Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mahmut Efendi Hazretlerinden İnciler... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
İslâmın nurunu söndürmek için
mallarını harcayanlar...

"Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcadılar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır."(8/36)
Mekkeli müşrikler Bedir savaşı için yola çıktıklarında, müşrik ordusunun iaşesinin temini için on iki müşrik anlaşmıştı. Bunlardan bir tanesi de Ebu Cehil'di. Bu on iki müşrik küffar ordunun her türlü ihtiyacını gidermede birbirleri ile yarışıyorlardı. Servetlerinin büyük kısmını bu yolda harcadılar. İşte yukarıda yazdığımız ayet–i kerime onlar için nazil oldu.
Bu ayet–i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyordu:
"Ebu Cehil ve arkadaşları, Allah yolunda giden insanları yollarından çevirmek için, Muhammed ve arkadaşlarının mağlup olup dünyada tek bir Müslüman kalmaması için mallarını seferber ettiler. Bu kâfirler benin verdiğim mal ile benim emirlerimi karalamaya çalışıyorlar. Benim verdiğim malları benimle savaşmakta kullanıyorlar. Ancak şimdi bu batıl yolda harcadıkları mallar onlar üzerine hasret olacak. Neden mi? Gün gelecek bakacaklar ki, bu yaptıkları işten kendilerine zerre miktar bir fayda yok. Aksine zararın hesabı yok. İşte o zaman büyük bir pişmanlık olacak ama iş işten geçmiş olacak."
"… Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir."(4/140)
Cehenneme kâfir olarak gireceklerin vay haline, oradan bir daha çıkmayacaklar, ebedi olarak kalacaklar. Fakat mümin olup da, günahından dolayı cehenneme gidenler, günahlarının karşılığı olan cezayı çektikten sonra oradan çıkacaklar.
Buradan bunarı okuyunca sizlere çok kolay geliyor değil mi? Ne olacak nasılsa sonunda cehennemden çıkacağız? Öyle düşünmeyin, o cehennem ateşi çok dehşetlidir, öyle dünyadaki ateşlere benzemez. Cehennem ateşi ile dünya ateşini kıyaslayamazsınız, aralarında büyük farklılıklar vardır.
Her zaman soyluyorum, iman etseler kurtulacaklar. Ne olurdu kâfirliği terk edipte Müslüman olsalardı. Cezalarının sonucunda cennete gireceklerdi.
Yukarıda yazdığımız ayet–i kerimeye dönelim. O gün Ebu Cehil ve arkadaşları Bedir savaşı ile Müslümanları ortadan aldırmak için bütün güçlerini ve imkânlarını seferber ettiler. Ebu Cehil'in devamı olanlarda bugün aynı yolu izlemektedirler. Din–i İslam'ı mübin öğrenilmesin, Kur'an–ı Kerim okunmasın, hakikatler gizi kalsın, insanlar Müslüman olmasın diye bütün imkânlarını seferber ediyorlar. İşte bu durum kâfirlerin, din düşmanlarının geçmişten gelen huylarıdır. Bu durum Nemrud'da, Firavun'da ve Ebu Cehil'de ve günümüzde de aynıdır. Müslümanlarla uğraşmak, İslam'ın nurunu söndürmek için kasayı da, keseyi de feda etmekten geri durmazlar.
Ne kadar akılsız adamlar değil mi? Sen inanmamakla zaten en büyük kaybedenlerden olmuşsun. Birde milletin Müslümanlığı ile uğraşıyor. Sana ne milletin Müslümanlığından?

İNANMAMAK BİR YANA İNANANLARA DA

SAVAŞ AÇILIYOR
"Allah'ın murdarı temizden ayıklaması (mümini kâfirden ayırması) ve bütün murdarların bir kısmını diğer bir kısmının üstüne koyup hepsini yığarak cehenneme atması içindir. İşte onlar ziyana uğrayanların kendileridir."(8/37)
Allah–u Teala kâfirleri cehenneme toplayacak. Habis kâfir ile temiz Müslüman'ın arası ayrılacak. Kâfirler cehenneme konulduğunda onlara denilecek ki:
–Ebedi yurdunuzda tadın bakalım azabı.
İşte gerçek zarar görenler, ebedi kaybedenler bunlardır. Bu öyle bir zarardır ki, dünyadaki zararlara hiç benzemez. Dünyada ki zarar ne kadar büyük olursa olsun sonuçta telafisi mümkündür ama ahiret hayatındaki zararın telafisi yoktur. Dünya hayatı ahiret için bir telafi ve düzletme yeridir.
Kâinatı kim yarattı? Allah. Bütün insanları kim yarattı? Allah. Bütün yaratıkları bir hesap ve nizam ile yaratan ve onların uymaları için kurallar koyan kim? Allah. Kur'an–ı Kerim'i insanlara gönderen kim? Allah. Bu Kur'an–ı, okuyun, okutun ve onunla amel edin diye bizlere gönderdi. Bir kısım var ki; kendisi inanmadığı gibi Kur'an'da okumaz, başka ne yapar, Kur'an okunmasına da karşı çıkar. Yahu sen inanmıyorsun, başkalarından sana ne. Ne acayip bir iştir. Ne büyük bir hüsranlıktır.

TÖVBE KAPISI HERKESE AÇIKTIR
"İnkâr edenlere, (sana düşmanlık) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. Yok, geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin hali gözlerinin önündedir."(8/38)
Rabbimizin affı ne kadar geniştir. Dünyada ne kadar günah işlersen işle, eğer samımı bir kalp ile pişman olur ve tövbe edersen affa mahzar olacaksın. Bu ne büyük bir nimettir.
Ayet–i kerime de Rabbimiz, Peygamberimize haber veriyor ki; "o kâfirlere söyle, yaptıklarından vaz geçerlerse, geçmiş günahlarını bağışlayacağım." Bunan büyük garanti olur mu? Rabbimiz kâfirlere garanti veriyor, affedeceğim diyor.
Bu büyük garantiye inanmaz ve küfürlerinde devam ederlerse, onlara geçmiştekilere yapılan uygulamalar tatbik edilecektir. Geçmişte Nuh Aleyhisselam'ın kavmine, ne yapılmıştı? Rabbimiz şöyle haber veriyor:
"Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar."(71/25)
Nuh Aleyhisselam'in uyarı ve ikazlarını dinlemediler ve sonları felaket oldu, bütün dünya sularla doldu
"Nuh: Rabbim! Dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"(71/26)
"Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)" (71/27)
Nuh Aleyhisselam yüzlerce yıl mücadele etti ve sonunda baktı ki hiçbir umut yok. O zaman yukarıda ayet–i kerimde de geçen duayı yaptı.
Burada çok acayip bir farklılık var. Kâfirler tarih boyunca bir ahlakları vardır oda şudur, onlar "biz kâfiriz, biz Müslüman olmayız" derler ama bununla da durmazlar. Bizim kâfirliğimiz bir yana "bütün Müslümanlar da kâfir olacak" bunun mücadelesini verirler.
Rabbimiz bizi koru ve gözet. Senin yolundan ayırma…


BAŞARI ve ÜSTÜNLÜK KUR'AN'A SARILMAKLA ELDE EDİLİR

"Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz." (49/10)
İnsanları birbirinden ayıran, onları birbirlerinden üstün kılan veya alçaltan iman yâda küfürdür. Hâlbuki insanlar şurada yanılmaktadırlar, aralarında ki farklılığı neseplerde, ırklarda, lisanlarda arıyorlar. Bunun en açık örneği Osmanlı imparatorluğu zamanında göründü. Osmanlı yüzlerce yıl, kâfirlerle savaştı. Şimdi bir bakalım kâfirlerinin saflarına, ırkları, dilleri farklı bir Haçlı ordusu Osmanlıya karşı savaşıyordu. Haçlı ordusunun içinde çok farklı milletlere ve ırklara mensup insanlar vardı. Ya Osmanlı, onunda içinde çok farklı irk, nesep ve lisanlara sahip insanlar vardı. Osmanlı ile Haçlı Batı'yı birbirinden ayıran, Osmanlının imanı, Haçlı Batı'nın da küfrüdür.
Osmanlı ile Haçlı batının arasında meydana gelen her çarpışma, Müslümanların zaferi ile sonuçlandı. Bu durum yüzlerce yıl böyle devam eti. Yüzlerce yıl Batı şu sorunun cevabını aradı, "Osmanlı ile niçin başa çıkamıyoruz?" Sonunda bu soruya İngilizler cevap bulabildi. Osmanlının son yılarıydı. Batı, İngilizlerin önderliğinde bir Halı eseri hazırlığında bulunduğu sıralarda, Osmanlıyı ortadan kaldırmak için herkes fikrini söylerken, en dikkat çeken görüşü devrin İngiliz başvekili ileri sürüyordu. İngiliz başvekil Çörçil, konuşmasına başlamadan önce cebinden bir kitap çıkarıp, toplantıda bulunanlara derki:
–Bu elimde gördüğünüz kitap nedir biliyor musunuz?
Çörçil'in bu sorusuna salonda bulunanlardan ses çıkmaz ve Çörçil konuşmasına devam eder:
–Bu Osmanlının iman ettiği ve yüzerce yıldır bununla bizi mahvettiği kutsal kitapları Kur'an'dır. Tarih gösterdi ki, Osmanlı Kur'an'a bağlı kaldığı ve onun hükümleri ile amel ettiği surece bizim onlara karşı üstün olmamız imkânsızdır. Bu nedenledir ki; biz olarla hem savaşalım savaşmamızda daha elzem de onları bu kitaplarından önce soğutalım, sonrada uzaklaştıranlım. Bunu yaptığımız zaman, ortada ne Osmanlı kalır, nede bize üstünlük sağlayan bir millet.
İslam memleketlerine önce kendi kültürlerini, geleneklerini soktular. Müminlere, Batı'nın sapık fikirlerini okutturdular. Bunu yaparken o kadar planlı yaptılar ki, Müslümanlar gafil avlandı. Önce kendi sapık fikirleri ile birlikte İslam'da okutturdular. Sonra yavaş yavaş, İslam'ı okullardan çekip çıkardılar. Bunu o kadar maharetli yaptılar ki; gün geldi Müslüman memleketlerin öğretim kurularında İslam'dan söz edilmez oldu. Tamamen batının, felsefe ve sapık düşünceleri okutulur oldu.
Çörçil'in teklifi gerçekleşti ve gün geldi, Kur'an müminlerin elinden alındı. Kur'an Müslüman memleketlerde, insanların evlerinde ki tozlu raflarda kaldı.
Biz zafer, başarı ve üstünlük istiyorsak, Kur'an–ı tekrar ele almaktan başka çaremiz yoktur. Osmanlıda olduğu gibi ne zaman millet olarak Kur'an ile amel etmeye başlarız, işte o zaman başarı ev zaferde peşinden gelecektir. Fakat şu ayet–i kerimeyi sakın unutmayalım:
"Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın, Çünkü Allah dürüstleri sever."(2/195)
Düşünelim bakalım. Bugün dünya üzerinde yaşananlar, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin, müminler kan ağlıyor. Irak'ta, Afganistan'da masum insanların üzerlerine bombalar yağıyor. Sefalet, açlık diz boyu. Bir düşünün, Allah korusun aynı şey ülkemizin başına gelse ne yaparız?
Başa gelemden tedbirini alalım inşallah Bugün başımıza böyle bir felaket yoksa bunun şükrünü yapalım. Kur'an'a sarılalım, emirleri ile amel edelim.

Vaad ile Vaid’in arasındaki fark

"Ve (ey inananlar) Onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimselere mahsustur."(14/14)
Allah peygamber göndermiş, kâfirler ne yapmış ona isyan etmişler. Hâlbuki o peygambere sahip çıkacakları yerde, onu yurdundan kovmuşlar. Kâfirler; "bu topraklar bizimdir, ya bu toprakları terk edin, terk etmiyorsanız, o zaman dininizi terk edin" diyordu.
Ne büyük cahillik ve ahmaklık ki; toprakları kendilerinin sanıyorlar. Kimin toprağından kimi çıkarıyorsun, her şeyin sahibi Mevla Teala'dır. Sen kim oluyorsun, bir tek kum tanesi bile benimdir diyemezsin. İşte bu ayet–i kerimede Rabbimiz kâfirlere şu mesajı veriyor:
"Ey kâfirler! Emaneten üzerinde durduğunuz, şu arazileri kendinizin mi zannediyorsunuz? Hayır, sizin zannettiğiniz araziler benimdir. Sadece arazileriniz mi, bütün mevcudat, mülk benimdir. Siz asi olmaya, isyana devam ederseniz, sizleri helak edip mülküme dostlarımı yerleştireceğim."
Kardeşlerim! Şunu unutmayın, küfrün, niyeti, mantığı ve izlediği yol aynıdır, değişmez. Ebu Cehil ve arkadaşları, peygamberimizi ve müminleri evlerinden barklarından yurtlarından çıkarmadı mı? Sonra gelen Ebu Cehil'in yoldaşları da, peygamber varisi âlimleri, hocaları ve müminleri yurtlarından çıkardılar. Hatta değil yurtlarından dünyadan bile çıkarmaya niyetlendiler. Bu mücadele yüzlerce yıldır sürüp, günümüze kadar gelmektedir.
Kâfirler bu amaçlarına ulaşabildiler mi, ulaşamadılar ve de ulaşamazlarda. Ne buyuruyordu Rabbimiz:
"O zalimleri muhakkak surette helak edeceğiz, onlardan sonra müminleri o yurtlara varis kılacağız. Bu durum huzurumda dikilmekten ve vaidimden korkan müminler içindir."
Burada Rabbimiz "vadimden" korkan diye bildirmektedir. Nedir bu "vaid" kelimesi? Birde "vaad" kelimesi vardır. Vaad başka Vaid başkadır. Bu iki kelimenin manası da farklıdır. Vaad hayırda kullanılır, Vaid de şerde kullanılır. Vaad; birisine hayır da bir söz vermek manasına kullanılır. Vaid; birisini şer ile tehdit ederek onu korkutmak manasına kullanılır.
Burada ki inceliği daha iyi anlayabilmek için şu hadise örnek olarak gösterilebilir. Rabbimizin Vaidi ile korkutması sonucunda korkuya kapılıp iman edenler Yunus Aleyhisselam'in kavminde görünmektedir. Bu durumu Rabbimiz şöyle bildirmektedir:
"Yunus'un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus'un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık."(10/98)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt