MECNUNA SUAL EYLESELER AŞK NE DEMEK
Zikreyle hemân cûşa gelip şâm u sahara
Pervaz ederek raks ederek öyle gezer aşk
Allah Allah
Pervaneye bak ibret için gayri ne hacet
Maşukuna can vermek için kendin yakar aşk
Allah Allah
Bülbül dahi feryadı bütün bir gül içindir
Feryâd ederek mest ederek öyle öter aşk
Allah Allah
Mecnûn'a suâl eyleseler aşk ne demek
Leyla Leyla der sonrası Mevlâ'ya erer aşk
Allah Allah
Bir gün Leyla'yı vaktin emirine çıkardılar. Emir, Leyla'ya sordu:
-Sen misin Mecnun'a gözyaşı döktüren, gözyaşı ile sahraları ıslattıran Leyla?
Hiç de güzel değilmişsin! Mecnun, senin neyine kapıldı? demiş
Leyla da emire demiş ki:
-Ama sizin gözleriniz, Mecnun'un gözleri değil. Onun gözleriyle baktığınız da görürsünüz.
Günümüze kadar anlatılagelen bu aşklar, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre, Leyla ile Mecnun arasında olur. Bunlar, efsaneleşmiş aşklardır. Aşkın her türlüsü güzeldir. Aşk sevgilidir.
Mecnun, Leyla'dan yol buldu. Bu iş daima böyledir. Mecazî sevgiler, hakikî sevginin köprüsüdür.
Hz. Mevlâna'nın kapısı çalınmış ve bir talip gelmiş:
-Efendim, "bende" olmak istiyorum, demiş.
Hz. Mevlâna:
-Evlâdım, sen hiç bir şeye âşık oldun mu, hiç bir şeyi sevdin mi; çiçekten, böcekten, insandan, şundan bundan? demiş
Genç:
-Yok! Öyle bir şey hiç olmadı, deyince Hz. Mevlâna:
-Oğul, var git önce sevmesini öğren. Sonra buraya gel, demiş.
"Sevginin mecazîsi böyle olursa, acaba hakikîsi nasıl olur?"
Tahir, Zühre'ye âşık olmuş. Annesini, Zühre için dünür göndermiş:
-Anneciğim, o kızı bana babasından iste, demiş.
Annesi kızı istemeye gitmiş:
-Oğlum Tahir, sizin kızınız Zühre'yi sevmiş. Allah'ın emriyle dünür geldim, deyince
Zühre'nin babası:
-Oğlunun sanatı, hüneri nedir? diye sormuş.
Tahir'in annesi:
-Oğlumun bir hüneri, bir sanatı yok, demiş.
Zühre'nin babası:
-O zaman git var. Sanatı, hüneri olmayan birine ben kız vermem! dedi, deyince
Kadıncağız, eve gelip oğlu Tahir'e:
"Sanatı, hüneri olmayana kız vermem, dedi" demiş.
Tahir derin bir nefes almış:
-Yâ öyle mi! Pek âlâ, diyerek yerden bir taş, eline de bir keski almış. O taşı, sabaha kadar yonta yonta bir gül yapmış. Sabahleyin kendisi varıp Zühre'nin kapısını çalmış. Kapıya Zühre'nin babası çıkmış:
-Buyur oğul, nedir derdin? deyince Tahir:
-Ben, akşam annemi Zühre'ye dünür gönderdim. Kızınızı seviyorum. Siz de demişsiniz ki: "Sanatı, hüneri olmayana kız vermem!" Akşam bu taşı elime aldım ve gonca yaptım. Zühre'nin aşkı bir taşı bana gonca yaptırdı, demiş.
"Mecazî aşk, Tahir'in Zühre'ye olan aşkı, bir taşı gonca yaptırırsa eğer Tahir Zühre'ye değil de Hakk'a âşık olsaydı ne yapardı?"
Zikreyle hemân cûşa gelip şâm u sahara
Pervaz ederek raks ederek öyle gezer aşk
Allah Allah
Pervaneye bak ibret için gayri ne hacet
Maşukuna can vermek için kendin yakar aşk
Allah Allah
Bülbül dahi feryadı bütün bir gül içindir
Feryâd ederek mest ederek öyle öter aşk
Allah Allah
Mecnûn'a suâl eyleseler aşk ne demek
Leyla Leyla der sonrası Mevlâ'ya erer aşk
Allah Allah
Bir gün Leyla'yı vaktin emirine çıkardılar. Emir, Leyla'ya sordu:
-Sen misin Mecnun'a gözyaşı döktüren, gözyaşı ile sahraları ıslattıran Leyla?
Hiç de güzel değilmişsin! Mecnun, senin neyine kapıldı? demiş
Leyla da emire demiş ki:
-Ama sizin gözleriniz, Mecnun'un gözleri değil. Onun gözleriyle baktığınız da görürsünüz.
Günümüze kadar anlatılagelen bu aşklar, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre, Leyla ile Mecnun arasında olur. Bunlar, efsaneleşmiş aşklardır. Aşkın her türlüsü güzeldir. Aşk sevgilidir.
Mecnun, Leyla'dan yol buldu. Bu iş daima böyledir. Mecazî sevgiler, hakikî sevginin köprüsüdür.
Hz. Mevlâna'nın kapısı çalınmış ve bir talip gelmiş:
-Efendim, "bende" olmak istiyorum, demiş.
Hz. Mevlâna:
-Evlâdım, sen hiç bir şeye âşık oldun mu, hiç bir şeyi sevdin mi; çiçekten, böcekten, insandan, şundan bundan? demiş
Genç:
-Yok! Öyle bir şey hiç olmadı, deyince Hz. Mevlâna:
-Oğul, var git önce sevmesini öğren. Sonra buraya gel, demiş.
"Sevginin mecazîsi böyle olursa, acaba hakikîsi nasıl olur?"
Tahir, Zühre'ye âşık olmuş. Annesini, Zühre için dünür göndermiş:
-Anneciğim, o kızı bana babasından iste, demiş.
Annesi kızı istemeye gitmiş:
-Oğlum Tahir, sizin kızınız Zühre'yi sevmiş. Allah'ın emriyle dünür geldim, deyince
Zühre'nin babası:
-Oğlunun sanatı, hüneri nedir? diye sormuş.
Tahir'in annesi:
-Oğlumun bir hüneri, bir sanatı yok, demiş.
Zühre'nin babası:
-O zaman git var. Sanatı, hüneri olmayan birine ben kız vermem! dedi, deyince
Kadıncağız, eve gelip oğlu Tahir'e:
"Sanatı, hüneri olmayana kız vermem, dedi" demiş.
Tahir derin bir nefes almış:
-Yâ öyle mi! Pek âlâ, diyerek yerden bir taş, eline de bir keski almış. O taşı, sabaha kadar yonta yonta bir gül yapmış. Sabahleyin kendisi varıp Zühre'nin kapısını çalmış. Kapıya Zühre'nin babası çıkmış:
-Buyur oğul, nedir derdin? deyince Tahir:
-Ben, akşam annemi Zühre'ye dünür gönderdim. Kızınızı seviyorum. Siz de demişsiniz ki: "Sanatı, hüneri olmayana kız vermem!" Akşam bu taşı elime aldım ve gonca yaptım. Zühre'nin aşkı bir taşı bana gonca yaptırdı, demiş.
"Mecazî aşk, Tahir'in Zühre'ye olan aşkı, bir taşı gonca yaptırırsa eğer Tahir Zühre'ye değil de Hakk'a âşık olsaydı ne yapardı?"