Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mehmet Akif Ersoy ve İslamcılık (1 Kullanıcı)

emreçalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2007
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
"İslâmcılık XIX-XX. yüzyılda, İslâm'ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlâk, siyaset, felsefe, hukuk, eğitim...) "yeniden" hayata hakim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslam dünyasını batı sömürgesinden, zâlim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten,hurafelerden... kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist,modernist ve eklektik yönleri ağır baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tarif edilebilir."

İsmail Kara'nın tespitlerine dönecek olursak:
"Bu hareket Mısır'da Cemaleddin Efgani (Aslen İranlıdır, 1839-1897), sadık talebesi Muhammed Abduh (1845-1905), Hindistan'da Seyyid Ahmed Han (1817-1898), Seyyid Emir Ali (1849-1928), Türkiye'de Sırat-ı Müstakim, Sebiülleraşad, Beyan'ul Hak, İslam Mecmuası, Volkan gibi dergilerde kümelenen kişilerin öncülüğünde ortaya çıktı ve gelişti."

Dönemin İslamcı-siyasi karekteristiği "devleti kurtarma" merkezli olduğu için akif'te de bu düşüncenin yoğun vurgusunu buluruz.İçinde Tunuslu Hayrettin Paşa, Said Halim Paşa, Filibeli Ahmet Hilmi, Akif vb. Islahatçı İslamcılar Osmanlı devlet düzeninde köklü ıslahatlar yapmayı düşünüyorlardı. Onların hayali gerekleşmiş olsaydı, bugün tıpkı Avrupa Birliğinde olduğu gibi islam ülkeleri de böylesi bir birlik için adım atmış olacaklar, bunun liderliğini Osmanlı yapacaktı.Onlara göre saltanat kaldırılacak, hilafet korunacak, halkın seçtiği bir halife dönemi başlayacaktı.

YENİ ARAYIŞLAR ve AHMET HAMDİ AKSEKİ

1887 Antalya Akseki doğumlu, 1916_18 yıllarında vaizlik yapmış,1919_21 yıllarında eğitimde müderrislik yapan Akseki, o günkü Diyanet İşleri komisyonunda çeşitli görevlerden sonra Diyanet Başkanlığı yapmış ve 09 Ocak 1951 yılı vefat etmilş alimdir.

Eserleri : Reşid Rızanın (Mezheplerin Telfiki ve İslamın Bir Noktaya Cem'i), Asker Din Kitabı,Köylüye Din dersleri, İtikat_İbadet, Çoculkara Din Dersleri gibi toplumun her kesimine hitap eden eserler vermiştir.

Yazıları; Sıratımustakim _ Sebilürreşat, Mahfel,Selamet, İslam Türk ansiklopedisi, Yeşilay gibi dergi ve gazetlerde yayınlandı.

Osmanlının son döneminde yaşanan yenilgi ve çöküşten kurtulması için İT cemiyetinin faaliyetlerini desteklemiş ise de içinde yer aldığı siyaset islamcılık olmuştur.

- Müslümanların geri kalış sebeplerinden en önemlisi ahlaki çözülme ve yozlaşmadır.
- bugünkü toplum ile Asrı Saadeti karşılaştırarak İslam aleminin düştüğü bu çukurdan çıkış yolları arar. Bozulma Kuran'dan uzaklaşma ile başlamıştır fikrine sahiptir.
- bu gibi vaazlarının çoğu Sebilürreşat'ta yayınlandı.
- İslamın hükümlerine gereği gibi uymamanın neticesi bu çözülmeyi ve gerilemeyi meydana getirmiştir.
- Aldırmazlık devam ederse yokluş elzemdir. (rad 11)ayetini yazılarında belirtmiştir.

- Meşrutiyetin ilk yıllarında S.reşatta muhabirlik yapmıştır.
-İslamiyet akıl dinidir. İslam terakkiye manii değildir.
-her şeyden vazgeçeriz ama imanden vazgeçemeyiz. (Batıcılara karşı) sözü.
- Batı medeniyetini Bulgaristan'a gidip gördükten sonra bu sefalet ve ataleti nasıl kaldırabiliriz ve İslam dünyası yeniden nasıl ayağa kalkar diye yazılar yazdı.
- bu çöküş ilim _ adaleti temin, taassup ve taklitten kaçınma ile önlenebilir.
- İslam milliyeti arasına karışan kavmiyyetçilik, tarşkat ve mezhep ihtilafları, ahlak ve adabın ifsad edilmesi İslam toplumlarının ilerlemesi önündeki en büyük sebepler olarak görür.
- bizde yapılması gereken ıslahatlarAvrupa ile aynı olamaz, olmamalıdır; Alimlerimiz uyanık olmalı dinin maksatlarını hakkıyla anlamaya çalışmalı, taklitten vazgeçmelidir. (ümmeti islamiye nasıl salah bulabilir? s.reşat sayı 297)
- Eğitimde hem fenni hem dini ilimler olmalı, verilmeli.
- alimlerimiz ilim ve fenni elde ettikten sonra kendileri cemiyetler teşkil ederek islam memleketlerinin her tarafında mektepler açarak yol bulmalılar ve ittihadı (islam Birliği) gerçekleştirmeliler.
- eğitim anlayışımızı değiştirmeliyiz.
- İslam evrensel ilkelere sahip tek dindir. (s.reşat. sayı 495)

İSLAM DİNİ VE BİLİNMESİ GEREKENLER

- Akıl ve nakil çatışmaz. tevil akıldan yanadır.islam bize evvela düşün sonra inan der.
- İslamda dini bir sulta yoktur.
- her zaman ve mekan üstünde tabii ve umumi bir dindir. İctihat kapısı her daim açıktır, kapanmamıştır.
-İslamda imtiyazlı sınıf yoktur.
- İslamın en mühim esası emaneti ehline verme ve adaletli olma, adaleti yeryüzünde sağlamadır.

İSLAMIN YENİLİKÇİLERİ -İ.Eliaçık-MEHMET AKİF ERSOY (1873-936)
Akif bir taraftan ülkeyi yabancılaştırmanın eşiğine getiren "kör Batıcıları" diğer yandan da hala geçmişte yaşayıp bir türlü günümüze gelemeyan (kör Gelenekçileri) gelinen noktadan sorumlu tutmuştur.
Asım'ın nesli diyerek sembolleştirdiği İslamcı kuşaklara öneri ve nasihatleri hangi kimliğe,
düşünceye sahip olduğunu gösterir.
Akif, tabiri caizse safkan, katıksız br "ümmetçi" olmasına rağmen, hep "milli şairimiz" diye anıldı!
İslamcı görüşe sahip olan Akif'i islamcılar da doğru dürüst anlayamadı. Kimimiz ulus devletin şairi zokasını yutarak görmemezlikten geldik.çünkü onun islamcı görüşlerini bugünün diliyle söylersek, "akılcı, modernist, mutezili, Efgani_Abduhçu ! vs." damgası yiyebilirdik.
Akif 63 yıllık ömrünü dünya tarihinin yüzyıl değiştirdiği, savaşlarla altüst olduğu bir döneminde geçirdi. Efgani, M.Carullah, Abduh,M.İkbal,H.Elbenna vb. gibilerle çağdaştı.
Şiirlerinde, İslam ümmetine "Uyan,uyan ey ümmeti merhume,sabah oldu!" diye bas bas bağırır.
Akif'e göre yaşadığı çağın durumu şöyledir:

ŞARK

Musallat, hiç göz açtırmaz da Garb'ın kanlı kâbûsu,
*Asırlar var ki, İslâm'ın muattal, beyni, bâzûsu.
"Ne gördün, Şark'ı çok gezdin?" diyorlar: Gördüğüm; Yer yer,
Harâb iller; serilmiş hânümanlar; başsız ümmetler;
Yıkılmış köprüler; çökmüş kanallar; yolcusuz yollar;
Buruşmuş çehreler; tersiz alınlar; işlemez kollar;
Bükülmüş beller; incelmiş boyunlar; kaynamaz kanlar;
Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar;
Tegallübler, esâretler; tehakkümler, mezelletler;
Riyâlar; türlü iğrenç ibtilâlar, türlü illetler;
Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar;
Ekinsiz tarlalar; ot basmış evler; küflü harmanlar;
Cemâ'atsiz imamlar; kirli yüzler; secdesiz baçlar;
"Gazâ" nâmıyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar;
Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar;
Emek mahrûmu günler; fikr-i ferdâ bilmez akşamlar!..
---------------------------------------------
Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.
Mezarlar, âhiretler, yükselen karşında dûrâdûr;
Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr!
Derinlerde gelir feryâdı yüz binlerce âlâmın;
Ufuklar bir kızıl çenber, bükük boynunda İslâm'ın!
Göğüsleyip hırlayıp durmakta, zincirler daralmakta;
Bunalmış kalmış üç yüz elli milyon cansa gırtlakta!
----------------------------------------------------
İlâhî! Gördüğüm âlemi insâniyyetin mehdi?
Bütün umrânı târîhin bu çöllerden mi yükseldi?
Şu zâirsiz bucaklar mıydı vahdâniyyetin yurdu?
Bu kumlardan mı, Allâh'ım, nebîler fışkırıp durdu?
Henüz tek berk-ı îman çakmadan cevvinde dünyânın,
Bu göklerden mi, yâ Rab, coştu, sağnak sağnak edyânın?
Serendib'ler şu sâhiller mi? Cûdi'ler bu dağlar mı?
Bu iklîmin mi İbrâhîm'e yol gösterdi ecrâmı?
Harem'ler, Beyt-i Makdis'ler bu topraktan mı yoğruldu?
Bu vâdiler mi dem tuttukça bîhûş etti Dâvûd'u?
Hirâ'lar, Tûr-i Sînâ'lar bu âfâkın mı şehkârı?
Bu taşlardan mı, yer yer, taştı Rûhullâh'ın esrarı?
---------------------------------------------------
Sadece yukardaki şiirinde kullandığı islami kelime ve kavramlara bakılsa bile onun nasıl bir islami kimliğe ve duruşa sahip olduğu çıkarsaması rahatlıkla yapılır.Gördükleri karşısında vicdan azabı çekmekte, kurtuluşun yollarını aramaktadır.
** ** **
MEHMET AKİF VE İSLAM DÜŞÜNCESİ

Dört bir yandan gelen işgaller, dönemin Müslüman aydınlarını "mülkü İslamı" kurtarmak ve "yeniden ayağa kaldırmak" derdine düşürmüştü. İslam medeniyeti açıkça bir çöküş yaşıyor ve bu durdurulamıyordu. Batı, ortaçağı geride bırakalı neredeyse 400 yıl olmuştu.

Akif; Efgani, Abduh, İkbai gibi alim ve aydın düşünürlerle birlikte "ümmeti merhume" yi adeta yakasından tutup sarsma misyonunu üstlenmiştir. S.R ve S.Müstakim gibi dergilerde yayınlanan
makaleleri onun düşünce dünyasını tanımamız açısından önemli kaynaklardır.

Önceleri mülkiye mektebine (siyasal bilgiler) sonra Baytar mektebine girer.Fransızca, arapça,Farsça öğrenir. sürekli "var olan İslam" anlayışıyla bir hesaplaşma içinde güçlü bir özeleştiri yapar. makale ve şiirlerinde toplumun içinde olan cehaleti, yanlışları, çıkmazları, sakat anlayışları vurgular. eğitimden tutun, sosyal yaşama...

Geri kalmışlığın vebalini toplumun İslam anlayışından olduğunu söyler. "İslamiyet terakkiye manii değildir." vurgusu öne çıkar. Halk kitlelerinin yaşaya geldikleri Müslümanlık, Akif"e göre Müslümanlıktan uzaktır. Hurafelerle boğulmuş din anlayışıyla cesurca bir hesaplaşma içine girdiğini görürüz. Kör gelenekçiliğe karşı çıkma,savunduğu önemli bir tezdir.

Dinleyin her birinin rûhunu: Mutlak gelecek,
"Böyle gördük dedemizden!" sesi titrek, titrek!
"Böyle gördük dedemizden!" sözü dînen merdûd;
**
Acabâ sâha-i tatbîki neden nâ-mahdûd?
Çünkü biz bilmiyoruz dîni. Evet, bilseydik,
Çâre yok gösteremezdik bu kadar sersemlik.

O, Müslümanların kurtuluşunu , dini tekrar ilk saflığına döndürmekte görmektedir:
Dîni tetkik edeceksek, dönelim haydi geri;
Alalım neş'et-i İslâm'a yakın bir devri:

Vahyin toplumu yeniden inşası fikri, Akif'te yoğun bir şekilde kendisini gösterir.Din namına ne gördüyse cesurca eleştirmiş, dine hurafe sokanları "kaltabanlıkla" suçlamıştır. hurafe ve batıl kelimeleri ve bu yönde yapılan uygulamalar Akif'i çileden çıkarmakta, hurafecileri yerden yere vurmaktadır:

"Çalış "' dedikçe şerîat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Müslüman toplumun teslimiyetçi kaderci anlayışını yerden yere vurup eleştirmiştir. o halkın anlayışındaki Allah tasavvurunu sert bir üslupla eleştirmektedir:

"Senin bu kopkoyu ,sirkin sığar mı îmâna?" demesi biraz da Mutezili kader anlayışını çağrıştırır.
-----------------------------------------------
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru: Belânı istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu!
Talep nasılsa, tabî'î, netîce öyle çıkar, Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
"Çalış "' dedikçe şerîat, çalışmadın, durdun, Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
----------------------------------------------
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Sohbetlerinde ve yazılarında doğru kader anlayışının anlaşılması için İslam tarihinden uzun uzun örnekler verir.hz.Ömer’in vebadan kaçışını anlatır.Sadi'den hikayelerle konuyu beslerdi, sahabenin kader anlayışını anlatırdı.

Halkın "tevekkül" anlayışını eleştirirken yerden yere vurmaktadır:
Tevekkül;Bir işe koyulurken "Allah'a dayanma" olarak değil, tümden her şeyi "Allah'a ısmarlama" olarak anlayan zihniyeti çok sert şekilde eleştirir. Akif'teki bu kader ve kaza anlayışı Efgani ve Abduh tarafından Paris'te ıkarılan Urvetul Vuska dergisinde çıkan konulu yazıların neredeyse tıpkısını andırır.
"Allah'a dayandım!" diye sen çıkma yataktan...Ma'nâ yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
-------------------------------------------
Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabaha: Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha!


Vahdeti vücutçu İran ve Türk şairlerini pek sevmeyen Akif, derin bir tasavvufi heyecan hissedebiliyorsa da vahdeti vücutçu anlayışa sonuna kadar muhalif kalmıştır.
Kendi döneminde Islaha yönelik "Kuran' dönüş" tezinin en büyük temsilcisiydi. Toplumun yanlış Kuran anlayışına ve bakış tarzına da sert tepki gösterir:
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu âyetlerde?
Lâfzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur'ân'ın:
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma'nânın:
Ya açar Nazm-ı Celîl'in, bakarız yaprağına;
Yâhud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!
--------------------------------------------
Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı.
Kuru da'vâ ile olmaz bu, fakat ilm ister;

"Asrın idraki" dediği şey, bu çağda insanlığın geldiği noktayı iyi kavrama, dünya sorunlarının neler olduğunu derinlemesine analiz etme, tıpkı 7.asırdaki dünyayı arkasına takan büyük sıçrayış gibi yeniden sıçrama yapmaktır. Bunu sağlayacak tek şey "çağı" ve "dini" çok iyi bilmekten geçmektedir. Çağı bilen dini bilmiyor, dini bilen de çağdan habersiz. işte bu açık kapı, din doğrudan doğruya kurandan ilham alınarak öğrenildiği ve "çağın diliyle konuşulduğu" zaman giderilmiş olacaktır.

İCİTİHAT KAPISI KAPALI MI AÇIK MI?

Kilitlidir kapı "ümmî duhât" için, amma (bkn.ümmi duhat: cahil dahiler)
Kıyâm-ı haşre kadar ictihâd eder "ulemâ ".

AKİF'İN MÜCTEHİTTE ARADIĞI ŞARTLAR

Kitâb'ı, Sünnet'i, İcmâ'ı sağlam anlıyacak; Hilâfı yoklıyacak ihtiyâcı kollıyacak.
Hem dini hem çağı çok iyi bilecek, fen tahsili yapacak.

MEDRESE EĞİTİMİ VE ULEMAYA BAKIŞI ELEŞTİRİSİ

Belki on şerhe bakıp, bir kuru ma'nâ çıkaran,
Yedi yüz yıllık eserlerle bu dînin hâlâ,
İhtiyâcâtını kâbil mi telâfı?Aslâ.
Sayısız hâdise var ortada tatbîk edecek;

MİLLLİYETÇİLİĞE BAKIŞI. O ÜMMETÇİ GÖRÜŞE SAHİPTİ

Onda Osmanlı merkezli bir "İslam Birliği ideali vardır.1921 yıllarında böyle bir oluşum onayını Atatürkten alir ve "anadolu İslam birliği" hazırlık kurulu toplantısını gerçekleştirir. ne varki sonraki dönemin siyasi oyun ve entrikaları nedeni ile bu hayali yarım kalır.

Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne! Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
"Arnavutluk" ne demek? Var mı şerîatte yeri? Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde; Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlık'ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer! Fikr-i kavmiyyeti tel'în ediyor Peygamber.

ZİYA GÖKALP VE TÜRKÇÜLÜĞE BAKIŞI

O, İslam ümmetini yekpare bir vücut olarak düşünür. Onda "ulus devlet" düşüncesinin esamisi bile yoktur. bunu yapanları kaltabanlıkla vasıflar.
Müslümanlıkta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer! Fikr-i kavmiyyeti tel'în ediyor Peygamber.
En büyük düşmanıdır rûh-i Nebî tefrikanın; Adı batsın onu İslâm'a sokan kaltabanın!
------------------------------------------------------------------------------------------

faydalanılan eser;İSLAMIN YENİLİKÇİLERİ -İ.Eliaçık


BEYTOCAN
 

emreçalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2007
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Efgani Abduh Ekolü : Islahçi çizgi

Efgani Abduh Ekolü : Islahçi çizgi

MEHMET AKİF ERSOY: EFGANİ - ABDUH EKOLÜNDEN İDİ
Çıkarıp gönderelim, hâsılı, Şeyhim, yer yer,Oradan âlem-i İslâm'a Cemâleddin'ler... " diyerek andığı Efgani'yi saray uleması "tekfir" etmiştir.
İnkılâb istiyorum ben de, fakat, Abdu gibi...Yoksa, ellerde kör âlet efeler tertîbi,
Bâbıâlî'leri basmak, adam asmakla değil. diyerek andığı mısırlı alim ,büyük ıslahatçı M.Abduh ise, bu ülkede yıllarca mason olarak yaftalanmıştı.
Halbuki Abduh ve efgani, osmanlı liderliğinde büyük İslam Birliği idealini savunuyorlardı. Bir ara bu fikrini II. Abdulhamit'e kabul ettiren efgani, saray uleması tarafından tasvip görmeyince , İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalmıştı.
Efgani İstanbul'da ölmüş, Abduh ve talebesi Reşid Rıza hilafetin Osmanlılarda kalmasını ancak Musul veya Mekke gibi bir yere taşınarak yeniden ihya ve ıslah edilmesini istemiştir. Onlar Osmanlının islam dünyasındaki tarihsel potansiyel nufusunun farkındaydılar. bu koz kullanılarak İslam toplumu ayağa kaldırılabilirdi.
Akif hayalindeki gençliğin sembolik kahramanı "Asım"a Cemaleddin ve Abduh'un fikrini anlatmaktadır. Buna göre Afgani "acil devrimci" Abduh ise inklap yapacak bir gençlik yetiştirmekten yanadır. Bir medrese kurup oradan özledikleri gençliği yetiştireceklerdir. dini ve çağı çok iyi bilen, müsbet ilimlerle ve çağın gereklerine techiz edilmiş bu mücahitler oradan İslam dünyasının dört bir yanına yayılacaklar ve ümmete yol göstereceklerdi.
Dikkat edilirse böyle bir düşünce ve hayali olan bir İslamcı şahsiyet de Üstat Bediüzzaman ın kendisi idi.Onun da merkezi Bitlis, şubeleri Van ve Diyarbakır'da olmak üzere tüm ilimlerin bir arada okutulacağı bir islami üniversite kurma düşüncesi vardı.
Akif'te hayalindeki Asım nesline ilk olarak tahsil yolunu göstermektedir. Özlenen gençlikte aradığı iki haslet; fazilet ve arifettir (ilim-erdem),eğitimli ve kültürlü bir gençlik. Gençlik bu yolla beklenen inklabı gerçekleştirecektir.
Akif'e göre bu ülkenin mahvolması 2 kesimden kaynaklanmaktadır: "üç buçuk soysuz" ve "biçare dindaşlar" biri "ulus devlet, laikliğin vs." elde gideceğinden korkmakta diğeri "geleneğinin" yıkılacağı vehmindedir.
*asr-ı ulum
*asrın idraki
*kurandan ilham almak
*700 yıllık eserlerle avarelik yapmak
*üç beş şerhten kuru manalar çıkarmak
*ölülerin arkasından okuyup üflemek
*Abduh gibi bir inkılap istemek *bilgili ve erdemli bir gençlik istemek
*tahsilini Avrupa’da yapmak
* lisan bilmek tabiat bilimlerine vakıf olmak; gibi sözler ve düşüncelerle çıkıp sık sık konuşan biriyseniz size ne derlerdi acaba?

BEYTOCAN
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt