Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

maide 44 (1 Kullanıcı)

nartdode

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2008
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
88
"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide:44)

Gelelim alimlerin bu ayeti celile hakkındaki tefsirlerine:

İmam Kurtubi El-Camiu li-Ahkami'l-Kuran:

"Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ ken*dileridir." Diğer âyetlerde de "zalimlerin, fasıkların ta kendileridir" dîye buyurulmaktadır. Bu âyetlerin hepsi kâfirler hakkında nazil olmuştur. Bu da Müslim'in Sahih'inde el-Berâ yoluyla gelen hadiste sabit olmuştur ki, bu ha*dis daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Büyük çoğunluk da bu görüş*tedir. Müslüman ise, büyük günah işleyecek olsa dahi kâfir olmaz.

Âyet-i kerimede hazf edilmiş ifadelerin bulunduğu da söylenmiştir. Yani, kim Kur'ânı reddetmek suretiyle Hz. Rasulün de sözünü inkâr yoluyla Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyecek olursa, o kişi kâfirdir. Bunu, İbn Abbas ve Mü-cahid söylemiştir. Bu açıklamaya göre âyet umumidir.

İbn Mes'ud ve el-Hasen der ki: Bu âyet-i kerime ister Müslüman, ister yahudi, ister katır olsun Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyen herkes hakkında umumidir. Yani, bunun doğruluğuna inanarak ve bu şekilde hüküm ver*menin helal olduğuna kanaat getirerek...

Ancak, kendisinin haram işlediğine inanarak böyle bir iş yapan ise, Müslümanların fasıkları arasında yer alır. İşi de Allalı'a kalmıştır. Allah dilerse onu azaplandırır, dilerse de ona mağfiret eder.

İbn Abbas da kendisinden nakledilen bir rivayete göre şöyle demektedir: Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyecek olursa o, kâfirlerin işine benze*yen bir iş yapmıştır.

Şöyle de denilmiştir: Yani, kim Allah'ın bütün indirdikleriyle hükmet*mezse, o kimse kâfirdir Ancak, tevhid İle hükmetmekle birlikte, şer'î bazı hü*kümler gereğince hükmetmeyen kimse, bu âyetin kapsamına girmez. Doğru olan birinci görüştür. (İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil'l-Kur'an, Buruc Yayınları: 6/243-245.)

İbn-i Kesir Tefsiri :

Abdullah İbn Abbas'dan : Bu ayette küfür, sizin anladığınız manada küfür değildir, dediği rivayet edilmiştir. Tavus da: Buradaki küfür, dinden çıkaran küfür değildir, demişti. (İbn- Kesir Tefsiri c.2 s.24 Sağlam Yayınevi)

Ebu Cafer Muhammmed b. Cerir et Taberi Tefsiri:

Tavus diyor ki: Bir kişi, Abdullah b. Abbas'tan, ‘Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler..' ayetlerini sordu ve dedi ki: ‘ Bir kimse bunu yaparsa kafir mi olur? ‘ Abudullah b. Abbas da dedi ki : ‘Onun bunu yapması kafirliktir. Fakat o kimse Allah'ı ahiret gününü, şunu vu şunu inkar eden kimse gibi değildir.

Abdullah b. Mesud nakledilen diğer bir görüşe göre ‘ Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendisidir.' Ayetindeki ‘Kafirler'den maksat, Allah'ın indirdiğini inkar ederek onun dışındaki şeylerle hüküm verenlerdir. Allah'ın indirdiğini, Allah tarafından olduğunu kabul ederek onun dışındaki şeylerle hüküm verenler ise zalimler ve fasıklardır. (Taberi Tefsiri c.3 s.308-309 Hisar Yayınevi)

İşte tüm bu açıklamalardan sonra kişi inkar etmedikçe, ki inkar'ın içerisine tercih ve hafife almada girer, dinden irtidat etmediği neredeyse alimlerin tamamının ittifaken kabul etmiş olduğu bir gerçektir.

Gelelim özellikle Hariciye görüşünü savunan mezheplerin ki günümüzde bu görüşü savunun Vahhabi mezhebi taraftarları da mevcut, çokça ileri sürdükleri tağut ile alakalı ayetlere. Örneğin;

"Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." (Nisa:60)

"Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip (inkar edip) Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir." (Bakara:256)

Bu ayetlerde geçen tağut nedir ve bir müminin tağuta karşı tutumu ne olmalıdır bunu kısaca ele alalım.

