
Bu mesele nedense direk olarak gündem bulmuyor. Yani , Mason kelimesinin hasrında görüntü veren bir dava yok ortada, fakat bütün yürüyen davaların temelinde masonlar var. Mühim addedilmemesi mümkün değil. Öyle ise, fincancı katırlarını ürkütmemek gibi bir gaye mi güdülüyor? Madem ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak – olmuyor zihniyeti insanların kafasına yerleşmeye başladı, bu meselede de bir geniş alan tahsisine gidilerek, konu enine boyuna masaya yatırılmalı değil mi? Kimden niçin çekinilir veya gerçekten çekiniliyor mu? Biz böyle bir korkunun olduğunu zannetmiyoruz. Mesele, masonların çok ince manevralar yapabilmelerinde ve bu manevraların da Hakk ve halk adına hareket edenlerde meydana getirdiği atalette. Artık bu ataletten kurtulmalıyız. Batı dünyasında kökleri çok derinlere inmiş masonluğun, Doğu' da ve dünyanın her bir köşesinde çok ciddi işler yaptıkları muhakkak... Fakat, nice zamandır sarsıntı geçiren batılı sistemler bu tür oluşumların da ciddi manada canının sıkıldığının alameti ve bu alametler muvacehesinde iz sürme, takip başlamalı... 24 Mayıs 2012 tarihli Yeni Akit gazetesindeki haberin başlığı şöyle: “Türkiye' nin P2 projesi Encümen-i Daniş”... Malum, P2 locası İtalya' da tüm karanlık işlerin ardından çıkan mason locası. Kendilerini en üst düzeyde temsil eden elemanlara ulaşma başarısını gösteren masonlar, kamufle olmakta da pek zorlanmıyorlar. Dolayısıyla, hayır hasenat görüntüsünde kendilerini halka şirin gösterirken, tekerlerine çomak sokanlara başka görüntüler altında düş göstermekten de geri kalmıyorlar. Dişleri tek tek sökülen bu din ve millet düşmanları bugünlerde yine arz-ı endam ettiler. Haber şöyle devam ediyor: ENCÜMEN-İ DANİŞ'İN BAŞKANLIK KORKUSUNUN SEBEBİ 'Encümen-i Daniş'in yapısıyla ilgili dile getirdiği iddialarla dikkatleri üzerine çeken gazeteci-yazar Zihni Çakır, Akit'e yaptığı açıklamada, Encümen-i Daniş'in Başkanı Necmeddin Karaduman'ın başkanlık sistemine ilişkin çıkışını, “Beslenmiş oldukları rejimin ortadan kalkma tehlikesine yönelik sergilenen endişe refleksi” sözleriyle değerlendirdi. Mevcut sistemden güç alan Encümen-i Daniş'in başkanlık sistemi konusundaki tavrının kendisini şaşırtmadığını belirten Çakır, “Türkiye'deki mevcut rejimin değiştirilmesine yönelik bir teklif var ortada. Cumhuriyet tarihinde neredeyse en güçlü halk desdeğini arkasında bulunduran siyasi iradenin bu yöndeki kararlılığı netleşmeye başladı. Tabii mevcut rejimi değiştirmeye yönelik bir tartışma sürerken, bu rejimin ana hatlarından beslenen ve buradan aldığı güçle Türkiye'de her zaman bürokrasiye, yargıya ve siyasete yön veren bir yapının sessiz kalmasını beklemememiz gerekirdi. Encümen-i Daniş'in bu tartışmalara katılmasını olağan karşılıyorum. Çünkü aynı zamanda kendi gelecekleri de bu rejimle birlikte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya” dedi.' Dünyadaki konjenktürel yapıya dikkatli bakanlar, Türkiye'de gerçek manada bir değişimin zor olmayacağını ve bu sürecin hızla ilerlediğini görebilirler... Bu sürecin, bütün eksik-gedik'lerine rağmen desteklenmesi gerekliliğine inanmayanlar, ya deve kuşu misali, ya da sırtlan keyfiyeti arzettiklerini anlamalılar... Muhalefet yapmakla enayi olmak arasındaki farkın ayırt edilmesi luzumludur... Bahane aranırsa, hem yandaşlığa, hem de muhalifliğe binlerce mazeret üretilebilir. Halbuki İÇİNDEN GEÇTİĞİMİZ SÜREÇ (bu cümle her dönemin beylik laflarındandır, beylik ifadesinin dışında anlam katarak söylemek istiyoruz zira hem Türkiye, hem Dünya hiç olmadık biçimde başkalaşıyor) BIÇAK SIRTI BİR SÜREÇTİR, her yan muammalarını kusarken, her kesim en keskin kılıçlarına davranma ameliyesi içindedir. Menfaatperestlerin ifadesiyle; “dikkatli olmalıyız”, değil, gerçekten mesuliyet duyanların duygusuyla DİKKATLİ VE CESUR olmalıyız demek zarurettir..., İstikametin daha da istikrarlı hale getirilebilmesi için basit itiş-kakışların ötesine geçip, Hakk'ın yaralanmasına müsade etmeyecek MASLAHATLARA uygun hareket kabiliyeti kazanmalıyız. Feraset, hakikate giden yolun klavuzudur! Habere devam edelim: 'Çakır, bugün yargı önüne çıkarılan 28 Şubat darbesinin direkt planlayıcısı ve uygulayıcısının Encümen-i Daniş olduğunu kaydetti. Refahyolu iktidardan düşüren sürecin mimarlarından emekli Orgeneraller İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Encümen-i Daniş üyesi olmasının tesadüf olmadığını vurgulayan Çakır, “28 Şubat, Encümen-i Daniş'in imzası olan en önemli adamdır. Tamamen o sürecin teorisyen kanadı ve aynı zamanda da aktif hale getiren Encümen-i Daniş'tir. Bunu Türkiye' deki sosyal değişim için dikte ettikleri yasakçı zihniyetten, sermayenin yurt dışına kaçırılışından, Türkiye'deki sermayenin hangi tekellerin kontrolüne girişinden baktığımız zaman anlayabiliriz. 28 Şubat'ın aktörleri bugün Encümen-i Daniş içerisinde aktif görevdedir. Çünkü o yapının yönlendirdiği isimlerdir. Bu bir tesadüf değildir” diye konuştu.' GLADIO' NUN FİKİR BABASI P2 LOCASI Mason yapılandırmalar hem Rusların matruşkaları gibi iç içe, hem de genişlemesine dünyanın dört bir yanına köklerini salmışlardır. Her ülkenin bünyesine uygun taktikleri geliştirmekte mahir olan masonlar, ülkeler arası organizasyonda da pek mahirdirler. 28 Şubat sorgulamalarının baş aktörü Doğu Perinçek' e bakın mesela... Necidir Perinçek? Maocu(mu)?.. Asli kimliği böyle bilinir... Marksist kökenlidir. Fakat, diğer yandan görüyoruz ki, tepelerde ilginç bağlantılar ortaya çıkıyor... Ergenekon'dan yargılanan Doç.Ümit sayın, İnternet'te D.Perinçek'in en yakın adamı Adnan Akfırat'la yazışıyor. Mevzu masomluğa geldiğinde Akfırat hoşlandığını söylüyor. Sayın'da muhatabını kıvamına getirdiğini anladığında bombayı patlatıyor, “DOĞU BEY'DE MASONDUR”... İngiliz locasına bağlı olduğunu söylüyor vs... İsteyenler tepelere veya Furkan Dergisi' nin eski sayılarına bakabilirler... Yine, internet sistemizde yayınladığımız bir yazıda, Perinçek'in NATO'cu arkadaşından bahsetmiştir... Nato düşmanlığı yapan Perinçek(!)... Çakır'ın söylediklerine geçelim: “1940' tan sonraki Encümen-i Daniş yapısının Türkiye'de darbelere zemin hazırlayan bir oluşuma dönüştüğünün altını çizen zihni çakır, “Bugün İtalya' da ortaya çıkarılan Gladio'nun asıl fikir babası nasıl P2 locası ise, yani Mason zihniyeti çerçevesinde geliştirilmiş gizli bir örgütlenme ise Türkiye'deki darbe süreçleri öncesinde yapılan planlamaların tamamının altında da bizim “P2 Locası” diye adlandırabileceğimiz Encümen-i Daniş'in imzası vardır. P2 Locası gibi Encümen-i Daniş' in de Uluslar arası gizli örgütlerle bağlantısı vardır. Bizim darbelerin dışarıya olan bağlantılarını da Encümen-i Daniş' te aramamız lazım“ ifadelerini kullandı.” Evet... Bu mesele tek başına bir BAŞLIK haline getirilerek halka sunulmalı...Masonların inine ciddi bir çomak sokmak lazım... Bunca hadisenin içinde var olmalarına rağmen, karda yürüyüp iz belli etmeyen bu oluşuma öldürücü bir darbe vurarak, tüm kirli çamaşırları ortaya dökmeli... Madem hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, bu karanlık odağın yaptıklarına da bir son verilmeli... Fakat ne hikmettir ki, bu mesele Türkiye'de bir türlü tek başına bir BAŞLIK haline getirilemiyor... Bunun sebebi belki de Çakır'ın şu sözlerinde gizli: “BUGÜN EĞER ERGENEKON VE BENZERİ YAPILARLA MÜCADELE EDEN BİR SÜRECE GİRMİŞ İSEK, BU SÜREÇ İÇERİSİNDE HALA ENCÜMEN-İ DANİŞ'LE İLGİLİ BİR HAREKET YOKSA, BUNLARIN KENDİLERİNİ NE KADAR KOLAY, NE KADAR GÜZEL VE NE KADAR GÜÇLÜ SAKLAYABİLDİKLERİNİN GÖSTERGESİDİR.” Hükümet bu meseleyi bir BAŞLIK haline getirse, halkın memnuniyetinin katlanarak artacağı bir bedahat... Şayet bir bildikleri varsa ona da karışmayız. Ama, herhalükarda asla unutulmaması gereken ciddi bir mesele olarak gündemde tutulması elzemdir. TUZU KURU MASONLAR Aynı tarihli Yeni Akit'te Hüseyin Öztürk Başbakan Erdoğan'ın Pakistan gezisinde mason doktorlarla muhaveresini anlatmış. Diyor ki: “Başbakan Erdoğan Pakistan'a iner inmez, Pakistanlı bir grup doktor, Mehmet Haberal adındaki şahıs için özgürlük istemişler. Başbakanımızda doktorların talebini “meslek taassubu” olarak değerlendirmiş. Nezaketen öyle söylemesi gerekirdi. Yoksa adım gibi biliyorum ki, başbakan içinden şunu demiştir: “Hadi be şurdan ayranınız yok içmeye, taksiyle gidiyorsunuz Silivri'ye.” Haberal malum, Ergenekondan tutuklu olarak Silivri cezaevinde... Ve mason dostları ta Pakistan'dan buraya el uzatıyorlar. Öztürk' ün yazısından öğreniyoruz ki, bu doktorlar Pakistan'da doktor yüzü görmemiş insanların bölgesine bir sefer bile uğramamışlar. O bölgelere Türkiye'den giden hayır sahibi doktor ve kurumlar el atıyormuş... Mason kardeşliği başka bir şey demek ki! Bu ne sevgi ah! Dedirtecek cinsten bu sevginin (!) altında ne ola ki?.. Tabii önemli olan şu bizim için. Öztürk, adım gibi biliyorum diyerek başbakanın düşüncesini aktarmış. Adı gibi bildiğine göre ve Müslüman olduğuna göre inanıyoruz. Bundan şu sonuç çıkıyor ki, aslında başbakanın kafasında masonluk mevzuu bir BAŞLIK olarak mevcut... Bakalım vukuu ne zamandır?l