MALARIA, PESTIS VE DELIRIUM
Havari Kesar
Sonra, bu kontekstte İslâm’ı nasıl anlatıyor ? Yavaş yavaş câmilerle ve imâmlarla donanmakta olan bir Avrupa. Banliyöler, şehirler, okullar demografik olarak afro-asiatikler tarafından kolonileştiriliyor. Âdetâ, tersine bir sömürgeleştirme. Heryerde ghetto yasaları işliyor ve Avrupalılar bir suş (alt grup, alt kategori) hâline geliyor ve dışlanmaya başlıyor. Hayâlet mi, desem ? Kendi çemberimizden çıkalım, soğukkanlılıkla istatistikleri okuyalım o zaman olup biteni anlayabiliriz, belki. İşte bu noktada ben vebâ ile kanser arasında kalıyorum ve sonuçta vebâya razı oluyorum. Zirâ, vebâ tedavi edilebilir fakat kanserin tedâvisi yok.
Evet, akademisyenimiz ABD’ni vebâ, İslâm’ı ise kanser olarak görüyor ve tercihini vebâdan yana kullanıp ABD’ni beğeniyor. Bunun çok geri bir beğeni olduğunu kısaca tesbit edip Avrupa’nın geldiği (aslında çoktan gelip de farkında olamadığı) durumu ortaya koyması açısından mânidâr buluyoruz. Kendi çocuğundan medet uman ihtiyâr bir babanın gerçekte kanserin en ileri evresinde bir kötürüm ve yatalak oluşuna bakmaksızın varoluşunu sürdürme istemiyle son bir çıkışla ABD vebâsına (kendi oğlu) teslim olarak tedâvi arayışına girmesi. Grade 4 (kanserin bünyenin her tarafına yayılmış olması) seviyesinde kanserli Avrupa, vebâ olup kurtulabileceğini düşünecek kadar aklî melekelerini yitirmiş durumda. Oğlu vebâ da onu saran kanserin başını çekiyor ve başında dikilmiş bir ân evvel ölmesini bekliyor.
Amerikanomorfizm (Amerikanlaşma, Amerika biçimine bürünme) tarfında sömürgeleşme, onun siyâsî ve stratejik sath-ı mâiline girmenin sebebi olarak onun (ABD’nin) düşmanının (İslâm) Avrupa kültürünü çözdüğünü ileri süren bu görüş Avrupa’da yaygın bir yaklaşımın ifâdesi olmaktadır. Kurtuluş reçetesi olarak, ABD’nin altına girmekten başka bir belirleme yapamıyor. Çok normal olarak kabul ediyorum zirâ, bu bir süreçtir ve ucu tâ reform ve rçnesans hareketine yani aydınlanmaya uzanmaktadır. 1500’lerde başlayan ve siyâseten Fransız ihtilâliyle, ekonomik olarak da İngiltere’de gelişen Sanayi Devrimi’yle en ileri noktasına ulaşan ‘Aydınlanma’ Avrupa’yı yani Hristiyan ahlâkını bu noktaya taşımıştır. Senaryonun yazarı olan yahudî ideolojisini ve ideologlarını kutluyoruz !
Avrupa, kazanırken (kazandığını zannederken) her geçen gün kaybettiğini ve içinin boşaldığını göremezdi çünkü gözleri ‘aşırı aydınlık’la kör olmuştu. Banka kurarken, sermâye biriktirirken, kültür ihrâc ederken hep kendisine mâl etti, ‘Ben’ yapıyorum dedi. Oysa, banka da, finans da, kapital de, ideoloji de, siyâset de, kültür de kendisine âid değildi, hep zân üzerinden yürüdü. Şimdi hâlâ yanılgısı devâm ediyor. Tehdit unsuru olarak İslâm’ı görüyor. Hüküûmrânlığının çoktan feth ve hükûm altına alınmış olduğunu göremiyor veyâ arrtık çok geç. Bu büyük ve ikinci vebâ salgınından kurtulması imkân dâhilinde değil ve üstelik vebâsına sevdâlanmış durumda. Basit bir ifâdeyle, ekonomik kriz Avrupa’yı vuruyor. İşsizlik katlanarak artma eğiliminde. Bu nedenle globalleşen emperyalizmin kuyruğuna yapışıp kendini kurtarmaya çalışıyor. Ancak bedelleri var ; dekültürasyon (Kültürsüzleşme), yüzeyelleşme, yabancılaşma, dejenerasyon. Bunların hepsi ilkel tüketimcilik (consumérisme primitif) temelinde yükseliyor. Buna mukâbil, mânevî arayış ve açlık insanları İslâm’a taşıyor ve alljen topluluklara doğru bir temâyül gelişiyor. K’nın ifâdesiyle Kadavra Ruhçuluğu kâbilinden- yoga, nirvana, Uzakdoğu gizemciliğinin envai çeşidinden- değerlerle beslenemeyenen susuz kitleler doğru kapıyı yavaş yavaş buluyorlar.
İslâm, hem maddî dünyânın hem de mânâ âleminin şâhı olduğu için susayanlara cevâb oluyor. Hristiyanlık ‘aydınlanma’yla birlikte karanlığ a gömülüp biterken, Kadavra ruhçuluğu onun yerine dolgu malzemesi hâline getirildi. Mesmerizm’den tutun da Scientologie Kilisesi’ne kadar yüzlerce sahtecilik ve kalpazanlık piyâsaları kapladı. Artık hepsinin birer süprüntü materyeli olduğu netleşiyor. Yahudî’nin dükkânı tehdit altında, iş yapmıyor. ABD merkezli Batı’nın kucağında ısrâr eden güç blokları materyalizmden başka bir sığınağa gidemiyorlar. Fakat yine Batı, materyalizmi spiritüalizmle aşmaya çalışmasına rağmen başarılı olamadığı için dönüp dolaşıp madde âlemine medhiyeler düzüyor. Oysa Batı materyalizminin temelleri çok kırılgan ve geçici. Antitezi olarak ; İslâm’ın emplantasyonu güçlü, kalıcı ve süreli. Hem biyolojik hem de mânevî anlamda arkhaik köklerini Avrupa’ya da ABD’ne de saldı. Demek ki, derin. Yüzeyel ruhlarla yürümeye kalkan ABD modernizminin de İslâm’ın karşısında hiçbir şansı yok. Bir gazetecinin dediği gibi, bir câminin yerini değiştirmek bir McDonald’s’ın yerini değiştirmekten çok daha zor. ABD modernitesinin ibâdetgâhlarından olan McDonald’s câminin karşısında üflesen yıkılacak cinsten.
Avrupa ABD’den çok korkuyor, vebâ gibi ancak İslâm’dan daha çok korkuyor, kanser gibi. Ancak, olacakla öleceğe çâre yok ; Avrupa hem vebânın kucağında hem de kanserin. Kanser kelimesi latince, oraya da Yunanî’den geçiyor : Karkino. Halk arasında ve hattâ mürekkeb yalamışlar arasında ‘amansız bir hastalığın adı’ olarak biliniyor oysa anlamı : Yengeç. Malûmdur, yengeçlerin bir kolu uzun diğeri kısadır ve kıskaçlarıyla birşeyi yakaladıkları zaman bırakmaz. O nedenle, amansız hastalık yengeçle özdeşleştiriliyor. Vebâ da kasıklarda ‘Boubon’ adını verdiğimiz şişliklere yol açar. Avrupa’nın kasıklarında boubonlar var, hâlsiz ve epidemiyle sarsılıyor. Vebânın adı evanjelist-judaist ABD emperyalizmi. Hasta olduğu için işsiz, çalışamıyor, üretemiyor.
Vebâyı tercih eden kafa, ‘kanser’den kurtulabileciğini veyâ uzak durabileceğini zannediyor. Aynı arızalı kafa, vebâ ile kanseri birbirine düşürmek suretiyle aradan sıyrılacağını da varsayıyor. Hâlbuki, her iki ‘tehlike !’ de senin göbeğinde savaşıyorlar, savaşacaklar. Ve, bu mücâdele sona erdiğinde sen zâten olmayacaksın ve dahi, senin, kucağına kaçtığı vebâ da eradike edilmiş (kökü kazınmış) olacak.
ABD, göreli ve konjonktürel olarak senin zaaflarının üzerinde güç elde etti. Öldürücü modernite’nin methodlarını kullanarak gücünü yükseltti. Oysa, İslâm tabiatında varolan ve kırılmaz güçle seni kuşatıyor. Sen zayıf da olsan, güçlü de olsan farkeden birşey olmayacaktır. Buna fransızlar ‘archaïsme vainkueur’ (kazanıcı arkhaiklik) adını veriyorlar. Evet, İslâm, ‘Vainkueur Archaïkue’tir yani İlksel, en eski, başlangıçsal kazanıcı olmaktadır. Başlangıçtaki kelâmın gücü ve kudreti aynıyla devâm etmektedir. Avrupalılar, . ‘ D'ex-conkuis, ils deviennent conkuérants’ cümlesini kullanıyorlar şimdi. Mânâsı ; Eski fethedilmiş olanlar şimdi fâtih oluyorlar. Hadi öyle diyelim. Ama, eski ‘fâtihler’ (Avrupa) hiçbir başarı sağlayamadan sâdece maddî ve vahşî bir sömürüye imzâ etti. İslâm’ın azâmeti karşısında geri çekildi ve beti benzi attı. İslâm ise fethe geldiğinde dönüştürür ve Avrupa dönüşecektir. Hâliyle, vebâ (ABD) bir menfaat muhafazasına gitmek isteyecek ve Avrupa sahasında İslâm’a direnmeye kalkacaktır. Avrupa dönüşürken ABD tasfiye olacak. Hristiyanlık Avrupa’yı dönüştürürken Roma’yı tasfiye etti. Fetih hem dönüştürür hem tasfiye eder.
Kanser’in Tabâbet’te bir diğer adı da ‘Neoplazma’dır. Yeni Varlık, Yeni Oluşum biçiminde terceme edebiliriz. Yeni oluşumdan faide devşirilebilir ancak vebâ yeni bir oluşum değildir ve ondan faide devşirilemez. O hâlde tasfiye edilir. Kanser ise Avrupa’dır, dönüştürülebilir. Bazı ılımlı Avrupalı entellektüeller ve cins kafalar İslâm’ı ‘Pre-Sokratik’ olarak tanımlıyorlar. Yani, adâlet isteyenler. Athina’da adâletin ortadan kalkışı ve herşeyin ticârete tahvil edilmesiyle gelişen ve Anithos’u ortaya çıkaran tüccârlık anlayışının site sâkinleri tarafından reddi ve adâletin şehre dâvet edilişi. Bu Avrupalılar, İslâm’ı adâletin taşıyıcıları olarak anlıyorlar, doğrudur.
Rap kültürü ile Disneyland câmiinin karşı karşıya geleceği günleri iple çekip bu ikisini birbirine kırdırmayı hayâl eden dar Avrupalı ise kendisinin, üzerinde tepinilecek halı olduğunu ıskalıyor. Ethno-kültürel defigürasyon ABD’nin işine gelir mi ? Gelse ne olacak zirâ ABD’nin her tarafı ethno-kültürel defigürasyonun hattâ deformasyonun pençelerinde. ABD, kendi donunu toplayamazken Avrupa’da İslâm’la ne yapacak ? Yengeç bir koluyla ABD’nin gırtlağına çökmüş, nefes aldırmıyor. Bu yönüyle İslâm yengeçtir, seretandır. Diğer kolu ise Avrupa’nın bileğini kelepçelemiş, iz’ân ve insanlığa dâvet ediyor. Avrupa’nın verdiği cevâbı ise bir deyimle karşılıyoruz : Le Sourire de la Putaine pour encager le pigeon. Güvercini kafeslemek için ******nun tebessümü. Yani, mütebessim ******. Bu tebessümün adı da, ‘İnsan Hakları’.
Avrupa cinnetten çok korkuyor… Delirium diyoruz.