Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

La ilahe İllallah olmasaydı..... (1 Kullanıcı)

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
Lâ İlâhe İllallah

Lâ ilâhe illallahtaki “lâ” olmasaydı, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, hayatında hiç “hayır” demeyecekti. Çünkü onun hayat-ı seniyyelerinde “yok”a yer yoktu.

Lâ ilâhe illallah kutsi kelamındaki ‘la’, kabul etmeme, reddetme, razı olmama anlamındadır. ‘la’, ‘ilahe’ kelimesiyle kullanılınca da; ilah kabul etmeme, üzerinde başka bir gücün tahakkümünü istememe anlamına ulaşılır. Buraya kadar aklı başında her bir insanın gerçek özgürlüğü anlamaya bir adım attığını görürüz. Bundan sonraki ifade ise bu özgürlüğün tamamlandığını gösterir.

‘İlla’ ifadesi, bir istisna olarak kullanılır. Yani “ben hiçbir ilah tanımıyorum, kabul etmiyorum ancak bir istisnası var.” demektir. “İllallah” deyince de gerçek ortaya çıkmış oluyor. İlah olarak sadece Allah’ı kabul ediyorum, emri altına gireceğim biri varsa o da Allah’tır.

Lâ ilâhe illallah demekle kulluğu, ibadeti, itaati sadece Allah’a has kılacağım, benim gerçek özgürlüğüm beni seven, bana değer veren, bana sayısız nimetler veren, dua ettiğimde kabul eden Allah’ı “lâ ilâhe illallah” kelimesiyle her zaman zikredeceğim, anlamı zuhur eder.

İslam olmanın ilk şartı olan “lâ ilâhe illallah” kutsi kelimesi, Hazreti Âdem (aleyhisselam)’dan bu güne kadar dillerden gönüllere; gönüllerden dillere akarak gelmiş ve kafiyesini Muhammedün Rasulullah ile tamamlamış, âlemde en büyük hakikat olmuştur. Lâ ilâhe illallah; “Allah’tan başka hak bir ilâhın bulunmadığını kalben tasdik ve lisânen ikrar ettiğime, bütün gören ve görünen eşyayı şahit gösteriyorum.” demektir.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in beyanlarında ‘en faziletli zikir’ olarak geçen “lâ ilâhe illallah”, dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarı olmuştur. Yine onun nurlu beyanlarında geçen şu hadiseyi ibretle izliyoruz: Kul mahşerde günahının çokluğundan dolayı cennet ümidini kaybeder. Tam cehenneme götürüleceği sırada bir kâğıt getirilir ve terazinin sağ kefesine bırakılır. Bu kâğıttan dolayı sağ kefe aşağı iner ve böylece o kul kurtulur. Kâğıtta, kulun dünyada ihlâsla söylediği “lâ ilâhe illallah” yazmaktadır.

“Lâ ilâhe illallah”, kalbin Allah’a yönelmesi ve bağlanması için en güzel yoldur. Aynı zamanda kalbin dünya sevgisinden kurtulması için “lâ ilâhe illallah” kelimesinden daha etkili bir deva yoktur.

“La ilâhe illallah”, kâinatta Allah’tan başka ilah olmadığının ve sadece O’na kulluk edileceğinin en büyük delilidir. Kâinattaki bütün varlıklar kendi lisanlarınca Allah’ı zikrederler:

Şu kâinat tamamıyla bir burhan-ı muazzamdır. Lisan-ı gayb, şehadetle müsebbihtir, muvahhiddir. Evet tevhid-i Rahmân’la, büyük bir sesle zâkirdir ki: Lâ ilâhe illâ Hû.

Bütün zerrât-ı hüceyrâtı, bütün erkân ve âzâsı birer lisan-ı zâkirdir; o büyük sesle beraber der ki: Lâ ilâhe illâ Hû.

O dillerde tenevvü var, o seslerde merâtip var. Fakat bir noktada toplar, onun zikri, onun savtı ki: Lâ ilâhe illâ Hû.

Bu bir insan-ı ekberdir; büyük sesle eder zikri. Bütün eczası, zerrâtı küçücük sesleriyle, o bülend sesle beraber der ki: Lâ ilâhe illâ Hû.

Şu âlem halka-i zikri içinde okuyor aşrı, şu Kur’ân maşrık-ı nuru. Bütün zîruh eder fikri ki: Lâ ilâhe illâ Hû.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in elindeki taşların “lâ ilâhe illallah” deyip zikretmeleri bu gerçeğin güzel misallerindendir. Bir varlığın kendi lisanınca “lâ ilâhe illallah” demesi, Yüce Yaratıcı’nın vahdaniyet ve ehadiyetine delildir. Bu da bize gösterir ki; “lâ ilâhe illallah”, bütün varlık üstünde bir mühür gibi durmaktadır. İlim ehlinin bu hakikate ulaşınca gönülden gele gele bir “lâ ilâhe illallah” deyip teslim olmaları da ispat ediyor ki, ilmin ulaşacağı en son nokta “lâ ilâhe illallah” zirvesidir.

İlmin ulaştığı ve ulaşacağı bu son noktayı, “lâ ilâhe illallah”ı, tebliğ ve temsil için tarih boyunca değişik zamanlarda ve mekânlarda binlerce peygamber mücadele etmişlerdir. Onların değişik zaman ve mekânlarda ısrarla aynı kelime (la ilâhe illallah ) üzerinde durmalarından bu mübarek kelimenin Allah tarafından bildirildiğini anlıyoruz. Allah Teâlâ Hazretleri, “lâ ilâhe illallah” hakikatinin yeryüzünde tam bilinmesi ve kalblerin bu hakikate teslim olmaları için yüz yirmi dört bin peygamberi insanlara rehber olarak tayin etmiştir. Peygamberler, geldikleri toplumlarda insanları “lâ ilâhe illallah” atmosferine almak için canhıraş gayret göstermişler hatta bazı peygamberler bu uğurda acımasızca öldürülmüşlerdir. İ’la-yı kelimetullah olarak bildiğimiz mücadele ve mücâhedelerin temelinde de “lâ ilâhe illallah” hakikatinin duyurulması ve bu kutsi kelimenin gölgesinde insanların sahil-i selamete çıkmaları isteği vardır.

İnsanı şirk bataklığından kurtarıp sadece Allah’a kul yapan “lâ ilâhe illallah” hakikatidir. Basiret sahibi her mü’min, yaşadığı, gördüğü olayların, öğrendiği ilmin ve görünce imrendiği manzaraların altına hemen bir “lâ ilâhe illallah” mührü basar ki kalbi mutmain olsun ve “lâ ilâhe illallah” demekle her şeyi gerçek sahibine, Allah’a versin.

“Lâ ilâhe illallah” hakikatini göremeyenler bütün bir kâinata mana-yı ismi ile bakarlar ve dolayısıyla kâinattaki o güzel tenasübü, yardımlaşmayı ve intizamı da göremezler. Ancak kâinata mana-yı harfi ile bakanlar, “lâ ilâhe illallah” hakikatini anlayanlardır ve onlar âlemdeki düzeni, intizamı ve muaveneti görürler, buna şehadet ederler.

Kur’an-ı Kerim’in hemen tamamına rengini veren “lâ ilâhe illallah” hakikati, asırlardan beri uyanık gönüllere Kevser gibi akmaya devam ediyor. İhlâs suresinde ‘kul huvallahu ehad’ denilerek, “lâ ilâhe illallah” hakikatine işaret ediliyor. İhlâs, ibadeti ve kulluğu sadece Allah için yapmak anlamında bilinir. ‘Taabbüdîlik’le de ifade edebileceğimiz ihlâs, “lâ ilâhe illallah” gerçeğini ibadetlerden de karşılık beklemeden, ibadeti sadece Allah’ın emri olduğu için yapma anlamında kullanılır.

Mehmet Akif’in “Şu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli” cümlesinde dile getirilen ezanın ehemmiyeti ve ezanın dinin şeairinden olduğu gerçeği, bizi ezandaki “lâ ilâhe illallah” ilanına götürüyor. Günde beş defa minarelerden yükselen “lâ ilâhe illallah” Muhammedün Rasulullah, gönüllerimize ab-ı hayat gibi akıp gelmekte… “Lâ ilâhe illallah” kutsi kelimesi günde beş defa okunan ezan-ı Muhammedi’de on beş defa tekrar edilerek zihinlerimize silinmemek üzere nakşolunuyor. Günün değişik zaman dilimlerinde ibresi kayan kalblerimiz, “lâ ilâhe illallah” nidasıyla yeniden rotasını buluyor ve Muhammedün Rasulullah rehberliği ile selamete doğru ilerliyor.

“La ilâhe illallah”, Efendimizin risaletini tasdik ediyor. Çünkü Efendimiz nübüvveti boyunca kalblere “lâ ilâhe illallah” yolunu açma gayretinde bulunmuştu. Yani Efendimizle “lâ ilâhe illallah” etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütün olmuştu ki bu ta ezelde Hazreti Âdem aleyhisselam’ın cennette gördüğü “lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasulullah” levhasında Allahu Teâlâ tarafından tescil edilmişti. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in büyük sıkıntılar ve gözyaşlarıyla sürdürdüğü “lâ ilâhe illallah” davası kısa zamanda yeryüzünde bahar rüzgârları estirmiş ve insanlık “lâ ilâhe illallah” ile yeniden hayat bulmuştur. Yeryüzünün topyekûn hayata veda etmesi de “lâ ilâhe illallah” güneşinin insanlık âleminden göçü ile olacaktır.

Kurban bayramında bütün İslam âleminde ve özellikle de Mekke’de Müslümanlar kurbanlarını keserlerken, “Allahu ekber Allahu ekber lâ ilâhe illallahu vallahu ekber Allahu ekber ve lillahil hamd” diyorlar ve sanki önce Mekke ve sonra da bütün yeryüzü Allah’ın büyüklüğünü ve birliğini ilan eden koca bir ağız hükmüne geçiyor. Ve bu “lâ ilâhe illallah”lar, asırlar önce Cebrail (aleyhisselam)’ın gökten koç getirirken “Allahu ekber Allahu ekber” nidasına Hazreti İbrahim (aleyhisselam)’ın “la ilâhe illallahu vallahu ekber”le mukabelesini akla getiriyor.

Bakara suresinin kalbi hükmünde olan Ayet’el Kürsi de “Allahu lâ ilâhe illa huve’l hayyu’l kayyum” diye başlıyor. Allah’ın her bir ismi şerifi de aslında “lâ ilâhe illallah”ı tasdik ediyor. Çünkü her bir esma-i ilahi kendi başına değildir. Her bir isim, Zat-ı Zü’l- Celal ve’l-Kemal’e bağlıdır. ‘Hay’ denince Allah’ın hayat vermesi ve O’ndan başka hayat verecek olmadığı; ‘Kayyum’ denince de her şeyin Allah’ın kayyumiyeti ile ayakta durduğu anlaşılır. Demek ‘Hay’ olmada da ‘Kayyum’ olmada da tek ilah Allah’tır. Yani, “lâ kayyume illa hu, lâ havle illa hu, lâ kâdire illa hu, lâ sânia illa hu…” gibi birçok faaliyeti O’nun “lâ ilâhe illa hu” sırrında bulabiliriz. Veya “lâ ilâhe illallah” güneşi, her bir esma-i ilahinin burcunda ayrı ayrı tulû etmekte…

Elhasıl bizler kul olarak Allah’ın in’amına, ikramına, inayetine her zaman muhtacız. Doğrusu biz Allah’a her an muhtacız. “Her anda Allah kelimesine ihtiyaç vardır. Her vakit Besmeleye, her saatte “Lâ ilâhe illallâh”a ihtiyaç vardır.”

2065878501f5be1989a3otn6.jpg
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt