Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı


İSLAM ÜMMETİ VE DEVLETİ İÇİN SİYASİ MESELE
Siyasi Meselenin manası ise; Ümmet ve Devletle olan işleri gütmeyi gerektiren hususları ittihaz etmeye, onları (ümmet ve Devleti) zorlayan konudur.
Bu konu genel olabilir.
Böyle olunca, bu konu siyasi meselenin ta kendisi olur. Bu konu özel olunca bir siyasi mesele teşkil eder. Bu hususun bir kısmı olunca, Meselenin cüzilerinden bir cüzü veya bir konu olur.
Misal olarak, İslam Ümmetiyle karşılaşan ve işleri yürütmeyi gerektiren hususları ittihaz etmeye ümmeti zorlayan konu Hilafeti tekrar kurmaktır.Bu nedenle, Ümmetin siyasi meselesi budur. Filistin meselesi ve Kafkas memleketlerinin meselesi gibi onun dışındaki meseleler Ümmetin siyasi meselesinin birer cüzi meseleleridir. Bunlar İslam Ümmetinin karşısında durup bir çözüm gerektiren ve bir takım işleri gütmeye ümmeti zorlayan meseleler durumunda olsa dahi Hilafetin tekrar kurulmasının birer kısımları olarak devam eder.
Misal olarak, İslam Ümmetiyle karşılaşan ve işleri yürütmeyi gerektiren hususları ittihaz etmeye ümmeti zorlayan konu Hilafeti tekrar kurmaktır.Bu nedenle, Ümmetin siyasi meselesi budur. Filistin meselesi ve Kafkas memleketlerinin meselesi gibi onun dışındaki meseleler Ümmetin siyasi meselesinin birer cüzi meseleleridir. Bunlar İslam Ümmetinin karşısında durup bir çözüm gerektiren ve bir takım işleri gütmeye ümmeti zorlayan meseleler durumunda olsa dahi Hilafetin tekrar kurulmasının birer kısımları olarak devam eder.
İslam Devleti kurulduktan sonra onun meselesi şöyle olur; İçeride İslam’ı uygulamak ve dışarıya daveti taşımaktır.Eğer, İslam devleti İslam’ı güzelce uygularsa ve devletler arasındaki kişiliği kuvvetlenirse onun siyasi meselesi şöyle olur; Allah Tealâ'nın kendi dinini bütün sair dinlere egemen oluncaya kadar dünyanın her tarafına İslam davetini yüklenmektir.
Siyasi Mesele; yerine getirilmesi şeriat tarafından icap ettirilip ümmetle ve devletle karşılaşan önemli ve temel konu olunca devlet bununla ilgili şeriatın emrettiği şekilde bunu yerine getirmeye çalışmalıdır. Bununla ilgili direk delile ihtiyaç yoktur. Çünkü, meydana gelen olaylar üzerine şeriatın ahkamının tatbik edilmesinden bir parçadır. Buna göre siyasi mesele meydana gelen olayların değişmesiyle değişir.
Resulullah(s.a.s) Mekke’deyken ve daveti yüklenirken onun siyasi meselesi İslam’ı duyurup yaymak idi.
Resulullah(s.a.s) Mekke’deyken ve daveti yüklenirken onun siyasi meselesi İslam’ı duyurup yaymak idi.
Bu nedenle, Ebu Talip Resulullah (s.a.s)’e şöyle deyince “Senin kavmin bana gelip sana daha önce dedikleri gibi şöyle böyle dediler. Bu sebeple kendimi ve kendini düşün ve bunun üzerinde dur. Taşıyamadığın şeyleri bana taşıtma” Resulullah (s.a.s) amcasının kendisini rezil edip Kureyşe teslim edeceğini ve kendisine yardım etme hususunda zaafa uğradığını zan ederek ona şöyle demiştir. “Ey Amcam Allah’a yemin ederim ki bu davayı terk etmek şartıyla sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar onu bırakmam. Ya Allah bunu yükseltip hakim kılar ya da onun uğrunda helak olurum”
Resulullah (s.a.s) Medine’deyken devleti kurduktan ve küfür başı baş düşmanı olan Kureyşle bir kaç savaşta çatışınca onun siyasi meselesi İslam’ı duyurup hakim kılmak olarak devam etmiştir. Bu nedenle, Hudeybiye’ye ulaşmadan önce Umre yapmak üzere Mekke’ye doğru giderken bundan Kureyşin haberi olunca onunla savaşmak maksadıyla yola çıkması üzerine Kaab oğullarından bir adam Resulullah (s.a.s)’e şöyle demiştir. “Kureyş senin gelişini duymuştur. Bu nedenle seninle karşılaşmak için çıkmışlar.” Kaplan derilerini giydiler ve Muharebe mevkiine indiler.
Mekke’ye girmeni engellemek için Allah üzerine birbirlerine söz verdiler. Resulullah (s.a.s) bunun üzerinde şöyle demiştir. “Kureyş’e Vay! Harp onları helaka düşürmüştür. Onlar aleyhine ne oluyor ki; benim sair Araplarla temaslarımı engellemeye çalışmaktalar” şöyle devam etmiştir. “Kureyş kendini ne sanıyor? Allah’a yemin ederim ki Allah’ın beni onunla gönderdiğinin uğrunda onun (İslam’ın) egemen oluncaya kadar veya bu boyun bu vücuttan ayrılıncaya kadar cihat etmeye devam edeceğim.”
Bu iki durumda da Siyasi mesele birdir. Ancak, birinci durumda Resulullah (s.a.s) Allah dinini hakim kılıncaya kadar İslam’a davet etmek üzere ısrarını göstermiştir. İkinci durumda ise İslam Devletinin kuruluşunda Allah dinini hakim kılıncaya cihat etmek üzere ısrarını göstermiştir.
Resulullah (s.a.s) Kureyş’le sulh yapınca en büyük fethi gerçekleştirmiş oldu. Çünkü, bu sulh Mekke’nin fethini hazırlamıştır.
Resulullah (s.a.s) Kureyş’le sulh yapınca en büyük fethi gerçekleştirmiş oldu. Çünkü, bu sulh Mekke’nin fethini hazırlamıştır.
Ayrıca Arapların Resulullah (s.a.s)’e gelip grup grup Allah’ın dinine girmeye başlamışlar. Bu dönemde Resulullah (s.a.s) için siyasi mesele yalnız İslam’ı yükseltmek değil bütün dinlere hakim kılmaktır. Bunun yolu, Rumlar ve Persler gibi başka din mensuplarının devletlerine saldırmaktır. Bu nedenle Resulullah (s.a.s)’e Fetih suresi indirilmiştir. Bu sürede şu ayet vardır.
Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, doğruluk rehberi Kur'an ve hak din ile gönderen O'dur. Şahid olarak Allah yeter. (Fetih:28)