Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Bilindiği üzere Kur'ân-ı Kerîm İslâm Dini'nin temel kaynaklarındandır. Asırlardır Kur'ân-ı Kerîm, Müslümanları zulümatlardan çıkaran kandil olmuş, tarih boyunca Müslümanlar Kur'ân-ı Kerîm'in nuru ile aydınlanmışlardır. Kur'ân-ı Azîmuşşân Müslümanların kendisinden beslendikleri, kendisiyle hayat buldukları rahmet ve hayat menbaı olmuştur.
Kelâmullah olan Kur'ân-ı Kerîm Müslümanların hayatlarında karşılaştıkları ve karşılaşacakları problemlerin çözümüne kaynaklık etmiştir. Allahu Teâlâ Kur'ân'ı bize şöyle tarif ediyor:
Allah'ın Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bu ayeti şerh eder mahiyette Ali (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadîsi şerifinde Kur'ân'ı şöyle tarif ediyor:
"Haberiniz olsunki, bir fitne çıkacaktır. Ben hemen sordum; bundan kurtuluş yolu nedir ey Allah'ın Rasulü? Buyurduki: Allah'ın Kitabına tabii olmaktır. Onda; Sizden önceki milletlerin ahvali ile ilgili haber. Sizden sonraki durum ile ilgili haber, O hak ile batılı ayırt edendir.
O boş ve gayesiz bir söz değildir. Kim akılsızlık edip ona inanmaz ve onunla amel etmezse Allah onu helak eder. Kim onun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru yoldur. Ona uyan hevalara sapmaz, diller karışmaz. Alimler ona doymazlar. Onun tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez.
İnsanı hayrete düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez. O öyle bir kitaptır ki cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: ‘Bizi, hiç duyulmadık doğruya götüren bir Kur'an dinledik ve ona iman ettik.' Kim ondan haber getirirse doğruyu söyler. Kim onunla amel ederse ecir alır. Kim onunla hüküm verirse adaletle hüküm vermiş olur. Kim ona çağırırsa dosdoğru yola çağırmış olur."
Görüldüğü gibi bu ayet ve hadis bizlere, Kur'ân-ı Kerîm'in işlevini ve değerini haber vermektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in işlevini ve değerini kavrayabilmek için İslâm Ümmeti'nin tarih boyunca nasıl yaşadıklarına bakmak yeterli olacaktır. Asırlardır İslâm Ümmeti Allah'ın razı olduğu hayırlı Ümmet, vasat Ümmet, şâhid Ümmet, iyiliği emreden kötülükten nehyeden/alıkoyan davet ehli Ümmet olarak hayatını ikame etmiştir. Yine tarih boyunca İslâm Ümmeti Kur'an'dan aldığı besinle, hayat oksijeniyle Allah'ın razı olduğu izzet ve şeref dolu bir hayat sürdürmüştür.
Doğru anlayarak hayata geçrdikleri Kur'an-ı Kerîm öyle bir kitaptır ki nefisler O'nunla hayat bulur, kalpler O'nunla mutmain olur. O, insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura çıkarır, aziz ve hamd edilen sırata götürür. O'nunla konuşan doğru konuşur, O'nunla amel eden kurtuluşa erer. O'nunla hükmeden adaletli olur. O'nunla yöneten rahmetle yönetir ve O'na davet eden sırat-i müstakime doğru hidayete kavuşturulur. O, Müslüman ve herhangi bir yolcunun azığıdır, daveti yüklenenin de desteği ve dayanağıdır. Kalpler onunla imâr edilir, bilekler onunla bilenir.
Onu taşıyan kimse sabit dağlar gibi olur, O Allah yolunda iken dünya onun yanında küçüldükçe küçülür. Hep hakkı söyler ve Allah hakkında kınayıcının kınamasından kesinlikle korkmaz. Kilosunun hafifliğinden dolayı, rüzgarın kendisini sürüklediği kimse O'nunla Allah katında Uhud dağından daha ağır basar. Çünkü o Kur'an okumakta, dilini onunla ıslatmakta ve parmak uçları onu müşahede etmektedir.
İşte Rasulullah'ın ashabı aynen yukarıda belirttiğimiz gibi idi. Sanki onlar birer yürüyen Kur'an idiler. Ayetlerini iyice düşünüyorlar ve onların hakkını gözeterek okuyorlardı. Onlarla amel ediyorlar ve onlara davet ediyorlardı. Azab ayetleri onları tir tir titretiyor, rahmet ayetleri ise onların kalplerine soğuk su serpiyordu. Kur'an'ın mucizesi ve onun azametinin huşusu içinde kalmalarından ve hükümlerine hikmetle teslim olmalarından dolayı gözlerinden yaşlar akıyordu. Peygamberden onu öğreniyorlar, sonrada kalplerinin derinliklerine işliyorlardı, o ayetleri... Ve böylece ayetler tam yerleşiyordu, kalp ve ruhun derinliklerine sirayet ediyordu. Bu yüzden hem izzet bulup yeryüzünün efendileri oldular, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürüp, Allah'ın razılığına ulaştılar.
Günümüzde ise İslâm Ümmeti, Allah'ın razı olmadığı bir yaşamın esiri olmuştur. rahmet'ten, şifadan, izzet ve şeref'ten yoksun bir hayat.... Takriben bir asırdır Müslümanlar zulumatların içerisinde Kur'ân-ı Kerîm'in gerçek mesajından uzak, Kur'ân-ı Kerîm'in istenildiği şekilde kavranamadığından, yanlış yorumlandığından dolayı hayata egemen olmuş ğayri İslâmî fikirlerin ve hayatın etkisinde yaşar hale gelmiştir.
Evet İslâm Ümmeti'nin İslâm'ın sahih, pak ve temiz fikirlerine hasret kalmış olması başta Kur'ân-ı Kerîm olmak üzere İslâm Risâleti'nin gerçek mesajından, murâdından uzaklaş(tırıl)mış olmasındandır. Öyle ya şifa kaynağı ve kurtuluş reçetesi olan Kur'ân-ı Kerîm gereği gibi anlaşılır ve hayata geçirilirse müfîd/faydalı, sadra şifa ve derde deva olur ve olacaktır.
Son dönemlerde bir kısım modernist Müslümanlar, Kur'ân-ı Kerîm'in beyan ettiği gerçek mesajın ve ilâhî murâdın anlaşılabilmesi için, zihniyet yenilenmesine ihtiyaç olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yine günümüzde İslâm'ın ilk dönemlerinden bu yana uygulana gelen ve muttakî alimlerce benimsenen ve tedvin edilen "Kur'ân-ı Kerîm'i anlamanın usulu / metodoljisi"sinin
Kur'anı anlamak ve fıkh etmek için yeterli olmayacağı tartışılır hale gelmiştir. Bu meseleye ilişkin söylemler çoğalmış, kaleme alınan yazılar İslâm camiasında gündem konusu olmuştur. Hatta muteber(!) İlim sahipleri tarafından bu konu çerçevesinde konferanslar, seminerler îrad edilmiştir.
Bu mesele gündeme taşınacak kadar önemli olmakla beraber, bir o kadar da tehlike arz eder hale gelmiştir. Bu vesileyle, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da günahlardan temizlenme ayı olan, Kur'ân-ı Kerîm'in indirilmeye başladığı Ramazan ayında Kur'ân-ı Kerîm'i doğru anlamanın önemi hakkında bazı bilgileri kaleme almaya çalışalım inşâAllah.
Kur'ân-ı Kerîm anlamanın önemi ve metoduna ilişkin çok sayıda kitap te'lif edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'i anlama metodunun ve öneminin neler olduğu ve tefsir usulune ilişkin bilgiler bu kitaplarda geniş yelpazede ele alınmış ve müslümanların hizmetine sunulmuştur. Biz bu yazımızda Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında temel etken olan bir unsurun önemini ele almaya çalışacağız. Bu demek değildir ki Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında diğer etkenler önemsizdir, olmasa da olur... asla bu değildir maksadımız.
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında temel etken olan bu unsur ihmal edilirse, yine bu unsur Kelâmullah'ı anlamaya çalışırken başvuru kaynağı kabul edilmez, önemsenmez ve bu kaynağa doğru bakılmaz ise özelde Kur'ân-ı Kerîm, genelde İslâm Dini'nin anlaşılmasında zaafiyetler meydana gelecektir. Kur'ân-ı Azîmuşşân'ın fıkh edilmesinde çok önemli bir yere sahip olan bu unsur gözardı edilirse, din hevaya ve hevese göre şekillenmiş ve yorumlanmış olacaktır. İşte bu unsur, Kur'ân-ı Kerîm ile birlikte Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kalbine ilka olunan temiz, nezih Sünnet-i Seniyyedir.
Kelâmullah olan Kur'ân-ı Kerîm Müslümanların hayatlarında karşılaştıkları ve karşılaşacakları problemlerin çözümüne kaynaklık etmiştir. Allahu Teâlâ Kur'ân'ı bize şöyle tarif ediyor:
الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
"Elif, Lâm, Ra. Bu Kur'an, insanları Rabblerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarasın, üstün iradeli ve övgüye lâyık Allah'ın yoluna iletesin diye sana indirilmiş bir kitaptır."Allah'ın Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bu ayeti şerh eder mahiyette Ali (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadîsi şerifinde Kur'ân'ı şöyle tarif ediyor:
"Haberiniz olsunki, bir fitne çıkacaktır. Ben hemen sordum; bundan kurtuluş yolu nedir ey Allah'ın Rasulü? Buyurduki: Allah'ın Kitabına tabii olmaktır. Onda; Sizden önceki milletlerin ahvali ile ilgili haber. Sizden sonraki durum ile ilgili haber, O hak ile batılı ayırt edendir.
O boş ve gayesiz bir söz değildir. Kim akılsızlık edip ona inanmaz ve onunla amel etmezse Allah onu helak eder. Kim onun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru yoldur. Ona uyan hevalara sapmaz, diller karışmaz. Alimler ona doymazlar. Onun tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez.
İnsanı hayrete düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez. O öyle bir kitaptır ki cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: ‘Bizi, hiç duyulmadık doğruya götüren bir Kur'an dinledik ve ona iman ettik.' Kim ondan haber getirirse doğruyu söyler. Kim onunla amel ederse ecir alır. Kim onunla hüküm verirse adaletle hüküm vermiş olur. Kim ona çağırırsa dosdoğru yola çağırmış olur."
Görüldüğü gibi bu ayet ve hadis bizlere, Kur'ân-ı Kerîm'in işlevini ve değerini haber vermektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in işlevini ve değerini kavrayabilmek için İslâm Ümmeti'nin tarih boyunca nasıl yaşadıklarına bakmak yeterli olacaktır. Asırlardır İslâm Ümmeti Allah'ın razı olduğu hayırlı Ümmet, vasat Ümmet, şâhid Ümmet, iyiliği emreden kötülükten nehyeden/alıkoyan davet ehli Ümmet olarak hayatını ikame etmiştir. Yine tarih boyunca İslâm Ümmeti Kur'an'dan aldığı besinle, hayat oksijeniyle Allah'ın razı olduğu izzet ve şeref dolu bir hayat sürdürmüştür.
Doğru anlayarak hayata geçrdikleri Kur'an-ı Kerîm öyle bir kitaptır ki nefisler O'nunla hayat bulur, kalpler O'nunla mutmain olur. O, insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura çıkarır, aziz ve hamd edilen sırata götürür. O'nunla konuşan doğru konuşur, O'nunla amel eden kurtuluşa erer. O'nunla hükmeden adaletli olur. O'nunla yöneten rahmetle yönetir ve O'na davet eden sırat-i müstakime doğru hidayete kavuşturulur. O, Müslüman ve herhangi bir yolcunun azığıdır, daveti yüklenenin de desteği ve dayanağıdır. Kalpler onunla imâr edilir, bilekler onunla bilenir.
Onu taşıyan kimse sabit dağlar gibi olur, O Allah yolunda iken dünya onun yanında küçüldükçe küçülür. Hep hakkı söyler ve Allah hakkında kınayıcının kınamasından kesinlikle korkmaz. Kilosunun hafifliğinden dolayı, rüzgarın kendisini sürüklediği kimse O'nunla Allah katında Uhud dağından daha ağır basar. Çünkü o Kur'an okumakta, dilini onunla ıslatmakta ve parmak uçları onu müşahede etmektedir.
İşte Rasulullah'ın ashabı aynen yukarıda belirttiğimiz gibi idi. Sanki onlar birer yürüyen Kur'an idiler. Ayetlerini iyice düşünüyorlar ve onların hakkını gözeterek okuyorlardı. Onlarla amel ediyorlar ve onlara davet ediyorlardı. Azab ayetleri onları tir tir titretiyor, rahmet ayetleri ise onların kalplerine soğuk su serpiyordu. Kur'an'ın mucizesi ve onun azametinin huşusu içinde kalmalarından ve hükümlerine hikmetle teslim olmalarından dolayı gözlerinden yaşlar akıyordu. Peygamberden onu öğreniyorlar, sonrada kalplerinin derinliklerine işliyorlardı, o ayetleri... Ve böylece ayetler tam yerleşiyordu, kalp ve ruhun derinliklerine sirayet ediyordu. Bu yüzden hem izzet bulup yeryüzünün efendileri oldular, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürüp, Allah'ın razılığına ulaştılar.
Günümüzde ise İslâm Ümmeti, Allah'ın razı olmadığı bir yaşamın esiri olmuştur. rahmet'ten, şifadan, izzet ve şeref'ten yoksun bir hayat.... Takriben bir asırdır Müslümanlar zulumatların içerisinde Kur'ân-ı Kerîm'in gerçek mesajından uzak, Kur'ân-ı Kerîm'in istenildiği şekilde kavranamadığından, yanlış yorumlandığından dolayı hayata egemen olmuş ğayri İslâmî fikirlerin ve hayatın etkisinde yaşar hale gelmiştir.
Evet İslâm Ümmeti'nin İslâm'ın sahih, pak ve temiz fikirlerine hasret kalmış olması başta Kur'ân-ı Kerîm olmak üzere İslâm Risâleti'nin gerçek mesajından, murâdından uzaklaş(tırıl)mış olmasındandır. Öyle ya şifa kaynağı ve kurtuluş reçetesi olan Kur'ân-ı Kerîm gereği gibi anlaşılır ve hayata geçirilirse müfîd/faydalı, sadra şifa ve derde deva olur ve olacaktır.
Son dönemlerde bir kısım modernist Müslümanlar, Kur'ân-ı Kerîm'in beyan ettiği gerçek mesajın ve ilâhî murâdın anlaşılabilmesi için, zihniyet yenilenmesine ihtiyaç olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yine günümüzde İslâm'ın ilk dönemlerinden bu yana uygulana gelen ve muttakî alimlerce benimsenen ve tedvin edilen "Kur'ân-ı Kerîm'i anlamanın usulu / metodoljisi"sinin
Kur'anı anlamak ve fıkh etmek için yeterli olmayacağı tartışılır hale gelmiştir. Bu meseleye ilişkin söylemler çoğalmış, kaleme alınan yazılar İslâm camiasında gündem konusu olmuştur. Hatta muteber(!) İlim sahipleri tarafından bu konu çerçevesinde konferanslar, seminerler îrad edilmiştir.
Bu mesele gündeme taşınacak kadar önemli olmakla beraber, bir o kadar da tehlike arz eder hale gelmiştir. Bu vesileyle, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da günahlardan temizlenme ayı olan, Kur'ân-ı Kerîm'in indirilmeye başladığı Ramazan ayında Kur'ân-ı Kerîm'i doğru anlamanın önemi hakkında bazı bilgileri kaleme almaya çalışalım inşâAllah.
Kur'ân-ı Kerîm anlamanın önemi ve metoduna ilişkin çok sayıda kitap te'lif edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'i anlama metodunun ve öneminin neler olduğu ve tefsir usulune ilişkin bilgiler bu kitaplarda geniş yelpazede ele alınmış ve müslümanların hizmetine sunulmuştur. Biz bu yazımızda Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında temel etken olan bir unsurun önemini ele almaya çalışacağız. Bu demek değildir ki Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında diğer etkenler önemsizdir, olmasa da olur... asla bu değildir maksadımız.
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında temel etken olan bu unsur ihmal edilirse, yine bu unsur Kelâmullah'ı anlamaya çalışırken başvuru kaynağı kabul edilmez, önemsenmez ve bu kaynağa doğru bakılmaz ise özelde Kur'ân-ı Kerîm, genelde İslâm Dini'nin anlaşılmasında zaafiyetler meydana gelecektir. Kur'ân-ı Azîmuşşân'ın fıkh edilmesinde çok önemli bir yere sahip olan bu unsur gözardı edilirse, din hevaya ve hevese göre şekillenmiş ve yorumlanmış olacaktır. İşte bu unsur, Kur'ân-ı Kerîm ile birlikte Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kalbine ilka olunan temiz, nezih Sünnet-i Seniyyedir.