[FLASH]http://www.fileden.com/files/2007/7/3/1235651/Matem.swf[/FLASH]
Yas-ı matem ayı Muharrem gelmişti.
Kerbela’da yaşananlar dün olmuş gibi yakındı.
Ama
ama her devirde olduğu gibi; devrin cahilleri,
gafilleri
vurdumduymazları
insan suretine bürünmüş olan mahlûkatları, Kerbela’yı
yok sayıyorlardı.
Kerbela’da şahlar Şahı İmam Hüseyin’in ve diğer
imamların yoluna bağlılığın sembolü olan on iki günlük
orucu tuttuğu için alaya alınıyordu yol sürenler.
Bu yolu sürenlerden biri de Suna’ydı.
Suna bir yüksek okula gidiyordu.
Yola bağlıydı.
Her fırsatta duasını eder
Ehlibeyt’e ve Hak Erenler’e bağlılığını
Hakka teslimiyetini yenilerdi.
Suna, inançta netleşmiş
yolun edep erkânını kavramış
yola hizmet konusunda kararlıydı.
Ama dedik ya, her devrin Yezitleri
Mervanları
Mülcemleri
Hınzırları vardı.
Suna’nın etrafında bunlardan yığınla vardı.
Suna çok bocalamıştı karar aşamasında.
Ya bu çevreyle irtibatını sürdürüp doğrularını
savunacak
Ya da kendi içine kapanıp sadece derslerine
yoğunlaşacaktı.
Suna hem derslerine yoğunlaşmaya, hem de
yozlarla, yobazlarla
her türlü fikri
zikri
ilmi
edebi
kültürel
yaşamsal konularda mücadele edecekti.
Köken olarak kendisiyle aynı olanların tamamına
yakını yozlaşmıştı.
Yoz yaşamın çamurunda debelenip duruyorlar ama
onlar harikulâde dans figürleri yaptıklarını düşünüyorlardı.
Bataklık çekici olduğundan, taraftarları günden güne
çoğalıyorlardı.
Batakılığın pisliğinde yok olup gidiyorlardı. Ne acıdır ki,
yok oluşlarının farkına, yok oluşa yakın,
artık geriye dönüşün mümkün olmadığı bir zamanda varıyorlardı.
O zaman da iş işten geçmiş oluyordu.
Yobazlar ise savunduklarının aksini pratikte uyguluyorlardı.
Söylemlerinde, kardeşliği esas aldıklarını söylerken, pratikte
düşmanlığı,
söylemde yeniliği, pratikte geriliği
söylemde farklı inanca saygı derlerken, pratikte katledilmeleri
için fetva veriyorlardı.
Yobaz, köhnemiş gelenekleri inanç diye yutturmaya
kalkışıyordu.
Kendi doğrusundan başka doğru tanımıyordu.
Yığınla çelişki olmasına karşın "bu doğrudur" diyordu.
İşte böylesi yozlarla, yobazlarla dolu okulda bir onur
mücadelesi veriyordu Suna.
Yas-ı matem ayı Muharrem olduğunu bildiklerinden Suna
ile akılları sıra alay etmeye çalışıyorlardı.
Okulun kantininde hem yoz grup, hem de yobaz grup
Suna’nın başına toplanmış Suna’yı soru yağmuruna
tutuyorlardı.
İlginçtir,
yozlar ile yobazlar görünüşte zıt fikirdeler
ama özde aynılar.
Her iki grupta Suna’yla dolayısıyla inancıyla alay
etmeye çalışıyordu.
Her iki grubunda kullandıkları argümanlar aynıydı.
Nasıl olur demeyin.
Oluyor.
Biri
sızlığı bayrak edinmiş.
Diğeri ‘
adına kendini yetkili görüp can alacak’ şekilde
taraftarı gösteriyor.
Ama Suna’ya
Suna’nın şahsında Ehlibeyt’e ve Ehlibeyt taraftarlarına
saldırı konusunda ikisi bir oluyor.
Sentez olamayacak kadar zıt olan bu anti’ler Suna’ya
saldırıda birleşiyordu.
İlginç
ama
ama onlar saldırdıkça Suna sakinleşip Ehlibeyt’in
savunmasını yapıyordu.
Tıpkı Hüsniye
Hüseyin
Pir Sultan
Babailer gibi...
Suna sorulan en mantık dışı, ahmak soruları dahi
onların tezlerini çürütecek şekilde cevaplıyordu.
Sorulan en ahlâk dışı iftiraları onlara Hüseyince bir
tavırla iade ediyordu.
Böyle tartışmalar çok olmuştu.
Aslında bunlar düzeyli tartışmalar olmayıp, düzeysiz
saldırılardı.
Suna her defasında saldırıları püskürtüp mevzisini
sağlama alıyordu.
Suna her saldırı sonucu yenilmek,
pes etmek bir yana dursun daha da güçleniyordu.
Bilinç düzeyi yükseliyor,
hedefleri netleşiyor,
kararlılığı keskinleşiyor,
ufku genişliyordu.
Akşam olup Suna eve varınca ailesinin onu sofra
başında beklediğini gördü.
Babası duayı edip bütün aile ilk iftarını açacaktı.
Baba bütün samimiyeti
İçtenliği
teslimiyeti
inanmışlığı ile duasına başladı.
Bismillahirahmanirahim
ey yüce
ım
bize bu Muharrem orucunu
Kerbela matemini tutmayı nasip ettiğin için sana hamdı
senalar olsun.
Peygamberine salât ve selam olsun.
Kerbela şehitlerinin ruhları ilahi nurun ile şad olsun.
Yezide ve soyuna lânet olsun.
Bütün şehitlerin
erenlerin
evliyaların yüzü suyu hürmetine,
tuttuğumuz oruçları,
yaptığımız ibadetleri
Dergahı izzetinle kabul eyle.
Selamullah Ya Hüseyin!
Selamullah Ya Hüseyin!
Selamullah Ya Kerbela’da susuz şehit düşen Şühedalar!
Bismişah
diyelim,
Hak lokması yiyelim.
Gerçeğe Hü!
Yas-ı matem ayı Muharrem gelmişti.
Kerbela’da yaşananlar dün olmuş gibi yakındı.
Ama
ama her devirde olduğu gibi; devrin cahilleri,
gafilleri
vurdumduymazları
insan suretine bürünmüş olan mahlûkatları, Kerbela’yı
yok sayıyorlardı.
Kerbela’da şahlar Şahı İmam Hüseyin’in ve diğer
imamların yoluna bağlılığın sembolü olan on iki günlük
orucu tuttuğu için alaya alınıyordu yol sürenler.
Bu yolu sürenlerden biri de Suna’ydı.
Suna bir yüksek okula gidiyordu.
Yola bağlıydı.
Her fırsatta duasını eder
Ehlibeyt’e ve Hak Erenler’e bağlılığını
Hakka teslimiyetini yenilerdi.
Suna, inançta netleşmiş
yolun edep erkânını kavramış
yola hizmet konusunda kararlıydı.
Ama dedik ya, her devrin Yezitleri
Mervanları
Mülcemleri
Hınzırları vardı.
Suna’nın etrafında bunlardan yığınla vardı.
Suna çok bocalamıştı karar aşamasında.
Ya bu çevreyle irtibatını sürdürüp doğrularını
savunacak
Ya da kendi içine kapanıp sadece derslerine
yoğunlaşacaktı.
Suna hem derslerine yoğunlaşmaya, hem de
yozlarla, yobazlarla
her türlü fikri
zikri
ilmi
edebi
kültürel
yaşamsal konularda mücadele edecekti.
Köken olarak kendisiyle aynı olanların tamamına
yakını yozlaşmıştı.
Yoz yaşamın çamurunda debelenip duruyorlar ama
onlar harikulâde dans figürleri yaptıklarını düşünüyorlardı.
Bataklık çekici olduğundan, taraftarları günden güne
çoğalıyorlardı.
Batakılığın pisliğinde yok olup gidiyorlardı. Ne acıdır ki,
yok oluşlarının farkına, yok oluşa yakın,
artık geriye dönüşün mümkün olmadığı bir zamanda varıyorlardı.
O zaman da iş işten geçmiş oluyordu.
Yobazlar ise savunduklarının aksini pratikte uyguluyorlardı.
Söylemlerinde, kardeşliği esas aldıklarını söylerken, pratikte
düşmanlığı,
söylemde yeniliği, pratikte geriliği
söylemde farklı inanca saygı derlerken, pratikte katledilmeleri
için fetva veriyorlardı.
Yobaz, köhnemiş gelenekleri inanç diye yutturmaya
kalkışıyordu.
Kendi doğrusundan başka doğru tanımıyordu.
Yığınla çelişki olmasına karşın "bu doğrudur" diyordu.
İşte böylesi yozlarla, yobazlarla dolu okulda bir onur
mücadelesi veriyordu Suna.
Yas-ı matem ayı Muharrem olduğunu bildiklerinden Suna
ile akılları sıra alay etmeye çalışıyorlardı.
Okulun kantininde hem yoz grup, hem de yobaz grup
Suna’nın başına toplanmış Suna’yı soru yağmuruna
tutuyorlardı.
İlginçtir,
yozlar ile yobazlar görünüşte zıt fikirdeler
ama özde aynılar.
Her iki grupta Suna’yla dolayısıyla inancıyla alay
etmeye çalışıyordu.
Her iki grubunda kullandıkları argümanlar aynıydı.
Nasıl olur demeyin.
Oluyor.
Biri
Diğeri ‘
Ama Suna’ya
Suna’nın şahsında Ehlibeyt’e ve Ehlibeyt taraftarlarına
saldırı konusunda ikisi bir oluyor.
Sentez olamayacak kadar zıt olan bu anti’ler Suna’ya
saldırıda birleşiyordu.
İlginç
ama
ama onlar saldırdıkça Suna sakinleşip Ehlibeyt’in
savunmasını yapıyordu.
Tıpkı Hüsniye
Hüseyin
Pir Sultan
Babailer gibi...
Suna sorulan en mantık dışı, ahmak soruları dahi
onların tezlerini çürütecek şekilde cevaplıyordu.
Sorulan en ahlâk dışı iftiraları onlara Hüseyince bir
tavırla iade ediyordu.
Böyle tartışmalar çok olmuştu.
Aslında bunlar düzeyli tartışmalar olmayıp, düzeysiz
saldırılardı.
Suna her defasında saldırıları püskürtüp mevzisini
sağlama alıyordu.
Suna her saldırı sonucu yenilmek,
pes etmek bir yana dursun daha da güçleniyordu.
Bilinç düzeyi yükseliyor,
hedefleri netleşiyor,
kararlılığı keskinleşiyor,
ufku genişliyordu.
Akşam olup Suna eve varınca ailesinin onu sofra
başında beklediğini gördü.
Babası duayı edip bütün aile ilk iftarını açacaktı.
Baba bütün samimiyeti
İçtenliği
teslimiyeti
inanmışlığı ile duasına başladı.
Bismillahirahmanirahim
ey yüce
bize bu Muharrem orucunu
Kerbela matemini tutmayı nasip ettiğin için sana hamdı
senalar olsun.
Peygamberine salât ve selam olsun.
Kerbela şehitlerinin ruhları ilahi nurun ile şad olsun.
Yezide ve soyuna lânet olsun.
Bütün şehitlerin
erenlerin
evliyaların yüzü suyu hürmetine,
tuttuğumuz oruçları,
yaptığımız ibadetleri
Dergahı izzetinle kabul eyle.
Selamullah Ya Hüseyin!
Selamullah Ya Hüseyin!
Selamullah Ya Kerbela’da susuz şehit düşen Şühedalar!
Bismişah
Hak lokması yiyelim.
Gerçeğe Hü!