Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kur'an'ın Amacı (1 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Elif, lam, râ. Bu, Rabbin izniyle insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkarıp, güçlü ve övgüye layık olanın yoluna iletmen için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (14/İbrahim, 1)

“Halbuki o alemlere uyarıdan başka bir şey değildir.” (68/Kalem, 53)
“Biz sana kitabı gerçek ile indirdik ki insanlar arasında ALLAH'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin.” (4/Nisa, 105)

“insanlar bir tek ümmetti. ALLAH peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onunla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere içinde gerçekleri taşıyan kitabı indirdi..” (2/Bakara, 213)

“İşte o kitap, kendisinde hiç bir şüphe yoktur. Muttakiler için yol göstericidir.” (2/Bakara, 2)

Bu ayetler Kur'an'ın amacı hakkında bize bir yaklaşım sağlamaktadır. Ayetler Kur'an bütünlüğünde ve Resulün örnekliğinde, ALLAH'ın murad ettiği manada anlaşıldığı sürece muttakiler için yol göstericidir. Ayetler, taassubu kırdığımız, hurafelerden temizlendiğimiz, kaderci anlayışı ıslah ettiğimiz andan itibaren, karanlıklardan aydınlıklara ulaştıran nurdur. Ayetler, beraber kıyam ettiğimiz, rükuya gittiğimiz, istişari çabalarda bulunduğumuz sürece müjde ve uyarıcıdırlar. Ayetler, anlaşmazlığa düştüğümüzde onunla hükmettiğimiz sürece hidayettirler.

Kur'an'ın ana hedefi ALLAH'ın varlığını ispatlama noktasında değil, insan ve insan davranışları üzerine yoğunlaşmaktadır. Nitekim kendisini de “insanlara yol gösterici, karanlıklardan aydınlıklara çıkarıcı, alemlere uyarıcı” şeklinde tanımlamaktadır ki, bu manada çok sayıda ayet sıralamak mümkündür. Bununla birlikte ALLAH lafzı, ALLAH'ın sıfatları ve isimleri Kur'an'da bir çok defa kullanılmıştır.

Fakat Kur'an'da, Kur'an'ın amacı, ALLAH'ı ispatlamak şeklinde ortaya konmamıştır. Zira tabiat ayetlerinin, ALLAH'ın varlığını ispat etme konusunda yeterli olduğunu Kur'an bize hatırlatmaktadır:

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidiş ve gelişinde elbette akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır.” (3/AI-i İmran, 190)

Ama Kur'an bizatihi tevhid inancını ikame etmeye, zihinlerde ve pratik hayattaki şirk şekillenmelerinin, bozuk inançların, batıl geleneklerin ıslahına yönelmiştir. Dikkatlerin bu yaklaşıma çekilmesi, vahyin amacına uygun bir yolun tutulmasını sağlayacaktır.

Yüce yaratıcı fikri, insanın içinde, derununda mevcuttur. Dolayısıyla problem ALLAH'ın varlığını isbat etmek problemi değildir. Kaldı ki hiç bir tarih diliminde ateizm, sorun olacak düzeyde büyük bir gündem oluşturmamıştır.

Hepimizin bildiği Mekke dönemi Arap toplumunun yapısı dikkate alındığında, onların da ALLAH inancına sahip oldukları, yeri ve göğü yaratan ALLAH'ın varlığına inandıkları görülecektir. Bununla birlikte Kur'an bu toplumun din anlayışını tümden değiştirmek için vahyedilmiştir.

İlahi kanunlar insanlar için gönderilmiştir. Ve bu kanunların hepsinin; gerek fert düzeyinde olsun, gerekse toplum düzeyinde olsun günlük yaşamda bir karşılığı, pratik bir değeri vardır. Aksi durumda vahyin insanlar için hidayet aracı olmasının geçerliliği olmazdı. Dolayısıyla insanların temel zaafları ALLAH'ı yok sayma noktasında değildir. Asıl zaaf ve sapma O'nunla birlikte başkalarını veya kendi heva ve heveslerini ilah etme noktasında başlamaktadır.

“Ne oluyor, nasıl hükmediyorsunuz? Yoksa okuduğunuz bir kitabınız rnı var? Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz? Yoksa aleyhimizde kıyamet gününe kadar süre gidecek ahitleriniz mi var ki, kendiniz için hükmettikleriniz sizin olacaktır. Sor onlara bunu kim üstlenir. Yoksa onların ortakları mı var? Doğru sözlü iseler ortaklarını getirsinler.” (68/Kalem, 36-41)

Vahiy insanların ihtilaf ettikleri konularda hükmedilsin diye gönderilmiş, mücadele bunun üzerine kurulmuştur. ALLAH'ın, hükümlerini indirmesinin arka planında yatan gerçek insanların taşıdıkları benzeri zaaflar olmuştur. Atalarından aldıklarını din edinen, yeryüzünde fitne çıkaran; hevalarıyla hükmederek insanlara zulmeden, bozgunculuk yapan şirk dini mensuplarının düzelmesi, ıslah olması ve genelde insanlara hidayet rehberi olması amacıyla; ALLAH, insanlara peygamberleri aracılığıyla vahiy/kitap göndermiştir. Vahiy doğru ile yanlış, aydınlık ile karanlık arasında bocalayan insanoğlu için en sağlam ölçüdür. Dolayısıyla vahyi Ölçütlere sahip olmamak, karanlık dehlizlerde kalakalmaktır, insanları uyarmak, onlara doğruyu göstermek, onları zaaflarının ve nevalarının düştüğü aşağılıklardan kurtarmak, aydınlığa çıkarmak, Kur'an'ın ana hedefidir.

Kur'an-ı Kerim'in muhatabı insandır. İnsan fıtratına hitap eder ve fıtrat üzerinde süregelen sünnet üzerinde durur. Kuşkusuz bu sünnette en önemli husus insan ALLAH ilişkisidir. ALLAH kainatı belli bir düzen içinde yaratmış ve bu düzen gereğince varlıklara yollarını göstermiştir. Her varlık yaratılış gayesi doğrultusunda hareket etmekledir. Bu varlıklar arasında yalnız insanoğlu ihtiyar sahibi kılınmış ve kainat içindeki düzenini kurması kendi insiyatifine bırakılmıştır. O artık ya yalnız ALLAH'a kul olacaktır ya da ALLAH dışında kendi ürettiği sistemlere tabi olacaktır, işte bu noktada ALLAH vahiy nimetini sunmakta, insanların ALLAH ile; hemcinsleriyle ve kendileriyle olan iliş kilerini düzenlemektedir, insanoğlu her konuda olduğu gibi, bu ilişki biçimlerinde de vahye dayanmadığı sürece yanılmakta, yanlışlara düşmektedir. Vahiyden uzaklaşıldığı nispette fesad artmakta, yeryüzüne müşrik güçler ve onların kaçınılmaz tezahürleri olan zulüm, istibdat, adaletsizlik hakim olmaktadır.

Tüm ilahi kitaplar gibi, son vahiy olan Kur'an'ın da asıl amacı yeryüzünde zulmü, adaletsizliği ortadan kaldırmak ve insanlara, ALLAH'ın kendilerinden razı olacağı davranış normlarını kazandırmaktır. Tabii ki tercih yine insana bırakılmış ve yapacağı tercihin hesabının da mutlaka sorulacağı vaad edilmistir.

İnsanların özellikleri dikkate alındığında çok unutkan oldukları (18/57; 20/115; 36/78; 5/14; 7/51...), çok aceleci davrandıkları (17/11; 21/37; 76/27) ve dolayısıyla bir hidayete, hatırlatıcıya ihtiyaç gösterdikleri görülecektir. Dosdoğru yola, hidayet yoluna iletilmenin duyarlı ve düzenli bir pratik hayattan geçeceği malumdur, insanlar bir an ALLAH ile olan ilişkilerini kopardıklarında tüm zaaflarıyla bir bocalama ve ümitsizliğe doğru akıp giderler, ibadetlerini, salihatlarını, düşüncelerini Rabbinden bağımsız ortaya koymaları halinde başıboşluk tehlikesinden kurtulamazlar. Müminler darlıklarında ve genişliklerinde ALLAH'ın kendi üzerlerine sekine (güven)ini indirmesine muhtaçtırlar (48/4, 29; 9/26). O güven, muttakilerin imanıdır.

İnsan yapısı itibariyle dengesizdir. ALLAH'a kul olmak, bağımsız kalmakla yerine getirilmesi imkansız bir sorumluluktur, insan kendisini ALLAH'tan müstağni gördüğü an azar (96/6-7). İnsan-ALLAH ilişkisinin Kur'an bütünlüğünde sürdürülmesinin pratik sonuçları, hakkın ve sabrın tavsiyeleşmesi ile mümkündür. Kur'an'ın amacı insanlara kulluk şuurunu, imtihan bilincini, hesap gününü hatırlatmaktır, insanlar imtihan için yaratılmış ve bu imtihanın alanı oldukça geniş tutulmuştur, insan düşünme, konuşma, eylem koyma özgürlüğüne sahiptir. Ancak bu mantık her an sorgu bilinciyle, kul olma çabasını ortaya koyma ve sonuçlarının dikkate alınması açısından değerlendirilmelidir.

Kur'an, bireyin ve toplumun ıslahını hedefler. Dolayısıyla insanlara vahyi Ölçütler sunmak, bizatihi hayata bu ölçütlerle bakmak, pratiğe bu Ölçütlerin kaynaklık etmesini sağlamaktır. İnsanların kendi nevalarını ölçü edinmelerinin sonucu nefislerde başlayan bozulmanın kısa sürede toplumsal bir tehlikeye dönüşmesi kaçınılmaz olur.

“İnsanlar bir tek ümmetti. ALLAH peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onunla beraber anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetmek üzere İçinde gerçekleri taşıyan kitabı indirdi.” (2/Bakara, 213)

İnsanlara “usvetun hasene” olan (23/21) ALLAH'ın Rasulüne, onun hayatına bakalım. O, insanların en güvenilir olanıydı. Kur'an'ı ahlak edinmiş, müşrik bir toplumun hayatını, beyinlerde oluşan tahrifatları değiştirmenin bütün bir mücadelesini vermiştir. İnsanlara gitmekten, onlarla ilgilenmekten ve de ALLAH'a kul olmaktan başka bir amacı yoktu. Onun kaygısı ayetleri uzun uzun tartışmak, toplumdan soyutlanıp ucube yerler aramak değildi. Bunları yapmadı. Çünkü insanların problemleri ve içinde bulundukları durum farklıydı. Nefislerindekiler, kafalarındakiler farklıydı. Bunları değiştirmenin üstün bir çabasını verdi. ALLAH'ın Rasulü tebliğ etti. Örnek oldu. Hakkın şahitliğini yaptı. Ulaştığı herkese ALLAH'tan aldığı vahyi doğruları aktardı:

“De ki: 'Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?' De ki: 'Benimle sizin aranızda ALLAH şahittir. Bu Kur'an bana vahyolundu ki onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım.' (6/En'am, 19)

Kur'an'ın amacını algılamaya engel olan ve ondan uzaklaşmaya götüren nedenlerden biri de Kur'an'ın edebi güzellikleri üzerinde yoğunlaşmaktır. Vahyin amacı hiç bir zaman edebi bir metin olarak sunulmak, hayrete düşürücü bir üslup kullanmak, dolayısıyla insanları bu noktada yoğunlaştırmak olmamıştır. Kendi mesajını ulaştırmanın, doğru ile yanlış ayrımında bulunmanın en sağlıklı şeklin halkın kullandığı dili en güzel bir şekilde kullanmaktır. Kur'an indiği toplumun inkarcılarından bir benzerini getirme çağrısında bulunurken; mesajının tutarlılığını, çelişkisiz olduğunu vurgulamıştır. Bu meydan okumayı edebî alana hasretmek Kur'an'ın amacına, hedefine ve vermek istediği mesaja engel olmaktan öteye bir şey değildir. Bu yanlıştan kurtulmanın yolu Rasulullah'ı örnek almak, onun anlayışını yakalamaktan geçer. Kur'an'ın şiir olmadığı, onun şair sözü olmadığı (36/Yasin, 69) belirtilirken söz konusu edilen edebî özellikleri değildir. Vurgulanmak istenen Kur'an'ın muhtevası ve amacının farklılığıdır (26/Şuara, 224-227).

Vahiy insanlardan ne istediğini, onların bu istekleri yerine getirmeleri hususunda nasıl, bir yol takip etmeleri gerektiğini bildirir ve bu dünyadaki mümince çabaların ödüllendirileceğini, ihmal edilmesi durumunda cezalandırılacağı gerçeğini hatırlatmaktadır. ALLAH-İnsan ilişkisiyle ilgili olarak her ne kadar tarihi olayları ele alsa da, vahyin amacı insanlara bilimsel bilgi ya da tarihin sırf olay ve olgularla ilgili yönleri konusunda bilgi vermek değildir. Kur'an'ın amacının dünyanın başlangıcıyla ilgili bilimsel bir teori getirdiğini sanmak vahyin amacını yanlış anlamak olur.

“Deki: Eğer ben haktan sapmışsam bu kendi aleyhimedir. Eğer hidayete nail olursam bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Çünkü O, Semi'dir, Karib'dir.” (34/Sebe1, 50)

“Bu Kur'an çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve aklı selim sahipleri öğüt alsınlar. (38/Sâd, 29)

haksoz dergisi
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
Öneri/İstek/Şikayet'lerinizi (bilgi(@)islamiyet.gen.tr) adresine yöneltiniz.

sayın kardeşim teknik konular benim sorumluluğumda değildir.yukarıdaki adrese bildiriniz.sizede hayırlı cumalar olsun selametle kalınız.
 

sahabe 2004

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
39
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Sevgili vaktileyl kardeşim Allah sizden razı olsun paylaşımlarınızdan dolayı,öylesine güzel deteylandırılmışki,gerçektende Kur'anı Kerimin amacı tamamen farklı açılardan ele alınarak ALLA'a inanma ve buna benzer konular üzerine kilitlenilmiş.Ama Kur'anı Kerim,Bir Müjdedir,Kurtuluş reçetesidir,Mutluluk davetiyesidir,garantisidir.Peygamber Efendimiz(s.a..v)ve sahabesi Kur'anı yaşadılar ve gökteki yıldızlardan oldular,Asrı Saadeti yaşadılar.Buradan bile yola çıktığımızda günümüz din tatbikatına baktığımızda İslamın 5 şartıyla kurtuluşun olamadığını,islam aleminin ne kadar mutsuz,huzursuz,her alanda gerilerde kaldığını,öfke saçan bir topluluk olduğumuzu aleni görebiliyoruz.Günümüzde Peygamber efendimiz(s.a.v.) ve sahabe efendilerimizin yaşadığı Kur'an ilmi yaşanmıyor...İslam demek teslim demektir,soralım bakalım biz neyimizi teslim ettik,Ruhumuzumu,fizik vücudumuzumu,Nefsimizimi,İrademizimi İnşallah bunu Kur'an ayetleri ışığında inceleyelim.
http://forum.islamiyet.gen.tr/kuran...ndimiz-s-v-ve-sahabesinin-yasadigi-islam.html.
ALLAH RAZI OLSUN
 

sahabe 2004

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
39
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
BİSMİLLAHİRRAHMANIRRAHİYM
ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK



Din adamları,sokaktaki vatandaşlar, dindar olanı da olmayanı da(Bu güne kadar biz böyle bir şey kimseden duymadık,Kuran-ı Kerim in dışındaki kitaplarda okumadık, eski alimlerin Menkıbelerinde görmedik Kuran Meallerinde sizin anlattığınız gibi açıklanmıyor bu şimdi nereden çıktı) diyorlar.



Bu doğrumu?-Doğru , Ancak Kuran-ı Kerim 1400 sene evvel Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ona tabi olanlar yani Sahabe Kuran- Kerimi biliyorlardı ve hayatlarına tatbik ediyorlardı.

Onların zamanında ne fıkıh ne hadis ne icmai ümmet nede itikat imamlarının koyduğu akaid vardı.Ve onlar Kuranda beyan edildiği gibi İslamı yaşadılar.



1- Bütün sahabe Allah’a Ulaşmayı dilediler.










39 / ZUMER - 17

Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).

Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!



2- Kainatın en büyük Mürşidine tabi oldular.Hepsi Felaha erdiler.












7 / A'RAF - 157

Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.



3- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup hidayete erdiler.

Ruhları Allah’a ulaştı.Galu Bela günü verdikleri sözü(MİSAK’ı) yerine getirdiler



13 / RAD - 20

Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah'ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.

13 / RAD - 21

Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.












7 / A'RAF - 158

Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).

De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”












39 / ZUMER - 18

Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).



4- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup Fizik vücutlarınıda Allah’a teslim ettiler.












3 / AL-İ İMRAN - 20

Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ'lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR'dir (görendir).







5- Hepsi nefslerinide tavsiye edip Allah’a teslim ettiler.






















2 / BAKARA - 136

Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).

Deyin ki: “Biz Allah'a, bize indirilenlere, İbrâhîm'e İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa'ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rab'leri (tarafı)ndan verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasında hiçbir ayırım yapmayız (fark gözetmeyiz). zaten biz, O'na teslim olanlarız.”





6- Hepsi İrşada ulaşıp Muhlislerden oldular.
















49 / HUCURAT - 7

Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.














2 / BAKARA - 139

Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).

De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”





7-1 )Hepsi Hakka Tukatihi Takvaya ulaştılar.














3 / AL-İ İMRAN - 102

Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah'a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah'a teslim olun.





7-2) Hepsi iradelerinide Allah’a teslim edip İrşada Memur ve Mezun kılındılar.












9 / TEVBE - 100

Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.



Sahabe bu Makamlara nerden geldiler..İlk olarak ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEYEREK

Geldiler. Allah’a ulaşmayı dilemeden Peygamber (S.A.V) Efendimize tabi olanlar hiçbir şey

Elde edemediler. Çünkü ihsan alamadılar.












49 / HUCURAT - 14

Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”





Sahabeye tevbe suresi 100. Ayetine baktığımız zaman,İHSANLA TABİ OLDUKLARINI

görüyoruz.İhsanlar Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman ALLAH’IN HEDİYELERİ OLAN 12 İHSANDIR.



Ayrıca Kuran-ı Kerimde geçen<<ALLAH’A ULAŞMAYI>>

Eski Velilerde söylemişlerdir.



Hadislerdede Allah’a ulaşma kavramı geçmiştir.Ancak iblis Onların üzerini küllemeyi başarmış.

Kuranın dışındaki gerçekleri ya toptan kaldırmış yada metinleri doğru bırakmış meallerini değiştirtmiş Kuran’ın da Aslına dokunamayacağı cihetle MEAL VE TEFSİRİNDE değişiklik yaptırmıştır.



MİSAL OLARAK



1-)İCTİBA YOLU: Allah’u Tealaya ULAŞMAK için Peygamberlerin,Şeçilmiş evliyanın yoludur. Mürid değil MURADLAR ve MAHBUPLAR yoludur. İctiba yolunda RİYAZATLAR O’na(Allah’a) kavuşmak nimetine şükretmek içindir.

İMAM-I RABBANİ Türkiye Gazatesi Dini Terimler sözlüğü.





2-)ESKİ VELİLERDEN : Abdulkadir GEYLANİ Hz.<< Ancak Dünya ve Ahiret nimetleri kul ile Allah arasında bir perdedir.ASIL OLAN ALLAH’A ULAŞILMASININ AMAÇLANMASI HİÇ BİR ZAMAN UNUTULMAMASI GEREKEN BİR HAKİKATTIR>>

Kaynak: İslami ilimler ansiklobedisi-Diyanet işleri başkanlığı.



2-HADİSLER:

A- CİBRİL HADİSİ - Cebrail (a.s) Peygamber (S.a.v) efendimize iman nedir diye soruyor PeygamberS.a.v) efendimiz, iman odurki; Allaha ,Meleklerine,O’na Mülaki

Olmaya (yani dünya hayatını yaşarken Ruhunu Allaha ulaştırmaya-ölünce herkesin ruhu ulaşacak), Resullerine ve Öldükten sonra dirilmeye inanmaktır.

SAHİHİ BUHARİ-1 CİLT 58.SAYFA 47. HADİS

Metin aynen duruyor.(LİKAİHİ) fakat meal olarak mülaki fiilini yani Allaha ulaşma fiilini

Öldükten sonra Allahı görmek olarak almışlar.



B-Kim Allah’a ulaşmayı(Mülaki olmayı) muhabbetle arzu ederse ,Allah’ta onu muhabbetle

Kendisine ulaştırır(Mülaki kılar.) Kimde ulaşmayı kerih görürse(Ulaşmayı arzu etmezse )

Allah ‘ta onu kendisine ulaştırmaz.(Kerih Görür)

SAHİHİ BUHARİ -12.CİLT 2043 NOLU HADİS







3-KURAN-I KERİM MEALİ; Yunus suresi 7. ayetinin mealinide <<Allah ile karşılaşmayı

Ummayanlar>> olarak meallendirmişler.Mülaki fiili Karşılaşmak değil Ulaşmaktır,Kavuşmaktır ve bu dünya hayatını yaşarken ulaşmaktır.Kuran-ı Kerimde Allah(cc) hep bunu buyuruyor. Ve kişinin kendi serbest iradesiyle oluşan bir fiildir.

AYETİN ASIL MANASI ŞÖYLEDİR.

Lugatlarda LikaAllah: Allaha kavuşmak olarak açıklanır işte örnekleri














10 / YUNUS - 7

İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.












10 / YUNUS - 8

Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).




















29 / ANKEBUT - 5

Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).

Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt