Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Lokman Suresi
Kuranın Özellikleri Ve Ona İman Edenlerin Vasıfları:
1- Elif, lâm, mîm.
2- Bunlar hikmet dolu Kitab´ın ayetleridir.
3- Bu ayetler güzel amel işleyen kimseler için bir hidayet rehberi ve rahmet kaynağıdır.
4- Onlar namazlarını emrolundukları şekilde eda ederler. Zekâtları nı verirler ve ahiret gününe de ke sinlikle iman ederler.
5- İşte onlar Rablerinin gösterdiği hidayet yolunda yürüyenlerdir. İş te kurtuluşa erenler bunlardır.
Açıklaması:
"Elif, lam mim. Bunlar hikmet dolu Kitab´ın ayetleridir." Yani bu Kur´an sizin konuştuğunuz, kullandığınız aynı harflerden meydana gelmek tedir. Peki bu ayetlerin benzerini getirebilir misiniz Bunlar hiçbir eksiklik ve eğrilik, hiçbir çatışma ve çelişki bulunmayan hikmet dolu Kur´an´ın ayet leridir. Gerçekten bu ayetler apaçık, gayet anlaşılır ayetlerdir.
Allah Tealâ daha sonra Kur´an´ın indiriliş gayesini zikrederek şöyle buyurdu:
"Bu ayetler güzel amel işleyen kimseler için hidayet rehberi ve rahmet kaynağıdır." Yani bu Kur´an ayetleri dalâletten kurtarıcı, şifa ve hidayet vesilesi, müminleri cezadan kurtaran rahmet kaynağıdır. Müminler güzel amel işleyen, dine tâbi olan, farz kılman namazları usulüyle vakitlerinde, nafileleriyle birlikte dosdoğru kılan, kendilerine farz olan zekâtı hak sahip lerine veren, ahiretin varlığına ve ahiretteki âdil mükâfatlara yakinen ve samimiyetle inanan; insanlardan takdir, karşılık beklemeksizin gösterişe düşmeden sevabı Allah´tan bekleyen kimselerdir.
"İşte onlar Rablerinin gösterdiği hidayet yolunda yürüyeceklerdir. İşte kurtuluşa erenler bunlardır." İşte bu zikredilen vasıflan taşıyan kimseler hidayet ve kurtuluşun zirvesinde olan kimselerdir. Bunlar basiret, nur ve Allah tarafından açık bir yol üzerindedirler. Dünya ve ahirette kazanca ulaşacak kimseler bunlardır.
Uzaktaki bir şeyi işaret etmek için kullanılan ve "işte onlar" mânâsın-daki "ülâike" ism-i işaretinin kullanılması bu kimselerin layık oldukları değeri vermek ve bunların mertebelerinin yüceliğine işaret etmek içindir. Zira kurtuluş ancak güzel amel işlemekte, hayır ise sadece imandadır. [1]
Kâfirlerin Kur´an´dan Yüzçevirmeleri Ve Müminlerin Ona Yönelmeleri
6- Öyle insanlar vardır ki, bilgisiz ce, insanları Allah yolundan sap-tırmak ve Kur´an´ın ayetlerini alaya almak için boş sözler satın alırlar işteböyleleri içinhor ve hakir kılan bir azap vardır.
7- Ayetlerimiz böyle bir kimseye okunduğu zaman, sanki bu ayetleri kıçı bir azap ile müjdele.
8- İman edip salih amel işleyenler için nimetlerle dolu cennetler vardır.
9- Onlar o cennetlerde ebediyyen kalacaklardır. Bu Allah´ın gerçek vaadidir. O Aziz´dir, Hakîm´dir.
Açıklaması:
"Öyle insanlar vardır ki, bilgisizce insanları Allah yolundan saptır mak ve Kur´an´m ayetlerini alaya almak için boş sözler satın alırlar. İşte böyleleri için hor ve hakir kılan bir azap vardır."
İnsanlardan bir grup vardır ki faydalı şey yerine zararlı olanı alır; şifa veren Kur´an yerine eğlence olacak hikâyeler, efsaneler, lüzumsuz sözler, gülünç şeyler ve cariyelerin şarkılarına kulak vermeyi tercih ederler. Mese lâ Nadr b. Haris İranlıların kitaplarını satın alır ve insanlara bunu anla tırdı. Gençleri çekmek ve yeni İslâm´a girenleri şaşırtmak için şarkıcı ka dınlar bulurdu.
İslâm´ı terketmeye sevketmek, Allah´ın dininden saptırmak, ya da en gel olmak için, İslâm´ı alay ve eğlence konusu edinerek Kur´an yerine eğ lenceyi tercih etme şeklindeki bu davranışın tehlikelerini bilmeksizin bu şekilde hareket ederlerdi. İşte küfür ve sapıklık bataklığına dalan böyle kimseler son derece küçümseyici bir azaba uğrayacaklardır.
"Hor ve hakir kılan bir azap" ifadesi kâfire yapılan azap ile mümine yapılan azabı birbirlerinden ayırmak içindir. Zira günahkâr müminin aza bı arındırmak için olup hor ve hakir kılan bir azap değildir. Kâfirin azabı ise son derece horlayıcı, küçümseyici bir azaptır. Kâfir nasıl Allah´ın ayet-
lerini ve Allah´ın yolunu küçümsemişse, kıyamet günü devamlı ve sürekli bir azapta horlanacaktır.
"Allah´ın yolundan saptırmak için" ifadesinde "li-yudılle" Şilindeki yâ zammeli olup mânâsı İslâm´a ve İslâm ehline muhalefet ve düşmanlık et mek manasındadır. Yani bu fiil Allah yoluna engel olmak ve saptırmak için işlenmiştir.
"Li-yadılle" şeklinde fetha ile okunan kıraate göre lâm "akıbet, nihayet ifade eden lamı" olup onun işinin sonucu sapıklık ve Allah´ın ayet lerinin alay konusu edilmesi anlamındadır.
Cenab-ı Hak daha sonra bu çeşit dalâlete düşüren kimseleri dalâlet ve küfre dalmak ve Allah´ın dininden daha fazla yüzçevirmek ve nefret ettir mekle tavsif ederek şöyle buyurdu:
"Ayetlerimiz böyle bir kimseye okunduğu zaman sanki bu ayetleri hiç işitmemiş, sanki kulaklarında bir sağırlık varmış gibi büyüklenerek yüzçe-virir. Böylesini can yakıcı bir azapla müjdele." Yani batıl sözlere talip olan kimse, kendisine Kur´an ayetleri okunduğu zaman bu ayetlere sırtını çevi rir ve kibirlenerek arkasını döner. Kendisinde hiç sağırlık olmadığı halde bu ayetleri dinlemeyip sanki hiç duymamış gibi, ya da sanki kulağında sa ğırlık ve ağırlık varmış gibi, sağır gibi davranarak bu ayetlerden yüzçevi-rir. Çünkü o bunlardan rahatsızlık duymaktadır ve onlardan yararlanma maktadır. Onun bu ayetlere karşı arzusu da yoktur. Haktan yüz çeviren, bu kimse, Allah´ın kitabını ve ayetlerini dinlemekten nasıl acı duyuyorsa, kıyamet günü kendisine acı verecek bir azapla müjdele.
Bu bedbaht kimselerin durumunu beyan ettikten sonra Cenab-ı Hak Mes´ud ve müttekî kimselerin ahiret yurdundaki durumunu anlattı ve şöy le buyurdu:
"İman edip salih amel işleyenler için nimetlerle dolu cennetler vardır. Onlar o cennetlerde ebediyyen kalacaklardır. Bu Allah´ın gerçek vaadidir. O Azizdir, Hakîm´dir." Allah´a iman eden, peygamberleri tasdik eden, şer´î emirleri kabul edip haramlardan ve yasaklanan şeylerden sakınmak sure tiyle salih amel işleyenler için yiyecek, içecek, giyecek, mesken, binek ve benzeri hiçbir kimsenin aklına gelmeyecek nimetlerden çeşitli lezzet ve se vinçlerle ikrama nail olacakları cennetler vardır. Onlar orada daimî olarak kalacaklardır. Oradan ayrılmayacak, herhangi bir değişikliği de arzu etme yeceklerdir.
Bu hiç şüphesiz olacaktır. Çünkü bu, asla vaadinden dönmeyen Al lah´ın vaadidir. Zira O, çok ikram eden, çok lütufta bulunan, dilediğini yeri ne getiren ve her şeye kadir olandır.
O, sonsuz izzete sahip, her şeyi ezebilecek ve her şeyin kendisine bo yun eğdiği sonsuz kuvvet sahibidir. Hiç bir müşrik veya bir başkası ondan kurtulamaz. O, sözlerinde ve fiillerinde sonsuz hikmet sahibidir. Kur´an´ı müminler için hidayet rehberi kılandır.
Bu son iki ayetin benzeri olarak şu ayetler vardır: "De ki: Bu, mümin lere hidayet rehberi ve gönüllere şifadır. İnanmayanların kulaklarında ağırlık vardır ve Kur´an onlara kapalıdır." (Fussılet, 41/44). "Kur an dan müminlere rahmet ve şifa olan ayetler indiriyoruz. O zalimlerin ise sadece kaybını artırır (İsra, 17/82). [2]
Göklerin Ve Yerin Yaratılmasıyla Allah´ın Birliğine Ve Şirkin Batıl Olduğuna Delil Getirilmesi:
10- O, gördüğünüz gökleri direkler olmadan yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye ulu dağlar oturttu. Orada her türlü hayvanı yaydı. Biz gökten de su indirdik. Onunla yer- yüzünde her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirdik.
11-İşte bunlar Allah´ın yarattıkladır. Gösterin bana Ondan başka ları ne yarattı Doğrusu o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
Açıklaması:
"O, gördüğünüz gökleri direkler olmadan yarattı." Yani Allah Tealâ´nın muazzam kudretinin ve son derece isabetli hikmetinin delillerinden biri, görünen gökleri hiçbir direk olmaksızın yaratmış olmasıdır. Gökler de yer yüzü gibi görünüşte dümdüz, ama gerçekte ise yuvarlaktır. Bunun delili şu ayettir: "Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzerler." (Enbiya, 21/33). Felek; yu varlak şeyin ismidir. O hangi hal üzere olursa olsun tabiatle değil, Allah´ın kudretiyle yaratılmıştır. O fezadır. Fezanın ise sonu yoktur. Ancak Allah Tealâ´nın kudretiyle yok olacaktır.
İnsanların gökleri direksiz olarak görmesi deliliyle göklerin asla di rekleri yoktur. Bir başka görüşe göre; göklerin görünmeyen direkleri var dır. Allah onları, görünmeyen direklerle sabit kılmıştır. Bu ise göklerin O´nun kudretiyle tutulmuş olmasıdır.
Özetle: Allah Tealâ gökleri dayanılacak hiçbir direk olmaksızın yarat mıştır. Daha doğrusu gökler Allah´ın kudretiyle durmaktadır.
"Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye ulu dağlar oturttu." Yani yeryüzün de içindekileri sarsıntıya uğratmaması, kara parçalarını çevreleyen ve yer küresinin çoğunluğunu oluşturan denizlerin ve okyanusların taşmaması için yeryüzünü sabit tutan ve toprağı âdeta denize demirleyen sabit ulu dağlar oturttu.
"Orada her türlü hayvanı yaydı." Yani sayısı tespit edilemeyen, şekil lerini ve renklerini sadece yaratıcısının bilebileceği çeşitli hayvan türlerini yaydı, neşretti ve çıkarttı.
"Biz gökten de su indirdik. Onunla yeryüzünde her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirdik." Yani biz bulutlardan her güzel sınıftan, manzarası güzel, yararı çok bitkiler bitirmesine sebep olacak yağmur indirdik.
Daha sonra Allah Tealâ yaratıcıya ibadeti terkeden ve yaratılmış var lıklara tapınmakla meşgul olan o müşrikleri azarlayarak şöyle buyurdu:
"İşte bunlar Allah´ın yarattıklardır. Gösterin bana O´ndan başkaları ne yarattı Doğrusu o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler." Yani bu adıgeçen yaratıklar sadece Allah´ın yaratması, fiili ve takdiriyle olup bu konuda O´nun hiçbir ortağı yoktur. Ayetteki "halk" kelimesi "mahluk" ma-nasındadır.
Ey kâfirler! Bana haber verin. Onun dışında tapındığınız putlar ve or taklar ne yarattı Burada "halaka" kelimesi mahzuf "hâ" zamirini de ihtiva etmektedir. Cümlenin takdiri şudur: Bana gösterin, O´nun dışında olanlar neyi yarattı Ya da O´nun dışındakilerin yarattığı şeyleri bana haber verin.
Cenab-ı Hak onları şirklerinden dolayı azarladıktan sonra, kendilerini bunun tabiî sonucu olan sapıklıkla tavsif etmiştir. Onlar şirklerinde ve Al lah´la birlikte O´ndan başka varlıklara tapınmalarında açık bir dalâlet için dedir.
"Doğrusu o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler." Yani Allah´a şirk koşan, Onunla birlikte başkalarına tapan o kimseler, düşünen kimseler için hiçbir kapalılık ve gizlilik olmayan ve kendilerini sapıklığın son nokta sına götüren gayet açık, bariz bir küfür, sapma, körlük ve bilgisizlik içinde dirler. [3]
Lokman Hekim Kıssası Ve Oğluna Tavsiyeleri:
12- And olsun ki Biz Lokman´a Al lah´a şükretmesi için hikmet ver. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nan körlük ederse bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir. Sonsuz övgüye lâyıkolandır.
13- Lokman oğluna öğüt vererek: "Ey yavrum! Allah´a ortak koşma. Allah´a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür."
14- Biz insana ana-babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişiz dir. Annesi onu güçsüzlükten güç süzlüğe uğrayarak karnında taşı mıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuz dur. Dönüş yalnız banadır.
15- Eğer ana ve baban, senin bilgin olmaksızın körü körüne seni, bana ortak koşman için zorlarlarsa, on lara itaat etme. Dünya işlerinde on larla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dö nüşünüz yalnız banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiririm.
16- Lokman: ´Yavrum! İşlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa da, Allah onu getirip ortaya koyar. Doğrusu Allah sonsuz lütuf sahibi dir ve herşeyden haberdardır.
17- Yavrum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülüğe engel ol. Başına gele ne sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.
18- İnsanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendisim beğenen ve çok övünen hiç kimseyi sevmez.
19- Yürüyüşünde orta yolu tut. Sesini fazla yükseltme. Zira seslerin en çirkini merkeplerin sesidir."
Açıklaması:
"Andolsun ki Biz Lokman´a Allah´a şükretmesi için hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir. Sonsuz övgüye lâyık olandır."
"And olsun ki, Biz Lokmana[4] hikmeti verdik." Hikmet ilim ve anla yışla amel etme, Allah´ın nimetleri ve ihsanlarına karşı Allah´a hamdetme ve şükretme, insanlar için hayır isteme ve azaları yaratıldıkları hayırlı ve faydalı yerde kullanmaya muvaffak kılınmaktır.
Bu ayet Cenab-ı Hakk´ın Lokman Hakîm´e peygamberlik yolu dışında doğru bilgiyi gösterdiğine delildir.
Kim Rabbinin bağışladığı ve lütfettiği nimetlere şükreder, O´na itaat eder ve farzlarını edâ ederse, ancak kendisi için fayda ve sevabı gerçekleş tirir ve nefsini azaptan kurtarır.
Nitekim Cenab-ı Hak bir başka ayette şöyle buyurmaktadır: "Kim salih amel işlerse, bu kendisi lehinedir. Kim de kötülük ederse kendi aleyhi nedir. " (Fussılet, 41/46). Bir başka ayet de şöyledir: "Kimler salih amel iş lerse, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar." (Rum, 30/44).
Kim de Allah´ın üzerindeki nimetini inkâr eder de başkalarını O´na ortak koşar ve Onun emirlerine isyan ederse, o kimse sadece kendi kendi ne kötülük etmiş olur. Rabbine ise zarar veremez. Zira Allah kullarından ve kullarının şükürlerinden müstağnidir. O bundan zarar görmez. Ne O´na taat fayda verebilir, ne de masiyet O´na zarar verebilir.
Allah Tealâ daha sonra Hz. Lokman´ın (İbni Kesir´in ifadesiyle Lok man b. Anka b. Sedûn´un) oğlu (Süheylî, Taberî ve Kutebî´nin ifadesiyle)
Sârân´a yaptığı tavsiyelerini zikretti:
"Lokman oğluna öğüt vererek: Ey yavrum! Allah´a ortak koşma, Al lah´a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür, demişti."
Lokman oğluna şefkatle vasiyette ya da öğütte bulunmuştu. Zira in sanlar arasında çocuğuna karşı en şefkatli olan kimse babası olup, elbette baba olarak evlâdına sevgi besleyecektir.
Lokman şöyle diyordu: Evladım! Yalnız Allah´a kulluk et. Hiçbir şeyi O´na ortak koşma. Zira Allah´a ortak koşma en büyük zulümdür. Şirk, ger çeğin asıl yerine konulmaması sebebiyle bir zulümdür. Şirkin "en büyük zulüm" olmasına gelince, şirkin itikadın temeliyle ilgili olması, yaratıcı ile yaradılan arasında eşitlik yapılması, tek nimet verici (Allah) ile asla nimet veremeyecek olanlar -yani putlar ve heykeller- arasında eşit davranışta bu lunulması sebebiyledir.
Bu ayet geçen ayetin manasına atıfta bulunmaktadır: Bunun takdiri şudur: Biz Lokman´ı kendi nefsinde "şükreden", başkalarına "öğüt veren" bir kimse kılarak ona hikmeti verdik.
Buhari ve Müslim, Abdullah b. Mes´ud´dan şöyle rivayet ediyorlar: "iman eden, bununla birlikte imanlarına zulüm karıştırmayanlar için gü venlik vardır. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir." (En´am, 6/82) ayeti inince, bu durum Rasulullah (a.s)´in ashabına ağır geldi. Ashab:
- Hangimiz imanına zulüm karıştırmamıştır dediler. Rasulullah (s.a.):
- O bu manada değildir. Siz Lokmanın şu sözünü duymuyor musu nuz ´Yavrum! Allah´a ortak koşma. Allah´a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür."
Allah Tealâ, Kur´an´ın âdeti olduğu üzere şirk koşma yasağından son ra ana-babaya iyiliği emretti. Zira Allah Tealâ çoğunlukla Kur´an´da sadece Allah´a kullukta bulunma ve şirkten kaçınma emriyle ana-babaya iyilikte bulunma emrini birarada zikretmektedir. Nitekim bir ayette Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Rabbin yalnız kendisine kullukta bulunmanızı ve ana-babaya iyilik etmeyi buyurmuştur." (İsra, 17/23).
Cenab-ı Hak burada ise şöyle buyurmaktadır: "Biz insana ana-babası-na karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güç*süzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dö nüş yalnız banadır."
Biz insana anne-babaya iyilikte bulunmayı, onlara itaat etmeyi ve haklarını yerine getirmeyi emrettik ve bunu zorunlu kildik. Özellikle anneye iyi davranılmahdır. Zira anne önce hamilelik esnasında, sonra doğum, sonra nifas, sonra süt emzirme, sonra iki yıl içinde sütten kesilme ve gece-gündüz bakım esnasında zayıflıktan zayıflığa uğrayarak yavrusunu taşıdı.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Anneler çocuklarını em zirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, tam iki sene emzirirler." (Bakara, 2/223).
Hadis-i şerif annenin iyiliğe ve itaate daha layık olduğunu beyan et miş ve anneyi üç defa tavsiye etmiş, dördüncü defa babayı tavsiye etmiş, iyiliğin dörtte birini babaya tahsis etmiştir.
Biz ona, "Bana -yani Allah´a-, sana verdiğim nimetim üzerine şükret." diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Bana ve ana-babaya şükretmeyi emretmi-şizdir. Çünkü o ikisi senin varlığının sebebi ve Allah Tealâ´dan sonra sana iyilik kaynağıdır.
Allah Tealâ´nın "Bana şükret" ifadesi, tavsiyenin sebebini ya da bu tavsiyeye uymanın vacip olduğunu beyan etmek içindir. Buradaki "en" Ze-mahşerî´nin görüşüne göre tefsiriyyedir, yani "diye" manasındadır. Bu cüm le tavsiye fiilini beyan etmektedir. Yani, bu cümle "kavi" mânasını ihtiva etmektedir, yani "Biz O´na: Bana şükret, dedik." demektir.
Allah´a itaat ve ana-babaya itaatin emredilmesinin illeti ya da bu hu sustaki sebep, dönüşün ya da varılacak yerin yalnız Allah oluşudur. Dola yısıyla buna karşılık ben sana ahirette en bol mükâfatı vereceğim.
Bu ifade muhalefet, karşı çıkma ve isyan etmenin akıbetine karşılık tehdit ve korkutmadır. Ayrıca bu ayet Allah´ın emrine uyma, O´na itaatte bulunma, ana-babaya iyilikte bulunma ve onlarla irtibatı devam ettirme karşılığında güzel bir mükâfat vaadinde bulunma netiliğindedir.
Bu ayet ve devamı oğluna tavsiyede bulunan Hz. Lokman´m sözlerin-dendir. Allah onun bu sözlerini haber vermektedir. Hz. Lokman oğluna, şir kin zulüm olduğunu beyan edip bunu yasaklayınca bu Allah´a itaate teşvik olmaktadır. Sonra da bu ana-babaya itaat edilmesini ve bunun sebebini açıkladı.
Bir başka görüşe göre: Bu ifadeler Allah´ın kelâmından olup bunu Lokman´a söylemiştir. Yani "Biz ona, şükret dedik; Biz ona dedik ki; Biz ... tavsiyede bulunmuşuzdur".
Bir başka görüşe göre: 14. ayet Lokman´m tavsiyeleri arasında bir ara cümle olup şirkten nehyetmeyi vurgulamaktadır.
Kurtubî diyor ki: Doğru olan şudur ki, bu ayet ve daha önce geçen "Biz insana ana-babasına güzellikle davranmasını tavsiye ettik." (Ankebut, 29/8) ayeti Sa´d b. Ebî Vakkas ile Sa´d yeni dininden dönmedikçe yemek yememeye yemin eden annesi Hamne bt. Ebî Süfyân hakkında nazil olmuş tur. Müfessirlerden bir grup da bu görüştedir. [5]
Yine müfessirler tarafından tercih edilen görüşe göre bu ayet ile bun dan sonraki iki ayet Allah Tealâ tarafından yeni bir ifade olup Lokman´ın oğluna tavsiyeleri arasında şirkten nehyetmeyi tekid etmek üzere bir ara cümle olarak gelmiştir.
Allah Tealâ kendi haklarını istisna ederek ana babaya itaati sınırlaya rak şöyle buyurdu:
"Eğer ana ve baban, senin bilgin olmaksızın körü körüne seni, bana or tak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme." Yani ana ve baban senin be nim ortağım bulunduğu şeklinde bir bilgin olmaksızın seni bana başkaları nı ortak koşman ve dinlerinde senin kendilerine tâbi olman için sana özen göstererek aşırı derecede ısrarda bulunurlarsa, bunu kabul etme ve sana emrettikleri şirk veya masiyette onlara itaat etme. Zira yaratıcıya isyan olanu hususlarda yaradılana itaat yoktur. Burada anlatılmak istenen orta ğın reddedilmesidir. Hiçbirşey olmayanları -yani putları- Allah´a ortak ko şuyorlar, demektir.
"Dünya işlerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonra dönüşümüz yalnız banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiri rim. " Yani senin şirk ve masiyet hususunda ana-babana itaat etmemen; se nin onlara iyi muamele etmen, ihtiyaç anında onlara malî yönden destek olman, onları yedirip giydirmen, hastalık anında tedavi ettirmen, ölümle rinde kabre defnetmen, onların arkadaşlarına güzel muamelede bulunman ve vasiyetlerini yerine getirmene yani dünyada onlara iyilikle davranmana engel olmasın.
"Ma´rûfen" kelimesi iyilikseverlik ve kişiliğin gereği olarak güzel bir şekilde birliktelik, demektir; ya da ana-babaya güzel ahlak, yumuşak huy-luluk, tahammülkârlık, iyilik ve irtibatı devam ettirmek suretiyle güzel bir şekilde muamele, demektir.
"Fi´d-dünya: dünyada" ifadesi bu birlikteliğin geçici olduğu anlamın dadır. Zira bu belirli günler, sayılı seneler olup süratle bitecek ve yokola-caktır. Buradaki "ma´ruf´ dinin tanıdığı ve razı olduğu hususlar olup ana-babayı yedirme, giydirme, söz ve davranışta onlara iyilikte bulunma husu sunda iyilikseverlik ve kişiliğin gerekli saydığı her şeydir.
Sakın din konusunda hatır için davranma. Dininde Allah´a yönelen müminlerin yolunu tut. Her ne kadar sen dünyada ana-babana iyi muamele etmekle emrolunmuş isen de, inkâr hususunda ana-babanın yoluna uyma.Daha sonra senin de, ana-babanın dönüşü de yalnız bana olacaktır. Bunun üzerine seni imanınla mükâfatlandıracağım. Ana-babana da küfür lerinin karşılığını vereceğim. Size dünyada yaptığınız hayır ve şerri haber vereceğim.
Bu cümle önceki cümleyi tasdik etmekte ve ana-babaya güzel muame le etme ve iyilikte bulunmanın, masiyet olmayan şeylerde itaat etmenin farz olduğunu tekid etmektedir.
Allah Tealâ daha sonra insanların izlemeleri ve uymaları için Lokman Hakîm´in diğer faydalı tavsiyelerini bildirerek şöyle buyurdu:
1- "Yavrum! İşlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir ka yanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa da Allah onu getirip ortaya koyar. Doğrusu Allah sonsuz lütuf sahibidir ve her şey den haberdardır."
Sevgili oğlum; iyilik, kötülük, haksızlık ve günah bir hardal tanesi ağırlığına eşit olsa bile, bir kayanın içi gibi en gizli yerde, ya da gökler gibi en yüksek yerde, yahut yeryüzünün içi gibi en aşağı yerde olsa bile, Allah kıyamet günü hesap görme ve amellerin tartılması, hayır ya da şer olarak karşılığın verilmesi zamanında amelleri ortaya koyar.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Biz kıyamet gününe mah sus adalet terazileri koyacağız." (Enbiya, 21/47); "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu (sevabını) görecek, kim zerre ağırlığınca bir şey yaparsa onu (cezasını) görecek." (Zilzal, 99/7-8).
Kuranın Özellikleri Ve Ona İman Edenlerin Vasıfları:
1- Elif, lâm, mîm.
2- Bunlar hikmet dolu Kitab´ın ayetleridir.
3- Bu ayetler güzel amel işleyen kimseler için bir hidayet rehberi ve rahmet kaynağıdır.
4- Onlar namazlarını emrolundukları şekilde eda ederler. Zekâtları nı verirler ve ahiret gününe de ke sinlikle iman ederler.
5- İşte onlar Rablerinin gösterdiği hidayet yolunda yürüyenlerdir. İş te kurtuluşa erenler bunlardır.
Açıklaması:
"Elif, lam mim. Bunlar hikmet dolu Kitab´ın ayetleridir." Yani bu Kur´an sizin konuştuğunuz, kullandığınız aynı harflerden meydana gelmek tedir. Peki bu ayetlerin benzerini getirebilir misiniz Bunlar hiçbir eksiklik ve eğrilik, hiçbir çatışma ve çelişki bulunmayan hikmet dolu Kur´an´ın ayet leridir. Gerçekten bu ayetler apaçık, gayet anlaşılır ayetlerdir.
Allah Tealâ daha sonra Kur´an´ın indiriliş gayesini zikrederek şöyle buyurdu:
"Bu ayetler güzel amel işleyen kimseler için hidayet rehberi ve rahmet kaynağıdır." Yani bu Kur´an ayetleri dalâletten kurtarıcı, şifa ve hidayet vesilesi, müminleri cezadan kurtaran rahmet kaynağıdır. Müminler güzel amel işleyen, dine tâbi olan, farz kılman namazları usulüyle vakitlerinde, nafileleriyle birlikte dosdoğru kılan, kendilerine farz olan zekâtı hak sahip lerine veren, ahiretin varlığına ve ahiretteki âdil mükâfatlara yakinen ve samimiyetle inanan; insanlardan takdir, karşılık beklemeksizin gösterişe düşmeden sevabı Allah´tan bekleyen kimselerdir.
"İşte onlar Rablerinin gösterdiği hidayet yolunda yürüyeceklerdir. İşte kurtuluşa erenler bunlardır." İşte bu zikredilen vasıflan taşıyan kimseler hidayet ve kurtuluşun zirvesinde olan kimselerdir. Bunlar basiret, nur ve Allah tarafından açık bir yol üzerindedirler. Dünya ve ahirette kazanca ulaşacak kimseler bunlardır.
Uzaktaki bir şeyi işaret etmek için kullanılan ve "işte onlar" mânâsın-daki "ülâike" ism-i işaretinin kullanılması bu kimselerin layık oldukları değeri vermek ve bunların mertebelerinin yüceliğine işaret etmek içindir. Zira kurtuluş ancak güzel amel işlemekte, hayır ise sadece imandadır. [1]
Kâfirlerin Kur´an´dan Yüzçevirmeleri Ve Müminlerin Ona Yönelmeleri
6- Öyle insanlar vardır ki, bilgisiz ce, insanları Allah yolundan sap-tırmak ve Kur´an´ın ayetlerini alaya almak için boş sözler satın alırlar işteböyleleri içinhor ve hakir kılan bir azap vardır.
7- Ayetlerimiz böyle bir kimseye okunduğu zaman, sanki bu ayetleri kıçı bir azap ile müjdele.
8- İman edip salih amel işleyenler için nimetlerle dolu cennetler vardır.
9- Onlar o cennetlerde ebediyyen kalacaklardır. Bu Allah´ın gerçek vaadidir. O Aziz´dir, Hakîm´dir.
Açıklaması:
"Öyle insanlar vardır ki, bilgisizce insanları Allah yolundan saptır mak ve Kur´an´m ayetlerini alaya almak için boş sözler satın alırlar. İşte böyleleri için hor ve hakir kılan bir azap vardır."
İnsanlardan bir grup vardır ki faydalı şey yerine zararlı olanı alır; şifa veren Kur´an yerine eğlence olacak hikâyeler, efsaneler, lüzumsuz sözler, gülünç şeyler ve cariyelerin şarkılarına kulak vermeyi tercih ederler. Mese lâ Nadr b. Haris İranlıların kitaplarını satın alır ve insanlara bunu anla tırdı. Gençleri çekmek ve yeni İslâm´a girenleri şaşırtmak için şarkıcı ka dınlar bulurdu.
İslâm´ı terketmeye sevketmek, Allah´ın dininden saptırmak, ya da en gel olmak için, İslâm´ı alay ve eğlence konusu edinerek Kur´an yerine eğ lenceyi tercih etme şeklindeki bu davranışın tehlikelerini bilmeksizin bu şekilde hareket ederlerdi. İşte küfür ve sapıklık bataklığına dalan böyle kimseler son derece küçümseyici bir azaba uğrayacaklardır.
"Hor ve hakir kılan bir azap" ifadesi kâfire yapılan azap ile mümine yapılan azabı birbirlerinden ayırmak içindir. Zira günahkâr müminin aza bı arındırmak için olup hor ve hakir kılan bir azap değildir. Kâfirin azabı ise son derece horlayıcı, küçümseyici bir azaptır. Kâfir nasıl Allah´ın ayet-
lerini ve Allah´ın yolunu küçümsemişse, kıyamet günü devamlı ve sürekli bir azapta horlanacaktır.
"Allah´ın yolundan saptırmak için" ifadesinde "li-yudılle" Şilindeki yâ zammeli olup mânâsı İslâm´a ve İslâm ehline muhalefet ve düşmanlık et mek manasındadır. Yani bu fiil Allah yoluna engel olmak ve saptırmak için işlenmiştir.
"Li-yadılle" şeklinde fetha ile okunan kıraate göre lâm "akıbet, nihayet ifade eden lamı" olup onun işinin sonucu sapıklık ve Allah´ın ayet lerinin alay konusu edilmesi anlamındadır.
Cenab-ı Hak daha sonra bu çeşit dalâlete düşüren kimseleri dalâlet ve küfre dalmak ve Allah´ın dininden daha fazla yüzçevirmek ve nefret ettir mekle tavsif ederek şöyle buyurdu:
"Ayetlerimiz böyle bir kimseye okunduğu zaman sanki bu ayetleri hiç işitmemiş, sanki kulaklarında bir sağırlık varmış gibi büyüklenerek yüzçe-virir. Böylesini can yakıcı bir azapla müjdele." Yani batıl sözlere talip olan kimse, kendisine Kur´an ayetleri okunduğu zaman bu ayetlere sırtını çevi rir ve kibirlenerek arkasını döner. Kendisinde hiç sağırlık olmadığı halde bu ayetleri dinlemeyip sanki hiç duymamış gibi, ya da sanki kulağında sa ğırlık ve ağırlık varmış gibi, sağır gibi davranarak bu ayetlerden yüzçevi-rir. Çünkü o bunlardan rahatsızlık duymaktadır ve onlardan yararlanma maktadır. Onun bu ayetlere karşı arzusu da yoktur. Haktan yüz çeviren, bu kimse, Allah´ın kitabını ve ayetlerini dinlemekten nasıl acı duyuyorsa, kıyamet günü kendisine acı verecek bir azapla müjdele.
Bu bedbaht kimselerin durumunu beyan ettikten sonra Cenab-ı Hak Mes´ud ve müttekî kimselerin ahiret yurdundaki durumunu anlattı ve şöy le buyurdu:
"İman edip salih amel işleyenler için nimetlerle dolu cennetler vardır. Onlar o cennetlerde ebediyyen kalacaklardır. Bu Allah´ın gerçek vaadidir. O Azizdir, Hakîm´dir." Allah´a iman eden, peygamberleri tasdik eden, şer´î emirleri kabul edip haramlardan ve yasaklanan şeylerden sakınmak sure tiyle salih amel işleyenler için yiyecek, içecek, giyecek, mesken, binek ve benzeri hiçbir kimsenin aklına gelmeyecek nimetlerden çeşitli lezzet ve se vinçlerle ikrama nail olacakları cennetler vardır. Onlar orada daimî olarak kalacaklardır. Oradan ayrılmayacak, herhangi bir değişikliği de arzu etme yeceklerdir.
Bu hiç şüphesiz olacaktır. Çünkü bu, asla vaadinden dönmeyen Al lah´ın vaadidir. Zira O, çok ikram eden, çok lütufta bulunan, dilediğini yeri ne getiren ve her şeye kadir olandır.
O, sonsuz izzete sahip, her şeyi ezebilecek ve her şeyin kendisine bo yun eğdiği sonsuz kuvvet sahibidir. Hiç bir müşrik veya bir başkası ondan kurtulamaz. O, sözlerinde ve fiillerinde sonsuz hikmet sahibidir. Kur´an´ı müminler için hidayet rehberi kılandır.
Bu son iki ayetin benzeri olarak şu ayetler vardır: "De ki: Bu, mümin lere hidayet rehberi ve gönüllere şifadır. İnanmayanların kulaklarında ağırlık vardır ve Kur´an onlara kapalıdır." (Fussılet, 41/44). "Kur an dan müminlere rahmet ve şifa olan ayetler indiriyoruz. O zalimlerin ise sadece kaybını artırır (İsra, 17/82). [2]
Göklerin Ve Yerin Yaratılmasıyla Allah´ın Birliğine Ve Şirkin Batıl Olduğuna Delil Getirilmesi:
10- O, gördüğünüz gökleri direkler olmadan yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye ulu dağlar oturttu. Orada her türlü hayvanı yaydı. Biz gökten de su indirdik. Onunla yer- yüzünde her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirdik.
11-İşte bunlar Allah´ın yarattıkladır. Gösterin bana Ondan başka ları ne yarattı Doğrusu o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
Açıklaması:
"O, gördüğünüz gökleri direkler olmadan yarattı." Yani Allah Tealâ´nın muazzam kudretinin ve son derece isabetli hikmetinin delillerinden biri, görünen gökleri hiçbir direk olmaksızın yaratmış olmasıdır. Gökler de yer yüzü gibi görünüşte dümdüz, ama gerçekte ise yuvarlaktır. Bunun delili şu ayettir: "Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzerler." (Enbiya, 21/33). Felek; yu varlak şeyin ismidir. O hangi hal üzere olursa olsun tabiatle değil, Allah´ın kudretiyle yaratılmıştır. O fezadır. Fezanın ise sonu yoktur. Ancak Allah Tealâ´nın kudretiyle yok olacaktır.
İnsanların gökleri direksiz olarak görmesi deliliyle göklerin asla di rekleri yoktur. Bir başka görüşe göre; göklerin görünmeyen direkleri var dır. Allah onları, görünmeyen direklerle sabit kılmıştır. Bu ise göklerin O´nun kudretiyle tutulmuş olmasıdır.
Özetle: Allah Tealâ gökleri dayanılacak hiçbir direk olmaksızın yarat mıştır. Daha doğrusu gökler Allah´ın kudretiyle durmaktadır.
"Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye ulu dağlar oturttu." Yani yeryüzün de içindekileri sarsıntıya uğratmaması, kara parçalarını çevreleyen ve yer küresinin çoğunluğunu oluşturan denizlerin ve okyanusların taşmaması için yeryüzünü sabit tutan ve toprağı âdeta denize demirleyen sabit ulu dağlar oturttu.
"Orada her türlü hayvanı yaydı." Yani sayısı tespit edilemeyen, şekil lerini ve renklerini sadece yaratıcısının bilebileceği çeşitli hayvan türlerini yaydı, neşretti ve çıkarttı.
"Biz gökten de su indirdik. Onunla yeryüzünde her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirdik." Yani biz bulutlardan her güzel sınıftan, manzarası güzel, yararı çok bitkiler bitirmesine sebep olacak yağmur indirdik.
Daha sonra Allah Tealâ yaratıcıya ibadeti terkeden ve yaratılmış var lıklara tapınmakla meşgul olan o müşrikleri azarlayarak şöyle buyurdu:
"İşte bunlar Allah´ın yarattıklardır. Gösterin bana O´ndan başkaları ne yarattı Doğrusu o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler." Yani bu adıgeçen yaratıklar sadece Allah´ın yaratması, fiili ve takdiriyle olup bu konuda O´nun hiçbir ortağı yoktur. Ayetteki "halk" kelimesi "mahluk" ma-nasındadır.
Ey kâfirler! Bana haber verin. Onun dışında tapındığınız putlar ve or taklar ne yarattı Burada "halaka" kelimesi mahzuf "hâ" zamirini de ihtiva etmektedir. Cümlenin takdiri şudur: Bana gösterin, O´nun dışında olanlar neyi yarattı Ya da O´nun dışındakilerin yarattığı şeyleri bana haber verin.
Cenab-ı Hak onları şirklerinden dolayı azarladıktan sonra, kendilerini bunun tabiî sonucu olan sapıklıkla tavsif etmiştir. Onlar şirklerinde ve Al lah´la birlikte O´ndan başka varlıklara tapınmalarında açık bir dalâlet için dedir.
"Doğrusu o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler." Yani Allah´a şirk koşan, Onunla birlikte başkalarına tapan o kimseler, düşünen kimseler için hiçbir kapalılık ve gizlilik olmayan ve kendilerini sapıklığın son nokta sına götüren gayet açık, bariz bir küfür, sapma, körlük ve bilgisizlik içinde dirler. [3]
Lokman Hekim Kıssası Ve Oğluna Tavsiyeleri:
12- And olsun ki Biz Lokman´a Al lah´a şükretmesi için hikmet ver. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nan körlük ederse bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir. Sonsuz övgüye lâyıkolandır.
13- Lokman oğluna öğüt vererek: "Ey yavrum! Allah´a ortak koşma. Allah´a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür."
14- Biz insana ana-babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişiz dir. Annesi onu güçsüzlükten güç süzlüğe uğrayarak karnında taşı mıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuz dur. Dönüş yalnız banadır.
15- Eğer ana ve baban, senin bilgin olmaksızın körü körüne seni, bana ortak koşman için zorlarlarsa, on lara itaat etme. Dünya işlerinde on larla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dö nüşünüz yalnız banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiririm.
16- Lokman: ´Yavrum! İşlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa da, Allah onu getirip ortaya koyar. Doğrusu Allah sonsuz lütuf sahibi dir ve herşeyden haberdardır.
17- Yavrum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülüğe engel ol. Başına gele ne sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.
18- İnsanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendisim beğenen ve çok övünen hiç kimseyi sevmez.
19- Yürüyüşünde orta yolu tut. Sesini fazla yükseltme. Zira seslerin en çirkini merkeplerin sesidir."
Açıklaması:
"Andolsun ki Biz Lokman´a Allah´a şükretmesi için hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir. Sonsuz övgüye lâyık olandır."
"And olsun ki, Biz Lokmana[4] hikmeti verdik." Hikmet ilim ve anla yışla amel etme, Allah´ın nimetleri ve ihsanlarına karşı Allah´a hamdetme ve şükretme, insanlar için hayır isteme ve azaları yaratıldıkları hayırlı ve faydalı yerde kullanmaya muvaffak kılınmaktır.
Bu ayet Cenab-ı Hakk´ın Lokman Hakîm´e peygamberlik yolu dışında doğru bilgiyi gösterdiğine delildir.
Kim Rabbinin bağışladığı ve lütfettiği nimetlere şükreder, O´na itaat eder ve farzlarını edâ ederse, ancak kendisi için fayda ve sevabı gerçekleş tirir ve nefsini azaptan kurtarır.
Nitekim Cenab-ı Hak bir başka ayette şöyle buyurmaktadır: "Kim salih amel işlerse, bu kendisi lehinedir. Kim de kötülük ederse kendi aleyhi nedir. " (Fussılet, 41/46). Bir başka ayet de şöyledir: "Kimler salih amel iş lerse, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar." (Rum, 30/44).
Kim de Allah´ın üzerindeki nimetini inkâr eder de başkalarını O´na ortak koşar ve Onun emirlerine isyan ederse, o kimse sadece kendi kendi ne kötülük etmiş olur. Rabbine ise zarar veremez. Zira Allah kullarından ve kullarının şükürlerinden müstağnidir. O bundan zarar görmez. Ne O´na taat fayda verebilir, ne de masiyet O´na zarar verebilir.
Allah Tealâ daha sonra Hz. Lokman´ın (İbni Kesir´in ifadesiyle Lok man b. Anka b. Sedûn´un) oğlu (Süheylî, Taberî ve Kutebî´nin ifadesiyle)
Sârân´a yaptığı tavsiyelerini zikretti:
"Lokman oğluna öğüt vererek: Ey yavrum! Allah´a ortak koşma, Al lah´a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür, demişti."
Lokman oğluna şefkatle vasiyette ya da öğütte bulunmuştu. Zira in sanlar arasında çocuğuna karşı en şefkatli olan kimse babası olup, elbette baba olarak evlâdına sevgi besleyecektir.
Lokman şöyle diyordu: Evladım! Yalnız Allah´a kulluk et. Hiçbir şeyi O´na ortak koşma. Zira Allah´a ortak koşma en büyük zulümdür. Şirk, ger çeğin asıl yerine konulmaması sebebiyle bir zulümdür. Şirkin "en büyük zulüm" olmasına gelince, şirkin itikadın temeliyle ilgili olması, yaratıcı ile yaradılan arasında eşitlik yapılması, tek nimet verici (Allah) ile asla nimet veremeyecek olanlar -yani putlar ve heykeller- arasında eşit davranışta bu lunulması sebebiyledir.
Bu ayet geçen ayetin manasına atıfta bulunmaktadır: Bunun takdiri şudur: Biz Lokman´ı kendi nefsinde "şükreden", başkalarına "öğüt veren" bir kimse kılarak ona hikmeti verdik.
Buhari ve Müslim, Abdullah b. Mes´ud´dan şöyle rivayet ediyorlar: "iman eden, bununla birlikte imanlarına zulüm karıştırmayanlar için gü venlik vardır. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir." (En´am, 6/82) ayeti inince, bu durum Rasulullah (a.s)´in ashabına ağır geldi. Ashab:
- Hangimiz imanına zulüm karıştırmamıştır dediler. Rasulullah (s.a.):
- O bu manada değildir. Siz Lokmanın şu sözünü duymuyor musu nuz ´Yavrum! Allah´a ortak koşma. Allah´a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür."
Allah Tealâ, Kur´an´ın âdeti olduğu üzere şirk koşma yasağından son ra ana-babaya iyiliği emretti. Zira Allah Tealâ çoğunlukla Kur´an´da sadece Allah´a kullukta bulunma ve şirkten kaçınma emriyle ana-babaya iyilikte bulunma emrini birarada zikretmektedir. Nitekim bir ayette Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Rabbin yalnız kendisine kullukta bulunmanızı ve ana-babaya iyilik etmeyi buyurmuştur." (İsra, 17/23).
Cenab-ı Hak burada ise şöyle buyurmaktadır: "Biz insana ana-babası-na karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güç*süzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dö nüş yalnız banadır."
Biz insana anne-babaya iyilikte bulunmayı, onlara itaat etmeyi ve haklarını yerine getirmeyi emrettik ve bunu zorunlu kildik. Özellikle anneye iyi davranılmahdır. Zira anne önce hamilelik esnasında, sonra doğum, sonra nifas, sonra süt emzirme, sonra iki yıl içinde sütten kesilme ve gece-gündüz bakım esnasında zayıflıktan zayıflığa uğrayarak yavrusunu taşıdı.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Anneler çocuklarını em zirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, tam iki sene emzirirler." (Bakara, 2/223).
Hadis-i şerif annenin iyiliğe ve itaate daha layık olduğunu beyan et miş ve anneyi üç defa tavsiye etmiş, dördüncü defa babayı tavsiye etmiş, iyiliğin dörtte birini babaya tahsis etmiştir.
Biz ona, "Bana -yani Allah´a-, sana verdiğim nimetim üzerine şükret." diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Bana ve ana-babaya şükretmeyi emretmi-şizdir. Çünkü o ikisi senin varlığının sebebi ve Allah Tealâ´dan sonra sana iyilik kaynağıdır.
Allah Tealâ´nın "Bana şükret" ifadesi, tavsiyenin sebebini ya da bu tavsiyeye uymanın vacip olduğunu beyan etmek içindir. Buradaki "en" Ze-mahşerî´nin görüşüne göre tefsiriyyedir, yani "diye" manasındadır. Bu cüm le tavsiye fiilini beyan etmektedir. Yani, bu cümle "kavi" mânasını ihtiva etmektedir, yani "Biz O´na: Bana şükret, dedik." demektir.
Allah´a itaat ve ana-babaya itaatin emredilmesinin illeti ya da bu hu sustaki sebep, dönüşün ya da varılacak yerin yalnız Allah oluşudur. Dola yısıyla buna karşılık ben sana ahirette en bol mükâfatı vereceğim.
Bu ifade muhalefet, karşı çıkma ve isyan etmenin akıbetine karşılık tehdit ve korkutmadır. Ayrıca bu ayet Allah´ın emrine uyma, O´na itaatte bulunma, ana-babaya iyilikte bulunma ve onlarla irtibatı devam ettirme karşılığında güzel bir mükâfat vaadinde bulunma netiliğindedir.
Bu ayet ve devamı oğluna tavsiyede bulunan Hz. Lokman´m sözlerin-dendir. Allah onun bu sözlerini haber vermektedir. Hz. Lokman oğluna, şir kin zulüm olduğunu beyan edip bunu yasaklayınca bu Allah´a itaate teşvik olmaktadır. Sonra da bu ana-babaya itaat edilmesini ve bunun sebebini açıkladı.
Bir başka görüşe göre: Bu ifadeler Allah´ın kelâmından olup bunu Lokman´a söylemiştir. Yani "Biz ona, şükret dedik; Biz ona dedik ki; Biz ... tavsiyede bulunmuşuzdur".
Bir başka görüşe göre: 14. ayet Lokman´m tavsiyeleri arasında bir ara cümle olup şirkten nehyetmeyi vurgulamaktadır.
Kurtubî diyor ki: Doğru olan şudur ki, bu ayet ve daha önce geçen "Biz insana ana-babasına güzellikle davranmasını tavsiye ettik." (Ankebut, 29/8) ayeti Sa´d b. Ebî Vakkas ile Sa´d yeni dininden dönmedikçe yemek yememeye yemin eden annesi Hamne bt. Ebî Süfyân hakkında nazil olmuş tur. Müfessirlerden bir grup da bu görüştedir. [5]
Yine müfessirler tarafından tercih edilen görüşe göre bu ayet ile bun dan sonraki iki ayet Allah Tealâ tarafından yeni bir ifade olup Lokman´ın oğluna tavsiyeleri arasında şirkten nehyetmeyi tekid etmek üzere bir ara cümle olarak gelmiştir.
Allah Tealâ kendi haklarını istisna ederek ana babaya itaati sınırlaya rak şöyle buyurdu:
"Eğer ana ve baban, senin bilgin olmaksızın körü körüne seni, bana or tak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme." Yani ana ve baban senin be nim ortağım bulunduğu şeklinde bir bilgin olmaksızın seni bana başkaları nı ortak koşman ve dinlerinde senin kendilerine tâbi olman için sana özen göstererek aşırı derecede ısrarda bulunurlarsa, bunu kabul etme ve sana emrettikleri şirk veya masiyette onlara itaat etme. Zira yaratıcıya isyan olanu hususlarda yaradılana itaat yoktur. Burada anlatılmak istenen orta ğın reddedilmesidir. Hiçbirşey olmayanları -yani putları- Allah´a ortak ko şuyorlar, demektir.
"Dünya işlerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonra dönüşümüz yalnız banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiri rim. " Yani senin şirk ve masiyet hususunda ana-babana itaat etmemen; se nin onlara iyi muamele etmen, ihtiyaç anında onlara malî yönden destek olman, onları yedirip giydirmen, hastalık anında tedavi ettirmen, ölümle rinde kabre defnetmen, onların arkadaşlarına güzel muamelede bulunman ve vasiyetlerini yerine getirmene yani dünyada onlara iyilikle davranmana engel olmasın.
"Ma´rûfen" kelimesi iyilikseverlik ve kişiliğin gereği olarak güzel bir şekilde birliktelik, demektir; ya da ana-babaya güzel ahlak, yumuşak huy-luluk, tahammülkârlık, iyilik ve irtibatı devam ettirmek suretiyle güzel bir şekilde muamele, demektir.
"Fi´d-dünya: dünyada" ifadesi bu birlikteliğin geçici olduğu anlamın dadır. Zira bu belirli günler, sayılı seneler olup süratle bitecek ve yokola-caktır. Buradaki "ma´ruf´ dinin tanıdığı ve razı olduğu hususlar olup ana-babayı yedirme, giydirme, söz ve davranışta onlara iyilikte bulunma husu sunda iyilikseverlik ve kişiliğin gerekli saydığı her şeydir.
Sakın din konusunda hatır için davranma. Dininde Allah´a yönelen müminlerin yolunu tut. Her ne kadar sen dünyada ana-babana iyi muamele etmekle emrolunmuş isen de, inkâr hususunda ana-babanın yoluna uyma.Daha sonra senin de, ana-babanın dönüşü de yalnız bana olacaktır. Bunun üzerine seni imanınla mükâfatlandıracağım. Ana-babana da küfür lerinin karşılığını vereceğim. Size dünyada yaptığınız hayır ve şerri haber vereceğim.
Bu cümle önceki cümleyi tasdik etmekte ve ana-babaya güzel muame le etme ve iyilikte bulunmanın, masiyet olmayan şeylerde itaat etmenin farz olduğunu tekid etmektedir.
Allah Tealâ daha sonra insanların izlemeleri ve uymaları için Lokman Hakîm´in diğer faydalı tavsiyelerini bildirerek şöyle buyurdu:
1- "Yavrum! İşlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir ka yanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa da Allah onu getirip ortaya koyar. Doğrusu Allah sonsuz lütuf sahibidir ve her şey den haberdardır."
Sevgili oğlum; iyilik, kötülük, haksızlık ve günah bir hardal tanesi ağırlığına eşit olsa bile, bir kayanın içi gibi en gizli yerde, ya da gökler gibi en yüksek yerde, yahut yeryüzünün içi gibi en aşağı yerde olsa bile, Allah kıyamet günü hesap görme ve amellerin tartılması, hayır ya da şer olarak karşılığın verilmesi zamanında amelleri ortaya koyar.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Biz kıyamet gününe mah sus adalet terazileri koyacağız." (Enbiya, 21/47); "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu (sevabını) görecek, kim zerre ağırlığınca bir şey yaparsa onu (cezasını) görecek." (Zilzal, 99/7-8).