Ey Allah’ın Rasülü!
Derimin siyah, yüzümün çirkin oluşu,
Benim Cennete girmeme manimidir?
Rasülü Ekrem s.a.v. buyurdular ki:
‘Ey sa’d,
Sen Allah’a ve Rasülüne inanmışsın,
Dayılarının siyahlığı,
Sende galebe çalarsa çalsın.’
Rasüllah, Efendimiz,
Şöyle bir etrafına bakındı,
Sordu sual eyledi aradığını.
Vehb Oğlu Amr burada mı?
O orada yoktu,
Evet onu arıyordu.
Sâkif kabilesinin soylularından birisiydi,
İsmiyle çağrılan zat.
Kara derili sahabiyi ona önerecekti damat.
Fahr-i Âlem Efendimiz,
Ey Sa’d onun evini biliyormusun?
Evet, Ya Rasülullah.
Şimdi git onun evine,
Kapısını yavaşça çal,
Selam ver.
Rasülullah,
Bana kızınızı zevce olarak verdi de.
Kutlu sahabi,
Hemen heyecanla koyuldu yola,
Varmasına vardı ama o kapıya.
Titredi elleri,
Nefsini zorladıysa da,
Mani oluyordu ona,
Muhammed,
Mektebinden Aldığı edep ve haya.
Gönülleri coşturan bu mutlu karar,
Olmasaydı,
Yoksa Sa’d o yerde, o kapıda ne arar.
Oraya yaklaştı,
Usulca kapıyı çaldı,
Ve selam verdi.
Bakışları yerdeydi.
İçerdekiler sesi duyunca sevindiler,
Hemen kapıya koşuştular,
Açtılar açmasına ama,
Karşılarında,
Kara derili, yüzü çirkin birisini,
Görünce neşeleri kaçtı,
Sıkılmaya başladılar,
Hor gördüler, sevmediler onu.
Sa’d utanarak söze koyuldu:
Rasülullah efendimiz beni size gönderdi,
Kızınızı bana zevce olarak verdi dedi.
Bu sözler,
Çileden çıkardı onları büsbütün,
Sa’dı sardı keder ve hüzün.
Ah! çekerek ayrıldı oradan.
Şimdi neylesin ne yapsın sa’d
Rengi siyah diye,
Hor görmeleri yok mu heyhât!
O adamın,
Sevimli iffetli güzel bir kızı vardı.
Ey babacığım,
Vahiy seni rezil rüsvay etmeden,
Bir kurtuluş yolu ara,
Ben razıyım Rasülün kararına.
Bu sözler üzerine uyanan baba,
Fazla zaman geçirmeden gidip,
Diz çöktü Allah Resulü’nün yanına.
Rasülü Zişan Efendimiz
Ona şöyle dedi:
Allah Resulünün,
Emrini reddeden senmisin?
Ey Allah’ın Rasülü,
Onun sözlerine inanamadım.
Beni bağışlayın..
Belki yalan,söylüyor diye düşündüm.
Niye seni inciteyim Sultanım.
Ya Rasülullah, sana canlar feda.
Allah’tan mağfiret talep ediyorum.
Seni,
Darıltmaktan Allah’a sığınırım.
Sultanım!
Gerçeği şimdi duydum,
Karar senindir,
Bütün kalbimle sana inanırım…
Kızın babasının bu sözleri üzerine,
Nikâh kıyıldı dört yüz dirheme.
Peygamberler serveri mübarek yüzünü,
Sa’da döndü ve dedi ki:
‘Kalk zevcenin yanına git, mehrini ver.’
Ey Allahın Rasülü,
Benim dünyalık hiçbir malım yok,
Gidip kardeşlerimden isteyim der.
Buyurdular ki ona cevaben,
Zevcenin mehrini,
Temin edelim kardeşlerimizden.
Hepsine selâm söyle benden
Şimdi sen git Afvan oğlu Osmana
Oradan da Avf oğlu Abdurahmana
Daha sonrada Hz. Ali’ye uğra.
O kutlu sahabi, yola koyuldu
Hz. Osman’ın evine geldi,
Selam verdi.
Osman sevinçle karşıladı,
Neşeyle dinledi.
İstenenden kat kat fazlasını ona verdi.
Her biriside,
Zinnureyn gibi onu sevdi sevindirdi.
Koştu neşe içinde çarşıya,
Hanımı için adlıda aldı hediye.
Tam dönmekteyken geriye,
Bir ses işitti.
Bu ses Rasülüllahın tellalının sesiydi.
Ey! Allahın süvarileri, savaş var savaş var.
Düşman ordusu hücuma hazırlanmış meğer.
Bu nidayı duyan Sa’d,
Bir Başka neşeye büründü.
Başını göğe kaldırarak,
Ellerini Allah’a açarak,
Ey Allah’ım!
Ey yer ve göklerin ilâhı,
Ey Muhammed Mustafa’nın ilâhı,
Bu gün bu paraları,
Rasülü nün yolunda harcayacağım,
Güzel Rabbim.
Beni bu arzu ve emelime kavuştur. …
Vakit geçirmeden,
Bir at, bir kılıç, bir mızrak ve kalkan
Satın alır hemen.
Sonra,
Bir kuşak bağladı beline,
Başına da bir tülbent geçirdi,
Gözleri görünüyordu sadece.
Atına atlıyarak,
Muharip askerlerin yanına vardı.
Meydanda beklemeye başladı.
Bu vaziyette onu gören muharipler,
Kendi aralarında şöyle söyleştiler.
Tanımadığımız bu atlıda kimdir acaba?
Hz.Ali:
Dokunmayın ona,
Kendi arzusuyla gelmiş,
Yardımcı olmayı düşünen biridir.
Belki de dinimizi öğrenmek için,
Suriye’den gelmiş birisidir.
Ümit ederim ki size faydası dokunur.
Bu arada Sa’d Selemi,
Savaş için ısınma hareketleri yapıyor,
Kılıç sallıyor, mızrak dürtüyordu.
Bir ara atından indi,
Kollarının yenlerini sıvazlamaya başladı,
Dinlendirme hareketi yapmaya koyuldu.
Tam bu sırda,
Allah Rasülü’de,
Ordusunun başına geçmiş bulunuyordu.
Onun,
Kara derili kollarını görünce,
‘Sen Sa’d mısın? Diye sordu.’
O da evet Ya Rasülullah,
Anam babam sana feda olsun..
Rasülullah da buyurdu ki:
‘Ey Sa’d ceddine rahmet olsun..’
Vakti saat gelmişti,
İki ordu tutuştu.
Bu savaşta yiğitler var.
Çünkü Müslüman kaçmaz,
Korkaklık ise ar.
Sa’d bütün gücüyle,
Düşmana kılıç sallıyordu,
Heybetinden kafirler tir titriyordu.
Cengin en dehşetli anı,
Yeryüzü nefes bile almıyordu,
Muharebenin sonlarına doğru,
Bir ses işitildi,
Sa’d düştü, Sa’d şehit..
Bu sesi duyan Allah Rasülü,
O tarafa koştu.
Onu tutup kucakladı.
O kutlu sahabiyi kollarına aldı.
Yüzünde ki torağı sildi,
Fahri kainat Efendimiz şöyle söyledi:
‘Kokun ne kadar güzel,
Allah ve Rasülüne,
Sevgin ne kadar yüce..’dedi.
Bu esnada Habibullah ağlıyordu,
Ağlaması bir süre devam etti.
Sonra,
Mübarek yüzünde bir gülümseme belirdi.
Yanındakilere dönerek şöyle dedi:
‘Kâbe’nin Rabbine yeminle söylerim ki,
Sa’d Havz’a gitti…’
Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü, Havz dediğin nedir?
Buyurdular ki:
‘Havz, suyu sütten daha beyaz,
Baldan daha tatlıdır. Ondan bir defa
İçen ebediyen susamaz…
Çevresi inci ve yakutlarla süslüdür…’
Ya Rasüllah diyerek söz alan Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü,biraz önce,
Senin ağladığını ve gülümsediğini,
Sonrada, yüzünü çevirdiğini gördük.
Acaba sebebi ne idi?
Efendimiz buyurdular ki:
‘Sa’d Selemiyi sevdiğim için ağladım.
Allah katında ki,
Yüksek derecesine sevindim ve gülümsedim.
Yüzümü ondan başka tarafa çevirmeme gelince,
Hûrilerden müteşekkil zevcelerini,
Görmüş olmamdır orada.
Hûri zevceleri, oraya gelmişlerdi o anda,
Yüzümü,
Başka tarafa çevirmek zorunda kaldım hayada.’
‘Sa’d Seleminin atını ve silahını,
Zevcesinin evine teslim edin.
Kayın babasına da,
Allah onu sizin kızınızdan daha hayırlı,
Biri ile nikâhladı deyin.’
Doyasıya gönülden sevdikleri,
Sa’d şehit,
Onun ruhu yüksek Cennetlere uçtu.
Göz ve gönüllerin göremediği,
Allahın büyük nimetleriyle buluştu.
Ey Kutlu sahabi,
Rasulû Zişan''a itaat da kusur etmedin,
Diz çöktün, çöktükçe göklere yükseldin.
Gönlün gül, dilin bülbül, Rasüle hasrettin,
Bu kalb seni unutur mu? asırlar geçse de.
Kalbimizde daima yaşayacak sevgin.
Ya Rab,
Habibinin nuru kalplerimizi süslüyor,
O’na binlerce salat, binlerce selam,
Muhammed gülüne dal eyle bizleri.
Medine-i Münevvere / Uhud 1400 H.
Ali Kılıç Kakiz
Derimin siyah, yüzümün çirkin oluşu,
Benim Cennete girmeme manimidir?
Rasülü Ekrem s.a.v. buyurdular ki:
‘Ey sa’d,
Sen Allah’a ve Rasülüne inanmışsın,
Dayılarının siyahlığı,
Sende galebe çalarsa çalsın.’
Rasüllah, Efendimiz,
Şöyle bir etrafına bakındı,
Sordu sual eyledi aradığını.
Vehb Oğlu Amr burada mı?
O orada yoktu,
Evet onu arıyordu.
Sâkif kabilesinin soylularından birisiydi,
İsmiyle çağrılan zat.
Kara derili sahabiyi ona önerecekti damat.
Fahr-i Âlem Efendimiz,
Ey Sa’d onun evini biliyormusun?
Evet, Ya Rasülullah.
Şimdi git onun evine,
Kapısını yavaşça çal,
Selam ver.
Rasülullah,
Bana kızınızı zevce olarak verdi de.
Kutlu sahabi,
Hemen heyecanla koyuldu yola,
Varmasına vardı ama o kapıya.
Titredi elleri,
Nefsini zorladıysa da,
Mani oluyordu ona,
Muhammed,
Mektebinden Aldığı edep ve haya.
Gönülleri coşturan bu mutlu karar,
Olmasaydı,
Yoksa Sa’d o yerde, o kapıda ne arar.
Oraya yaklaştı,
Usulca kapıyı çaldı,
Ve selam verdi.
Bakışları yerdeydi.
İçerdekiler sesi duyunca sevindiler,
Hemen kapıya koşuştular,
Açtılar açmasına ama,
Karşılarında,
Kara derili, yüzü çirkin birisini,
Görünce neşeleri kaçtı,
Sıkılmaya başladılar,
Hor gördüler, sevmediler onu.
Sa’d utanarak söze koyuldu:
Rasülullah efendimiz beni size gönderdi,
Kızınızı bana zevce olarak verdi dedi.
Bu sözler,
Çileden çıkardı onları büsbütün,
Sa’dı sardı keder ve hüzün.
Ah! çekerek ayrıldı oradan.
Şimdi neylesin ne yapsın sa’d
Rengi siyah diye,
Hor görmeleri yok mu heyhât!
O adamın,
Sevimli iffetli güzel bir kızı vardı.
Ey babacığım,
Vahiy seni rezil rüsvay etmeden,
Bir kurtuluş yolu ara,
Ben razıyım Rasülün kararına.
Bu sözler üzerine uyanan baba,
Fazla zaman geçirmeden gidip,
Diz çöktü Allah Resulü’nün yanına.
Rasülü Zişan Efendimiz
Ona şöyle dedi:
Allah Resulünün,
Emrini reddeden senmisin?
Ey Allah’ın Rasülü,
Onun sözlerine inanamadım.
Beni bağışlayın..
Belki yalan,söylüyor diye düşündüm.
Niye seni inciteyim Sultanım.
Ya Rasülullah, sana canlar feda.
Allah’tan mağfiret talep ediyorum.
Seni,
Darıltmaktan Allah’a sığınırım.
Sultanım!
Gerçeği şimdi duydum,
Karar senindir,
Bütün kalbimle sana inanırım…
Kızın babasının bu sözleri üzerine,
Nikâh kıyıldı dört yüz dirheme.
Peygamberler serveri mübarek yüzünü,
Sa’da döndü ve dedi ki:
‘Kalk zevcenin yanına git, mehrini ver.’
Ey Allahın Rasülü,
Benim dünyalık hiçbir malım yok,
Gidip kardeşlerimden isteyim der.
Buyurdular ki ona cevaben,
Zevcenin mehrini,
Temin edelim kardeşlerimizden.
Hepsine selâm söyle benden
Şimdi sen git Afvan oğlu Osmana
Oradan da Avf oğlu Abdurahmana
Daha sonrada Hz. Ali’ye uğra.
O kutlu sahabi, yola koyuldu
Hz. Osman’ın evine geldi,
Selam verdi.
Osman sevinçle karşıladı,
Neşeyle dinledi.
İstenenden kat kat fazlasını ona verdi.
Her biriside,
Zinnureyn gibi onu sevdi sevindirdi.
Koştu neşe içinde çarşıya,
Hanımı için adlıda aldı hediye.
Tam dönmekteyken geriye,
Bir ses işitti.
Bu ses Rasülüllahın tellalının sesiydi.
Ey! Allahın süvarileri, savaş var savaş var.
Düşman ordusu hücuma hazırlanmış meğer.
Bu nidayı duyan Sa’d,
Bir Başka neşeye büründü.
Başını göğe kaldırarak,
Ellerini Allah’a açarak,
Ey Allah’ım!
Ey yer ve göklerin ilâhı,
Ey Muhammed Mustafa’nın ilâhı,
Bu gün bu paraları,
Rasülü nün yolunda harcayacağım,
Güzel Rabbim.
Beni bu arzu ve emelime kavuştur. …
Vakit geçirmeden,
Bir at, bir kılıç, bir mızrak ve kalkan
Satın alır hemen.
Sonra,
Bir kuşak bağladı beline,
Başına da bir tülbent geçirdi,
Gözleri görünüyordu sadece.
Atına atlıyarak,
Muharip askerlerin yanına vardı.
Meydanda beklemeye başladı.
Bu vaziyette onu gören muharipler,
Kendi aralarında şöyle söyleştiler.
Tanımadığımız bu atlıda kimdir acaba?
Hz.Ali:
Dokunmayın ona,
Kendi arzusuyla gelmiş,
Yardımcı olmayı düşünen biridir.
Belki de dinimizi öğrenmek için,
Suriye’den gelmiş birisidir.
Ümit ederim ki size faydası dokunur.
Bu arada Sa’d Selemi,
Savaş için ısınma hareketleri yapıyor,
Kılıç sallıyor, mızrak dürtüyordu.
Bir ara atından indi,
Kollarının yenlerini sıvazlamaya başladı,
Dinlendirme hareketi yapmaya koyuldu.
Tam bu sırda,
Allah Rasülü’de,
Ordusunun başına geçmiş bulunuyordu.
Onun,
Kara derili kollarını görünce,
‘Sen Sa’d mısın? Diye sordu.’
O da evet Ya Rasülullah,
Anam babam sana feda olsun..
Rasülullah da buyurdu ki:
‘Ey Sa’d ceddine rahmet olsun..’
Vakti saat gelmişti,
İki ordu tutuştu.
Bu savaşta yiğitler var.
Çünkü Müslüman kaçmaz,
Korkaklık ise ar.
Sa’d bütün gücüyle,
Düşmana kılıç sallıyordu,
Heybetinden kafirler tir titriyordu.
Cengin en dehşetli anı,
Yeryüzü nefes bile almıyordu,
Muharebenin sonlarına doğru,
Bir ses işitildi,
Sa’d düştü, Sa’d şehit..
Bu sesi duyan Allah Rasülü,
O tarafa koştu.
Onu tutup kucakladı.
O kutlu sahabiyi kollarına aldı.
Yüzünde ki torağı sildi,
Fahri kainat Efendimiz şöyle söyledi:
‘Kokun ne kadar güzel,
Allah ve Rasülüne,
Sevgin ne kadar yüce..’dedi.
Bu esnada Habibullah ağlıyordu,
Ağlaması bir süre devam etti.
Sonra,
Mübarek yüzünde bir gülümseme belirdi.
Yanındakilere dönerek şöyle dedi:
‘Kâbe’nin Rabbine yeminle söylerim ki,
Sa’d Havz’a gitti…’
Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü, Havz dediğin nedir?
Buyurdular ki:
‘Havz, suyu sütten daha beyaz,
Baldan daha tatlıdır. Ondan bir defa
İçen ebediyen susamaz…
Çevresi inci ve yakutlarla süslüdür…’
Ya Rasüllah diyerek söz alan Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü,biraz önce,
Senin ağladığını ve gülümsediğini,
Sonrada, yüzünü çevirdiğini gördük.
Acaba sebebi ne idi?
Efendimiz buyurdular ki:
‘Sa’d Selemiyi sevdiğim için ağladım.
Allah katında ki,
Yüksek derecesine sevindim ve gülümsedim.
Yüzümü ondan başka tarafa çevirmeme gelince,
Hûrilerden müteşekkil zevcelerini,
Görmüş olmamdır orada.
Hûri zevceleri, oraya gelmişlerdi o anda,
Yüzümü,
Başka tarafa çevirmek zorunda kaldım hayada.’
‘Sa’d Seleminin atını ve silahını,
Zevcesinin evine teslim edin.
Kayın babasına da,
Allah onu sizin kızınızdan daha hayırlı,
Biri ile nikâhladı deyin.’
Doyasıya gönülden sevdikleri,
Sa’d şehit,
Onun ruhu yüksek Cennetlere uçtu.
Göz ve gönüllerin göremediği,
Allahın büyük nimetleriyle buluştu.
Ey Kutlu sahabi,
Rasulû Zişan''a itaat da kusur etmedin,
Diz çöktün, çöktükçe göklere yükseldin.
Gönlün gül, dilin bülbül, Rasüle hasrettin,
Bu kalb seni unutur mu? asırlar geçse de.
Kalbimizde daima yaşayacak sevgin.
Ya Rab,
Habibinin nuru kalplerimizi süslüyor,
O’na binlerce salat, binlerce selam,
Muhammed gülüne dal eyle bizleri.
Medine-i Münevvere / Uhud 1400 H.
Ali Kılıç Kakiz