"Ta-ğa-ye", kökünden mübalağa tipiyle bir cins isimdir. ‘Sınırı aşmak, isyanda ve karşı çıkışta fazla ileri gitmek, hadde tecavüz etmek' manalarına gelir, mastarı ‘tuğyan'dır. Suyun yatağını aşıp taşması manasında Kuran'da Nuh tufanının anlatıldığı kıssada bu kelime şöyle kullanılır;

"Su tuğyan ettiğinde sizi akıp giden(gemi)de biz taşıdık." (Hakka:11)

Yine aynı surede, sanılandan, beklenilenden çok daha korkunç olan soğuk fırtınayla beraber gelen zelzele için de ‘tağiye' kelimesi kullanılmıştır;

"Semud'a gelince; onlar, şiddetli bir sarsıntıyla yok edildi." (Hakka:5)

Ayrıca "Sakın tartıda ölçüden şaşmayın" (Rahman:8) ayetinde de aynı kökten türeme fiil kullanılmıştır. Peygamberle alakalı olarak;

"Gözü kaymadı ve şaşmadı, and olsun, o Rabb'in en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü." (Necm:17-18) ayetinde aynı kökten ‘şaşmak, çevrilmek' manalarında kullanılmıştır. Kavramın bu manalarıyla o toplumun insanlarınca kullanıldığı ve herhangi bir şekilde haddi aşmayı içerdiği açıktır.

Bu şekli, İbnü Cerir et-Taberi şöyle tarif ediyor;

"Allah'a karşı isyankar olup, zorlama ile veya gönül rızasıyla kendisine tapılıp mabut tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer herhangi bir şeydir." Başka bir ifade ile "Başkaları üzerinde rabbleşip başkalarının dünya hayatını yönlendirip yeryüzünün rabbi kesilmeye çalışan ‘şey'lerdir."

Ve yine Bakara suresinin 256 ayetinin tefsirinde İmam Taberi tağut için şunları söylemektedir:

Ayette zikredilen ‘Tağut' kelimesinden maksat. Ömer b. el- Hattap, Mücahid, Şa'bi, Dehhak, Katade ve Süddiye göre Şeytan demektir ve Muhammede göre sihirbaz demektir ve Cabir b. Abdullaha göre Kahin demektir. Taberi, Tağut hakkında söylenecek en doğru görüşün, onun, Allaha karşı azgınlaşan ve Allahın dışında kendisine tapınılan şeydir, diyen görüş olduğunu söylemiştir. İsterse tağut, kendisine tapanları zorla taptırmış olsun, isterse onun zoru olmadan insanlar kendilerinden ona tapmış olsunlar. Bu nedenle, kendisine tapılan bu varlık Şeytan da olabilir Heykel de, put da yahut başka herhangi bir şeyde. ((Taberi Tefsiri c.2 s.115 Hisar Yayınevi)

Yine İbn-i Kesir ise bu ayet ve tağut hakkında şunları söylemektedir:

"Tağut'u inkar edip Allah'a inanan kimse" Yani kim, putlardan, eş ve ortak koşulanlardan, şeytanın çağırmış olduğu, Allah'tan başka tapılan her şeyden kendini sıyırıp uzaklaştırır, Allah'ın bir olduğuna inanıp sadece O'na ibadet eder ve O'ndan başka ilah bulunmadığına şehadet ederse "kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmılştır." Yani işini yoluna koymuştur, en güzel ve doğru yola girmiştir. Bu, sıkıca rabtedilme, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa benzetilmiştir. Sağlam Kulp: İmandır veya İslam'dır. ((İbn- Kesir Tefsiri c.1 s.213 Sağlam Yayınevi)

Tüm bu tefsirler ve bunun gibi onlarcası hep tağutun İslam karşıtı yani küfrü temsil eden her şeyin kapsadığını çok net bir şekilde dile getirmektedir. Özellikle Bakara suresinin 256 ayeti celilesinde geçen şu ibare "Tağut'u inkar edip Allah'a inanan kimse" yani tağut'un iman'ın, İslam'ın tam karşısında duran küfür olduğunu çok net bir şekilde ifade etmektedir. Dolayısıyla inkar edilmesi gerekir. Kimde onu inkar etmez ise küfürü inkar etmemiş olur ki, bu Allah muhafaza kişiyi dinden çıkarır. Şu durumda örneğin küfrü temsil eden demokrasi'yi, laikliği ve cumhuriyeti, yani tüm tağuti sistemleri, inkar etmediği müddetçe veya onlara iman ediği sürece irtidat söz konusudur. İşte bu gerçeği alim Abdulkadim Zellum yazmış olduğu şu eserinin başlığında da ne kadar net ifade edilmektedir: Demokrasi Küfür nizamıdır, onu almak, tatbik etmek ve ona davet etmek haramdır. Yani kim tağutu (tüm İslam dışı olan her şeyi) inkar ederde onunla amel ederse yapmış olduğumuz tüm mezkur delilerden ötürü halen Müslüman'dır, lakin çok büyük günah işlemiştir.

Son olarak ta tekfir hastalığının ne kadar kötü bir haslet olduğunu ele alarak yazımıza son vermek istiyorum:

Tekfir ıstılahta, bir Müslüman veya Müslüman kabul edilen bir kimseyi küfre nispet etmek; küfre girdiğini söylemektir. Küfür içerisinde olan bir kişi bu durumdan kurtulup Müslüman olabileceği gibi; Müslüman olan bir kişi de dinden dönerek küfre girebilir. Ancak Müslüman olan bir kimsenin hangi durumlarda küfre girebileceği; küfür ile iman arasındaki sınırın tayini tarih boyunca mezhepler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Hatta bir mezhebe bağlı âlimler bile bazen farklı görüşler ileri sürebilmektedir. Bu konudaki tartışma, Haricîlerin ortaya çıkışıyla, yani Hz. Ali'nin döneminden günümüze kadar devam ede gelmektedir.

Hz. Ali ile Muaviye arasındaki anlaşmazlığın çözüme kavuşturulması için hakeme gidilmesini isteyen, sonra hakem olayının arzu edilen şekilde sonuçlanmaması üzerine daha önce Hz. Ali ordusunda bulunan, hatta hakemi kabul etmesi için ısrarda bulunanlardan bir gurup başkaldırmış ve Hz. Ali'yi, Allah'ın hükmünü bırakarak beşerin hükmüne başvurmakla itham etmiş ve Hz. Ali ile hâlâ ona taraftarlık yapanların küfre girdiklerini ileri sürmüşlerdi. Haricî olarak adlandırılan bu gurubun bu davranışlarıyla İslâm tarihinde tekfir meselesi gündeme gelmiş, bilahare çeşitli nedenlerle bazen haklı ve bazen haksız olarak tekfir daima Müslümanların gündemini işgal etmeye devam etmiştir.

İşte, bu tekfir olgusunu Müslümanların gündemine koymaya çalışan tüm cemaat ve bu cemaatlere bağlı olan fertlerin, bilmeleri gereken şu gerçeği söyleyerek sözlerime son vermek istiyorum. Allah (c.c.)'hu hiç bir mümine çıkıp kişilerin hallerini araştırıp onları tekfir etmemizi istememiş, bilakis ümmetin hatta insanlığın kurtuluşu olacak olan Raşidi Hilafet Devletini kurup onunla insanlığa ilahi nur saçmamızı istemektedir. Bu ilahi görevi bizlere gösteren Allah'ın Resulü Muhammed (s.a.v.)'dir ve onu en güzel bir şekilde örnek kabul edip Halifeliğini yapmış olan Raşidi Halifelerdir. Yoksa bazıların örnek aldığı, dördüncü Raşidi Halife olan Ali (r.a.)'na karşı gelip hatta onu tekfir edip canına kast eden Hariceye mezhebi ve onun fitne yayan günümüzün modern uzantısı değil.

Allah'ım bizleri bu dava üzere şehit olmayı nasip eyle ve aramıza fitne sokmak isteyen hiç bir kimseye fırsat verme... Amin.
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Yani, bunun doğruluğuna inanarak ve bu şekilde hüküm ver*menin helal olduğuna kanaat getirerek...

Ancak, kendisinin haram işlediğine inanarak böyle bir iş yapan ise, Müslümanların fasıkları arasında yer alır.



Abdullah b. Mesud nakledilen diğer bir görüşe göre ‘ Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendisidir.' Ayetindeki ‘Kafirler'den maksat, Allah'ın indirdiğini inkar ederek onun dışındaki şeylerle hüküm verenlerdir. Allah'ın indirdiğini, Allah tarafından olduğunu kabul ederek onun dışındaki şeylerle hüküm verenler ise zalimler ve fasıklardır. (Taberi Tefsiri c.3 s.308-309 Hisar Yayınevi)

kardeş akiden belli oldu bu yazından... :)...

Allahdan kork bazı yerlere yorumlar eklemişssin...

ve abdullah bin mesudun bu sozunu kendi murcie goruşne uygunlaştırmışsın.. oradakı kasıt dunyalık bir sebepten dolayı, bir şeri hukmu koyupta başka bir şeri hukmle hukm etmektir...

bu konudaebu hanzala kardeşin sohbetlerini dinle..ve getirdgi alim delillerini incele...insanları yalan yalnış yonlendiripte sapık fikrinizi yaymayın...

http://forum.islamiyet.gen.tr/dini-sohbetler/94323-la-ilahe-illallah-ve-sartlari.html

Allahin indirdigiyle hukm etmemek ve kanun koymak

http://ia310826.us.archive.org/2/it...rlar_1_Allah_in_indirdigi_ile_hukmetmemek.mp3
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Hepimizin bildiği üzere abdesti bozan bazı durumlar vardır. Kişi abdest aldıktan sonra şayet bu hallerden bir tanesi kendisinden sadır olursa o kisinin abdesti bozulur ve abdest ile yapılabilecek amelleri yapamaz.
İste nasıl abdesti bozan bazı durumlar varsa aynı sekilde imanı ve tevhidi bozan durumlar da vardır. Bunlar bazen bir söz, bazen bir amel ve bazen de bir inanıs biçimi yani itikaddır. Bunlara küfür sözleri, küfür amelleri ya da küfür itikadı denir. İste kim iman ettikten sonra küfrü gerektiren sözlerden birisini
söylerse ya da küfür amellerinden birini islerse dinden çıkar ve mürted olur.

Örnek olarak, ikrah (zorlama) olmadan küfür ilkelerini ikrar ederse, demokrasinin, laikliğin İslam dininden daha iyi olduğuna inanırsa, putlara ibadet ederse, hac takarsa dinden çıkar ve mürted olur.

Aynı sekilde Allah’ın kanunlarını bırakarak yeni kanun ve yasalar çıkarmak da küfür amellerindendir. Kim hangi niyetle olursa olsun, Allah’ın kitabından bağımsız bir sekilde kanun çıkarır, yasa koyarsa o kimse kâfir olmustur. Bu
konuda İslam ümmeti icma etmistir. Böyle bir amelde bulunan kimsenin kâfir olacağına dair Allah’ın kitabında yüzlerce ayet İslam alimleri bu ayetlere yaptıkları tefsirlerde günümüzde olduğu gibi Allah’ın kitabını terk ederek kanun ve yasa koyanların kâfir olacağını açık açık söylemislerdir. Mesela büyük
müfessir İbn-i Kesir (rahimehullah) Maide Suresi’nin 50. ayetinin tefsirinde söyle demektedir:

“Allahu Teala, her hayrı kapsayıcı, her serri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip, bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kisilerin görüslerine, dalâlet ve sapıklığı ihtiva eden değer yargılarına ya da çesitli dinlerin karısımı ve beseri görüslerden meydana gelen Cengiz Han'ın vazettiği Yes'ak gibi İslam dısı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor. Yes'ak, Cengiz Han'ın Kur'an, Tevrat, İncil ve kendi görüslerine dayanarak ortaya koymus olduğu kanunları
ihtiva eden bir kitaptır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları, İslam'a girdikleri halde bu kitabı anayasa kitabı olarak görmeye devam ettiler. Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetini bir kenara atarak bu kitaptaki hükümlerle Tatarlara hükmettiler. İste böyle davranan kimseler kâfirdir. Bunlarla büyük küçük her meselede yalnız Allah'ın hükmüne dönünceye kadar savasmak farzdır." (İbn-i Kesir: 5/2364.)

İbn-i Kesir (rahimehullah) aynı fetvayı el-Bidaye ven Nihaye isimli eserinde de tekrarlamaktadır. İbn-i Kesir'in bu fetvası üzerine Said Havva söyle demektedir:

“Allame İbn-i Kesir'in söylediği bu fetvaya karsı çıkan hiçbir alim tasavvur etmem. Biz aslen sunu açıkça söyleriz. Bir parti İslam nizamını terk ederse, kendi tüzüğüne küfür maddelerini katarsa veya La İlahe İllallah kelimesine ters kanun ve dustur vazederse, biz onlara kâfir deriz. Aynı sekilde kim de böyle bir hükümete yardım edip, onları kollarsa biz ona da kâfir deriz." (El'Esasü Fit’Tefsir, Maide Suresi 50. ayetin tefsiri.)

İbn-i Teymiye (rahimehullah) Allah’ın helal ve haramlarını terk ederek kanun koyanların kâfir olduğuna dair ümmet arasında icma olduğunu söylemis ve bunu meshur “Mecmuu-l Fetava” isimli eserinde birkaç yerde tekrarlamıstır. (Bkz. Mecmuu-l Fetava, 3/267, 28/52.)

Aynı şekilde de Allame İbn-i Kayyim el-Cevziyye de bu konuda icmayı zikretmektedir. (Ahkamu Ehlu-z Zimme; 1/259.)
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
bu konuda okadar çok delil var ki, şimdi hepsini yazmak istemiyorum...helal gormeme konusuna gelince o hakta bir konu acacagim inşallah...
 

nartdode

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2008
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
88
azerbaycan li; senin burada "sanal" da konuştuğun şeyleri, şevval de ve miranşah ta çok konuştuk:) "tekfir" ehlinden kişilerlede çok konuşuldu. ebu hanzala ilede konuşuldu:) benim akidem selef akidesi inşaAllah.. mürcie diyerek iftira attın (hakkım helaldir) lakin gidip oraları bir görmeni tavsiye ederim.

cehalet mazerettir.. buna binaen yazılan ve konuşulan şeylerdi onlar. aslında senin, benimle değilde, avukat tuttuğu için hanzala ve dolayısıyla seni tekfir eden "dar-ul tawhid" grubuyla bir münazara yapman gerekir.

ebu hanzala (ALLAH razı olsun) sağlam kardeştir.
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
cehalet mazerettir.. buna binaen yazılan ve konuşulan şeylerdi onlar. aslında senin, benimle değilde, avukat tuttuğu için hanzala ve dolayısıyla seni tekfir eden "dar-ul tawhid" grubuyla bir münazara yapman gerekir.

ebu hanzala (ALLAH razı olsun) sağlam kardeştir.


ben iftira atmadım bu gorüş sahibleri murciedir...Kalbinde itikat etmeden kufr ameli işlemek ve ya kufr soz soylemek dige konu açtım...Alaaddin palevi hocanın yazısı oku..orada da murcie diyor kendisi ve zaten Azerbaycanda selefi dige geçinenlerin bir çogu ayni boyle murciedir...

avukat tutmak ve hanzalanin temyize başvurması konusu aslında anlamak için açık bir olaydır...bu konuda yazacam erzurumlu kardeşe sozum var zaten...neyse bu konuyu uzatmaya gerek yok...sadece kalbi ile helal gorme delilini kendinizden getiripte tagutları savunmayin...cehaletin ozur olmasi konusu ise buyuk ve baska bir konudur...o hakta da bir konu acarız, alimlerin gorusunden yani alinti ederiz..
 

nartdode

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2008
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
88
en büyük farz olan tebliğ edersin, itikadi ve ameli imanı anlatırsın. kişiye hatasını kuran ve sünnet ile anlatırsın.. ondan sonra o kişiden cehalet kalkmıştır. ibni teymiye (rahimehullah) nin "temekkün kuralı" üzere öyle diyoruz.. yani sana göre ibni teymiye de mürcie?
 

nartdode

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2008
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
88
ayrıca; parlementer sistemler, tarikatlar, şeyhler, rabıtalar, velayetçiler.. vs tamamı şirk üzeredir. içinde bulunupta araştırmamak tabii ki mazeret değildir, fakat azerbaycanli bu insanlara anlatmak bilenlerin üzerine farzdır.

haramlığı bilinen şey hususunda cehalet kabul edilmez. günümüzde gelenekselleştirilmiş bir çuval islami kavram var, "yalanlarını yüzlerine vur!!!"

yada şurdan başla, "vatan sevgisi imandandır" (anladın sen bunu:)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt