ADALETIMAHZA
Kayıtlı Kullanıcı
Yoksul adama, 'İhtiyaçlarını al, mal senin, borç benim' dedi
Geçen seneki Kutlu Doğum Haftası'nda geniş kitlenin şevkle okuyabilmesi için Efendimiz'in hayatındaki mesaj yüklü çarpıcı olayları toplayarak bir kitap içinde okuyucuya sunmuştum. 'Peygamberimiz'le Yaşamak' adını verdiğimiz bu kitap geçtiğimiz Kutlu Doğum Haftası'nda çok ilgi görmüş, hatta toplu halde alıp dağıtanların gösterdiği yakın ilgi sebebiyle baskısı yetmiş bine kadar çıkmıştı.
Bu seneki Kutlu Doğum'da ne kadar ilgi göreceğini bilemiyorum. Ancak bu sene de yine kutlayacağımız Kutlu Doğum münasebetiyle kitaptan bir yoksula yardım örneği arz etmek istiyorum sizlere. Ümit ediyorum ki siz de benim gibi bu eşsiz olayı ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz. "Peygamberimizle Yaşamak" kitabından aynen alıyorum buraya...
"Mal senin, borç benim!"
O'nun ideali insanlığa hizmet etmekti. Yoksa insanlığı kendisine hizmet ettirmek değildi. O sebeple eline geçeni yemez yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu. Yine bir miktar imkan geçmişti eline. Çevresine de münadiler göndermiş, sesleniyorlardı Medine sokaklarında:
- Resulüllah (sas) mescidin önünde miskin derecesindeki muhtaçları bekliyor, kimse mahrum kalmasın, miskinler gelip hisselerine düşecek yardımı alsınlar!..
Az sonra mescidin önünde en alt derecedeki yoksullar toplanmış, kasıp kavuran ihtiyaçlarını bir ölçüde karşılayacak imkana kavuşacak olmanın sevincini yaşıyorlardı.
Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri şöyle bir gözden geçirdikten sonra elindeki mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini verirken tatlı tebessümlerle mutluluğunu açıkça belli ediyordu. Mutluydu; çünkü en büyük sevincini yoksula yardım ederken duyuyordu. İşte o anda da ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını gideriyordu. Nihayet elindeki imkan bitti, yardım isteyecek insan da bitti. Demek ki hesap iyi yapılmıştı.
Ne var ki çok geçmeden ötelerden koşup gelen bir bedevi görüldü. Adam hem koşuyor hem de nefes nefese söyleniyordu. Yardım dağıttığınızı duydum, onun için koştum; ama yine de yetişemedim. Zaten ben hep böyle şanssızım...
Allah Resulü Efendimiz sordu:
- İhtiyacın çok mu fazlaydı? Saymaya başladı ihtiyaçlarını. Hepsi de zaruri ihtiyaçtı. Ama Resulüllah'ın da imkanı bitmiş, elinde avucunda olanı tümüyle vermiş, tek dirhemi bile kalmamıştı. Efendimiz, şefkatle baktı yoksul adamın üzgün yüzüne. Sonra beklenmeyen açıklamasını yaptı:
- Üzülme, dedi, ihtiyaçlarını yine alacaksın, hem de hiçbirini eksik bırakmadan!..
- Nasıl olacak diye heyecanlandı yoksul adam. Efendimiz kelimelere basarak konuştu:
- Şimdi buradan kalk şehrin içine dal, ihtiyaçlarını hangi dükkanda bulursan al, satıcılara da de ki:
- Mal benim, borç Resulüllah'ın! Ödemeyi Resulüllah yapacaktır!..
Adam önce şaşırdı. Sonra toparlanarak sevinçle çarşının yolunu tuttu, alacaklarının hesabını yaparak heyecanla gidiyordu.
Olayın şahidi olan Hazreti Ömer fedakârlığın bu kadarını fazla buldu. Nihayet düşüncesini dile getirmekten kendini alamayarak dedi ki:
- Ya Resulüllah! Sen gücünün yettiğiyle mükellefsin. Elinde olanı tümüyle verdin, geriye bir şey kalmadı, neden bu sefer de yardım edemediğin yoksulun borçlarını yükleniyorsun? Bu kadarı da fazla değil mi?
Bu sözlerden hiç de memnun olmayan Resulüllah'ın yüzündeki tebessümün kaybolduğu görüldü. Halbuki o ana kadar çok mutluydu. Tebessümü hiç eksik olmuyordu. Bunun üzerine oradaki bir sahabi söze karıştı:
- Ya Resulüllah dedi, sen Ömer'e bakma ver, arşın sahibi Allah da sana verir, seni boş bırakmaz!.. Fedakârlığını sürdürmesi isteğinden memnun olan Relulüllah'ın (sas) tebessümü tekrar yüzünde belirdi. Şöyle ölçü veriyordu yoksula yardım konusunda:
- Hiçbir şeyi olmayan, çorbasının suyunu çoğaltsın, onu da bulamayanların imdadına bol sulu çorba ile koşsun, yine çevresindeki yoksula ilgisiz kalmasın!
Ahmed ŞAHİN
Zaman
27 Mart 2007, Salı
Geçen seneki Kutlu Doğum Haftası'nda geniş kitlenin şevkle okuyabilmesi için Efendimiz'in hayatındaki mesaj yüklü çarpıcı olayları toplayarak bir kitap içinde okuyucuya sunmuştum. 'Peygamberimiz'le Yaşamak' adını verdiğimiz bu kitap geçtiğimiz Kutlu Doğum Haftası'nda çok ilgi görmüş, hatta toplu halde alıp dağıtanların gösterdiği yakın ilgi sebebiyle baskısı yetmiş bine kadar çıkmıştı.
Bu seneki Kutlu Doğum'da ne kadar ilgi göreceğini bilemiyorum. Ancak bu sene de yine kutlayacağımız Kutlu Doğum münasebetiyle kitaptan bir yoksula yardım örneği arz etmek istiyorum sizlere. Ümit ediyorum ki siz de benim gibi bu eşsiz olayı ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz. "Peygamberimizle Yaşamak" kitabından aynen alıyorum buraya...
"Mal senin, borç benim!"
O'nun ideali insanlığa hizmet etmekti. Yoksa insanlığı kendisine hizmet ettirmek değildi. O sebeple eline geçeni yemez yedirir, içmez içirir, yönettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu. Yine bir miktar imkan geçmişti eline. Çevresine de münadiler göndermiş, sesleniyorlardı Medine sokaklarında:
- Resulüllah (sas) mescidin önünde miskin derecesindeki muhtaçları bekliyor, kimse mahrum kalmasın, miskinler gelip hisselerine düşecek yardımı alsınlar!..
Az sonra mescidin önünde en alt derecedeki yoksullar toplanmış, kasıp kavuran ihtiyaçlarını bir ölçüde karşılayacak imkana kavuşacak olmanın sevincini yaşıyorlardı.
Nitekim düşündükleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri şöyle bir gözden geçirdikten sonra elindeki mevcudu da hesap ederek önünden geçenlere hisselerini verirken tatlı tebessümlerle mutluluğunu açıkça belli ediyordu. Mutluydu; çünkü en büyük sevincini yoksula yardım ederken duyuyordu. İşte o anda da ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını gideriyordu. Nihayet elindeki imkan bitti, yardım isteyecek insan da bitti. Demek ki hesap iyi yapılmıştı.
Ne var ki çok geçmeden ötelerden koşup gelen bir bedevi görüldü. Adam hem koşuyor hem de nefes nefese söyleniyordu. Yardım dağıttığınızı duydum, onun için koştum; ama yine de yetişemedim. Zaten ben hep böyle şanssızım...
Allah Resulü Efendimiz sordu:
- İhtiyacın çok mu fazlaydı? Saymaya başladı ihtiyaçlarını. Hepsi de zaruri ihtiyaçtı. Ama Resulüllah'ın da imkanı bitmiş, elinde avucunda olanı tümüyle vermiş, tek dirhemi bile kalmamıştı. Efendimiz, şefkatle baktı yoksul adamın üzgün yüzüne. Sonra beklenmeyen açıklamasını yaptı:
- Üzülme, dedi, ihtiyaçlarını yine alacaksın, hem de hiçbirini eksik bırakmadan!..
- Nasıl olacak diye heyecanlandı yoksul adam. Efendimiz kelimelere basarak konuştu:
- Şimdi buradan kalk şehrin içine dal, ihtiyaçlarını hangi dükkanda bulursan al, satıcılara da de ki:
- Mal benim, borç Resulüllah'ın! Ödemeyi Resulüllah yapacaktır!..
Adam önce şaşırdı. Sonra toparlanarak sevinçle çarşının yolunu tuttu, alacaklarının hesabını yaparak heyecanla gidiyordu.
Olayın şahidi olan Hazreti Ömer fedakârlığın bu kadarını fazla buldu. Nihayet düşüncesini dile getirmekten kendini alamayarak dedi ki:
- Ya Resulüllah! Sen gücünün yettiğiyle mükellefsin. Elinde olanı tümüyle verdin, geriye bir şey kalmadı, neden bu sefer de yardım edemediğin yoksulun borçlarını yükleniyorsun? Bu kadarı da fazla değil mi?
Bu sözlerden hiç de memnun olmayan Resulüllah'ın yüzündeki tebessümün kaybolduğu görüldü. Halbuki o ana kadar çok mutluydu. Tebessümü hiç eksik olmuyordu. Bunun üzerine oradaki bir sahabi söze karıştı:
- Ya Resulüllah dedi, sen Ömer'e bakma ver, arşın sahibi Allah da sana verir, seni boş bırakmaz!.. Fedakârlığını sürdürmesi isteğinden memnun olan Relulüllah'ın (sas) tebessümü tekrar yüzünde belirdi. Şöyle ölçü veriyordu yoksula yardım konusunda:
- Hiçbir şeyi olmayan, çorbasının suyunu çoğaltsın, onu da bulamayanların imdadına bol sulu çorba ile koşsun, yine çevresindeki yoksula ilgisiz kalmasın!
Ahmed ŞAHİN
Zaman
27 Mart 2007, Salı