Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

....kuruluş.... (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
besmele1.gif

clear.gif


İSLAM ÜMMETİ VE DEVLETİ İÇİN SİYASİ MESELE

Siyasi Meselenin manası ise; Ümmet ve Devletle olan işleri gütmeyi gerektiren hususları ittihaz etmeye, onları (ümmet ve Devleti) zorlayan konudur.



Bu konu genel olabilir.

Böyle olunca, bu konu siyasi meselenin ta kendisi olur. Bu konu özel olunca bir siyasi mesele teşkil eder. Bu hususun bir kısmı olunca, Meselenin cüzilerinden bir cüzü veya bir konu olur.
Misal olarak, İslam Ümmetiyle karşılaşan ve işleri yürütmeyi gerektiren hususları ittihaz etmeye ümmeti zorlayan konu Hilafeti tekrar kurmaktır.Bu nedenle, Ümmetin siyasi meselesi budur. Filistin meselesi ve Kafkas memleketlerinin meselesi gibi onun dışındaki meseleler Ümmetin siyasi meselesinin birer cüzi meseleleridir. Bunlar İslam Ümmetinin karşısında durup bir çözüm gerektiren ve bir takım işleri gütmeye ümmeti zorlayan meseleler durumunda olsa dahi Hilafetin tekrar kurulmasının birer kısımları olarak devam eder.





İslam Devleti kurulduktan sonra onun meselesi şöyle olur; İçeride İslam’ı uygulamak ve dışarıya daveti taşımaktır.Eğer, İslam devleti İslam’ı güzelce uygularsa ve devletler arasındaki kişiliği kuvvetlenirse onun siyasi meselesi şöyle olur; Allah Tealâ'nın kendi dinini bütün sair dinlere egemen oluncaya kadar dünyanın her tarafına İslam davetini yüklenmektir.







Siyasi Mesele; yerine getirilmesi şeriat tarafından icap ettirilip ümmetle ve devletle karşılaşan önemli ve temel konu olunca devlet bununla ilgili şeriatın emrettiği şekilde bunu yerine getirmeye çalışmalıdır. Bununla ilgili direk delile ihtiyaç yoktur. Çünkü, meydana gelen olaylar üzerine şeriatın ahkamının tatbik edilmesinden bir parçadır. Buna göre siyasi mesele meydana gelen olayların değişmesiyle değişir.
Resulullah(s.a.s) Mekke’deyken ve daveti yüklenirken onun siyasi meselesi İslam’ı duyurup yaymak idi.





Bu nedenle, Ebu Talip Resulullah (s.a.s)’e şöyle deyince “Senin kavmin bana gelip sana daha önce dedikleri gibi şöyle böyle dediler. Bu sebeple kendimi ve kendini düşün ve bunun üzerinde dur. Taşıyamadığın şeyleri bana taşıtma” Resulullah (s.a.s) amcasının kendisini rezil edip Kureyşe teslim edeceğini ve kendisine yardım etme hususunda zaafa uğradığını zan ederek ona şöyle demiştir. “Ey Amcam Allah’a yemin ederim ki bu davayı terk etmek şartıyla sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar onu bırakmam. Ya Allah bunu yükseltip hakim kılar ya da onun uğrunda helak olurum”






Resulullah (s.a.s) Medine’deyken devleti kurduktan ve küfür başı baş düşmanı olan Kureyşle bir kaç savaşta çatışınca onun siyasi meselesi İslam’ı duyurup hakim kılmak olarak devam etmiştir. Bu nedenle, Hudeybiye’ye ulaşmadan önce Umre yapmak üzere Mekke’ye doğru giderken bundan Kureyşin haberi olunca onunla savaşmak maksadıyla yola çıkması üzerine Kaab oğullarından bir adam Resulullah (s.a.s)’e şöyle demiştir. “Kureyş senin gelişini duymuştur. Bu nedenle seninle karşılaşmak için çıkmışlar.” Kaplan derilerini giydiler ve Muharebe mevkiine indiler.






Mekke’ye girmeni engellemek için Allah üzerine birbirlerine söz verdiler. Resulullah (s.a.s) bunun üzerinde şöyle demiştir. “Kureyş’e Vay! Harp onları helaka düşürmüştür. Onlar aleyhine ne oluyor ki; benim sair Araplarla temaslarımı engellemeye çalışmaktalar” şöyle devam etmiştir. “Kureyş kendini ne sanıyor? Allah’a yemin ederim ki Allah’ın beni onunla gönderdiğinin uğrunda onun (İslam’ın) egemen oluncaya kadar veya bu boyun bu vücuttan ayrılıncaya kadar cihat etmeye devam edeceğim.”





Bu iki durumda da Siyasi mesele birdir. Ancak, birinci durumda Resulullah (s.a.s) Allah dinini hakim kılıncaya kadar İslam’a davet etmek üzere ısrarını göstermiştir. İkinci durumda ise İslam Devletinin kuruluşunda Allah dinini hakim kılıncaya cihat etmek üzere ısrarını göstermiştir.
Resulullah (s.a.s) Kureyş’le sulh yapınca en büyük fethi gerçekleştirmiş oldu. Çünkü, bu sulh Mekke’nin fethini hazırlamıştır.





Ayrıca Arapların Resulullah (s.a.s)’e gelip grup grup Allah’ın dinine girmeye başlamışlar. Bu dönemde Resulullah (s.a.s) için siyasi mesele yalnız İslam’ı yükseltmek değil bütün dinlere hakim kılmaktır. Bunun yolu, Rumlar ve Persler gibi başka din mensuplarının devletlerine saldırmaktır. Bu nedenle Resulullah (s.a.s)’e Fetih suresi indirilmiştir. Bu sürede şu ayet vardır.





Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, doğruluk rehberi Kur'an ve hak din ile gönderen O'dur. Şahid olarak Allah yeter. (Fetih:28)
 

gecekondu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2007
Mesajlar
1,726
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aşıklar Diyarı
Selamun Aleyküm Resul Abi Allah c.c. razı olsun ..Değerli Paylaşımlarınız için teşekkür ederim .. Bu Ülkede şu saatten sonra İslam devletinden bahsetmek çok zor . Kur'an kursları yasak , Bacımın Örtüsü Batmakta İtin köpeğin gözüne , Bende bir genç olarak yeni yetişen nesilin Durumunu görmekteyim .. Rabbim Özümüze Dönmeyi İmanın Bilincinde Olmayı Tüm Müslüman Kardeşlerimize nasip Etsin inşallah ..

Üstad Ne Güzel Söylemiş ..
Öz yurdunda esirsin öz yurdunda parya

Allah'a emanet olun selam ve dua ile ..

Ebedi olmayan şeylere kendimizi bir kaptırmışız ki sormayın.Asılımızı, yaradılışımızı, özümüzü unutmuşuz

Biz Bir Zamanlar Müslümandık , Dürüsttük , Harama El Sürmezdik , Hırsızlık Nedir Bilmezdik
Ülkemde bir yabancı olmuşum. Azınlıklar kadar konuşmaya cesareti olmayan bir garip kimliksiz.“ Ben kimim diye soruyorum?” kimliğimden silinmiş benliğim. Herkes kendini, milleti, dili, dini, geleneği, kültürü ile tanımlıyor. Ama ben hep iki nokta üst üste koyup öylece kalıyorum kelimelerin arasında.
Herkes gibi öz yurdumda “Türk’üm Müslüman’ım” demek geliyor içimde. Tarihin şanlı milleti, soyumdan, atamdan, dedemden, milletimden bahsetmeye başladığımda ben daha “Türk’üm” demeden “Faşist” damgasını yiyorum.


Minarelerden yükselen Ezan seslerinin yankısını kalbimin duvarlarında hissediyorum. “Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” Müslüman’ım diyorum, ezana, camiye, kubbeye, minareye, cemaate bakarak. Dur diyor biri; “sen şeriatçı mısın?” daha savunma yapmadan, kelimeler kurşun gibi vuruluyor yüzüme klişe halleri ile “ şeriatçı, yobaz, gerici, mürteci, irticacı, din bezirganı, laiklik düşmanı, fundamantelist, örümcek kafalı…”
Tüm korkuları mı, içimdeki “benlik ateşinin” alevine vererek haykırıyorum.

Ben Müslüman’ım…
Ben Müslüman’ım
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Selamun Aleyküm Resul Abi Allah c.c. razı olsun ..Değerli Paylaşımlarınız için teşekkür ederim .. Bu Ülkede şu saatten sonra İslam devletinden bahsetmek çok zor . Kur'an kursları yasak , Bacımın Örtüsü Batmakta İtin köpeğin gözüne , Bende bir genç olarak yeni yetişen nesilin Durumunu görmekteyim .. Rabbim Özümüze Dönmeyi İmanın Bilincinde Olmayı Tüm Müslüman Kardeşlerimize nasip Etsin inşallah ..


Üstad Ne Güzel Söylemiş ..
Öz yurdunda esirsin öz yurdunda parya


Allah'a emanet olun selam ve dua ile ..

Ebedi olmayan şeylere kendimizi bir kaptırmışız ki sormayın.Asılımızı, yaradılışımızı, özümüzü unutmuşuz

Biz Bir Zamanlar Müslümandık , Dürüsttük , Harama El Sürmezdik , Hırsızlık Nedir Bilmezdik
Ülkemde bir yabancı olmuşum. Azınlıklar kadar konuşmaya cesareti olmayan bir garip kimliksiz.“ Ben kimim diye soruyorum?” kimliğimden silinmiş benliğim. Herkes kendini, milleti, dili, dini, geleneği, kültürü ile tanımlıyor. Ama ben hep iki nokta üst üste koyup öylece kalıyorum kelimelerin arasında.
Herkes gibi öz yurdumda “Türk’üm Müslüman’ım” demek geliyor içimde. Tarihin şanlı milleti, soyumdan, atamdan, dedemden, milletimden bahsetmeye başladığımda ben daha “Türk’üm” demeden “Faşist” damgasını yiyorum.

Minarelerden yükselen Ezan seslerinin yankısını kalbimin duvarlarında hissediyorum. “Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” Müslüman’ım diyorum, ezana, camiye, kubbeye, minareye, cemaate bakarak. Dur diyor biri; “sen şeriatçı mısın?” daha savunma yapmadan, kelimeler kurşun gibi vuruluyor yüzüme klişe halleri ile “ şeriatçı, yobaz, gerici, mürteci, irticacı, din bezirganı, laiklik düşmanı, fundamantelist, örümcek kafalı…”
Tüm korkuları mı, içimdeki “benlik ateşinin” alevine vererek haykırıyorum.
Ben Müslüman’ım…
Ben Müslüman’ım



Aleyküm Selam Kardeşim
Amin Ecmain Cümlemizden İnşaallah.

Yazdıklarının tümüne katılıyorum.
Gerçek mü'min, imanını her türlü görünür görünmez Şeytan-i ins ve cinlerin
şerlerinden muhafaza edebilecek ilmi donanıma sahip insan demektir.

lakin, günümüz dünyasının müslümanı; bu ilmi hazineye sahip olabilme gibi bir derdi yok.
Çünki Beyinler kiraya verilmiş..

Daha, Kelime-i Tevhidin anlamının ne olduğunu bilmeyen, veya işine geldiği için anlamamazlıktan gelen ilahiyatçılar ordusu var bu ülkede maalesef...!!

İslamda en büyük şirk, ALLAH'ı ve Onun Hükümlerini Dünya yaşamına karıştırmamaktır.

ALLAHTAN BAŞKA İLAH YOKTUR MUHAMMED(sav) ONUN KULU VE ELÇİSİDİR

Allah'a Emanet Olunuz
Selam ve dua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt