Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa hakkâ lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle
Şöyle demeye gelir: “Hakikate lâle, Celâl olan Allah’ın adının harflerini taşımasaydı bu kadar yüksek mertebeler bulamazdı elbette!”
Lale soğanı, yalnızca bir dal ve bir tek çiçek verdiği için Allah’ın birliğini temsil eder ve şekil itibariyle de tevhid’in sembolü olan elif’e benzer. Bütün bu özellikleriyle lâle Osmanlı toplumunda âdeta kutsallık kazanmış ve Allah’ın varlığını yansıtan özge bir çiçek olarak algılanmış, güzelliğinin sırrı da buna bağlanmıştır. O kadar ki XVII. Yüzyılda güzellerin mücevherat yerine lâle takınarak süslenmesi moda olmuş, lâle yetiştirmek ve şairane isimler taşıyan çeşitlerini koleksiyon olarak aynı bahçede bulundurmak âdeta bir yarış halini almıştır
Lâlenin kokusu yoktur, illa ki renkleri şairleri çıldırtacak kadar müstesna ve hayranlık vericidir. Klâsik Türk Şiirinde Lâle adlı araştırmayı yapan Ahmet Kartal’ın kitabında Akçağ yayınları, Ankara, 1998, 192 s. Lâlenin renkleri, adları, teşbih edilen unsurları vs. şairlerin beyitlerinden süzülerek verilmiştir. İşte lâlenin renkleri: Kırmızı (al, hamrâ, sürh, la’l, la’lîn, kızıl), kebûd (mavi), kibritî (açık sarı), zerd (altın sarısı), duhanî (koyu gri ve siyah), leylakî (mor), sefîd (beyaz), minâ (gök rengi), turuncu ve laciverdî...
Şair ruhu, elbette lâleyi mücerred teşbihlerle isimlendirmekten haz duyacaktır. Nitekim aynı araştırmada lâle isimleri de şöyle sıralanır: Âfitâb-ı gülzâr (gül bahçesinin güneşi), bî-mânend (benzersiz), âsaf-perver (vezir yetiştirmesi), dil-cû (gönül arayan), ferah- âver (ferahlık getiren), feyz-i Hudâ, (Allah’ın bereketi), gül-ruhsâr (gül yanaklı), hüsn-i Hasen (Hasan’ın güzelliği), ikrâm-ı Hak (Allah’ın ikramı), kavs-i kuzah (eleğimsağma), nahl-i erguvân (erguvan fidanı), nâzende (nazlı), necm-i nâdir (nadir görülen yıldız), nîze-i rummânî (nar renkli mızrak), semen-sîma (yasemin yüzlü), şakâyık-ı numânî (kır lâlesi, gelincik), şevk- efzâ (coşku arttıran), tuğ-ı şâhî (padişah tuğu), Yed-i Beyzâ (Hz. Musa’nın beyaz eli), ebr (bulut), mercan, tac, kadeh (peymâne, câmı Cem, sâgar, ayağ, lalîn câm), sürahi, karure (sırça şişe), hokka, külah, kâse, çanak, fanus, micmer, hayme (çadır), otağ, nûn, gamze vb. Bütün bu isimlere bakarak lâlelerin şekillerini zihnimizde canlandırmak mümkündür.
Şairler lâleyi sevgilinin yüzüne, yanağına, dudağına ve taze geline de benzetmişler; âşıkın bağrını bedenini, sînesini, gönlünü ve gözünü de ortasındaki dağlama yarasını andıran siyah leke ile ölçmüşlerdir.
Lâle ki sevgilinin yanağıdır; onu gören gül, güllüğünden utanır; salınışını gören servi salınmayı bırakır. Tıpkı Necatî Bey’in söylediği gibi:
Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler
Servi yürütmediler; goncayı söyletmediler
BÜTÜN LALELER 6 YAPRAKLIDIR
Gerçek lâlelerin hepsinde renkli 6 yaprak bulunur. Tac ve dal yaprakları ise yeşildir. Yaprak sayısı altıdan fazla olan katmer laleler daha sonra üretilmiş olup güle benzetilmişlerdir.
Lâleler sonbaharda toprağa soğanlar hâlinde dikilir ve ilkbaharda bir tek çiçek açar. Kışın kendilerini dibe çekmeleri, soğanını ayaza çaldırmamak içindir. Kumlu ve gübreli toprağı severler ve açıldıkları zaman ancak birkaç gün dayanırlar. Gece kapanır, gün ışığında yapraklarını yayarlar. Koklanmaları hâlinde yaprakları erken dökülür.
Lâle ki bir devre adını veren çiçektir, övülmeye lâyıktır. Sözü Edip Ayel’e bırakalım:
Eylül’de melûl oldu gönül soldu da lâle
Lâleyken emel ermedi bahçemde kemâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kâle
Hülyâ bizi râmeyleyebilmiş ki muhâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Sevdâ denilir düştüğümüz gizli melâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle
Bülbül edemez belki de şâir gibi nâle
Yıllar eriyor ağladığım gülle zevâle
Son darbeyi vursaydı ecel bâri mecâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle
Vaktiyle XVI. Yüzyılda Viyana’da yetiştirilmeye başlayan lâle bugün bütün Avrupa’yı etkisine almış gibidir. Artık Hollanda’daki lâle sevgisi neredeyse çılgınlığa (Tulipomania) varacak derecelere gelmiş; Kanada’nın Ottova kentinde her Mayıs adında lâle festivali düzenlenir olmuştur. Çok şükür ki lâle yeniden medeniyetimize merhaba diyor.
Lâleyi önemseyenlere selam olsun...