Kalb-i selim
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Ağu 2006
- Mesajlar
- 822
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
* Ana-babaya iyilik nafile ibadetten üstündür
Farz ibadetler, biz kullar için Allah'ın takdir etmiş olduğu görevlerdir. Farz ibadetlerin dışında Allah'a kalben ve fiilen yakın olabilmek için yaptığımız ibadetlere de "nafile" ibadetler diyoruz. Meselâ; farz namazlarını kılan bir insanın sünnet olan namazları kılması (şükür, evvabin, hacet, kuşluk vb.) onun için nafile bir ibadettir. Nafile ibadetler, kulun dinî hayatındaki çok önemli boşlukları doldurur. Onu Allah'a yakınlaştırıp, peygamber ahlakıyla ahlâklandırır. Peki anne-babaya yapılacak bir hizmet, ya da onların emirlerine uygun hareket etmek nasıl nafile ibadetlerden üstün oluyor?
Hişam ibn Hassan, Hasan Basri Hazretleri'ne soruyor: "Kur'an öğreniyorum; fakat, eve geç gitmek zorunda kalıyorum. Yatsıya kadar annem beni evde bekliyor. Bu yaptığım davranış doğru mudur?"
Hasan Basri Hazretleri, "Yatsı vaktinde annenin yanında bulunup onu sevindirmen, bana nafile olarak yaptığın haccın sevabından daha sevimli geliyor." demiştir.
Malik bin Enes Hazretleri de bir kimsenin anne-babası izin vermedikçe nafile olarak hacca gitmesinin doğru olmayacağını belirtmiştir.
İmam-ı Gazali bu konuda şöyle demektedir:
"Haram veya helal olup olmadığı konusunda şüphe bulunan şeylerde anne-babaya itaat farz iken, Allah'ın yasaklamış olduğu haramlarda itaat farz değildir. Hatta anne-baba senin yalnız değil de onlarla birlikte yemek yemeni isteseler, onların bu isteğini yerine getirmen gerekir. Aynı şekilde mubah veya nafile ibadet amaçlı bir seyahate çıkarken onların izinlerini muhakkak almalısın. Üzerine farz olan haccı bile eğer anne ve baban istemiyorlarsa geciktirmen gerekir. İlim öğrenme maksadıyla gurbete çıkmadan önce de onların izinlerini alman gerekir." (Gazali, İhyaü Ulumü'd-din, 2/218)
________________________________________________________________________________________
* Onlara yardım etmek Allah yolunda olmaktır
Bir evlat kendi ayakları üzerinde durana kadar gerek annesi ve gerekse babası onun için nice fedakârlıklarda bulunurlar. Yaşlandıklarında ise ilgi görme sırası artık onlardadır.
Nankörlük, insana, hele bir Müslüman'a yakışmaz. Biz iyilik gördüğümüz insanlara yine iyilikle mukabele ederiz. Hele bu insanlar bizim hayatımıza sebep ve vesile olmuş, bizler için kendilerini helak etmiş, nice sıkıntılara karşılıksız olarak katlanmış insanlarsa. Onlar çocuklarının sağlıklı şartlarda yaşaması için türlü zorluklara göğüs gererler.
Hep kendilerini ikinci plana alıp, fedakârlıklarda bulunurlar. Ancak, hayatın ve imtihanın kuralı gereği yaşlanırlar ve onlar ilgiye muhtaç hale gelirler. Bazı evlatlar ise bu noktada çok nankör davranmaktadır. "Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu ona bir salkım üzümü çok görmüş!" sözünde olduğu gibi gönül yıkacak işler yaparlar. Halbuki, Kur'an'da, "Onlardan hayatta bıraktığımız kimsenin ise, yaratılışını tersine çeviririz." (Yâsîn, 36/68) buyurularak yaşlanan insanın vücudunun artık bir çocuk gibi aciz ve iktidarsız duruma düştüğü anlatılır. Artık "naz" makamında onlar vardır. Biraz da bizim sabırlı olmamız gerekir. Çocuklar onların ihtiyaçlarını yerine getirirken hem görevini yapacak, hem de Allah'ın lûtfuna mazhar olacaktır.
Kâ'b İbn Ucre Hazretleri rivayet ediyor: "Güçlü ve kuvvetli bir adam Peygamberimizin bulunduğu meclise girince ashâb efendilerimiz, 'Ya Rasûlallah! Keşke şu adam Allah yolunda hizmet eden bir insan olsa!' dediler. Efendimiz de bunun üzerine 'Eğer bu adam küçük çocuğunun nafakasını temin etmek için gayret ediyorsa Allah yolundadır. Eğer yaşlı ebeveyninin nafakaları için çalışıyorsa Allah yolundadır. İffetli davranarak kendi nefsinin nafakasını temin etmek için gayret gösteriyorsa o da Allah yolundadır. Bütün bunlar için değil de riya ve başkalarına üstünlük taslama gayesiyle çabalıyorsa bütün bu gayreti şeytan yolundadır." (Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, 19/129) buyurmuştur. Sizin onları hatırladığınız, gönlünü aldığınız, hizmetinde bulunup hoşnut ettiğiniz her gün onlar için bayram hükmündedir. Hatırlamayı ve hürmeti sadece bayramlara saklamayalım.
________________________________________________________________________________________
* Ana-babaya hürmetsizlik münafıklık alametidir
"Demek ki ey münafıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız! (Allah'a verdiği söze bile sadık kalmayan kimsenin, böylesi hakları gözetmesi de beklenemez). İşte bunlar, Allah'ın lanet edip kulaklarını sağırlaştırdığı, gözlerini kör ettiği kimselerdir." (Muhammed, 47/22-23)
Ayette işaret edildiği gibi münafıkların belirgin özelliklerinden biri, işbaşına geçip idareyi ele aldıklarında ıslah edici, yapıcı, üretici ve verimli olmaları değil, aksine yıkıcı ve bozguncu olmalarıdır. Onlar milleti idare etme fırsatını yakaladıklarında adalet ayaklar altına alınır, zulüm her yerde sesini olabildiğince yükseltir ve mazlumların âh u efganı da semanın kapılarını zorlar.
Münafıkların bu özelliğinin yanında bir diğer özellikleri de akraba ile ilişkilerini kesmek, onların hâl ve hatırlarını sormamak, ihtiyaçlarını karşılamak için onlara yardım etmemektir. Onlar akrabalar arasında tatsızlık çıkarıp, birbirleriyle çekişip dururlar.
Akrabayı arayıp sormamak, ziyaret edip gönüllerini almamak ve onları kendi hâllerine terk etmek müminlerin değil münafıkların özelliğidir. Buradan akrabaları ile ilişkilerini kesen her kişinin münafık olduğu gibi bir hüküm de çıkarılmamalıdır. Sadece üzerinde böyle bir sıfat taşıyor denebilir. Çünkü kimin mümin, kimin kafir ve kimin münafık olduğunu Allah'tan başka hiç kimse bilemez.
________________________________________________________________________________________
* Onlara isyan eden Cennet'e giremez
Sıla-i rahmi kesmenin haramlığına inandığı hâlde bunun gereklerini yerine getirmeyen insan günahkâr olur. Yok, bu hükmü reddediyorsa Cennet’in kokusunu duyması mümkün değildir.
Ebû Bekre Nüfey İbn Hâris’ten (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas) “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Biz de “Evet, yâ Rasûlallah” dedik. Rasûl-i Ekrem, “Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek” dedikten sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır.” ilavesini yaptı. Bu sözü durmadan tekrarladı. Daha fazla üzülmesini arzu etmediğimiz için “keşke sussa” dedik. (137 Buhârî, Şehâdât, 10, Edeb, 6, İsti’zân, 35; Müslim, İmân, 143).
Lokman Sûresi’nde şöyle buyurulmuştur: “Lokman oğluna nasihat ederken: ‘Evladım!’ dedi, ‘Sakın Allah’a eş, ortak uydurma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür.’” (Lokman, 31/13). Şirk çok büyük bir günahtır. Anne-babaya asi olup, onlarla irtibatı kesmek de şirkin hemen yanındaki büyük günahlar içinde sayılmıştır. Ebu Muhammed Cübeyr İbn Mut’ım’in (ra) rivayet ettiğine göre Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18,19)
Kalbinde zerre ağırlığınca iman taşıyan herkes nihayetinde cennete girecektir. Ancak akrabalık bağlarını görmezlikten gelip, akrabalarını unutan insanlar üstelik bunun haram olduğunu bildikleri hâlde inadına aksini savunuyorlarsa bu takdirde cennete hiçbir zaman girmeleri mümkün değildir.
CEZASI DÜNYADAYKEN BAŞLIYOR
Bazı günahlar vardır ki, Allah onun hesabını ahirette sorar. Bazı günahların cezasını ise ahirete bırakmadan dünyada verir. Başta ana-baba olmak üzere akrabaları ile ilişkilerini kesen insanlar da bu cürümlerinin neticesini daha dünyada iken görürler. Bunun böyle olduğunu Peygamberimiz'in şu hadisinden anlıyoruz: "Ahirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah'ın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabasını ihmal etmektir." (Ebû Dâvûd, Edeb, 43)
(Buraya kadar olanlar Alıntıdır!..)
________________________________________________________________________________________
Kur'an onlara itaati emrediyor
Rabbimiz Kur'an'ında bize sürekli ana-baba hakkına riayet etmeyi emrediyor. Onları "valideyn" olarak tanımlayıp sanki "tek varlıkmış" gibi tanımlıyor ve "rızasına" ulaşmayı şart olarak koşuyor.
* Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır." (14)
Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (15)[LOKMAN SURESİ]
* De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz." (151) [EN'AM SURESİ]
* Allah'a ibadet edin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (36)[NİSA SURESİ]
* Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım." (15)
İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va'dolunan doğru bir vaaddir. (16)[AHKAF SURESİ]
ONLARIN HAKKI ÖDENMEZ.. B)
Farz ibadetler, biz kullar için Allah'ın takdir etmiş olduğu görevlerdir. Farz ibadetlerin dışında Allah'a kalben ve fiilen yakın olabilmek için yaptığımız ibadetlere de "nafile" ibadetler diyoruz. Meselâ; farz namazlarını kılan bir insanın sünnet olan namazları kılması (şükür, evvabin, hacet, kuşluk vb.) onun için nafile bir ibadettir. Nafile ibadetler, kulun dinî hayatındaki çok önemli boşlukları doldurur. Onu Allah'a yakınlaştırıp, peygamber ahlakıyla ahlâklandırır. Peki anne-babaya yapılacak bir hizmet, ya da onların emirlerine uygun hareket etmek nasıl nafile ibadetlerden üstün oluyor?
Hişam ibn Hassan, Hasan Basri Hazretleri'ne soruyor: "Kur'an öğreniyorum; fakat, eve geç gitmek zorunda kalıyorum. Yatsıya kadar annem beni evde bekliyor. Bu yaptığım davranış doğru mudur?"
Hasan Basri Hazretleri, "Yatsı vaktinde annenin yanında bulunup onu sevindirmen, bana nafile olarak yaptığın haccın sevabından daha sevimli geliyor." demiştir.
Malik bin Enes Hazretleri de bir kimsenin anne-babası izin vermedikçe nafile olarak hacca gitmesinin doğru olmayacağını belirtmiştir.
İmam-ı Gazali bu konuda şöyle demektedir:
"Haram veya helal olup olmadığı konusunda şüphe bulunan şeylerde anne-babaya itaat farz iken, Allah'ın yasaklamış olduğu haramlarda itaat farz değildir. Hatta anne-baba senin yalnız değil de onlarla birlikte yemek yemeni isteseler, onların bu isteğini yerine getirmen gerekir. Aynı şekilde mubah veya nafile ibadet amaçlı bir seyahate çıkarken onların izinlerini muhakkak almalısın. Üzerine farz olan haccı bile eğer anne ve baban istemiyorlarsa geciktirmen gerekir. İlim öğrenme maksadıyla gurbete çıkmadan önce de onların izinlerini alman gerekir." (Gazali, İhyaü Ulumü'd-din, 2/218)
________________________________________________________________________________________
* Onlara yardım etmek Allah yolunda olmaktır
Bir evlat kendi ayakları üzerinde durana kadar gerek annesi ve gerekse babası onun için nice fedakârlıklarda bulunurlar. Yaşlandıklarında ise ilgi görme sırası artık onlardadır.
Nankörlük, insana, hele bir Müslüman'a yakışmaz. Biz iyilik gördüğümüz insanlara yine iyilikle mukabele ederiz. Hele bu insanlar bizim hayatımıza sebep ve vesile olmuş, bizler için kendilerini helak etmiş, nice sıkıntılara karşılıksız olarak katlanmış insanlarsa. Onlar çocuklarının sağlıklı şartlarda yaşaması için türlü zorluklara göğüs gererler.
Hep kendilerini ikinci plana alıp, fedakârlıklarda bulunurlar. Ancak, hayatın ve imtihanın kuralı gereği yaşlanırlar ve onlar ilgiye muhtaç hale gelirler. Bazı evlatlar ise bu noktada çok nankör davranmaktadır. "Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu ona bir salkım üzümü çok görmüş!" sözünde olduğu gibi gönül yıkacak işler yaparlar. Halbuki, Kur'an'da, "Onlardan hayatta bıraktığımız kimsenin ise, yaratılışını tersine çeviririz." (Yâsîn, 36/68) buyurularak yaşlanan insanın vücudunun artık bir çocuk gibi aciz ve iktidarsız duruma düştüğü anlatılır. Artık "naz" makamında onlar vardır. Biraz da bizim sabırlı olmamız gerekir. Çocuklar onların ihtiyaçlarını yerine getirirken hem görevini yapacak, hem de Allah'ın lûtfuna mazhar olacaktır.
Kâ'b İbn Ucre Hazretleri rivayet ediyor: "Güçlü ve kuvvetli bir adam Peygamberimizin bulunduğu meclise girince ashâb efendilerimiz, 'Ya Rasûlallah! Keşke şu adam Allah yolunda hizmet eden bir insan olsa!' dediler. Efendimiz de bunun üzerine 'Eğer bu adam küçük çocuğunun nafakasını temin etmek için gayret ediyorsa Allah yolundadır. Eğer yaşlı ebeveyninin nafakaları için çalışıyorsa Allah yolundadır. İffetli davranarak kendi nefsinin nafakasını temin etmek için gayret gösteriyorsa o da Allah yolundadır. Bütün bunlar için değil de riya ve başkalarına üstünlük taslama gayesiyle çabalıyorsa bütün bu gayreti şeytan yolundadır." (Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, 19/129) buyurmuştur. Sizin onları hatırladığınız, gönlünü aldığınız, hizmetinde bulunup hoşnut ettiğiniz her gün onlar için bayram hükmündedir. Hatırlamayı ve hürmeti sadece bayramlara saklamayalım.
________________________________________________________________________________________
* Ana-babaya hürmetsizlik münafıklık alametidir
"Demek ki ey münafıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız! (Allah'a verdiği söze bile sadık kalmayan kimsenin, böylesi hakları gözetmesi de beklenemez). İşte bunlar, Allah'ın lanet edip kulaklarını sağırlaştırdığı, gözlerini kör ettiği kimselerdir." (Muhammed, 47/22-23)
Ayette işaret edildiği gibi münafıkların belirgin özelliklerinden biri, işbaşına geçip idareyi ele aldıklarında ıslah edici, yapıcı, üretici ve verimli olmaları değil, aksine yıkıcı ve bozguncu olmalarıdır. Onlar milleti idare etme fırsatını yakaladıklarında adalet ayaklar altına alınır, zulüm her yerde sesini olabildiğince yükseltir ve mazlumların âh u efganı da semanın kapılarını zorlar.
Münafıkların bu özelliğinin yanında bir diğer özellikleri de akraba ile ilişkilerini kesmek, onların hâl ve hatırlarını sormamak, ihtiyaçlarını karşılamak için onlara yardım etmemektir. Onlar akrabalar arasında tatsızlık çıkarıp, birbirleriyle çekişip dururlar.
Akrabayı arayıp sormamak, ziyaret edip gönüllerini almamak ve onları kendi hâllerine terk etmek müminlerin değil münafıkların özelliğidir. Buradan akrabaları ile ilişkilerini kesen her kişinin münafık olduğu gibi bir hüküm de çıkarılmamalıdır. Sadece üzerinde böyle bir sıfat taşıyor denebilir. Çünkü kimin mümin, kimin kafir ve kimin münafık olduğunu Allah'tan başka hiç kimse bilemez.
________________________________________________________________________________________
* Onlara isyan eden Cennet'e giremez
Sıla-i rahmi kesmenin haramlığına inandığı hâlde bunun gereklerini yerine getirmeyen insan günahkâr olur. Yok, bu hükmü reddediyorsa Cennet’in kokusunu duyması mümkün değildir.
Ebû Bekre Nüfey İbn Hâris’ten (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sas) “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Biz de “Evet, yâ Rasûlallah” dedik. Rasûl-i Ekrem, “Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek” dedikten sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır.” ilavesini yaptı. Bu sözü durmadan tekrarladı. Daha fazla üzülmesini arzu etmediğimiz için “keşke sussa” dedik. (137 Buhârî, Şehâdât, 10, Edeb, 6, İsti’zân, 35; Müslim, İmân, 143).
Lokman Sûresi’nde şöyle buyurulmuştur: “Lokman oğluna nasihat ederken: ‘Evladım!’ dedi, ‘Sakın Allah’a eş, ortak uydurma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür.’” (Lokman, 31/13). Şirk çok büyük bir günahtır. Anne-babaya asi olup, onlarla irtibatı kesmek de şirkin hemen yanındaki büyük günahlar içinde sayılmıştır. Ebu Muhammed Cübeyr İbn Mut’ım’in (ra) rivayet ettiğine göre Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18,19)
Kalbinde zerre ağırlığınca iman taşıyan herkes nihayetinde cennete girecektir. Ancak akrabalık bağlarını görmezlikten gelip, akrabalarını unutan insanlar üstelik bunun haram olduğunu bildikleri hâlde inadına aksini savunuyorlarsa bu takdirde cennete hiçbir zaman girmeleri mümkün değildir.
CEZASI DÜNYADAYKEN BAŞLIYOR
Bazı günahlar vardır ki, Allah onun hesabını ahirette sorar. Bazı günahların cezasını ise ahirete bırakmadan dünyada verir. Başta ana-baba olmak üzere akrabaları ile ilişkilerini kesen insanlar da bu cürümlerinin neticesini daha dünyada iken görürler. Bunun böyle olduğunu Peygamberimiz'in şu hadisinden anlıyoruz: "Ahirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah'ın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabasını ihmal etmektir." (Ebû Dâvûd, Edeb, 43)
(Buraya kadar olanlar Alıntıdır!..)
________________________________________________________________________________________
Kur'an onlara itaati emrediyor
Rabbimiz Kur'an'ında bize sürekli ana-baba hakkına riayet etmeyi emrediyor. Onları "valideyn" olarak tanımlayıp sanki "tek varlıkmış" gibi tanımlıyor ve "rızasına" ulaşmayı şart olarak koşuyor.
* Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır." (14)
Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (15)[LOKMAN SURESİ]
* De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz." (151) [EN'AM SURESİ]
* Allah'a ibadet edin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (36)[NİSA SURESİ]
* Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım." (15)
İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va'dolunan doğru bir vaaddir. (16)[AHKAF SURESİ]
ONLARIN HAKKI ÖDENMEZ.. B)