Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Medya'nın Ehemmiyeti ve Onun Tahrip Gücü (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Medya'nın Ehemmiyeti ve Onun Tahrip Gücü
Medya dendiğinde akla bir takım televizyon kanalları ve gazeteler gelmektedir. Buna birde günümüzün yeni medya aracı olarak interneti de ekleyebiliriz. Bu araçların birer bilgi edinme araçları olduğu dile getirilir. İnsanlar her gün, hatta günde bir kaç kez bu bilgi araçlarına başvururlar ve kendince objektif bir bilgi edindiklerini zannederler. Hâlbuki işin bu yönü hiç de öyle küçümsenecek ve basite indirgenecek bir şey değildir. Birçoğunun belki de haberi olmadan bir takım konularda ve o konuların belirlediği hedeflerde yönlendirilirler ve bilinçaltında istenilen şekilde düşünmesi sağlanır. Nedense kimse yapılan haberleri köklü bir şekilde sorgulamaz. Hatta görüntülü medya konusunda, haberi görsel olarak görmüş ve duymuş olduğu için, gayet ciddi olarak onun doğruluğundan şüphe etmez. Bu süreç medya kuruluşları tarafından zaman zaman değiştirilir, konular saptırılır ve toplum istenilen tarafa yönlendirilmek istenir.
Şu durumda Müslümanlar nezdinde şöyle bir soru ele alınabilir. Bizler Türkiye'de ve dünyada olup bitenleri bu medya organları haricinde nereden takip edebiliriz? Ve yine buna paralel olarak şu soru sorulabilir. Aklı başında olan bir insan, neden medyanın söylemiş olduklarını değerlendirmeden, olduğu gibi kabul etsin? Bunu iddia eden iddia sahibi onu delillendirmesi gerekiyor.
Özellikle son sorunun toplum içerisindeki konumunu ele aldığımızda şu gerçekle karşılaşıyoruz. Mevcut rejimler medya aleyhindeki haberlerin karşısında duranlara cevaben böyle bir propaganda izlediği söylenebilir. Yani onlara deniliyor ki siz yapılan medya haberlerinin güdümünde hareket edecek şahıslar değilsiniz. Bilakis söylenen ve yapılan haberleri kendinizce yorumlayıp doğru bulduğunuzu alır ve doğru bulmadığınızı almazsınız, deniliyor. Şu durumda kişi bu haberleri objektif olduğunu zanneder. Hâlbuki kişinin hem okul eğitimi aracılığı ile hem de toplum psikolojisi doğrultusunda zaten doğru ile yanlışı, İslami açıdan, yorumlama yetisinden beridir. Dolayısıyla her halükarda medyanın istediği yöne yönlendirilme durumu söz konusu olabilmektedir. Öyleyse yapılan bu açıklamadan şu neticeyi sonuçlandırabiliriz. Medya her konuda veya istenilen bir zaman diliminde mutlak anlamda etkileyebilme gücüne sahip olmamakla birlikte, yinede çok tehlike arz edebilmektedir...
İşte bu sorulara etraflıca cevap verilmesi gerekmektedir. Özellikle şu son aylarda gerçekleşen İslam beldelerindeki ayaklanmalar konusunda bu medya organlarının zaman zaman aciz kaldıklarını ve bir takım konuları dile getirmeyerek gayet bilinçli bir şekilde ümmeti uyutmanın gayreti içerisindeler. Lakin onların bu planı Müslümanlar açısından pirim bulmayacaktır inşallah. Bunun sebebi ise Allah'ın izni ile ümmeti bilinçlendirmek için gerçek dava erlerinin geceli gündüzlü gayretleri olacaktır.
Bilindik medya kuruluşları haricinde, Müslümanların güvenebilecekleri medya veya bilgi elde edilebilecek hangi kurumlar var sorusunun cevabını, Allah (c.c.)'nun samimi Müslümanlar için şu şekilde cevaplandırıyor:
"Ey iman edenler; eğer bir fasık size bir haberle gelirse, onu iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da sonradan ettiğinize pişman olursunuz." (Hucurat:6)
Rabbimizin bu kavlinden yola çıkarak, fıskı aşikar olan tüm medya kuruluşlarının vermiş oldukları haberlerin doğruluğu araştırılıp ispatlanmadığı müddetçe reddedilir. Şu durumda bu ayetin mefhumu-muhalefetinden yola çıkarak fısk ehli olmayan takva sahibi Müslümanların dile getirdikleri haberler ise dikkate alınmalı. Takva sahibi olan Müslümanların kimliğinden daha ziyade, onların doğruluğunu pekiştirecek işaretlere, emarelere bakılır. Öyleyse İslam dinine ve bu davaya gönül vermiş tüm ehli Müslümanların haberleri okunulabilir, hatta okunması gerekir. Lakin şu gerçeği de dile getirmemiz gerekmektedir. Takva ehli olan bir Müslüman'ın yapmış olduğu haberler zan (şüphe) içeremez mi, tabi ki evet. Malumunuz üzere hadis rivayetleri de bir haber içermektedir. Ve yine bu haberlerin doğruluğunu tasdik edebilmek için o ravide belirgin şartlar aranır. Bu şartlar udul ve zapttır. Udul onun adaletini çağrıştıran bir özelliktir, zapt ise onun haberi nakledişinde gafil olmaması, uyanık olmasıdır. Şu durumda bir haberin sahihliğini pekiştiren bu iki sıfat olmalı. Bu tabii ki hadisler için aslen gereken şartlar olmakla beraber bilgi edinmek içinde dikkate alınmalıdır. Yani haberi bize ulaştıran kişinin Müslüman olması öncelikli bir şart olmakla beraber, o Müslüman'ın hata yapabilmesi ve aciz olabilmesi göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Lakin onun söylemiş olduklarının doğruluğu sorgulandığı zaman zikredilen meskur iki şart gündeme gelmektedir. Bununla beraber şunu da söylemekte yarar var. Fasıklığı aşikar olan, hatta küfrü açık olan bir haberi sorgulandığı ve İslami ferasetle değerlendirildiği müddetçe, bir Müslüman için faydalı olamaz mı? Bu sorunun cevabını genel anlamda evetle cevaplandırabiliriz. Lakin onun ferasetli olması ve yapılan haberi baştan şüpheyle değerlendirmesi gerekiyor derken şu kastediliyor. Müslüman ferasetlidir çünkü Allah (c.c.)'nun vereceği cezadan korkmaktadır ve yine ona vaat edilen büyük nimeti göz önünde bulundurmaktadır. Yani Müslüman İslami çerçevenin dışına çıkmamak için olayları soyut değerlendirmekten korkar ve o verilen haberi sorgular. Bunun için şu hadisi şerifi de örnek verebiliriz:
"(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz " (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)
Yani akıllı ve olgun mümin, din ve dünya işlerinde sakınılacak şeylerden sakınır, ihtiyatlı, tedbirli ve uyanık hareket eder, bir defa aldatılsa bile gaflete düşüp ikinci defa aynı hataya düşmez Bu hadisin nüzul sebebine baktığımızda yine dikkatimizi şu çekmektedir. Müslüman verilen bir bilgiyi aldığında tüm tedbirlerine rağmen hata yaptığını anlarsa, bir daha o meselede feraset sahibi oluşundan ötürü aynı hatayı tekrar yapmaz. Nüzul sebebi ise şu şekilde:
Resulullah Aleyhissalatü Vesselam, Bedir harbinde Ebu İzze namındaki şairi esir almış ve kendisine iyilik yaparak serbest bırakmıştı Müslümanlar aleyhine kimseyi kışkırtmayacağına ve kendisini hicvetmeyeceğine dair ondan söz almıştı Fakat Ebu Izze kavminin yanına varınca sözünde durmamış, kışkırtma ve hicivlerine tekrar başlamıştır Daha sonra Uhud harbinde yine Müslümanların eline esir düşerek tekrar serbest bırakılmasını istemiş, Resulüllah (a.s.m.) da: "Mü'min, bir delikten iki defa ısırılmaz " buyurmuştur.
Birde toplum psikolojisi, yani toplumun hadiseler karşısındaki etkilenme olasılığını ele alalım. İnsanlar kitlesel olan ve kalabalık bir gurubun yapmış olduğu eylem ve davranışları değerlendirirken bunu şahısların yapmış olduğu eylemlerden daha ciddiye alır. Bunu birçoğumuz büyük ihtimalle yaşamış olduğumuz, pazar veya alışveriş meydanlarında şu şekilde görmüşüzdür. Bir satıcının etrafında kalabalık bir kitle varsa ister ihtiyacın olsun isterse o satılan malla alakalı bir bilgin olmasın, fark etmez, sen bu kitle psikolojisinden ötürü oraya odaklanırsın. Yani bu çok sayıdaki insan senin dikkatini celbeder. Yine buna bir ikinci örnek olarak özellikle futbol stadyumlarında oynanan futbol örneğini verebiliriz. İnsanlar belki de normal şartlarda hayatta yapmayacakları hal ve hareketleri o binlerce insanın kitlesel eyleminden ötürü yapabilmektedir. Bu davranış bozukluğunu çağrıştıran eylem ve söylemlerden kurtulmanın, ancak onların bu etkilenme yetisini kontrol edebilecek bir kanaat ve mefhum sahibi olmaktan geçmektedir. Şahısların bu mefhumdan, yani vakanın akli bir yorumla değerlendirilmesi ve o elde edilen fikrin her türlü zandan beri olmasından geçmektedir. Şu durumda hissi hareket etmenin gerekli olduğu konularla, akli hareket edilmesi gereken konular birbirinden ayrı tutulması gerekmektedir. Örneğin kişi bir kazada yaralanmış bir insan karşısında hissi hareket edip duygulanır. Fakat aynı kazazedeyi sedyesinde gören cerrah ise ona hissi bir şekilde yaklaşmaz, bilakis, misyonu ve sahip olmuş olduğu mefhumu gereği akli hareket eder.
Birde medya kuruluşlarının şöyle bir görev üstlendiklerini görmekteyiz. Bir konuda devlet, yasa veya bir düzenleme yapmak istediğinde o konu için medya taarruza geçmektedir. Örneğin; batı ülkelerinde Müslümanlara ve İslam dinine karşı yapılan menfi haberlerden ötürü, halkın büyük bir çoğunluğu İslam dininden ve onun mensuplarından korkmaktadırlar. İşte bu korkunun oluşumu asli olarak medyanın bir işi olarak görülebilir. Ardından istenilen katı uygulama ve onların deyimi ile hürriyetlerini kısıtlayan kanunların çıkarılması mümkün olmaktadır. Bunun en meşhur örneğini 11 Eylül 2001 yılında ikiz kulelere yapılan saldırıda gördük ve şahid olduk. Ardından Amerika'n halkının belki de çok çeşitli nedenlerden dolayı kabul ettirmeyecekleri ve daha önemlisi dünya ülkelerinin tutumunu kendi lehine çevirebilmesinin çok zor olduğu bir ortamda Afganistan harbi başlatıldı ve halende sürdürülmektedir. Yine Almanya'da yapılan bir istatistik bir araştırmaya göre her dört almandan üçü İslam'dan korkmaktadır. Dolayısıyla medya aracılıyla korku yaymak ve istenilen kanuni değişikliklere halkı mecbur kılmak, medyanın bir sinsi oyununun ürünüdür.
Son olarak da Ocak 2011 yılından beri İslam beldelerinde gerçekleşen ayaklanmalarda özellikle batı medyası aracılığıyla öne sürülen yalanların, ekran karşısındaki halkları nasıl uyuttuklarını veya uyutmak istediklerini kısaca ele alalım. İnsanlara pazarlanan mesaj genelde şu: Arap alemindeki halklar diktatör rejimlerin baskısından ötürü artık buna bir dur demenin zamanı geldi diyerek ayaklandıklarını dile getiriyorlar. Buna bir isim verme ve insanların bu olay gerçekleştiğinde akla şunun gelmesi istenildi. Arap alemi hürriyetlerine ve demokratik bir seçim hakkına kavuşmanın mücadelesini veriyor dendi. İşte bu yalanın üzerinde duruldu. Her türlü haberin ve siyasi tartışmaların başına bu başlık atıldı. Bunları izleyen halk ise yapılan bu kıyamın demokratik bir kıyam olduğu zannına kapıldı. Böyle bir saptırmanın ve insanların dikkatini yanlış yere kanalize etmenin onlar nezdinde bir plan ise. Rabbimizin de bir planı var.
"Onlar (inanmayanlar) bir düzen (plan) kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen (plan) kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır." (Ali İmran Suresi, 54)
Evet, Rabbimizin bu kavlinden sonra yapılan medya yalanlarına kulak verilmemesini ve gerçekleri dile getirecek hakkı haykıracak İslam devletinin gerçek medya kuruluşlarının tez zamanda kurulması temennisi ile konuma son vermek istiyorum. Allah (c.c.) nusretini tez zamanda biz Müslümanlara göstermesini ondan niyaz ediyoruz.
Kardeşiniz: Mehmet Aydın
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt