Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

LA İLAHE İLLALLAH'a davet etmek... (1 Kullanıcı)

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"De ki: "Benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a davet ederiz. Allah'ı (bütün noksan sıfatlardan) tenzih ederiz. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim." (Yusuf: 12/108)

İbn Abbas (r.a.)'tan şöyle rivayet edilmiştir:

Rasulullah (s.a.v.) Muaz (r.a.)'ı Yemen'e vali olarak gönderirken ona şöyle dedi:

"Sen ehli kitaptan bir topluluğa gidiyorsun. Yapacağın ilk iş onları "la ilahe illallah"a davet etmek olsun. Eğer bunu kabul ederlerse, onlara Allah'ın kendilerine bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ettikleri taktirde onlara, Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekatı farz kıldığını bildir. Bu hususta da sana itaat ettikleri taktirde (zekat toplarken) mallarının en iyilerini haksız yere almaktan sakın ve mazlumun bedduasından kork. Çünkü onunla Allah arasında engel yoktur." (Buhari Zekat: 1, Müslim İman: 29, Ebu Davud Zekat: 5, Tirmizi Zekat: 6, Nesai Zekat: 46, İbn Mace Zekat: 1,Ahmed: 1/232-233.)

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle rivayet etti:

"Hayber Günü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Yarın sancağı, Allah'ı ve Rasulünü seven, Allah ve Rasulü tarafından da sevilen bir kimseye vereceğim. Allah onun vesilesiyle bize fethi nasib edecek."

Ashabı kiram, o geceyi sancağın kime verileceğini merak ederek geçirdiler.

Sabah olunca Rasulullah (s.a.v.):

"Ebu Talib'in oğlu Ali nerededir?" diye sordu.

"Gözlerinden rahatsız." dediler ve gidip Ali (r.a.)'yi Rasulullah (s.a.v)'in huzuruna çağırdılar.

Rasulullah (s.a.v.), Ali (r.a.)'nin gözleri için dua etti.

Gözleri, sanki hiç hasta olmamış gibi, derhal şifa buldu. Sonra sancağı ona verdi ve şöyle buyurdu:

"Onların yurtlarına telaşa meydan vermeden var. Önce, onları İslama davet et. Onlara Allah'ın kendileri üzerindeki haklarını bildir. Yemin ederim ki, senin vasıtanla bir kimsenin hidayete ermesi, senin için kırmızı develerden daha hayırlıdır."
(Buhari Cihad: 102, 121, 143, Fedailu's-sahabe: 9,Müslim Fedailu's-sahabe: 34, Tirmizi Menakıb: 20, Ahmed: 5/333)

Istifadeler...

1 - İnsanları Allah'ın dinine davet etmek, Rasulullah (s.a.v.)'ın yoludur.

2 - İslam daveti ihlaslı bir şekilde sırf Allah rızası için yapılmalıdır. Ne yazık ki, günümüzdeki insanların büyük bir kısmı, bu vazifeyi bir takım çıkarları için üstlenmiş bulunuyorlar.

3 - İslama yapılan çağrının bilerek ve kesin delillere dayanarak yapılması gerekir.

4 - Tevhid, Allah'ı bütün noksan sıfatlardan uzak tutmakla mükemmellik kazanır. "Subhanallah" kelimesi Allah'ı bu manada yüceltmeyi ifade eder.

5 - Allah'a ortak koşan kimse O'na noksanlık isnad etmiş olur. Çünkü Allah'a eş koşmakla (haşa) O'nda gördüğü bir noksanı telafiye çalışmaktadır.

6 - Bir müslümanın şirkten uzak durması gerektiği gibi, onlardan biri olabileceği endişesiyle, şirk koşanlardan da uzak durması gerekir.

7 - Bir insanın yapmakla yükümlü olduğu ilk vazife Tevhid'i güzel bir şekilde yaşamaktır.

8 - Bir kişi İslama davet edilirken ona bütün ibadetlerden, hatta namazdan da önce, "La ilahe illallah" açıklanır. Kişi ancak bunu kabul ettikten sonra İslamın diğer emirleri kendisine önem sırasına göre anlatılır.

9 - Allah-u Teala'yı tevhid etmek "La ilahe illallah"ı yaşamak demektir.

10 - Ehli kitaptan olanlar, üzerinde bulundukları dini ya bilmezler ya da bilip buna uygun amel etmezler. Bunlara önce "La ilahe illallah"ın manası anlatılır ve buna uygun amel etmeleri istenir; ancak bunu kabul ederlerse İslama girmiş olur ve diğer ibadetlerden sorumlu tutulurlar.

11 - İslam tebliği kademeli bir öğretim metodudur.

12 - Tebliğe ilk önce en önemli olandan başlanır. Bundan sonra İslamın diğer emirleri önem sırasına göre anlatılır.

13 - Hadiste zekat sistemi ve dağıtılacağı yere genel manada işaret edilmiştir.

14 - Tebliğcinin, tebliğ yaptığı kimsenin şüpheye düşebileceği konuları düşünüp bu konularda onu aydınlatması gerekir.

15 - Müslümanların zekatlarını toplayan kimselerin, malların en iyilerini seçip almaları yasaklanmıştır.

16 - Mazlumun bedduasını almaktan sakınmak gerekir.

17 - Mazlumun bedduasının önüne geçilemez. Çünkü onunla Allah arasında duasının kabul olunmasına hiçbir engel yoktur.

18 - Tevhid'in delillerinden biri de Rasulullah (s.a.v.)'ın ve gerçek müminlerin bu uğurda katlandıkları cefalar, açlık ve hastalıklardır. Günümüzde muvahhid olduğunu söyleyen kimselerin Allah yolunda hiçbir ezaya uğramamaları Tevhidi gerçek manada yaşamadıklarını gösterir.

19 - Rasulullah (s.a.v.)'ın, Allah'ın Ali (r.a.)'nin vesilesiyle fethi nasip edeceğini haber vermesi peygamberliğe has bilgilerdendir.

20 - Ali (r.a.)'nin gözünün derhal şifa bulması da yine Rasulullah'a has özelliklerdendir.

21 - Rasulullah (s.a.v.)'ın Ali (r.a.) hakkında "Allah ve Rasulü tarafından sevilir." buyurması ve fethin onun vesilesiyle kazanılması Ali (r.a)'nin faziletini gösterir.

22 - Sahabenin o geceyi Rasulullah'ın sancağı kime vereceğini merak ederek geçirmeleri, imanda ve ilimde ne kadar yüksek seviyede olduklarını ve Allah yolunda cihatta ve hayırlı amellerde nasıl birbirleriyle yarıştıklarını gösterir.

23 - Kadere iman eden bir kimse bilmelidir ki; çaba sarfedenlerin elde edemediğini, bazen gayret göstermeden elde etmek mümkün olabilir.

24 - Rasulullah (s.a.v.)'ın Ali (r.a.)'ye söylediği: "Yurtlarına telaşa meydan vermeden var" sözü; aceleye ve heyecana kapılmadan, düşünerek ve tedbirli olarak savaşmak gerektiğini gösterir.

25 - Savaşa başlamadan önce insanları İslama davet etme zorunluluğu vardır.

26 - Bir topluluğa daha önce tebliğ yapılmışsa ve onlarla daha önce savaşılmışsa, ikinci bir tebliğ yapmak şart değildir. Tebliğ yapılmadan saldırılabilir.

27 - Rasulullah (s.a.v.)'ın: "Onlara Allah'ın kendileri üzerindeki haklarını bildir." ifadesi, İslama davetin hikmetle, uyarıcı yolla ve güzel bir dille yapılması gerektiğini gösterir.

28 - İslama giren kişinin Allah'a karşı olan görevlerini bilmesi gerekir.

29 - Bir kimsenin hidayete ermesine vesile olmak çok büyük sevaptır,

30 - İslam tebliğcisinin bildirdiği hakikatler için yemin etmesi caizdir. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) da böyle yapmıştır.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,

Detaylı ve güzel bir paylaşım olmuş,bu hayırlı yazı için ALLAH TEALA razı olsun...
 

emin-43

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2008
Mesajlar
581
Tepki puanı
0
Puanları
16
Yaş
72
LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMADEN RESULULLAH

Asrı saadetteki herşeye can kurban olsun.

Nerde öyle yöneticiler...( valiler, komutanlar, yagıçlar...)

İnşALLAH YÜCE MEVLAM herkesi hidayete eriştirir.

Selam ve dua ile ALLAHA emanet olun.
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Allah cumlemizden razı olsun kardeşler...Faydalanmak duasıyla...
 

__henza__

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Mar 2010
Mesajlar
182
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
şimdi vesile olan değil engel olmaya çalışanlarla dolu yeryüzü Rabbim sakınsın onlardan Allah razı olsun
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
ELLİİKİNCİ MEKTÛB dan bölüm

Bu mektûb, yine seyyid şeyh Ferîde yazılmışdır. Nefs-i emmârenin kötülüğünü ve ona mahsûs hastalığı ve ilâcını bildirmekdedir



Hulâsa, nefs temizlenmedikçe ve şeflik, üstünlük hulyâsından kurtulmadıkça, felâketden kurtulmak imkânsızdır. Sonsuz ölüme gitmeden önce, nefsi bu hastalıklardan kurtarmağı düşünmek lâzımdır.

Mubârek (Lâ ilâhe illallah) sözü, insanın içindeki ve dışındaki, bütün yalancı ma’bûdları koğduğu için, nefsi temizlemekde, en fâideli, en te’sîrli ilâcdır. Tesavvuf büyükleri, nefsi tezkiye etmek için, bunu söylemeği seçmişlerdir.

Fârisî beyt tercemesi:

(Lâ) süpürgesi ile, yolu temizlemezsen,
(İllallah) serâyına varamazsın!

Nefs, yoldan çıkıp, inâda başlarsa, bu kelimeyi söyliyerek îmânı tâzelemelidir.

Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm(Lâ ilâhe illallah diyerek îmânınızı yenileyiniz!) buyurdu.

Bunu her zemân söylemek lâzımdır. Çünki, nefs-i emmâre, her zemân pisdir.

Bu güzel tevhîd kelimesinin fazîletlerini, şu hadîs-i şerîf bildiriyor:

(Yerleri ve gökleri, terâzînin bir kefesine, bu kelime-i tevhîdi, ikinci kefesine koysalar, bu kelimenin bulunduğu kefe, elbette ağır gelir).
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Allah razı olsun kardeşim katkınız için...güzel bir ekleme olmuş...
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Amin ,cümlemizen Rahman razı olsun..teşekkür ederim..

Allah razı olsun kardeşim katkınız için...güzel bir ekleme olmuş...

İmâm-ı Muhammed Gazâlî “rahmetullahi aleyh” (Kimyâ-i se’âdet) kitâbında buyuruyor ki,

müslimân olan bir kimseye, ilk önce (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah) kelimesinin ma’nâsını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye (Kelime-i tevhîd) denir.


Her müslimânın, kelime-i tevhîdin ma’nâsına hiç şübhe etmeden, yalnız inanması yetişir. Bunları, delîl ile isbât etmesi ve akla uydurması farz değildir.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, arablara, delîl ile bilmelerini ve bu delîlleri de söylemelerini, şübhelerini araşdırıp, bunların çözülmesini emr buyurmadı.

Yalnız inanmalarını, şübhe etmemelerini emr eyledi. Herkesin böyle kısaca îmân etmesi yetişir.

Fekat, her şehrde birkaç din âliminin bulunması farz-ı kifâyedir.

Bunların, delîlleri bilmesi, şübheleri gidermesi, süâlleri çözmeleri vâcibdir.

Bunlar, mü’minlerin çobanı gibidir. Bir tarafdan, onlara i’tikâd, ya’nî îmân bilgisi öğretir. İ’tikâdlarını korur. Bir tarafdan da din düşmanlarının iftirâlarına cevâb verirler.

Kelime-i tevhîdin ma’nâsını, Kur’ân-ı kerîm bildirmekde, Resûlullah da “sallallahü aleyhi ve sellem” bu bildirilenleri açıklamakdadır. Eshâb-ı kirâmın hepsi, bu açıklamaları öğrendi ve kendilerinden sonra gelenlere bildirdiler.

Eshâb-ı kirâmın bildirdiklerini hiç değişdirmeden, olduğu gibi, kitâblara geçirerek bizlere ulaşdıran yüksek din âlimlerine (Ehl-i sünnet âlimi) denir.

Herkesin, Ehl-i sünnet i’tikâdını öğrenmesi, bu inançda birleşmeleri, sevişmeleri lâzımdır.

Se’âdetin tohumu, bu i’tikâddır ve bu i’tikâdda birleşmekdir.



Kelime-i tevhîdin ma’nâsını, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle bildiriyor:

İnsanlar yok idi. Sonradan yaratıldı. İnsanların bir yaratanı vardır. Her varlığı, O yaratmışdır.

Bu yaratan birdir. Ortağı, benzeri yokdur. Bir ikincisi yokdur.

O, hep var idi. Varlığının başlangıcı yokdur. Hep vardır.

Varlığının sonu olmaz. Yok olmaz. Onun hep var olması lâzımdır. O, yok olamaz.

Varlığı kendindendir. Hiçbir sebebe ihtiyâcı yokdur. Ona muhtâç olmıyan hiçbirşey yokdur.

Herşeyi var eden, her vârı her an varlıkda durduran Odur.

O, madde değildir. Cism değildir. Bir yerde değildir. Hiçbir maddede bulunmaz.

Şekli yokdur. Ölçülmez. Nasıldır diye sorulmaz. O deyince, akla hayâle gelen herşey, O değildir. O, bunlara benzemez. Bunlar hep Onun mahlûklarıdır. O, mahlûkları gibi değildir.

Akla, vehme, hayâle gelen herşeyi, O yaratmakdadır. Yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Yeri yokdur.

Her varlık, Arşın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır.

O, Arşın üstündedir. Fekat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir.

Arş, Onun lutfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi hep öyledir.

Arşı yaratmadan önce nasıl idi ise, ebedî sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişiklik olmaz.

Onun sıfatları vardır. (Sıfât-ı sübûtiyye)si sekizdir:

Hayât, ilm, sem’, basar, kudret, irâde, kelâm, tekvîn.

Bu sıfatlarında da, hiç değişiklik olmaz. Değişiklik olmak, kusûrdur. Onda kusûr, noksanlık yokdur. Hiçbir mahlûkuna benzemez ise de, bu dünyâda, Onu kendisinin bildirdiği kadar bilmek ve âhıretde görmek vardır. Burada nasıl olduğu anlaşılamadan bilinir. Orada da, anlaşılamadan görülecekdir. [1.ci cild, 46.cı mektûbu okuyunuz!]

Küllümâ hatara bî-bâlike, Allahü gayrü zâlike.

Allahü teâlâ, kullarına, Peygamberler “aleyhimüsselâm” gönderdi. Bu büyük insanlar vâsıtası ile kullarına, se’âdete ve felâkete sebeb olan işleri bildirdi. Peygamberlerin en yükseği, son Peygamberi olan (Muhammed) “aleyhisselâm”dır. Yeryüzündeki dinli dinsiz herkese, her yere, her millete Peygamber olarak gönderilmişdir. Bütün insanların, meleklerin ve cinnin Peygamberidir. Dünyânın her yerinde, herkesin, o yüce Peygambere tâbi’ olması, uyması lâzımdır.

İmâm-ı Gazâlînin yazısı burada temâm oldu.
İmâm-ı Muhammed Gazâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, islâmın en büyük âlimlerindendir.
Yüzlerce kitâb yazmışdır. Kitâblarının hepsi çok kıymetlidir.
Hicretin dörtyüzelli (450) senesinde Tûs, ya’nî Meşhed şehrinde tevellüd, 505 [m. 1111] senesinde orada vefât etdi.
 

acizanegünahkar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ara 2009
Mesajlar
1,082
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"De ki: "Benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a davet ederiz. Allah'ı (bütün noksan sıfatlardan) tenzih ederiz. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim." (Yusuf: 12/108)

İbn Abbas (r.a.)'tan şöyle rivayet edilmiştir:

Rasulullah (s.a.v.) Muaz (r.a.)'ı Yemen'e vali olarak gönderirken ona şöyle dedi:

"Sen ehli kitaptan bir topluluğa gidiyorsun. Yapacağın ilk iş onları "la ilahe illallah"a davet etmek olsun. Eğer bunu kabul ederlerse, onlara Allah'ın kendilerine bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ettikleri taktirde onlara, Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekatı farz kıldığını bildir. Bu hususta da sana itaat ettikleri taktirde (zekat toplarken) mallarının en iyilerini haksız yere almaktan sakın ve mazlumun bedduasından kork. Çünkü onunla Allah arasında engel yoktur." (Buhari Zekat: 1, Müslim İman: 29, Ebu Davud Zekat: 5, Tirmizi Zekat: 6, Nesai Zekat: 46, İbn Mace Zekat: 1,Ahmed: 1/232-233.)

Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle rivayet etti:

"Hayber Günü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Yarın sancağı, Allah'ı ve Rasulünü seven, Allah ve Rasulü tarafından da sevilen bir kimseye vereceğim. Allah onun vesilesiyle bize fethi nasib edecek."

Ashabı kiram, o geceyi sancağın kime verileceğini merak ederek geçirdiler.

Sabah olunca Rasulullah (s.a.v.):

"Ebu Talib'in oğlu Ali nerededir?" diye sordu.

"Gözlerinden rahatsız." dediler ve gidip Ali (r.a.)'yi Rasulullah (s.a.v)'in huzuruna çağırdılar.

Rasulullah (s.a.v.), Ali (r.a.)'nin gözleri için dua etti.

Gözleri, sanki hiç hasta olmamış gibi, derhal şifa buldu. Sonra sancağı ona verdi ve şöyle buyurdu:

"Onların yurtlarına telaşa meydan vermeden var. Önce, onları İslama davet et. Onlara Allah'ın kendileri üzerindeki haklarını bildir. Yemin ederim ki, senin vasıtanla bir kimsenin hidayete ermesi, senin için kırmızı develerden daha hayırlıdır."
(Buhari Cihad: 102, 121, 143, Fedailu's-sahabe: 9,Müslim Fedailu's-sahabe: 34, Tirmizi Menakıb: 20, Ahmed: 5/333)

Istifadeler...

1 - İnsanları Allah'ın dinine davet etmek, Rasulullah (s.a.v.)'ın yoludur.

2 - İslam daveti ihlaslı bir şekilde sırf Allah rızası için yapılmalıdır. Ne yazık ki, günümüzdeki insanların büyük bir kısmı, bu vazifeyi bir takım çıkarları için üstlenmiş bulunuyorlar.

3 - İslama yapılan çağrının bilerek ve kesin delillere dayanarak yapılması gerekir.

4 - Tevhid, Allah'ı bütün noksan sıfatlardan uzak tutmakla mükemmellik kazanır. "Subhanallah" kelimesi Allah'ı bu manada yüceltmeyi ifade eder.

5 - Allah'a ortak koşan kimse O'na noksanlık isnad etmiş olur. Çünkü Allah'a eş koşmakla (haşa) O'nda gördüğü bir noksanı telafiye çalışmaktadır.

6 - Bir müslümanın şirkten uzak durması gerektiği gibi, onlardan biri olabileceği endişesiyle, şirk koşanlardan da uzak durması gerekir.

7 - Bir insanın yapmakla yükümlü olduğu ilk vazife Tevhid'i güzel bir şekilde yaşamaktır.

8 - Bir kişi İslama davet edilirken ona bütün ibadetlerden, hatta namazdan da önce, "La ilahe illallah" açıklanır. Kişi ancak bunu kabul ettikten sonra İslamın diğer emirleri kendisine önem sırasına göre anlatılır.

9 - Allah-u Teala'yı tevhid etmek "La ilahe illallah"ı yaşamak demektir.

10 - Ehli kitaptan olanlar, üzerinde bulundukları dini ya bilmezler ya da bilip buna uygun amel etmezler. Bunlara önce "La ilahe illallah"ın manası anlatılır ve buna uygun amel etmeleri istenir; ancak bunu kabul ederlerse İslama girmiş olur ve diğer ibadetlerden sorumlu tutulurlar.

11 - İslam tebliği kademeli bir öğretim metodudur.

12 - Tebliğe ilk önce en önemli olandan başlanır. Bundan sonra İslamın diğer emirleri önem sırasına göre anlatılır.

13 - Hadiste zekat sistemi ve dağıtılacağı yere genel manada işaret edilmiştir.

14 - Tebliğcinin, tebliğ yaptığı kimsenin şüpheye düşebileceği konuları düşünüp bu konularda onu aydınlatması gerekir.

15 - Müslümanların zekatlarını toplayan kimselerin, malların en iyilerini seçip almaları yasaklanmıştır.

16 - Mazlumun bedduasını almaktan sakınmak gerekir.

17 - Mazlumun bedduasının önüne geçilemez. Çünkü onunla Allah arasında duasının kabul olunmasına hiçbir engel yoktur.

18 - Tevhid'in delillerinden biri de Rasulullah (s.a.v.)'ın ve gerçek müminlerin bu uğurda katlandıkları cefalar, açlık ve hastalıklardır. Günümüzde muvahhid olduğunu söyleyen kimselerin Allah yolunda hiçbir ezaya uğramamaları Tevhidi gerçek manada yaşamadıklarını gösterir.

19 - Rasulullah (s.a.v.)'ın, Allah'ın Ali (r.a.)'nin vesilesiyle fethi nasip edeceğini haber vermesi peygamberliğe has bilgilerdendir.

20 - Ali (r.a.)'nin gözünün derhal şifa bulması da yine Rasulullah'a has özelliklerdendir.

21 - Rasulullah (s.a.v.)'ın Ali (r.a.) hakkında "Allah ve Rasulü tarafından sevilir." buyurması ve fethin onun vesilesiyle kazanılması Ali (r.a)'nin faziletini gösterir.

22 - Sahabenin o geceyi Rasulullah'ın sancağı kime vereceğini merak ederek geçirmeleri, imanda ve ilimde ne kadar yüksek seviyede olduklarını ve Allah yolunda cihatta ve hayırlı amellerde nasıl birbirleriyle yarıştıklarını gösterir.

23 - Kadere iman eden bir kimse bilmelidir ki; çaba sarfedenlerin elde edemediğini, bazen gayret göstermeden elde etmek mümkün olabilir.

24 - Rasulullah (s.a.v.)'ın Ali (r.a.)'ye söylediği: "Yurtlarına telaşa meydan vermeden var" sözü; aceleye ve heyecana kapılmadan, düşünerek ve tedbirli olarak savaşmak gerektiğini gösterir.

25 - Savaşa başlamadan önce insanları İslama davet etme zorunluluğu vardır.

26 - Bir topluluğa daha önce tebliğ yapılmışsa ve onlarla daha önce savaşılmışsa, ikinci bir tebliğ yapmak şart değildir. Tebliğ yapılmadan saldırılabilir.

27 - Rasulullah (s.a.v.)'ın: "Onlara Allah'ın kendileri üzerindeki haklarını bildir." ifadesi, İslama davetin hikmetle, uyarıcı yolla ve güzel bir dille yapılması gerektiğini gösterir.

28 - İslama giren kişinin Allah'a karşı olan görevlerini bilmesi gerekir.

29 - Bir kimsenin hidayete ermesine vesile olmak çok büyük sevaptır,

30 - İslam tebliğcisinin bildirdiği hakikatler için yemin etmesi caizdir. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) da böyle yapmıştır.

Kardeşim
Paylaşım için ALLAH razı olsun
RABBİME muhabbet ve nuruna emanet ol
selametle.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt