutmaz ama ALLAH'ın hesabı hep tutar.
ALLAH Resulü (s.a.v.)'in yanında Ebu Bekir-i Sıddık (r.a.) dönüp dönüp arkasına bakarak
-Süraka geliyor Ya ResulAllah. diyordu.
-Yürü Ebu Bekir. diyordu Peygamberimiz (s.a.v.)
Ürküyordu Sıddık (r.a.) Peygambere birşey olacak diye. Fahir Kâinat (yürü) diyordu.
Süraka arkadan önlerine doğru bir yuvarlak çizerek duruyordu. Karşı karşıya gelince, hamle
yapıyordu Süraka, Fahir Kâinat (s.a.v.)'in üzerine.
ALLAH Resulü bakıyordu, Süraka'nın atı, çöldeki kumlara gömülüyordu. At, göğsüne kadar gömülecekti, kum çekiyordu Süraka'nın atını, hayret ediyordu Süraka. Atından atlıyor elinde kılıcıyla ilerlemeye çalışıyordu, bu sefer Süraka batıyordu.
Anlıyordu, Süraka diyordu ki;
-Döneceğim Ya Muhammed a.s. kimseye birşey söylemeyeceğim. Aman diliyordu Peygamberden.
Sonra giderken, Fahri Kâinat (s.a.v.) dönüyordu;
-Süraka, sana Kisra'nın altın bileziklerini müjdeliyorum. diyordu. Pek birşey analyamamışlardı bu sözden, Mekke'nin çölü nerde, İran kıralı Kisra'nın bilezikleri nerde.
Sonra Hz. Ömer (r.a.) halife iken, İran feth ediliyordu. Fetih bittikten sonra Hz. Ömer yüzlerce sandık arasındadır, içinde altınlar, mücevherler, kıymetli eşyalar...
Hz. Ömer;
-İşte dünyanın debdebesi. diyerek küçük görüyordu o kadar hazineyi. Değer miydi diyordu.
Bir sandığa elini daldırıyordu Hz. Ömer (r.a.), elinden aşağıya doğru akarken altınlar,
mücevherler, Kisra'nın o meşhur altın bilezikleri Hz. Ömer'in eline takılmıştır.
Gözleri yaşlanmıştır Hz. Ömer'in,büyük halifenin. Arkasına dönüyordu, tam arkasında Süraka vardı.
-Süraka, bu bilezikler senindir. diyordu.
Bütün sahabi ağlıyordu. Fahri Kâinatın bir mucizesi daha gerçekleşiyordu.
İkisi de Peygamber'i öldürmeye gelmişti, Hz. Ömer (r.a.) ve Süraka Bin Malik (r.a.), ikisi de
müslümandır, Peygamberi çok seviyorlardır. Sevilmez mi Peygamber, sevilmez mi ALLAH'ın sevgilisi?