Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Malarıa, pestıs ve delırıum (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
MALARIA, PESTIS VE DELIRIUM

Havari Kesar
Yani ; Sıtma, Vebâ ve Delirium (Cinnet)... Fransa’da bir akademisyene, Avrupa-ABD ekseninde İslâm’ı soruyorlar. Cevâbı şu: Sebeb fukaralığında ve mecburen, geçici de olsa, amerikanize olmuş ve ABD gibi davranan bir Avrupa’yı istemek zorundayım. Nefret ettiğim hâlde, video ve bilgisayar oyunlarının istilâsına uğramış, hollywood filmlerine teslim olmuş, Atlantik ötesi’nden yönlendirilen sayısız Internet merkezine râm olmuş, NATO tarafından idâre edilen, İngiliz Atlantiği’nin bataklığına saplanmış, fast-food kültürüyle enfekte olmuş, sıklıkla sert plastikten yapılmış elbiseleriyle jogging yapan insanlarla dolu AMA ETHNİK KİMLİĞİNİ MUHAFAZA EDEN bir Avrupa. Son cümleye 3 tâne ünlem koyuyorum. Traji-komik ancak Avrupa gerçekliğini son derece net bir biçimde ortaya koyan bir yaklaşım.
Sonra, bu kontekstte İslâm’ı nasıl anlatıyor ? Yavaş yavaş câmilerle ve imâmlarla donanmakta olan bir Avrupa. Banliyöler, şehirler, okullar demografik olarak afro-asiatikler tarafından kolonileştiriliyor. Âdetâ, tersine bir sömürgeleştirme. Heryerde ghetto yasaları işliyor ve Avrupalılar bir suş (alt grup, alt kategori) hâline geliyor ve dışlanmaya başlıyor. Hayâlet mi, desem ? Kendi çemberimizden çıkalım, soğukkanlılıkla istatistikleri okuyalım o zaman olup biteni anlayabiliriz, belki. İşte bu noktada ben vebâ ile kanser arasında kalıyorum ve sonuçta vebâya razı oluyorum. Zirâ, vebâ tedavi edilebilir fakat kanserin tedâvisi yok.
Evet, akademisyenimiz ABD’ni vebâ, İslâm’ı ise kanser olarak görüyor ve tercihini vebâdan yana kullanıp ABD’ni beğeniyor. Bunun çok geri bir beğeni olduğunu kısaca tesbit edip Avrupa’nın geldiği (aslında çoktan gelip de farkında olamadığı) durumu ortaya koyması açısından mânidâr buluyoruz. Kendi çocuğundan medet uman ihtiyâr bir babanın gerçekte kanserin en ileri evresinde bir kötürüm ve yatalak oluşuna bakmaksızın varoluşunu sürdürme istemiyle son bir çıkışla ABD vebâsına (kendi oğlu) teslim olarak tedâvi arayışına girmesi. Grade 4 (kanserin bünyenin her tarafına yayılmış olması) seviyesinde kanserli Avrupa, vebâ olup kurtulabileceğini düşünecek kadar aklî melekelerini yitirmiş durumda. Oğlu vebâ da onu saran kanserin başını çekiyor ve başında dikilmiş bir ân evvel ölmesini bekliyor.
Amerikanomorfizm (Amerikanlaşma, Amerika biçimine bürünme) tarfında sömürgeleşme, onun siyâsî ve stratejik sath-ı mâiline girmenin sebebi olarak onun (ABD’nin) düşmanının (İslâm) Avrupa kültürünü çözdüğünü ileri süren bu görüş Avrupa’da yaygın bir yaklaşımın ifâdesi olmaktadır. Kurtuluş reçetesi olarak, ABD’nin altına girmekten başka bir belirleme yapamıyor. Çok normal olarak kabul ediyorum zirâ, bu bir süreçtir ve ucu tâ reform ve rçnesans hareketine yani aydınlanmaya uzanmaktadır. 1500’lerde başlayan ve siyâseten Fransız ihtilâliyle, ekonomik olarak da İngiltere’de gelişen Sanayi Devrimi’yle en ileri noktasına ulaşan ‘Aydınlanma’ Avrupa’yı yani Hristiyan ahlâkını bu noktaya taşımıştır. Senaryonun yazarı olan yahudî ideolojisini ve ideologlarını kutluyoruz !
Avrupa, kazanırken (kazandığını zannederken) her geçen gün kaybettiğini ve içinin boşaldığını göremezdi çünkü gözleri ‘aşırı aydınlık’la kör olmuştu. Banka kurarken, sermâye biriktirirken, kültür ihrâc ederken hep kendisine mâl etti, ‘Ben’ yapıyorum dedi. Oysa, banka da, finans da, kapital de, ideoloji de, siyâset de, kültür de kendisine âid değildi, hep zân üzerinden yürüdü. Şimdi hâlâ yanılgısı devâm ediyor. Tehdit unsuru olarak İslâm’ı görüyor. Hüküûmrânlığının çoktan feth ve hükûm altına alınmış olduğunu göremiyor veyâ arrtık çok geç. Bu büyük ve ikinci vebâ salgınından kurtulması imkân dâhilinde değil ve üstelik vebâsına sevdâlanmış durumda. Basit bir ifâdeyle, ekonomik kriz Avrupa’yı vuruyor. İşsizlik katlanarak artma eğiliminde. Bu nedenle globalleşen emperyalizmin kuyruğuna yapışıp kendini kurtarmaya çalışıyor. Ancak bedelleri var ; dekültürasyon (Kültürsüzleşme), yüzeyelleşme, yabancılaşma, dejenerasyon. Bunların hepsi ilkel tüketimcilik (consumérisme primitif) temelinde yükseliyor. Buna mukâbil, mânevî arayış ve açlık insanları İslâm’a taşıyor ve alljen topluluklara doğru bir temâyül gelişiyor. K’nın ifâdesiyle Kadavra Ruhçuluğu kâbilinden- yoga, nirvana, Uzakdoğu gizemciliğinin envai çeşidinden- değerlerle beslenemeyenen susuz kitleler doğru kapıyı yavaş yavaş buluyorlar.
İslâm, hem maddî dünyânın hem de mânâ âleminin şâhı olduğu için susayanlara cevâb oluyor. Hristiyanlık ‘aydınlanma’yla birlikte karanlığ a gömülüp biterken, Kadavra ruhçuluğu onun yerine dolgu malzemesi hâline getirildi. Mesmerizm’den tutun da Scientologie Kilisesi’ne kadar yüzlerce sahtecilik ve kalpazanlık piyâsaları kapladı. Artık hepsinin birer süprüntü materyeli olduğu netleşiyor. Yahudî’nin dükkânı tehdit altında, iş yapmıyor. ABD merkezli Batı’nın kucağında ısrâr eden güç blokları materyalizmden başka bir sığınağa gidemiyorlar. Fakat yine Batı, materyalizmi spiritüalizmle aşmaya çalışmasına rağmen başarılı olamadığı için dönüp dolaşıp madde âlemine medhiyeler düzüyor. Oysa Batı materyalizminin temelleri çok kırılgan ve geçici. Antitezi olarak ; İslâm’ın emplantasyonu güçlü, kalıcı ve süreli. Hem biyolojik hem de mânevî anlamda arkhaik köklerini Avrupa’ya da ABD’ne de saldı. Demek ki, derin. Yüzeyel ruhlarla yürümeye kalkan ABD modernizminin de İslâm’ın karşısında hiçbir şansı yok. Bir gazetecinin dediği gibi, bir câminin yerini değiştirmek bir McDonald’s’ın yerini değiştirmekten çok daha zor. ABD modernitesinin ibâdetgâhlarından olan McDonald’s câminin karşısında üflesen yıkılacak cinsten.
Avrupa ABD’den çok korkuyor, vebâ gibi ancak İslâm’dan daha çok korkuyor, kanser gibi. Ancak, olacakla öleceğe çâre yok ; Avrupa hem vebânın kucağında hem de kanserin. Kanser kelimesi latince, oraya da Yunanî’den geçiyor : Karkino. Halk arasında ve hattâ mürekkeb yalamışlar arasında ‘amansız bir hastalığın adı’ olarak biliniyor oysa anlamı : Yengeç. Malûmdur, yengeçlerin bir kolu uzun diğeri kısadır ve kıskaçlarıyla birşeyi yakaladıkları zaman bırakmaz. O nedenle, amansız hastalık yengeçle özdeşleştiriliyor. Vebâ da kasıklarda ‘Boubon’ adını verdiğimiz şişliklere yol açar. Avrupa’nın kasıklarında boubonlar var, hâlsiz ve epidemiyle sarsılıyor. Vebânın adı evanjelist-judaist ABD emperyalizmi. Hasta olduğu için işsiz, çalışamıyor, üretemiyor.
Vebâyı tercih eden kafa, ‘kanser’den kurtulabileciğini veyâ uzak durabileceğini zannediyor. Aynı arızalı kafa, vebâ ile kanseri birbirine düşürmek suretiyle aradan sıyrılacağını da varsayıyor. Hâlbuki, her iki ‘tehlike !’ de senin göbeğinde savaşıyorlar, savaşacaklar. Ve, bu mücâdele sona erdiğinde sen zâten olmayacaksın ve dahi, senin, kucağına kaçtığı vebâ da eradike edilmiş (kökü kazınmış) olacak.
ABD, göreli ve konjonktürel olarak senin zaaflarının üzerinde güç elde etti. Öldürücü modernite’nin methodlarını kullanarak gücünü yükseltti. Oysa, İslâm tabiatında varolan ve kırılmaz güçle seni kuşatıyor. Sen zayıf da olsan, güçlü de olsan farkeden birşey olmayacaktır. Buna fransızlar ‘archaïsme vainkueur’ (kazanıcı arkhaiklik) adını veriyorlar. Evet, İslâm, ‘Vainkueur Archaïkue’tir yani İlksel, en eski, başlangıçsal kazanıcı olmaktadır. Başlangıçtaki kelâmın gücü ve kudreti aynıyla devâm etmektedir. Avrupalılar, . ‘ D'ex-conkuis, ils deviennent conkuérants’ cümlesini kullanıyorlar şimdi. Mânâsı ; Eski fethedilmiş olanlar şimdi fâtih oluyorlar. Hadi öyle diyelim. Ama, eski ‘fâtihler’ (Avrupa) hiçbir başarı sağlayamadan sâdece maddî ve vahşî bir sömürüye imzâ etti. İslâm’ın azâmeti karşısında geri çekildi ve beti benzi attı. İslâm ise fethe geldiğinde dönüştürür ve Avrupa dönüşecektir. Hâliyle, vebâ (ABD) bir menfaat muhafazasına gitmek isteyecek ve Avrupa sahasında İslâm’a direnmeye kalkacaktır. Avrupa dönüşürken ABD tasfiye olacak. Hristiyanlık Avrupa’yı dönüştürürken Roma’yı tasfiye etti. Fetih hem dönüştürür hem tasfiye eder.
Kanser’in Tabâbet’te bir diğer adı da ‘Neoplazma’dır. Yeni Varlık, Yeni Oluşum biçiminde terceme edebiliriz. Yeni oluşumdan faide devşirilebilir ancak vebâ yeni bir oluşum değildir ve ondan faide devşirilemez. O hâlde tasfiye edilir. Kanser ise Avrupa’dır, dönüştürülebilir. Bazı ılımlı Avrupalı entellektüeller ve cins kafalar İslâm’ı ‘Pre-Sokratik’ olarak tanımlıyorlar. Yani, adâlet isteyenler. Athina’da adâletin ortadan kalkışı ve herşeyin ticârete tahvil edilmesiyle gelişen ve Anithos’u ortaya çıkaran tüccârlık anlayışının site sâkinleri tarafından reddi ve adâletin şehre dâvet edilişi. Bu Avrupalılar, İslâm’ı adâletin taşıyıcıları olarak anlıyorlar, doğrudur.
Rap kültürü ile Disneyland câmiinin karşı karşıya geleceği günleri iple çekip bu ikisini birbirine kırdırmayı hayâl eden dar Avrupalı ise kendisinin, üzerinde tepinilecek halı olduğunu ıskalıyor. Ethno-kültürel defigürasyon ABD’nin işine gelir mi ? Gelse ne olacak zirâ ABD’nin her tarafı ethno-kültürel defigürasyonun hattâ deformasyonun pençelerinde. ABD, kendi donunu toplayamazken Avrupa’da İslâm’la ne yapacak ? Yengeç bir koluyla ABD’nin gırtlağına çökmüş, nefes aldırmıyor. Bu yönüyle İslâm yengeçtir, seretandır. Diğer kolu ise Avrupa’nın bileğini kelepçelemiş, iz’ân ve insanlığa dâvet ediyor. Avrupa’nın verdiği cevâbı ise bir deyimle karşılıyoruz : Le Sourire de la Putaine pour encager le pigeon. Güvercini kafeslemek için ******nun tebessümü. Yani, mütebessim ******. Bu tebessümün adı da, ‘İnsan Hakları’.
Avrupa cinnetten çok korkuyor… Delirium diyoruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Bazı istatistik bilgilerle kapatalım :
ABD’ndeki câmi sayısı : 1209
Bu câmilere bağlı (kayıdlı) olanların sayısı : 2.345.000
1994’den bu yana câmi sayısındaki artış : %25
1980’den bu yana kurulan câmilerin öncekilere nisbeti : %62
ABD’nde her câminin ortalama cemâati : 1825
Bu câmilere devâm edenler arasında ihtidâ etmiş olanların yüzdesi : %30
Sâdece bir tek ethnik gruba mensub olanların devâm ettiği câmilerin nisbeeti : %7
ABD’ndeki câmilere düzenli olarak devâm edenlerin ethnik kökenleri ve yüzdeleri :
Güney Asya (Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Afghanî): %32
Afrika kökenli Amerikalı: %29
Arab kökenli: %25
Aşağı Sahara kökenli Afrikalı: %4
Avrupalı (Boşnak, Tatar, Kosovar, Arnavutluk, Pomak): %2.5
Beyaz Amerikalı: %1.6
Güney Asyalı-Uzak Asyalı (Malezya, Endonezya, Filipinler): %1.3
Karaibliler: %1.2
Türkler-Kürdler: %2.1
İranlılar: %0.7
Hispanikler-Latinler: %0.6



<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->

<!--[if !supportLists]-->· ABD câmilerinde Kur’ân ve Sünneti tâkib ettiklerini söyleyenlerin nisbeti: %92. <!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->· Yardım alan câmilerin oranı: %71<!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->· Full-time okulu olan câmilerin oranı: %22<!--[endif]-->
2005 yılı itibârıyla; Fransa’da resmî olarak 4.460.000 (sana papier: kâğıtsızlarla berâber takribî olarak: 6 milyon), Almanya’da resmî olarak 2.280.000 (ohne papir: kâğıtsızlarla berâber takribî 3.100.000), Büyük Britanya’da resmî 1.800.000 (without paper: kâğıtsızlarla birlikte takribî: 2.350.000), İsviçre’de resmî olarak 325.000, kâğıtsızlarla berâber 490.000 Müslüman yaşıyor. 2005 yılı itibârıyla, AB ülkelerinde ortalama olarak doğan her 100 bebekten 11’i Müslüman. Bu oran Bruxelles’de zirve yapıyor: %58. Portekiz’de ise %1.8.
Amerikan ve Kanada Kiliseleri’nin verilerine göre, ABD ve Kanada’da yaşayan Müslümanlar’ın toplam sayısı yaklaşık olarak 11 milyon. ABD istatistikleri ise ABD’nde 7 milyon Müslüman’ın yaşadığını belirtiyor. En yoğun Müslüman bölgeler, California, New York ve İllinois. Chicago eyâletinde ise 400.000 Müslüman’ın yaşadığı belirtiliyor.
BM istatistiklerine göre, ABD’ndeki Müslüman popülasyon 1989-98 arasında %25’lik bir artış gösterdi. 1990 itibârıyla yalnızca 50 Müslüman okulu vardı ABD’nde. Bugün bu sayı 240 kadar. Yukarıda verdiğimiz câmi sayısı resmî câmi sayısıydı. İslâmî merkezleri buna eklemedik. İslâmî merkezlerle berâber bu sayı 2600 olmaktadır.
Christianity Today’den Wendy Zoba’ya göre ABD’de İslâm’a geçişler en çok cezâevlerinde ve Üniversite kampüslerine gerçekleşiyor. Bu ihtidâ edenlerin %81’i siyahlardan, %17’si beyazlardan %2’si de diğer topluluklardan oluşuyor. Yılda, Müslüman erkeklerle evlenen ve İslâm’a geçen ABD’li kadınların sayısı 7000 cıvârında. Afrika kökenli Amerikalı Müslümanlar’ın sayısı yaklaşık olarak 2.6 milyon. Bunların arasında Louis Farrakhan’ın örgütü ‘The Nation of Islam-İslâm Ümmeti’ne mensub olanların sayısı 19.000.

Aylık Dergisi Sayı: 15
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
MAHŞERİN DÖRT ATLISI-4
KHAOS VE DETERMİNİZM ÇERÇEVESİNDE...

Dr. Hakkı Açıkalın
Khaos: Yunanca bir kavram olup, Heno fiilinden mülhem ve dürülü olanı açmak, açığa çıkarmak mânâsını haiz. Semantik evrim neticesinde, türbülans, kargaşa, ajitasyon, ilksel karanlık, abis, arzu edilmeyen tesadüfîlik, körlük gibi anlamlar üstleniyor. Bilim açısından bakıldığında ise khaos, başlangıç koşulları itibârıyla aşırı derecede hassas şey mânâsına. Yanısıra, bir sistemin uzun vâdede nasıl etkinleşeceğini öngörebilmenin mümkün olup olamayacağı suali ve bu sualin cevâbının araştırılması. Khaotik sistem günümüzde yumuşak ama düzenli bir biçimde zâhir olma doğrultusunda gelişmektedir.
Determinizm:
Etimoloji: Orta ingilizce; determine. Orta fransızca, determiner fiilinden geçiyor. Aslı Latince determinare fiilinden. de- + terminare : kısıtlamak, limit koymak, hududlandırmak. Terminus: sınır, limit.

geçişli mânâları
1 a : kesin ve yetkin olarak tesbit etmek, saptamak. b : hukukî hükümle karar vermek. c : alternatifli tercihlerle veya olasılıklarla karar vermek veya yerleştirmek. d : çözmek (resolve). 2 a : formu, konumu veya karakteri tesbit etmek (ordain). İki nokta bir doğru hattı determine eder. b : sonuca götürmek, sonuca taşımak (Regulate). taleb fiyatı determine eder. 3 a : Hududlarını belirlemek. b : gözlem düzeyinde sınırlamak. c : bir nihâyet koymak veya belirlemek (Terminate). 4 : mantık, hesablama veya araştırma yoluyla bir karara varmak, karar geliştirmek. Bir problemin cevabını determine etmek. Denizde bir pozisyonu determine etmek. 5 : kaderini belirlemek. <determine the fate of a cell> (bir hücrenin kaderini determine etmek).

geçişsiz mânâları
1 : Bir karara ulaşmak.
2 : Bir neticeye (nihâyete) ulaşmak veyâ yoksun hâle gelmek, boşa düşmek.

sinonimi: decide (karar vermek), discover (keşfetmek).
Determinizm her eylemin bir öncekinin neticesi olduğu inancıdır. Felsefî inanç olarak Eski Yunan´da yaklaşık M.Ö. 1500´de gelişmeye başlar. Başlatıcı fikir, ´sebeb (cause, aitîa-etia) ve etki/sonuç (effect, epîdrasi) kanunları/kaideleri bilimi yönetir´ biçiminde kısaca formüle edilebilir. Sir Isaac Newton modern bilimde determinizmin kurucusu olarak kabul edilir. Newton´ın kanunları sistemleri ´kesin´ olarak öngörebiliyordu. Merkezî olarak deterministik kanunlardı zira olaylanacak / olaylanan (occur(ed)-emfanistîte) herşey tamamen (bir) öncesinde olup bitenin üzerine oturmaktadır. Yani olaylar ve olguların işleyişi birbirlerinin devâmı biçimindedir. Newton’un kâinat modeli genellikle içinde matematik olarak neticenin (outcome-ekfasi) başlangıç koşullarından itibâren pre-determine tarzda ve zaman içinde geri ve ileri yönde hareket etmek suretiyle açığa çıkarıldığı/sergilendiği bilardo oyunu gibi betimlenmiştir. Determinizm, fizik biliminde en mühîm konseptlerden biri olarak kalmıştır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Erken Khaos (Prôopo Haos-Early Chaos)
Ilya Prigogine göstermiştir ki, karmaşık yapılar (complex structures) basit olanlardan gelmektedir/gelişmektedir. Bu, aynı khaostan gelen nizâm gibidir. Henry Adams bunu, ´Khaos ekseriya hayatı doğurur/ortaya çıkarır buna mukabil düzen alışkanlığı ortaya çıkarır/doğurur´ biçiminde ifâde eder. Henri Poincaré Khaos Theorisi´nin gerçek babası sayılır. Einstein´in da akıl hocalarındandır. Neptün gezegeni 1846 yılında keşfedildi ve Uranus´un yörüngesindeki sapmadan yola çıkılarak öngörüldü. Norveç kralı Oscar II, güneş sisteminin stabl (durağan) olduğunu kanıtlayacak ya da boşa düşürebilecek olanlara bir ödül vermek istiyordu. Poincaré çözümünü takdim etti fakat bir arkadaşı onun hesâblarında bir hata tesbit ettiği icin Poincaré´nin ödülü geri alındı. Poincaré bu durumun çözümünün olmadığını fark etti. Bu durumlar için sistem nizâmı bulmaya koyuldu.

Khaos theorisi
Khaos theorisi karmaşık hareketi ve hassas sistemlerin dinamiklerini tasvir eder. Khaotik sistemler matematik olarak deterministiktir fakat onları öngörmek neredeyse imkânsızdır. Khaos uzun vâdeli sistemlerde, kısa vâdelilere göre çok daha âşikârdır. Khaotik sistemlerde davranış periodik (düzenli) değildir. Yani, değerlerin değişkenleri yoktur. Yanısıra, bir sistemin uzun vâdede nasıl etkinleşeceğini öngörebilmenin mümkün olup olamayacağı suali ve bu sualin cevâbının araştırılması. Khaotik sistem günümüzde yumuşak ama düzenli bir biçimde zâhir olma doğrultusunda gelişmektedir.

Baslangıç Koşulları
Khaos, bir sistem çok hassas başlangıç koşullarına sâhibse ortaya çıkar. Başlangıç koşulları başlangıçta verilen ölçüm değerleridir. Khaotik hareketin fenomenleri onun keşif ânındaki matematik garaibi olarak kabul edilir. Fakat, şimdilerde fizikçiler bu durumun çok geniş kapsamlı ve hattâ evrenin normu olduğunu biliyorlar/düşünüyorlar. Hava/İklim khaotik sisteme bir örnektir. Hava tahminleri uzun vâdeli olacak biçimde sayısız ölçümleri gerektirmektedir. Ve, bu imkânsızdir. Dahası, atmosfer de khaotik bir yapı olduğu için küçücük belirsizlikler neticede her hesâbı karmaşaya boğmakta ve tahminin bedâhetini boşa düşürmektedir. Khaotik sistemlerin tabiattaki mevcudiyeti, hareketleri öngörmede deterministik fiziğin kanunlarını tatbik etme noktasında kâbiliyetlerimize bir sınır koymaktadır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Geniş mikyasta Khaos
Khaotik sistemlerin incelenmesindeki en ilginç mes´elelerden biri khaosun geniş mikyasta nizâmlı yapılar ve modeller üretip üretemeyeceği mes´elesidir. Günümüzde, khaosun mevcudiyetinin fizikî modellerde geniş skalalı sistem olarak gerekirliği kabul edilmektedir; meselâ, galaxi dağları mevzuunda. Fizik biliminde khaosun mevcudiyeti evrenin zaman okuyla (arrow of time - velos tu hronu) yakından ilgilidir. Bu da, geçmişten geleceğe doğru akışın geri dönüşsüzlüğüyle alâkalıdır. Eskiden anlaşılabilir olan sistemler doğrusal olanlardır. Fakat, günümüzde lineer (doğrusal) bir dünyada yaşamıyoruz. Bu dünyada doğrusallık çok nâdir bir durumdur.

Kararsızlık/Değişkenlik
Kararsızlığın (instability - astâthia) tanımı zamanın, bazı fizikî sistemlerde özel bir davranışı olarak veriliyor. Burada, sonsuz belirlilikte ölçümler yapılamamaktadır. Gerçekte, başlangıç koşullarındaki küçük belirsizlikler bilâhare devâsa boyutlara ulaşmaktadır. Bunun anlamı sonuçta, birbirine hiç benzemeyen durumların ortaya çıkmasıdır. İşte, başlangıçtaki bu çok aşırı hassasiyetlere khaos adını veriyoruz. Denge çok nâdirdir. Sistem karmaşıklaştıkça khaos boyutu da yükselmektedir.
Aslında;
Khaos, defâlarca belirttiğimiz gibi bir kargaşa değil ve fakat bir sistemdir. Kavramın orijinal mânâsı da zâten buna işâret etmektedir. Heno: Dürülü olanın açılması, açığa kavuşması. Bizim için tâ bidâyette âyan olan ve sistem adıyla karşıladığımız khaos Bati için bir kargaşa anlamı taşımaktadır. Yine, bizim negatif mânâda divâne olan filozofumuz ve aydınımız da Batı´nın kasıklarında ve apışarasından dışarı çıkamadığı için khaosu böyle algılamakta ve hâliyle hiçbirşeyi algılayamamaktadır.
Yukarıda Newton´a ve onun determinizmine değindik. Determinizm yani kesinkescilik Batı fiziğinin ve felsefesinin bir füg´üydü (kaçış). Arkasında Newton gibi baba yahudîler vardı ve bu (somut) dünyayı illâki de mekanik fiziğin verileriyle anlamak gerekiyordu. Ancak, özellikle de bilgisayarın ortaya çıkıp gelişimiyle khaos´un da mâhiyeti değişmeye başladı, Batı için. Öte yandan daha evvel değindiğimiz kuantum ve yeni fizik gelişmeleri, Newton fiziğinin başını iyice derde sokarken khaos da insanlara ürperti vermeye başladı.
Herşey herşeyle alâkalıdır esprisi dâhilinde ´reel dünya´da olup bitenlere dönük geliştirilen çözüm(süzlük)ler de ister istemez khaos mes´elesini de gündeme taşıyor. Birileri, Khaos´un aslında; İslâm nizâmının - bâtınıyla zâhiriyle - tâ kendisi olduğunun farkına varmaya başladı. İşte bu noktada Batı için hakikî khaos ortaya çıktı ve Batı bu gelişmenin tarihte karşılaştığı en büyük kargaşa olduğuna hükmetti. Etekleri tutuştu ve tarihin sonunun geldiğini ilân etti. Aynı paralelde Medeniyetler Çatışması başlatıldı. ABD ve AB´nin benzinin artması felsefede ve bilimde karşılığını khaos theorisi olarak buldu. İşin gerçeği çok kısaca bu. Bizim için sistemin tâ kendisi anlamına gelen khaos Batı için tam zıddı yani vice-versa (andîstrofa). Gerek Ortadoğu´da gerekse de Türkiye´de idârî kalitenin günden güne düşmesinin sebebi de bu noktada açıklanmış oluyor: Khaosa Batı gözlüğünden baktığı için, khaosla bunalımdan bunalıma atlayan ve debelenen Batı (Batak) konseptinin 5.sınıf kopyası Türkiye´de khaos herkesin elini ayağını bağladığı için kalite her geçen gün daha da düşüyor, paradigma iflâs ediyor, batıyor. Buna karşın, khaosun yelelerinden tutup onu sistemleştiren (sistem özünü açığa çıkaran) Şark´ın güçlü paradigması çürümüş toprakta debelenen saprofitlerin üzerinde nizâmı kuruyorlar. Evet, Mütefekkir S.M bizim anladığımız mânâda khaosun efendisidir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Khaos yeni paradigmadır, geleceğimiz ve veçhemizdir. Mahşer´in en önündeki atlı Khaos, yok olan ve tökezleyen atlı ise Determinizmdir. Kesinkeslik öldü, yaşasın kesinsizlik...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
MAHŞERİN DÖRT ATLISI-2
EVANJELİZM
Dr. Hakkı Açıkalın
Kelime yunanca; Eu: Hoş, güzel - Angelia: Haber. Euaggelion: Güzel haber, hoş haber, müjde, muştu. Türkçe’ye Arabî ‘den geçen ‘İncil’ kelimesi de aynı kökenden geliyor. Kelime Batı lisânlarına ‘Evanjil’ olarak geçmiş. Ağırlıklı olarak ‘Yeni Ahid’ (Ahd-i Cedîd, New Testament) olarak algılıyoruz.
Evangeliaria
Aynı kökten olmak üzere Evangeliaria kelimesi, incillerin bölümlerini oluşturan ibâdet kitabına Vivlia tou Lithourgia - Liturgical books) denk bir anlam ifâde ediyor. Bunlar genelde kiliselerde bulunmaktadır. Eklogadion tou euaggeliou (İncil’den Seçmeler) biçiminde de söylenmektedir. Kavram 7. asırda ortaya çıkmıştır.
İçinde ‘Resûller’in-Havarîler’in İşleri’ (Acts of the Apostles - Praxapostolos) ve Mektubat (Epistles-Epistoli) bölümlerini de barındırmaktadır. Latin Kilisesi’nin âyinlerinde evangelion’a karşılık olarak Comes (Yoldaşlar), Liber comitis, Liber comicus, or Lectionarium gibi isimler kullanılır. Latin kültünde ayrıksı evangeliaria anlayışına çok nâdir rastlanır. Evangelion okunacak masa veyâ kürsülere “Evangelistarium” ismi verilir. Evangeliaria’ya bâzan da , “Synaxarium” adı verilmektedir. Latinler ise, “Capitulare” kavramını kullanırlar.

Evangeliaria kavramının kullanımının kökenleri
Sinagog geleneklerine nazaran Eski Ahid yazıları iptidaî hristiyan birleşimlerinde okunmuştur. Yeni Ahid kanunlarına göre, âyinlerde (ibâdetlerdeki toplantılarda) Eski Ahid’den de bölümler okunurdu. Justin’e göre, ilk hristiyanlar Hawarîler’in hatıratını okuyorlardı. Bu hatırâta da ‘Euaggelion’ adı verilir. Tertullianus, Kypriano ve diğer yazarlar da bu geleneğe işâret etmektedirler. Batı’da da 3. asırdan itibâren bu geleneğin uygulandığı bilinmektedir. Agios Ioannis Hrisostomos (St. John Chrysostom) Antakya’da düzenlenen âyinlerde euaggelion’dan pasajlar okunduğunu belirtir. Diğer kiliseler de bu tarzda okuma masaları oluşturmuşlardır. Euaggelion’un pasajlardan çıkıp tam bir lithurgia (ibâdet) kitabı olmaya başlaması Gregory’ye göre 4. asırda başlamış, 5. ve 6. asırlarda devâm etmiş 9. asır itibârıyla yaygın hâle gelmiştir. Buna ilişkin Lectionar’lar Latin Kilisesi’nde 5. asırdan itibâren yerlerini almış durumdaydı. Yine Comes’ler de 480’lerden itibâren kilise kütübhânelerinde bulunabiliyorlardı. 10. asırdan itibâren, İncil derslerini, Mektubât (Epistoli) ve dûalarla berâber toplu ibâdet kitabında bulabiliyoruz ve bu kitâba Missal adı veriliyor.

Evangeliaria ve Yeni Ahid Metni
Evangeliaria’nın ortaya çıktığı dönemlerde İnciller zâten mevcuddu. Bu, büyük ölçüde Kilise kurumunun bir yaklaşımıydı. Yani, İnciller’den bir pot-pourri (potburi) oluşturmak ve ibâdet kitâbı olarak yeni bir form belirlemek. Bu açıdan bakıldığında Evangeliaria’nın İnciller’den neredeyse hiçbir farkı yoktur.

Evangeliaria ve Lithurgia (İbâdet)
Genel mânâda Yunan Evangeliaria methodu uniform’dur (tek tip). Pazar âyini Paskalya bölümü ile başlar. İkinci bölüm azizlerin kutlamalarına ilişkindir. Batı Kilisesi’nde ise daha değişiktir ve çok sayıda âyin yöntemi vardır. Burada bu teferruata girmiyoruz.
Evangeliaria’da birçok süsleme ve kompozisyona rastlanır. Büyük minyatür ustaları görkemli çizimlere imzâ atmışlardır. Başlangıçta Tours ekolünün izlerine rastlanır. Bu çizimlerde genellikle altun suyu kullanılırdı. Meselâ Eusebius’un Kanunları bölümü çok güzel işlenmiştir. İrlanda anlayışında daha ziyâde halkalar, düğüm ve budaklar hâkim iken Merovengian ve Lombard usûlünde hayvan figürleri özelikle de balık çok kullanılır. 11. asırdan itibâren hükümdâr figürü belirleyicidir. Dönemin hükümdârı genellikle değerli el yazmalarını Mesih’e sunarken resmedilmiştir. Baha biçilmez evangeliarum’lar arasında Sinop Evangeliarium’u (6. asır: Bibliothèkue Nationale, Paris); Rossano Evangeliarium’u f (600’ler, yunan karakterleriyle yazılmıştır); Rabula - Suriye kodları (586, Floransa’da) ve Etschmiadzin (6. asır minyatürleri), 1. Gregory Evangeliarium’u (Cambridge’de - Latin karakterleriyle); Kells Kitabı (7. asır, Dublin’de); Lindisfarne kitabı (8. asır British Museum’da, Londra), the Irish-Continental Evangeliaria of St. Gall (800’ler); the Carlovingian Evangeliarium of Godescalc (782, Bibliothèkue Nationale, Paris); the Ada Codex (9. asır, Trier - Almanya’da); the Evangeliaria of Echternach (10. asır, Gotha’da), the Abbess Uta (1002, Munich’de).
En kıymetli cild kapağı ise; Kraliçe Theodelinda (600), Monza kathedralinde.

Evanjelik İttifâk
Bu bir protestan ittifâkıdır ve 1849’da tesis edilmiştir. Hedefi ise, ‘yaşamda ve ebedî hayatta kendilerinde birliği gerçekleştirme ve başkalarına teşhir etme temelinde hristiyanları ve gerçek mü’minleri Kilise’nin önderliğinde biraraya getirmek ve onları başka bir yoldan uzak tutmaktır’. (1. genel konferans ilerleme raporu). Bu konferansta Mukaddes kitabın özü oluşturuldu ve bu temel olarak kabul edildi. Burada kabul edilen ölçü ve ilkeler 9 tanedir:
- Mukaddes yazılardaki ilâhî ilhâm, yetke ve kifâyet.
- Mukaddes yazıların tefsir ve izâhlarının hususî hükümleri.
- İlâh’ın suretinin (prosopo) birliği ve zâtının üçlüğü (teslis).
- Bu bağlamda; insanın (doğasının) saf günâhkârlığının düşüşe (cennetten kovuluş) sonucuna yol açtığı;
- İlâh’ın oğlunun bedenlenmesi (ete kemiğe bürünmesi, yani ilâhın bedenlenerek Hz. İysâ’da belirmesi - İncarnation).
- Günahların tazminini İysa A.S’in üstlenmesi ve aracılık etmesi, günahkarın durumunun imanla düzeltilmesi,
- ruhun ebediyeti,
- bedenin yükselişi,
- dünyanın İysa Mesih tarafından hüküm altına alınışı.
Bu İttifakta ayırıcı bir biçimde beIirtilen kavramlar kardeşlik, sabır ve sükunet olmaktadır. Bu İttifak anlayışının devamında hristiyanlığın propagandası temelinde yeni bir kilise örgütlenmesine yönelindi. Bu kilisenin iddialari ve işlevleri değerlendirilmeye başlandı.
İttifak doktrinal ve yasal bir otorite sürecine girdi. Bu bir kiliseler İttifakı değildir. Ancak hristiyanlari birleştirme hedefi mevcuddu: Unum corpus sumus in Christo (Biz Mesih’de tek vücuduz). Eşitlilikler içinde büyük birlik. TÂLÎ MEVZUULARDA HEPİMİZ KENDİ GÖRÜŞLERİMİZİ ORTAYA KOYMAKTA SINIRSIZ ÖZGÜRLÜĞE SAHİBİZ FAKAT HERŞEY İTTİFAKIN KARDİNAL (ESAS) PRENSİPLERİNE BAĞLANIR.
1842’de İskocya Presbyterian Kilisesi diğer protestan varlıklarla ile ilişkiler tesis etmeye çalıştı fakat bu girişimler başarılı olamadı. İngiltere Tractarian hareketi birçok farklı evanjelik uymacı olmayan/uy gitsinci olmayan (non conformist) çevreyi büyük bir konfederasyon arzusuna itti. Burada en temel hedef reformasyon inancının müdafaası olmaktadır. Mayıs 1842’de Londra’da organize edilen Cemaat Birliği Meclisi’nin yıllık toplantısında Bayswater Craven Chapel’inin nâzırı John Angell James Evanjelik İttifakı ileri derecede geliştirecek olan semayı teklif etti: Bir ilahın bereketini provoke etmek Mesih bağlılarının teşkil ettiği bütüncül evanjelik protestan birliğin irâdî kudretinde değil midir?
İşte bu cevabını mündemic sualden yola çıkarak protestan hristiyanların ‘Birleşik İmparatorluk’ (United Empire) ideali gelişmeye başladı. Bu ideale dönük ilk somut adım ABD bakanlarından Patton tarafından atıldı. Patton’ın teklifiyle Liverpool’da 1845 senesinde muhtelif protestan örgütlerden delegelerin katıldığı bir toplantı düzenlendi.10 Ağustos 1846’da 50 farklı protestan örgütten 800 delege Londra’da FREEMASONS HALL’de biraraya geldi ve Evanjelik İttifak artık resmen teşkil edildi. Yani evanjelik İttifak farmasonların merkezinde ve İngiltere’de netleşmiş oldu. Demek ki, mayasında İngiliz, mason ve yahudi emeği ve eli var. Süreç içinde bu İttifak ABD, Fransa, İsviçre, Almanya, İtalya, Hollanda, İsveç, Türkiye, Avustralya ve Hindistan’da örgütlendi. Fransa örgütü 1854 senesinde bu İttifaktan ayrıldı ve Unitarian (Teslis öğretisini benimseyen) bir karaktere büründü. İttifak artık uluslararası toplantılar düzenlemeye başladı. İlki 1851’de Londra’da gerçekleştirildi. Bunu, 1855 Paris, 1857 Berlin, 1861 Cenevre, 1867 Amsterdam, 1873 Basel, 1884 Kopenhagen, 1891 Floransa, 1896 Londra, 1907 Londra toplantı ve konferansları izledi.
İttifak, 1846’ dan itibâren her yılın ocak ayında bir haftayı ‘evrensel dua haftası’ ilân etti. 1905’de İttifak Muaddes Kitab Okulu Berlin’de kuruldu. Kuruculuğunu pastörler Köhler ve Warns yaptı. Ve, artık katolik kilisesi’yle çatışmaya başladı. Katolikler, birlik inancından uzaklaşmaya başladı. Aslında katolikler dönen dolabdan haberdar olmaya başladı demek daha doğru olur.

Evanjelik Kilise
16. asır reformcuları katolik kilisesini, saf ve ilksel Mukaddes kitabı, kutsal yazmalarda bulunmayan doktrin ve pratikleri işin içine karıştırmakla suçladı. Netice itibâriyla, kendilerini evanjelikler olarak tanımladılar ve tasarladılar. Yani, gerçek euaggelion’un takibçileri...
Daha başlangıçta ikiye bölündü; Lutheranlar (Lutherciler) ve Reformcular. Bilâhare bu sektleşme (ayrışma) çoğalarak devam etti. Mukaddes Şükür dâhilinde Mesih’in mevcudiyeti fikri ve bu fikrin unsurları bağlamında Luther Mesih’in güncel mânâdaki bedenî varlığının maddî boyutunu kabul etmekle birlikte (ilâhtan mesihe) bir madde geçişimini reddediyordu. Yani, Mesih’in maddî varlığı ile ilâhın maddî varlığı arasında bir ayniyyet olmadığını söylüyordu.
Zwingli ve İsviçreli reformcular ise Mesih’ in yalnızca mânevî mevcudiyetini kabul ediyorlardı. Bu iki kilise – Lutheran ve Reformcu – Evanjelik protestanizmin iki büyük kolunu oluştururlar. Diğer tüm kollar bu ikisinden gelişmiştir. Anglikan kilisesinin evanjelik bölümü Yüsek Kilise ile Latitudinarian Engin Kilise arasında ortada durur. Almanya’daki evanjelik kilise ise 1817 senesinde Prussia kralı 3. William Frederic tarafından kuruldu. Bu kilise Lutheran ve Reformcu kiliselerin birliği ruhuyla tesis edildi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
TARİH
18. yüzyılın başında Almanya’da dînî hayat düzeyi oldukça geri bir noktaya çekilmişti (burada yahudî etkisinin çok yüksek olduğunu not ederek geçelim). 18. asırda rasyonalizm ve aydınlanmacılık (İlluminism) kral Frederick II (Büyük Frederic) tarafından hayli cesâretlendirildi ve ülkede mânevî hayat ciddî bir baskı altına alındı. Bu süreçte protestanların rolü belirleyici olmuştur. Fransız devrimiyle dünya siyâset literatürüne resmen giren ‘insan hakları’ kavramı çok acımasız bir biçimde Rhine üzerinden Almanya’ya enfiltre oldu (sızdı) ve ‘insan hakları’ yavaş yavaş bu coğrafyada ‘Allah’ın Haksızlığı’ biçiminde pompalandı. Bu pompalama aslında ‘Allah’ın inkârı’ veya yokluğu yaklaşımıyla aynıdır sâdece söylenişinde bir fark vardır. Bunun bir diğer açılımı da protestan ideolojinin, ‘göklerde olan orada kalsın, bize lâzım olanları bir yerde bulalım’ şiârı olmuş, kilise kurumu ibâdethâne veya arınım merkezi olmaktan çıkıp ‘iş, çalışma, dünyevî felsefe üretim merkezine dönüşmüş ve kilisenin bu misyona soyunmasıyla yeni ideolojinin işi de kolaylaşmış hattâ kiliseyi maximum kullanmaya başlamıştır. Luther ve Calvin teorilerini yazarlarken bunu hesâba katmamış olabilirler, bilemeyiz. En azından söylem itibârıyla belli bir düzeyde Mukaddes kitaba bağlılıklarını ifâde ediyorlar fakat kitâbın tefsiri konusunda farklı felsefî değerlendirmeler yapıyorlardı. İster bilinçli isterse de bilinçsiz bir iş yapmış olsunlar yol açtıkları sonuç hristiyanlığın büyük ölçüde tasfiyesine yol açmıştır. Mü’min bir hristiyanın bunu bir siyâset malzemesi yapmaktan imtinâ edeceğini makûl bir yaklaşım olarak kabul edecek olursak (ki, doğrudur) o hâlde bundan yararlanmak isteyecek olan merkez (dînî güç) ancak yahudî ideolojisi olabilir. Günümüzde İslâm’a da pervasızca dayatılan budur. İslâm’da reform demek İslâm’ın içinde bir protestanizm yani İslâm’ı tenkid eden bir merkezin ortaya çıkması ve bunu meşrulaştırması anlamına gelecektir. Bunun önü açıldığında o kapıdan ilk girecek olan da kadim düşman ve deccâliyet madalyalı judaizm ideolojisi olacaktır. Buna yeltenenler, ‘niyetimiz hâlisti, ama...’ diyecek hakkı kendilerinde bulamazlar. Halk arasında (argoda) meşhur bir laf vardır: ‘G.t kısmetten düşünce uçkur dokuz yerden çözülür’ biçiminde. Ufak bir modifikasyon yaparak, ‘yahudî tâlib olur’ diyebiliriz. Uçkurumuzu sıkı tutmamızı öneriyorum.
Lutherian ve Calvinist yaklaşımlar evvelâ insanların bilincini bulandırmaya başladı. İncil, sanki insan haklarını ve özgürlüklerini kısıtlayan hattâ ortadan kaldıran bir kaynakmış gibi düşündürülmeye başlandı. Ardından, İncil’in kaynağı neresi? Sualine cevâb olarak ‘Gök’ cevâbı bulundu. O hâlde, o kitabı inzâl eden güç insan için iyi şeyler tasarlamamış olmalıydı. O zaman insan göklerle ilişkisini yeniden gözden geçirmeli ve mümkünse askıya almalıydı. O kadar keskin olmaya gerek olmadığını iyi biliyordu, yahudîlik. Öyle yapmak yerine ilâhı yeryüzüne indirmek daha kolay ve sonuç alıcı bir metoddu. İlâh yeryüzündeki kiliseye indirildi ve prestiji de böylece sarsılmış oldu, ilâh maymunlaştırıldı. O, artık içimizden biriydi, kâh azarlanıyor, kâh eleştiriliyor, kâh sırtı sıvazlanıyor, bazan da iyi ‘tarafları’ olduğundan dem uruluyor. Aynı bir ölümlü, bir mahluk gibi. İstediğimiz zaman pandik atacağımız bir şamar oğlanı. Protestan itikâd ile berâber ilâh aslında yoktur felsefeyi egemen kılınmıştır. Böylelikle, dînî hayat özünden saptı ve hristiyanlık büyük ölçüde tasfiye oldu. Lakaydi ve sadâkatsizlik aldı yürüdü. Prusya’da gelişen bu oldu.
Bununla birlikte, Prusya devleti Protestanizmi geliştirip güçlendirirken içindeki Katolik güce karşı da oldukça antipathik yaklaşmaya başladı. Bu durum, Rhine, Westphalia ve Polonya coğrafyasında tepkileri getirdi ve Katolik halk, Avusturya ve Fransa’nın katolik idâresinden yardım istemeye başladı. Hohenzollern mâlikhânesi Calvinistti. Milletin ekseriyeti ise Lutherian’dı. Prusya kralı Frederick William III, yönetimini tahkim etti. Dînî yaklaşımını, ordusunu ve ticâreti geliştirdi. Yahudî bankerleri ise müdhiş bir para desteği sundu. 1798’de Reformcu ve Lutheran kiliselerini birleştirmeye kalkıştı. Kiliseler, ortak gündem ve ortak âyin temelinde birleştirilmek istendi. 1814’de yaptığı İngiltere ziyâretinde bu fikrini geliştirdi. İlk olarak Londra’da St. James Kilisesi’nde birliği öngören bir lithurgia düzenletti. Reformasyon’un 300. yıl dönümünde Almanya’da toplanılmasını istedi. 27 Eylül 1817’de yayınlanan deklarasyonda kraliyetin arzusu olarak Reformcu ve Lutheran kiliselerin Evanjelik Kilise adı altında birliği şiddetle istendi. Bunun reformasyon ruhunun bir gereği olduğu belirtildi. Protestan sıfatı çok partizanca bulunuyordu. O nedenle daha kapsamlı bir kavram bulundu: Evanjelik. Reformcu ve Lutheran Kilise, Katolik doktrine karşı tek cebhe esprisi içinde örgütlenmeliydi.
Kraliyet planının icrâsı bölge sinodlarına emânet edildi. Bütün sinodlar bu kararı saygıyla karşıladıklarını açıkladılar. Dış birlikler, Nassau (1818), Baden (1821), Rheinish Hesse (1822), Würtemberg (1827) bölgelerinde uyarlandı. Fakat, Saxonia, Hannover ve Bavaria’da (Bavyera) Lutheran çizgi kendini dayattı. Öte yandan İsviçre, Reformist yaklaşımında ısrarcı oldu. Yine Avusturya protestanları Helvetik (İsviçre) ve Augsburg âyinlerini reddetti. İş değişmeye başladı: Almanya’da eskiden iki protestan varlık sözkonusuyken şimdi 3 oldu: Reformcu, Lutheran ve Birleşik Evanjelik. Reformcular sayıca en düşük olandı. Doktrin olarak da Luther felsefesine çok karşıydı. Devletteki temsil (etkinlik) güçleri itibârıyla Lutheranlar da çok etkili sayılamazdı. Frederick William, Evanjelik Kilise’yi daha da güçlendirme temelinde bizzât kendisi de lithurgia belirlemeye başladı. Bu lithurgia, Berlin kathedralinde, kraliyet şapelinde ve orduda mecburî kılındı. 1825 yılı itibârıyla, 7782 kiliseden 5343’ünde Frederic çizgisi hâkim oldu. 1828-29 tarihlerinde ajanda revize edildi ve Silesia, Saxonia, Pomerania bölgelerinde uygulamaya konuldu. Lutheranlar, ibâdetlerinin ortadan kalkma tehlikesini gördüler ve bu uygulamaya şiddetle direndiler. Fakat kralın merhâmeti yoktu. Breslau’da profesör olan ve Lutheranlar’ın öncülerinden Dr. Scheibel ve diğer bazı Lutheran önderler görevlerinden alındı. Özellikle Silesia bölgesinde Lutheranlar’a karşı sertlik uygulanmaya başladı. Şiddet baş gösterdi.
Binlerce direnişçi Lutheran, ABD’ne ve Avustralya’ya göç etmek zorunda kaldı. Hiçbir destek göremediler. Bütün liberal basın (yahudî basını) Prusya hükûmetinin yanında yer aldı. 28 Şubat 1834 tarihinde yayınlanan bir kraliyet kararıyla, Lutheran faaliyetler illegal ilân edildi (28 Şubat tarihine dikkat. Aynı tarihte Türkiye’de yahudî Çevik Bir’ci klik İslâm’ı illegal etmeye kalkıştı).
Frederick William III pratik mânâda kendini papanın yerine koymuştu (summus episcopus). İlâhî yasaları kendisi tefsir ediyordu. Bunun sonucu, keyfîlik ve dezorganizasyon oldu. Frederic gitgide bir ilâhiyatçıya dönüştü. 1806 senesinde sevgilisinin ölümüyle birlikte tamâmen gözemciliğe daldı. İşi gücü bıraktı. Lithurgiadaki zora dayalı başarısını felsefede tam bir fiyaskoya dönüştü. Etrafındaki bütün theologları İsâ’dan daha hristiyan olmakla suçlamaya başladı. 1831’de Kilise eski disiplinine dönmeye karar verdi. Frederic bunu engellemek istediyse de başarısız oldu. İki büyük protestan kilise yeniden ayrıldı. 1840’da ölümünden sonra tam bir khaos ve sayısız tarik ortaya çıktı.
Lutheran Kilise’nin merkezi Breslau’ya taşındı ve önderliğini de hukukçu Huschke üstlendi. 1845’de, Lutheranlar devlet tarafından ‘Muhalifler’ olarak tanındı ve legal olarak kabul edildiler. Fakat hiçbir devlet yardımı alamayacakları belirtildi. Bu arada yeni Lutheranlar arasında da ayrılıklar yaşanmaya başladı: Diedrich, Huschke’ye ve Yüksek Kilisie Konseyi’ne (Oberkirchencollegium) karşı tavır belirledi. Sürtüşmeler büyüdü. Eski Lutheranizm büyümeye başlarken, Birleşik Evanjelik Kilise de iyice kurumlaşmaya başladı. Çünkü Birleşik Evanjelik Kilise’de ki postlar azımsanamayacak bir rahatlık sağlıyordu. Fırsatlar çok büyüktü (devletin). O nedenle Evanjelik Kilise’nin yıkılması bürokratlar için büyük bir yıkım olacaktı. Bahâne olarak, eğer kilise yıkılırsa en az 5 yeni kilisenin doğacağı ve bunun da Katolik Kilisesi’nin önünü açarak protestan ideolojiyi zayıflatacağını ileri sürdüler. Bir ileri evrede de Prusya yıkılacaktı. Birleşik Evanjelik Kilise’nin theologları ‘consensus symbolum’ talebinde bulundular: Kilise’nin şahsî varlığını bölmeden ibâdet farklılığının kabûlü. 19. asrın ortaları itibârıyla dînî düşünce kralın gölgesini tâkib etmektedir. Frederick William IV’ün şiârı şuydu: Ben ve akropolüm Efendimize hizmet etme eğilimindeyim. Yani, Frederic 4, eski Kilise kurumlarına geri dönme eğilimini ortaya koydu. Aynı paralelde de, Alman üniversitelerinde, Giessen ve Jena hâric, pozitivizm gelişti. Frederic 4, papalık vâzifesinin olmadığını bu görevin dîn kurumuna âid olduğunu söyledi. Theolojik olarak da iki akım gelişti: Birincisi, Lutheran felsefeyle rasyonalizm arasında doğru bir ilişki kurma yanlısı olan akım, diğeri ise Yeni Lutheran felsefe (Neo-Lutherans).
Berlin Genel Sinodu (2 Hazirân-29 Ağustos 1846) Birlik’i konsolide etti. Temel olarak da Consensus kabul edildi. Bonn’dan Karl Immanuel Nitzsch, İMÂN’ı da reforme etti: Biblical metinlerden yola çıkarak hem Lutheranlar’ın hem de Reformcular’ın üzerinde uzlaştığı bir formülasyona gidildi. Synod bu formülü kabul etti. Sorunlar devâm etti. Hengstenberg, “Kirchenzeitung”inde (Kilise gazetesi) synodu ‘Hırsızlar Synodu’ olarak tanımladı ve Mesih’in inkâr etmekle suçladı. Mesih’in koyduğu prensiplerin icrâ edilmedini belirtti. Bunun da, protestanların zihinlerini ifsâd ettiğini vurguladı. Protestan şuurunun bu olmaması gerektiğini ve consensus’un mevcud gerginliklerini arttırmaktan öte bir anlam ifâde etmediğini belirtti. Sual olarak da şunu ortaya koydu: Summus Episcopus yeryüzü üzerinde bir geçerlilipğe sâhib miydi? Evanjelik kilise disiplinini empoze edecek bir durumda mıydı? Bunun bir denetlemesi var mıydı?
Fliedner, Protestan diakosluğunu kurumlaştırtdı. Bu kurum daha ziyâde hayır işlerine dönüktü. Darmstadt’dan Zimmermann Gustav-Adolfs-Verein’ı kurdu (Gustav-Adolfs Derneği, 1841-2) ve misyon olarak Diaspora’daki evanjelik propaganda faaliyetlerini önüne koydu. İkincil misyonu ise, Katolik ideolojiye karşı protestan doktrini savunmak ve bu konuda yaygın çalışmalar yürütmekti. Amaçlar arasında Roman Katolikler’in protestanlığa ihtidâ etmelerini örgütlemek de vardı ve bu konuda başarısız sayamayız. Yanısıra, Protestan Kardeşler veyâ Işığın Dostları isimli örgütler de Orthodoxi’ye karşı anti propaganda faaliyetleri yürütüyorlardı.
22 Ağustos 1845’de alınan bir kararla Protestan Kardeşler örgütü, Özgür birlikler-topluluklar (Freie Gemeinden) biçiminde organize olunmasına karar verdi. Sistem artık yayılıyor ve yerelleşiyordu. Örgütün sağ kanadı ise Neo-Lutheran birlikler olarak örgütlendiler. Bunlar rasyonalizmi öne çıkarıyordu. 30 Mart 1847’de legalleşerek Müesses Kilise adı altında yeni bir kilise tesis olundu (καθιερωμένος εκκλησία / Kathieromênos Ekklisîa – Established Church). Zamanla bu kilise kraliyetle çelişmeye başladı.
Avrupa sahasındaki liberalleşme eksenli gelişme dalgası 1848 senesi itibârıyla artık Müesses Kilise’nin tekelindeydi. Kral bu yeni doktrin sürecine direnmeye çalıştı. Kral, kendisinin kilsenin başında kabul edilmek suretiyle sürece entegre edilip içinin boşaltılmasına karşı “Baş papaz gibi mi görünüyorum?” sorusunu sorabildi. Kralın beklentisi kendi hâlinde yerel kiliseler biçiminde örgütlenen doktrinin Mesih’in ve hawarîlerinin hümaniter değerlendirmelerinin kitlelere ulaştırılması ve siyâset kurumundan uzak durmasıydı. Luther’in krala itâat ettiğini ve onun yolundan gidenlerin de aynı duyarlılığı göstermesini istiyordu.
William I, (1558-88) Lutheran radikalizmini onaylamadı. Kilise’nin siyâsallaşmasına karşı tavır belirledi. The Liberal Parti Protestantenverein (Protestan Birlik), örgütünü 1863’de Frankfort-am-Main’da kurdu ve hem Katolik hem de Protestan orthodoxiye karşı olma objektifiyle programını yürürlüğe koydu 1906 yılı itibârıyla 27,000 üyeye ulaştı.
Fransa-Almanya savaşında (1870-71) Bismarck Kulturkampf projesini güçlendirdi ve Katolikler’le protestanlar uzlaştılar.
Evanjelizmin Prusya merkezli Avrupa gelişimi ve yayılımı böyle. Yeni Dünya’da da bu gelişmeler Avrupa’dan gelen kuruycu kitlelerle benzeri ve daha da hızlı bir süreç tâkib etti. Evanjelizm, özü itibârıyla yahudî ideolojisinin hristiyanlık içindeki 5. koludur. O nedenle Mesih’i bekliyorlar ve ABD ile yahudîler birlikte Sion tepesine taşınıp dünyaya hâkim olacakları günün hayâlini kuruyorlar. O nedenle, Mahşer’in bir atlısı olarak Evanjelizmi yazabiliyoruz…

Devam edecek…
Aylık Dergisi Sayı: 14
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt