HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
MASLAHAT GEREKÇESİYLE HARAMI HELÂL KILMAK
--------------------------------------------------------------------------------
Şeriat bazı işleri farz bazılarını da haram kılmıştır. İnsanların bundan sapmalarına, bunları değiştirmelerine ve tahrif etmelerine izin vermemiştir. Ayrıca insanların ihtiyaç duydukları şeyi çok iyi bilen hikmet sahibi şari' onlara bazı ruhsatlar da vermiştir. Ruhsat vermediği durumlarda heva ve hevesleri, şeytanları güzel gösterse de Allah'ın hükmünden dışarı çıkmalarına izin vermemiştir. Allah'ın hükmünün dışına çıktıklarında bir menfaat veya bir maslahat elde etmeleri bir şeyi değiştirmez. Öyle ki kim, Allah'ın farz kıldığını terk etmeyi ve haram kıldığını işlemeyi Allah'tan bir ruhsat olmaksızın mübah kılarsa o, ya kafirdir ya da pek günahkar bir fasıktır, cahildir.
Ne yazık ki maslahat gerekçesiyle küfür ile yönetmeyi caiz gösterdiler.
Kaldı ki maslahatın tarifi şöyle yapılmıştır: "Sayesinde daimi veya çoğu kez çoğunluğa veya fertlere bir salahın yani faydanın ortaya çıktığı fiilin vasfıdır." Deniliyor ki, "Alimler şeriatı tedkik etmişler, bu tedkikleri onları, şeriatın kulların dünya ve Ahirete ait maslahatlarının temini için vazedildiği sonucuna ulaştırmışlardır."
Ayrıca mesalihi mürseleyi ve ona ilişkin olan durumları da ortaya koymaktadırlar. Fakat diyorlar ki: "Yönetimde ortaklık hadisesi mesalihi mürsele kabilinden değildir. Çünkü manası açık olan ayetler cahiliye hükümleriyle hükmetmeye iştirak etmeyi kesin bir şekilde haram olarak ilan ediyor. Burada delil olarak gösterilecek olan şey iki hayırdan veya şerden birinin tercih edilme kategorisine girmektedir. Nasıl iki maslahattan en faydalısının ve iki şerden en az zarar getirenin tercih edilmesi söz konusu ise, cahiliye hükümleriyle hükmetmeye iştirak etmenin delili de böyledir."
Devamla diyorlar ki: Bu, şeriatın tuttuğu bilinen apaçık yoldur. Zira İslâm; içki ve kumarı yasaklarken onlarda bir faydanın bulunduğunu ancak zararlarının faydasından çok olduğunu dolayısıyla haram kılınmasının bir fayda ve zarar mukayesesi üzerine bina edildiği görülmektedir.
Bunun gibi şeriat, mü'minlerin nefislerine ağır gelse de, bir kısım malları harcanmış olsa da savaşı farz kılmıştır. Çünkü esasen savaşta mü'minler için hoşlanacakları çok büyük maslahatlar vardır. Onun için Cenab-ı Allah bunu farz kılmıştır.
İslâm tarihi boyunca düşünürler ve alimler İslâm’la ilgili hareketlerinde hep bu metodu gözetmişlerdir. Hatta Rasul (s.a.v.) Kâbe'yi yıkıp İbrahim (a.s.)'ın ilk başta kurduğu temel üzere yeniden bina etmeyi düşünmüş. Fakat Kâbe'yi yıkmanın vereceği zarar, yeniden yapmanın vereceği faydadan daha çok olduğu gerekçesiyle bundan vazgeçmiştir. Zira Hz. Aişe (r.anha)'a şöyle demiştir: "Eğer kavmim cahilce sözler söylemeyecek olmasaydı, Kâbe'yi yıkar, yeniden yapar ve onda iki kapı bırakırdım." İşte buna benzer daha bir çok şey söylüyorlar.
Yine bu mantıkla şöyle diyorlar: Evet gerçekten küfür hükümleriyle hükmetmeye iştirak etmekte büyük bir zarar vardır. Bu hükümetler belli ki tağutun hükmüyle hükmediyorlar. Allah'ın işine karışıp haddini aşıyorlar. Kaldı ki Allahu Teâla şöyle buyurmuştur:
“Hüküm ancak Allah’ındır.”
“O hiç bir kimseyi hükmüne ortak yapmaz.”
Bütün bunlara rağmen şöyle demekten de kendilerini alamıyorlar: "Küfür ile yönetimde ortak olmak bazı hallerde Müslümanlar ve İslâmi hareketler için gerçekten pek büyük faydalar sağlamaktadır. Hatta bazen tağutu ortadan kaldırarak hakkı gerçekten ikame edecek neticelere bile götürebilir. Görüşlerinin iç yüzünü ve tuttukları yolun şer'i düşünme metodundan ne kadar uzak olduğunu daha iyi kavramak için onlara ait bazı sözleri aşağıya sıralayalım:
- Müslümanların cahiliye yöntemlerine iştirak etmesi büyük bir çelişkidir. Müslümanlardan tağut olan devletlerle savaşması istenmiş iken nasıl olur da bu tağuti hükümleri ikame ederler? Zira Allahu Teâla inandığını iddia edip de ardından tağutta muhakeme olmak üzere gidenlerin durumuna şaşmaktadır.
“Sana ve senden önce indirilene inandığını iddia edenleri görmedin mi! İnkar etmekle emrolundukları halde tağuta gidip muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları büsbütün saptırmak istiyor.”
- Tağutun yasalarına itaat etmek, Allah'ın emrine muhaliftir. Çünkü onlar Rab edinilmiş olmaktadırlar. Ehli kitabın durumunu açıklarken Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Allah'tan başka ahbarlarını ve ruhbanlarını ve Meryem oğlu İsa'yı Rabler edindiler. Kaldı ki yalnız Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı.” Ayette geçen “Rab edindiler” ifadesinin ne anlama geldiğini soran Adiy b. Hatem'e Rasul (s.a.v.) bunun, haramı helâl, helalı haram kıldıklarından onlara itaat etme manasında olduğunu beyan etmiştir.
- Çağımızın küfür yönetimleri, salih müslümanlar ile, çirkin ve bozuk hükümlerini süsleyip bir ziynet eşyası olarak kullanmaktadırlar. Onları daima delil olarak göstererek diyorlar ki; Eğer biz batıl üzerinde olsaydık bunlar yönetimde bize iştirak etmezlerdi.
- Müslüman bakanların yetkileriyle haksız zorba ve zalim kanunlar icra edilince durum daha da vahim bir bataklık haline gelmektedir. Müslüman bakanlarla hedeflerine ulaştıktan sonra da onları çekirdek kabuğu gibi arkalarına atmaktadırlar.
- Yönetime iştirak etmek zalimlere meyletmek demektir. Allah (C.C.) bizi bundan sakındırmaktadır.
“Zalimlere destek olmayınız, yoksa size ateş dokunur.” diye buyurmaktadır.
Diğer taraftan yönetime iştirak cahiliye yönetiminin ömrünü uzatır.
- Yönetime iştirak etmenin Allahu Teâla'nın haklarında;
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.”
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.” ayetlerin kapsamına girerler.
İşte bütün bunlar, hareketler ve davetçiler hakkında gizli olmayan hususlardır. Ayetlerin delaletleri ve sarahatları dikkatlice inceleyen kimse için açık ve nettir.
Şunu da ekliyorlar: İslâmi hareketlerin bazı hallerde yönetime iştirak etmeleri müslümanlara ve İslâmi hareketlere büyük menfaatlar sağlayacağı muhakkaktır. Hatta tağutun çarçabuk izalesi ve hakkın ikamesine götürebilir. Bunun için İslâmi hareketlerin yönetime iştirak etmeleri neticesinde ortaya çıkacak maslahatları elde etmemiz mümkündür. Ortaya çıkacak bu maslahatları maddeler halinde sıralayalım.
1- İslâmi hareketi sonuçsuz bırakacak ve dağıtacak gizliden gizliye faaliyet sahasına konulan tuzakların farkına varılmasını sağlayacaktır.
2- Topluma, İslâmi hareketi oluşturan insanların dervişlerden müteşekkil olmadığını insanları yönetecek bilgi ve beceriye sahip oldukları güven ve itminanı verir.
3- İslâm'ın hayatla alakalı işleri tanzim edecek bir niteliğe sahip olduğunu göstermeye yarar. Dolayısıyla bu hususta İslâm'a olan güveni artırır.
4- İslâmi hareketi yönetime dair işler nasıl yürütüldüğünden haberdar eder.
5- Mevcut olan nizamdan tam manasıyla haberdar oldukça onun şerrinden korunabilme imkanına kavuşturur.
6- Bakan olma yoluyla Müslüman kadrolar bakanlıkta yaptığı düzenlemeler hususunda deneyim ve tecrübe kazanırlar.
7- İslâmi harekete mensup kişiler, halkın sevdiği insanlar durumuna gelmiş olurlar. Çünkü bu gibi yönetimde görev alan insanlar çoğu kez toplum ve bireyler için birer sembol olurlar.
8- İslâm hareketinin küfre karşı koyma direnci artar.
9- Müslüman kadrolar siyaset hususunda deneyim kazanır ve eksikliklerini giderirler.
10- İslâmi hareketin maslahatı için otoritenin heybetinden faydalanır.
11- Eğer İslâmi hareket bir cemaat olarak yönetime iştirak etmezse, devletin elindeki bütün imkanlar, İslâmi hareketle savaşmak veya İslâm’ı ve müslümanları yok etmek için çalışan düşmanların eline geçer.
Islm'a Davet - MASLAHAT GEREKESYLE HARAMI HELL KILMAK
--------------------------------------------------------------------------------
Şeriat bazı işleri farz bazılarını da haram kılmıştır. İnsanların bundan sapmalarına, bunları değiştirmelerine ve tahrif etmelerine izin vermemiştir. Ayrıca insanların ihtiyaç duydukları şeyi çok iyi bilen hikmet sahibi şari' onlara bazı ruhsatlar da vermiştir. Ruhsat vermediği durumlarda heva ve hevesleri, şeytanları güzel gösterse de Allah'ın hükmünden dışarı çıkmalarına izin vermemiştir. Allah'ın hükmünün dışına çıktıklarında bir menfaat veya bir maslahat elde etmeleri bir şeyi değiştirmez. Öyle ki kim, Allah'ın farz kıldığını terk etmeyi ve haram kıldığını işlemeyi Allah'tan bir ruhsat olmaksızın mübah kılarsa o, ya kafirdir ya da pek günahkar bir fasıktır, cahildir.
Ne yazık ki maslahat gerekçesiyle küfür ile yönetmeyi caiz gösterdiler.
Kaldı ki maslahatın tarifi şöyle yapılmıştır: "Sayesinde daimi veya çoğu kez çoğunluğa veya fertlere bir salahın yani faydanın ortaya çıktığı fiilin vasfıdır." Deniliyor ki, "Alimler şeriatı tedkik etmişler, bu tedkikleri onları, şeriatın kulların dünya ve Ahirete ait maslahatlarının temini için vazedildiği sonucuna ulaştırmışlardır."
Ayrıca mesalihi mürseleyi ve ona ilişkin olan durumları da ortaya koymaktadırlar. Fakat diyorlar ki: "Yönetimde ortaklık hadisesi mesalihi mürsele kabilinden değildir. Çünkü manası açık olan ayetler cahiliye hükümleriyle hükmetmeye iştirak etmeyi kesin bir şekilde haram olarak ilan ediyor. Burada delil olarak gösterilecek olan şey iki hayırdan veya şerden birinin tercih edilme kategorisine girmektedir. Nasıl iki maslahattan en faydalısının ve iki şerden en az zarar getirenin tercih edilmesi söz konusu ise, cahiliye hükümleriyle hükmetmeye iştirak etmenin delili de böyledir."
Devamla diyorlar ki: Bu, şeriatın tuttuğu bilinen apaçık yoldur. Zira İslâm; içki ve kumarı yasaklarken onlarda bir faydanın bulunduğunu ancak zararlarının faydasından çok olduğunu dolayısıyla haram kılınmasının bir fayda ve zarar mukayesesi üzerine bina edildiği görülmektedir.
Bunun gibi şeriat, mü'minlerin nefislerine ağır gelse de, bir kısım malları harcanmış olsa da savaşı farz kılmıştır. Çünkü esasen savaşta mü'minler için hoşlanacakları çok büyük maslahatlar vardır. Onun için Cenab-ı Allah bunu farz kılmıştır.
İslâm tarihi boyunca düşünürler ve alimler İslâm’la ilgili hareketlerinde hep bu metodu gözetmişlerdir. Hatta Rasul (s.a.v.) Kâbe'yi yıkıp İbrahim (a.s.)'ın ilk başta kurduğu temel üzere yeniden bina etmeyi düşünmüş. Fakat Kâbe'yi yıkmanın vereceği zarar, yeniden yapmanın vereceği faydadan daha çok olduğu gerekçesiyle bundan vazgeçmiştir. Zira Hz. Aişe (r.anha)'a şöyle demiştir: "Eğer kavmim cahilce sözler söylemeyecek olmasaydı, Kâbe'yi yıkar, yeniden yapar ve onda iki kapı bırakırdım." İşte buna benzer daha bir çok şey söylüyorlar.
Yine bu mantıkla şöyle diyorlar: Evet gerçekten küfür hükümleriyle hükmetmeye iştirak etmekte büyük bir zarar vardır. Bu hükümetler belli ki tağutun hükmüyle hükmediyorlar. Allah'ın işine karışıp haddini aşıyorlar. Kaldı ki Allahu Teâla şöyle buyurmuştur:
“Hüküm ancak Allah’ındır.”
“O hiç bir kimseyi hükmüne ortak yapmaz.”
Bütün bunlara rağmen şöyle demekten de kendilerini alamıyorlar: "Küfür ile yönetimde ortak olmak bazı hallerde Müslümanlar ve İslâmi hareketler için gerçekten pek büyük faydalar sağlamaktadır. Hatta bazen tağutu ortadan kaldırarak hakkı gerçekten ikame edecek neticelere bile götürebilir. Görüşlerinin iç yüzünü ve tuttukları yolun şer'i düşünme metodundan ne kadar uzak olduğunu daha iyi kavramak için onlara ait bazı sözleri aşağıya sıralayalım:
- Müslümanların cahiliye yöntemlerine iştirak etmesi büyük bir çelişkidir. Müslümanlardan tağut olan devletlerle savaşması istenmiş iken nasıl olur da bu tağuti hükümleri ikame ederler? Zira Allahu Teâla inandığını iddia edip de ardından tağutta muhakeme olmak üzere gidenlerin durumuna şaşmaktadır.
“Sana ve senden önce indirilene inandığını iddia edenleri görmedin mi! İnkar etmekle emrolundukları halde tağuta gidip muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları büsbütün saptırmak istiyor.”
- Tağutun yasalarına itaat etmek, Allah'ın emrine muhaliftir. Çünkü onlar Rab edinilmiş olmaktadırlar. Ehli kitabın durumunu açıklarken Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Allah'tan başka ahbarlarını ve ruhbanlarını ve Meryem oğlu İsa'yı Rabler edindiler. Kaldı ki yalnız Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı.” Ayette geçen “Rab edindiler” ifadesinin ne anlama geldiğini soran Adiy b. Hatem'e Rasul (s.a.v.) bunun, haramı helâl, helalı haram kıldıklarından onlara itaat etme manasında olduğunu beyan etmiştir.
- Çağımızın küfür yönetimleri, salih müslümanlar ile, çirkin ve bozuk hükümlerini süsleyip bir ziynet eşyası olarak kullanmaktadırlar. Onları daima delil olarak göstererek diyorlar ki; Eğer biz batıl üzerinde olsaydık bunlar yönetimde bize iştirak etmezlerdi.
- Müslüman bakanların yetkileriyle haksız zorba ve zalim kanunlar icra edilince durum daha da vahim bir bataklık haline gelmektedir. Müslüman bakanlarla hedeflerine ulaştıktan sonra da onları çekirdek kabuğu gibi arkalarına atmaktadırlar.
- Yönetime iştirak etmek zalimlere meyletmek demektir. Allah (C.C.) bizi bundan sakındırmaktadır.
“Zalimlere destek olmayınız, yoksa size ateş dokunur.” diye buyurmaktadır.
Diğer taraftan yönetime iştirak cahiliye yönetiminin ömrünü uzatır.
- Yönetime iştirak etmenin Allahu Teâla'nın haklarında;
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.”
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.” ayetlerin kapsamına girerler.
İşte bütün bunlar, hareketler ve davetçiler hakkında gizli olmayan hususlardır. Ayetlerin delaletleri ve sarahatları dikkatlice inceleyen kimse için açık ve nettir.
Şunu da ekliyorlar: İslâmi hareketlerin bazı hallerde yönetime iştirak etmeleri müslümanlara ve İslâmi hareketlere büyük menfaatlar sağlayacağı muhakkaktır. Hatta tağutun çarçabuk izalesi ve hakkın ikamesine götürebilir. Bunun için İslâmi hareketlerin yönetime iştirak etmeleri neticesinde ortaya çıkacak maslahatları elde etmemiz mümkündür. Ortaya çıkacak bu maslahatları maddeler halinde sıralayalım.
1- İslâmi hareketi sonuçsuz bırakacak ve dağıtacak gizliden gizliye faaliyet sahasına konulan tuzakların farkına varılmasını sağlayacaktır.
2- Topluma, İslâmi hareketi oluşturan insanların dervişlerden müteşekkil olmadığını insanları yönetecek bilgi ve beceriye sahip oldukları güven ve itminanı verir.
3- İslâm'ın hayatla alakalı işleri tanzim edecek bir niteliğe sahip olduğunu göstermeye yarar. Dolayısıyla bu hususta İslâm'a olan güveni artırır.
4- İslâmi hareketi yönetime dair işler nasıl yürütüldüğünden haberdar eder.
5- Mevcut olan nizamdan tam manasıyla haberdar oldukça onun şerrinden korunabilme imkanına kavuşturur.
6- Bakan olma yoluyla Müslüman kadrolar bakanlıkta yaptığı düzenlemeler hususunda deneyim ve tecrübe kazanırlar.
7- İslâmi harekete mensup kişiler, halkın sevdiği insanlar durumuna gelmiş olurlar. Çünkü bu gibi yönetimde görev alan insanlar çoğu kez toplum ve bireyler için birer sembol olurlar.
8- İslâm hareketinin küfre karşı koyma direnci artar.
9- Müslüman kadrolar siyaset hususunda deneyim kazanır ve eksikliklerini giderirler.
10- İslâmi hareketin maslahatı için otoritenin heybetinden faydalanır.
11- Eğer İslâmi hareket bir cemaat olarak yönetime iştirak etmezse, devletin elindeki bütün imkanlar, İslâmi hareketle savaşmak veya İslâm’ı ve müslümanları yok etmek için çalışan düşmanların eline geçer.
Islm'a Davet - MASLAHAT GEREKESYLE HARAMI HELL KILMAK