Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mahmut Efendi Hz.lerinden İnciler... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
VAY ZULÜM
YAPANLARIN HALİNE



"O gün, mülk Allah'ındır. İnsanlar arasında hüküm verir. (Bu hüküm gereği) iman edip iyi davranışlarda bulunanlar Naim cennetlerinin içindedirler." (Hacc, 22/56)
Mevlâ Teâlâ, kahhar ve cebbar olduğunu anlamaları için o gün tasarrufatını açar ve kullar anlar ki bugün Mevlâ'nın kahhariyeti ve cebbariyeti karşısında yapacakları hiçbir şey yoktur, herhangi bir yardımcı da bulmaları mümkün değildir.
O zâlimler, o fâsıklar, o münâfıklar, o kâfirler dünyada istedikleri gibi bağırmış, çağırmış, zulüm ve isyanda onlara müsaade edilmiş, herhangi bir müdahalede bulunulmamıştı. Şimdi hesap günüydü, bu günde onların hiçbir iş, hareket ve fiiline müsaade yoktur. Hatta özür dilemelerine bile müsaade edilmeyecektir. Mevlâ'mız bu durumu bize şöyle haber vermektedir:
"O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay hâline! Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür." (Mürselat, 77/34–35)
Hiçbir çare yok, hüküm Mevlâ'mızın kudret elindedir. Dünya hayatında yapacağınızı yaptınız, birbirinizi kırdınız geçirdiniz. İnsanların kalplerini kırdınız, zulüm ve işkence ettiniz. İnsanlara bunları reva görmek maharet değildir. Maharet; kırmak değil düzeltmektir, zulmetmek değil yardım etmektir. En büyük maharet ve hüner de İslâm şeriatını korumak, din–i İslâm'ı yaşamaktır. Allah hepimize bu hüneri verir inşallah.
İşte o büyük hesap gününde Mevlâ Teâlâ, dünya hayatında yaptığı isyan ve zulümlerden dolayı, insanı cehenneme koyacaktır. Koyar mı? Koymaz mı? Koyar. İşte bu nedenledir ki, çok dikkat edelim, zulme yanaşmayalım, değil insana hiçbir canlıya zulüm yapmayalım. Zulüm çok çirkin bir iştir. Zulüm o kadar çirkin bir iştir ki, velev ki bir kediye karşı yapılacak olsa bile bunun ceza–i müeyyidesi çok ağırdır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Bir kadın açlıktan ölünceye kadar hapsettiği kedi, yüzünden cehenneme girdi, azap gördü."

AZAP GELEBİLİR
"Ehl–i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın." (Haşr, 59/2)
Âyet–i kerimede konu edilen olay, Medine'de cereyan etti. Mü'minler Benî Nadir Yahudilerinin görünen kuvvetlerine bakarak, onların bu gücü karşısında onlara bir şey yapamayacakları, yurtlarından çıkaramayacakları düşüncesindeydiler. Mü'minler böyle düşünürken Yahudiler ne düşünüyordu? Onlar da güçlerinin fazlalığına, kalelerinin sağlamlığına güveniyor ve istihkamlarının kendilerini koruyacağını, başlarına gelecek her türlü azaba mani olacağını düşünüyorlardı.
Benî Nadir Yahudilerinin hesap edemedikleri bir taraftan Allah'ın azabı öyle bir geldi ki, onları yakaladı ve neye uğradıklarını şaşırdılar. Zaten yürek ve cesaretleri zayıf insanlar olduğundan, kalplerine bir korku düşünce, güvenleri sarsıldı, korku içine düştüler.
Öyle bir korkuya kapıldılar ki, elleri ayakları birbirine dolaştı. İçlerinde oturdukları evlerini kendi elleri ile yıkmaya, kırıp dökmeye başladılar. Evleri mü'minlere kalmasın diye her tarafı kırıp döktüler.
Ey insanlar! Namazı, orucu, zekâtı, haccı ve diğer ibadetleri terk etmeyin. Eğer siz Allah'ın emrettiği bu ibadetleri terk eder, Allah'ın sevmediği, lânet ettiği yerleri doldurursanız, camileri, medreseleri, Allah'ın zikredildiği mekânları boş bırakırsanız, belâyı bekleyin, size de gelebilir.
Dikkat edin, belâ geliverir de farkına varmazsınız.
Mükellef olmayan mahlûkat gibi yatmayalım, bir an önce Allahu Teâlâ'dan af dileyelim. Ya Rabbi, bizi affet!..

SİZ ISLAH OLMAZ
BİR KAVİMSİNİZ
"Biz, Kitap'ta İsrailoğulları'na: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik." (İsra, 17/4)
Yahudiler, yeryüzünü ifsat ettiler, fesada verdiler. Tevrat'ın hükümlerini terk ettiler ve hükümlerini nefislerinin istekleri üzerine değiştirdiler. Allah Celle Celâluhu'nun haram kıldığı şeyleri, Yahudiler helâl kılmaya başladılar. Yahudiler o kadar sapıttılar ki, iman ve ihlâs çizgisinden ayrılmayan âlimlerini öldürdüler. Âlimlerini öldürmekle yetinmediler, kendilerine gönderilen peygamberleri de şehit ettiler. Bu durum bir âyet–i celilede bize şöyle haber verilmektedir:
"Andolsun ki İsrailoğulları'nın sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu etmediği (ilâhî hükümleri) getirdi ise, bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler." (Maide, 5/70)
"Bunların ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi." (İsra, 17/5)
İsrailoğulları'na yazılan birinci vaadin zamanı geldiğinde, Mevlâ Teâlâ onların üzerine güçlü kuvvetli, savaşçı kullarını musallat etti. İsrailoğulları'na musallat olan Buhtünnâsır ve ordusu idi. Buhtünnâsır ordusu ile birlikte İsrailoğulları'nın üzerine amansızca saldırdı, öyle bir saldırdı ki, bir daha ayağa kalkacak tâkat bırakmadı onlarda. İsrailoğulları'nın elinde bulunan toprakları işgal etti, savaşçılarını, âlimlerini kılıçtan geçirdi. Kudüs'e girdi, şehri baştan başa tahrip etti, Beyt–i Makdis'i tahrip etti. O kadar ileri gittiler ki, sokak aralarında dolaşarak, önlerine çıkan Yahudi erkeklerini öldürdüler. Kadınları ve çocukları esir aldılar. Bu durum İsrailoğulları'nın isyan, fesat ve bozgunculuklarının karşılığı olarak dünyada kendilerine verilen bir azaptı.
Bu azaptan kaçarak, gizlenerek kurtulan Yahudiler, akıllarını başlarına topladılar. Tevbe, istiğfarda bulundular. Tevrat'ın hükümlerine sarıldılar, helâli helâl, haramı haram bildiler. Allah Celle Celâluhu İsrailoğulları'nın tevbeleri kabul edildi. Tekrar onlara ihsan ve lütufta bulunuldu. Bu durumu da Rabbimiz şöyle haber vermektedir:
"Sonra onlara karşı, sizi tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü artırdık; sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mabedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık)." (İsra, 17/6–7)
Aradan zaman geçer, Yahudileri perişan eden Buhtünnâsır öldürülür. Yerine gelenler onun yolundan giderler fakat, zamanla güçleri zayıflar. İsrailoğulları da zaman içinde esaretten kurtulurlar, yurtlarına dönerler, mallarına mülklerine yeniden sahip olurlar.
Ne zaman ki rahata erdiler, mal–mülk ve saltanat sahibi oldular, Rabbimizin nimetlerini elde ettiler, müzmin alışkanlıkları depreşmeye başladı. Azıtıp, sapıtmaya, sapmaya başladılar. Aradan zaman geçti, azgınlık ve sapıklıkları zirveye ulaştı. Zekeriya ve Yahya Aleyhisselâm'ı şehit ettiler. İsa Aleyhisselâm'ı da öldürmeye teşebbüs ettiler. Yeryüzünü yine fitne ve fesada verdiler. İşte o zaman Rabbimizin ikinci vaadi tahakkuk etti.
Mevlâ Teâlâ, bu sefer de onların üzerine yine güçlü kuvvetli bir kavmi musallat etti. Buhtünnâsır, çoktan ölmüştü, ama Rabbimizin Buhtünnâsır kulu bir tane değildi ki. Bu sefer de Romalıları onlara musallat etti. Romalılar önce İsrailoğulları'nın yurtlarını ellerinden aldılar, Kudüs'ü tahrip ettiler. Beyt–i Mukaddes–i yakıp yıktılar. Binlerce, yüz binlerce Yahudiyi öldürdüler.
"Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mabedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık)." (İsra, 17/7)

ŞU MÜJDEYE
BAKIN
Rivayet edilir ki; İbrahim Aleyhisselâm bir âsinin günah işlediğini görür. Bunun üzerine o âsiye beddua eder.
"Ey Allah'ım! Şu âsi kulunu helâk et." Bu hâdise birkaç kez tekrarlanır. İbrahim Aleyhisselâm, o âsi kulu birkaç kez daha günah işlerden görür. Her defasında aynı bedduayı eder. Bunun üzerine Rabbimiz İbrahim Aleyhisselâm'a buyurur ki:
"Biz her isyan edip günah işleyen kulu, helâk etseydik çok az kişi kalırdı (kurtulurdu). Fakat biz bir kul isyan edince ona mühlet veririz, eğer tevbe ederse kabul ederiz. Affını isterse azabını tehir ederiz. Çünkü biz biliyoruz ki, o bizim mülkümüzden çıkamaz."
Kardeşlerim şu müjdeyi görüyor musunuz?



NİYET ALLAH RIZASI OLUNCA
RIZKI ALLAH MÜJDELİYOR

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bugün Kur'an'ı para karşılığında okuyana "aferin" deniyor. Dünya menfaatini gözetmeden, sadece Allah rızası için okuyana ise, akılsız olarak bakılıyor. Allah rızası için ilim tahsiline çıkan, çocuklara, gençlere değer verilmiyor, yardımda bulunulmuyor. İlim tahsili için yola çıkanlar yol paralarına muhtaç oluyorlar, onların yol paraları dahi tedarik edilmiyor.
Rabbimiz, kendi rızası için, ilim tahsili için yola çıkıp hicret edenler için ne müjdeler veriyor biliyor musunuz? Allah Teâlâ kendi rızası üzere yola çıkanlara, bu hâl üzere ölenleri veya öldürülenleri kendisi güzel bir rızıkla rızıklandıracağını vaad ediyor. Burada bir incelik var, o inceliği anlamak lâzım. Rabbimiz "Ben vereceğim rızkını" buyuruyor, "onlar kazanacaklar" demiyor. Hem de misli olmayan bir rızık ile rızıklandıracağım, buyuruyor:
"Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Hacc, 22/58)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt