Yüzlerce ayet–i kerimeyi, bir kaç misli sayıda hadis–i şerifi, 14 asırlık İslam geleneğini ve daha başka akla gelecek ne kadar dini ölçü varsa tümünü çarpıtanlar, Medine Sözleşmesi’ni –ki o da hadistir– çarpıtmış çok mu?
Medine Sözleşmesi, adı üstünde, ne Vatikan’ın ne de Dünya Kiliseler Birliği’nin şartlarını oluşturmadığı, şartlarını ve müeyyidelerini Hz. Muhammed’in (as) oluşturduğu bir sözleşmedir.
Şart koyan O’dur (as).
Kuralları belirleyen O’dur (as).
Ölçüyü koyan O’dur (as).
Tehdit varsa yapan O’dur (as).
Vaad ve vaîd varsa belirleyen O’dur (as).
Medine Sözleşmesi’nde; “Ehl–i Kitapla ittifak” tabiri yoktur. “Muhammed’e iman kemaldir” diye bir ibare yoktur. Bir hahamın bir bayan sahabi ile evlenmesi yoktur. “Kur’an ayetlerinin bir kısım ayetleri Medine’de geçerli değildir” şeklinde bir ifade yoktur. “Muhammed’e iman etmeyene rahmet ve merhamet nazarıyla bakılacak” diye bir garabet madde yoktur. “Çan ile ezanın aynı anda okunup çalınması” yoktur. “Ey Yahudiler siz de cennetliksiniz” diye bir iltifat da yoktur. “Biraz Kur’an ayetleri, biraz da Tevrat okumak” yoktur.
Kısaca “diyalog” hikayesine İslam’dan verilen zerre bir taviz yoktur.
Medine Sözleşmesi ile İslam/Müslümanlar bir güç, bir kuvvet, bir kimlik, etkili bir yaptırım gücüne sahip oldular.
Devlet oldular.
Hükümet oldular.
Varlık oldular.
Ordu oldular.
Hacetler kıblesi oldular.
Varlık ile yokluk ne zaman ve nasıl bir oldu?
Müslümanları yok etmekle eş anlam taşıyan “dinlerarası diyalog” ile Medine Sözleşmesi’ni kıyaslamak ya da delil göstermek için, kör, sağır ve dilsiz olmak yeterli bir mazeret değildir, işin içinde başka bir şey olsa gerek.
Medine Sözleşmesi sayesinde sarsılmaz ve inkar edilmez bir dünya oluşturan İslam/Müslümanlar bir yana, “günümüzde İslam dünyası diye bir dünya yoktur” diyenler bir yana.
Bu iki farklı kavram nasıl olur da birbirine karıştırılır?
Varlık ile yokluk ne zaman ve nasıl bir oldu.
Medine İslam Devletinin Medineliler İçin koyduğu Esaslar:
1– Bu peygamber Muhammed (S.A) tarafından Kureyşli ve Yesrib’li Mümin ve Müslümanlarca onlara bağlanmış ve katılmış olanlar ve onlarla birlikte savaşanlar arasında yazılan bir yazılı belgedir.
2– Muhakkak ki, onlar (Medineli Müslümanlar), sair insanlardan ayrı bir topluluktur.
3– Kureyş’ten olan Muhcirler, kan diyetlerini aralarında –geleneğe göre– ortaklaşa ödeyecekleri gibi esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf adil esaslar dairesinde– ortaklaşa ödeyeceklerdir.
4– Avfoğulları da öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre, esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
5– Harisoğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
6– Saideoğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdi.
7– Cüşemoğulları, öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
8– Neccaroğulları, öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
9– Amr b. Avfoğulları öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
10– Nebitoğulları öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
Medine Sözleşmesi, adı üstünde, ne Vatikan’ın ne de Dünya Kiliseler Birliği’nin şartlarını oluşturmadığı, şartlarını ve müeyyidelerini Hz. Muhammed’in (as) oluşturduğu bir sözleşmedir.
Şart koyan O’dur (as).
Kuralları belirleyen O’dur (as).
Ölçüyü koyan O’dur (as).
Tehdit varsa yapan O’dur (as).
Vaad ve vaîd varsa belirleyen O’dur (as).
Medine Sözleşmesi’nde; “Ehl–i Kitapla ittifak” tabiri yoktur. “Muhammed’e iman kemaldir” diye bir ibare yoktur. Bir hahamın bir bayan sahabi ile evlenmesi yoktur. “Kur’an ayetlerinin bir kısım ayetleri Medine’de geçerli değildir” şeklinde bir ifade yoktur. “Muhammed’e iman etmeyene rahmet ve merhamet nazarıyla bakılacak” diye bir garabet madde yoktur. “Çan ile ezanın aynı anda okunup çalınması” yoktur. “Ey Yahudiler siz de cennetliksiniz” diye bir iltifat da yoktur. “Biraz Kur’an ayetleri, biraz da Tevrat okumak” yoktur.
Kısaca “diyalog” hikayesine İslam’dan verilen zerre bir taviz yoktur.
Medine Sözleşmesi ile İslam/Müslümanlar bir güç, bir kuvvet, bir kimlik, etkili bir yaptırım gücüne sahip oldular.
Devlet oldular.
Hükümet oldular.
Varlık oldular.
Ordu oldular.
Hacetler kıblesi oldular.
Varlık ile yokluk ne zaman ve nasıl bir oldu?
Müslümanları yok etmekle eş anlam taşıyan “dinlerarası diyalog” ile Medine Sözleşmesi’ni kıyaslamak ya da delil göstermek için, kör, sağır ve dilsiz olmak yeterli bir mazeret değildir, işin içinde başka bir şey olsa gerek.
Medine Sözleşmesi sayesinde sarsılmaz ve inkar edilmez bir dünya oluşturan İslam/Müslümanlar bir yana, “günümüzde İslam dünyası diye bir dünya yoktur” diyenler bir yana.
Bu iki farklı kavram nasıl olur da birbirine karıştırılır?
Varlık ile yokluk ne zaman ve nasıl bir oldu.
Medine İslam Devletinin Medineliler İçin koyduğu Esaslar:
1– Bu peygamber Muhammed (S.A) tarafından Kureyşli ve Yesrib’li Mümin ve Müslümanlarca onlara bağlanmış ve katılmış olanlar ve onlarla birlikte savaşanlar arasında yazılan bir yazılı belgedir.
2– Muhakkak ki, onlar (Medineli Müslümanlar), sair insanlardan ayrı bir topluluktur.
3– Kureyş’ten olan Muhcirler, kan diyetlerini aralarında –geleneğe göre– ortaklaşa ödeyecekleri gibi esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf adil esaslar dairesinde– ortaklaşa ödeyeceklerdir.
4– Avfoğulları da öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre, esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
5– Harisoğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
6– Saideoğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdi.
7– Cüşemoğulları, öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
8– Neccaroğulları, öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
9– Amr b. Avfoğulları öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.
10– Nebitoğulları öteden beri olduğu gibi kan diyetlerini –geleneklerine göre– ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre esirlerinin kurtulmalık akçelerini de –müminler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde– ödeyeceklerdir.