Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Medine'de hayat (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
MEDİNE'DE HAYAT

İslâm'ın hayatta, hayatla ilgili mefhumlarının toplamından çıkan muayyen bir yolu vardır. İslâm'ın hayatla ilgili mefhumlarının toplamı, İslâmî hadareti oluşturur. Ve bu, diğer dünya hadaretlerinin dışındadır. Diğer hadaretler ile İslâmî hadaret birbirlerine zıttır.

İslâm'ın hayattaki yolu, üç unsur üzerine kurulmuştur: Birincisi; Kendisinin üzerine inşa olduğu esastır ki o, İslâmî akidedir. Yani İslâmî akide, İslâm'ın hayat yolunun esasıdır. İkincisi; hayatta amellerin ölçüsü ki o, Allah'ın emir ve nehiyleridir. Diğer bir ifade ile, onun nazarında hayatın tasviri (şekli ve ifadesi) helâl, haramdır. Üçüncüsü; onun nazarında saadetin manası, Allah'ın rızasına nail olmak (ulaşmak)tır. Diğer bir ifade ile, daimî huzur, ebedî saadettir. Bu ise, Allah'ın rızası olmaksızın elde edilmez.

İşte bu, İslâm'ın hayattaki yoludur. Bu, öylesi bir hayattır ki; müslümanlar onu yadırgamazlar. Kendisine doğru yürürler, aşikâr yolunda seyrederler. Bu hayata müslümanların ulaşabilmesi için, İslâm'ı tatbik eden ve nizamlarını uygulayan bir devletlerinin olması zaruridir.

Müslümanlar Medine'ye geçtiklerinde, hayatta esası İslâmî akide olan muayyen bir tarzda yaşamaya başladılar. Muamelât ve ukubâtla (cezalarla) ilgili Allah'ın hükmünü açıklayan ayet-i kerimeler ve daha önce inmemiş, ibadetlerle ilgili ayet-i kerimeler inmeye başladı. Nitekim zekat ve oruç, Hicretin ikinci senesinde farz kılındı. Medine halkının tamamı hergün beş defa insanların namaza davet edilişini işitmeye başladılar. Güzel, davudî, hoş ve gür bir sedâ ve okuyuşla Bilâl b. Rebâh, onu rüzgarlarla her tarafa iletiyordu. Namaz için yapılan bu çağrıya müslümanlar icab ediyorlardı. Resul (sas)'in Medine'ye gelişinden 17 ay geçince Kıble, Kâbe'ye çevrildi.

İşte böyle ibadetleri ve yiyecekleri, ahlâkı, muamelâtı ve cezaları açıklayan ahkâm ayetleri inmeye başlamış oldu. Nitekim hamrı (içkiyi), domuz etini haram kılan ayetler indiği gibi, hadler, cinayetler, alış-veriş ile ilgili ayetler, faizi haram kılan ayetler ve bunların dışındaki ayetler indi. Ayrıca hayatın sorunlarına çözümler getiren ahkâm ayetleri de ard arda inmeye başladı. Resul (sas) bunları açıklıyor, izah ediyor, insanların maslahatlarını güdüyor, aralarındaki düşmanlıkları gideriyor, hasımlar arasında hükümler veriyor, işlerini düzenliyor ve idare ediyor, problemlerini çözüyordu. Bütün bunları onlarla olan konuşmalarındaki sözleriyle, yapmış olduğu fiilleriyle (amelleriyle), gözü önünde vukuu bulan ameller karşısında sukütü ile hallediyordu. Çünkü onun sözü, fiili ve sukütü Şeriat'tır. Çünkü o, hevasından konuşmaz. Onun konuşması, ancak kendisine vahy edilendir.

Medine'de hayat, yolunda belli bir bakış açısından hareketle seyretmeye başladı. Bu bakış açısı İslâm'ın bakış açısıydı. Her şeyde farklılık ve üstünlük arz eden İslâm toplumu vucüd buldu. O toplum ki, onda İslâmî fikir ve duygular hakimdi ve onda muameleleri ve diğer alâkaları hakkında insanlar üzerine İslâm'ın nizamları tatbik edilirdi.

Resulullah (sas), davetin ulaşmış olduğu noktadan dolayı mutlu olmuştu. Müslümanların dinlerine imanları ve güvenleri arttı. Toplum ve fert olarak üzerine düşen farzları yerine getiriyorlardı. Sonuç olarak fitneden, küfürden korkmuyor, dehşete kapılmıyorlardı. İşlerini Allah'ın hükümleriyle çözmeye, halletmeye başladılar. Allah'ın hükmünü bilmedikleri konularda Allah'ın Resulü'ne başvuruyorlardı. Allah'ın emirlerini hesaba katmaksızın, dikkate almaksızın ister küçük ister büyük olsun hiç bir ameli işlemiyorlardı. Allah'ın yasakladığı her şeyden de kaçınıyorlardı. Saadeti hissediyorlar ve nefisleri huzur dolu oluyordu. Onlardan çoğu Allah'ın hükümlerini öğrenmek için Resulullah'tan ayrılmıyorlardı. Allah'ın ayetlerini hıfzediyorlar/ezberliyorlar ve Resulullah'tan Kur'an öğreniyorlardı. Onun elinde kültürleşiyorlardı. İslâm'ın yayılışı, hergün müslümanların kuvveti ve izzeti artmaya başlıyordu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt