Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuran'da Bağışlayıcı ve Hoşgörülü Olmak (1 Kullanıcı)

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
40,417
Tepki puanı
6,214
Puanları
163
Yaş
51
İnsan imtihan gereği zayıf yaratılmıştır. Bu nedenle hata yapabilir ya da yanılabilir. Ancak Kuran ahlakından uzak yaşayan, insanın aciz olduğunu ve hata yapabileceğini unutan bazı insanlar, herhangi bir kusur, hata veya kayıp karşısında öfkeye kapılıp, tahammülsüz davranışlar gösterebilirler. Oysa aynı insanlar bir hata yaptıklarında etraflarındaki insanların bu hatalarını affetmesini ve hoşgörmesini isterler. Bağışlama-şefkat ve hoşgörü Kuran’da bildirilen güzel ahlak özelliklerindendir. Tüm insanların bu ahlakı yaşar hale gelmeleri yeryüzünde barış, huzur ve refahın tesis edilmesinde çok büyük önem taşımaktadır.

İnsan gaflet sonucu unutarak ya da yanılarak hata yapmaya yatkın bir varlıktır. Nitekim Allah, insanın bu zayıflığını “Allah, sizi bir za'ftan yarattı...” (Rum Suresi, 54) ayetiyle haber verir. Ancak Kuran’da bildirilen ahlakı göz ardı eden, bu zaaflarının farkında olmayıp büyüklük taslayan insanlar, yapılan hatalar karşısında yanlış bir tutum sergilerler. Bu insanlar kendileri bir hata yaptıklarında bunu kabul etmek istemezler. Hatanın sorumluluğunu başka kimselere ya da olaylara yüklemeye çalışırlar. Eğer hatalarını kabul etmek zorunda kalırlarsa, bu kez uzun süre kendi kendilerini affedemez, sıkıntılı bir ruh haline bürünürler. Hatayı yapan başka biri olduğunda ise, affedici olmak Kuran ahlakına sahip olmayan bu kişilerin nefsine ağır gelir. Özellikle kendi menfaatlerine dokunan bir hata karşısında hemen öfkelenebilirler.

Oysa Kuran ahlakını yaşayan müminler bir hata yaptıklarında bunu sahiplenmez, hatayı yaptıranın da Allah olduğunu ve bunda mutlaka öğrenmeleri gereken bir ders olduğunu bilirler. Kendi kendilerine zulmetmezler. Karşılarındaki kişi bir hata yaptığında ise affedici, merhametli ve hoşgörülü davranırlar.

Kuran Ahlakında Bağışlamanın Önemi

Kuran'da "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43) ayetiyle affetmenin üstün bir ahlak özelliği olduğu haber verilmektedir. Böyle bir durumda müminler, karşılarındakine öfkelenmek yerine, "Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, müminlere yarar sağlar." (Zariyat Suresi, 55) ayetinin hükmü gereği, hatayı yapana güzel ve nezaketli bir şekilde uyarıda bulunurlar.

Bir başka ayette de Allah, "... affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nur Suresi, 22) buyurmaktadır. Mümin bir hata yaptığı ve bundan samimi olarak vazgeçtiği zaman Allah'ın kendisini bağışlamasını, esirgemesini ve rahmet etmesini umut eder. Çevresindeki insanların da kendisini mazur görmesini ve affetmesini diler. İşte Allah Kuran’da bu durumu hatırlatarak insanlara, kendilerine yapılmasından hoşlandıkları tavrı, başkalarına da göstermeleri gerektiğini bildirmiştir. Müminler kendileri için talep ettikleri bu bağışlanmayı karşılarındaki kimselere de gösterirler. Kuran'da, bağışlamanın önemi şöyle bildirilmiştir:

“... Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Teğabün Suresi, 14)

Müminlerin Affediciliği

Müminlerin affedicilik anlayışları, Kuran ahlakından uzak yaşayan kimselerinkinden çok farklıdır. Bu kimselere özgü ‘Bir kereye mahsus affetme’ mantığı müminlerin asla benimsemeyecekleri bir davranış biçimidir. Herhangi bir hata, kayıp veya kusurun değil bir defa defalarca devam etmesi durumunda dahi iman sahibi kişilerin tavrında bir değişiklik olmaz. Her defasında affedici ve hoşgörülü bir tutum sergilerler. Oysa ki Kuran ahlakından uzak yaşayan bir kimsenin hoşgörüsünün ve affediciliğinin kişiye göre değişebilen bir tahammül sınırı vardır. Toplum arasında ‘bardağı taşıran son damla’ olarak da bilinen bu anlayışa göre üstüste gelen farklı hatalar veya tekrarlayan yanlışlar sonrasında ortaya çıkan durumun artık affedilemez hale geldiği sonucuna varılır. Bu çarpık affetme anlayışının bir diğer örneği de ‘hataların hata sahibinin yüzüne vurulması’dır. Buna göre, üzerinden zaman geçmiş hatalı bir davranış, yeri geldiğinde sahibine imayla veya doğrudan hatırlatılarak karşı tarafa rahatsızlık verilir. Bu kişiler, karşılarındaki kişiyi bağışladıklarını söyleseler bile, kalplerinde bulunan öfkeden ve kişisel kızgınlıklarından kurtulmaları uzun sürer. Tavırları genellikle bu kızgınlığı yansıtacak şekildedir.

Müminlerin affediciliği ise samimi ve süreklidir. Onlar yalnızca sözleriyle değil kalpleriyle de affederler. Gerçek affetme makamının Rahman ve Rahim olan Yüce Allah olduğunu bilirler. Geçmiş hatalardan tekrar tekrar bahsetmezler. İnsanların kusurlu yönlerini araştırıp yüzlerine vurmak yerine, güzel özelliklerini ön plana çıkarır, bunlardan bahsederler. Allah’ın emri olduğunu bildikleri ve insanın dünyada imtihan olan, hata yaparak öğrenen bir varlık olduğundan haberdar oldukları için hoşgörülü ve şefkatlidirler. Allah müminlerin bu özelliğini bir ayette şöyle bildirir:

“(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar(dır.)” (Şura Suresi, 37)

Ayrıca müminler, kendilerinin tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Affetme konusunda, hataları, büyük ya da küçük olarak ayırmazlar. Bir kimse yaptığı bir hata sonucu büyük bir kayba sebep olabilir. Ancak meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde ve bir kader dahilinde geliştiğini bilen müminler, bu durumda da tevekküllü davranır ve kişisel bir kızgınlık içerisine girmezler. Allah müminlerin bu üstün ahlakını bir ayette şöyle bildirmiştir:

“…öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)

Hz. Muhammed (sav)’in Hoşgörülü ve Bağışlayıcı Ahlakı

Peygamberimiz (sav)’in affedici, adil, hoşgörülü, merhametli ve şefkatli tavrı her dönemde kendisini izleyen Müslümanlar için çok güzel bir örnektir. Onun bu tavrı, birçok insanın kalbinin İslam ahlakına ısınmasına ve Peygamberimiz (sav)'e büyük bir içtenlik ve sevgi ile bağlanmalarına vesile olmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav)’in güzel ahlakı tavsiye ettiği hadis-i şeriflerinden biri şöyledir:

"Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi."( Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)

Peygamberimiz (sav)'in de "İmanın kemali, güzel ahlakladır" (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 344/4) sözleriyle belirttiği gibi, imanın en önemli alametlerinden biri güzel ahlaktır. Bu nedenle Peygamberimiz (sav)’in sergilediği bu güzel ahlakın en güzel örneklerini öğrenmek ve uygulamak önemli bir ibadettir.

Affetmek Kalbe İyi Geliyor

Son yıllarda, insanların yaşamlarını daha uzun ve sağlıklı bir biçimde sürdürebilmelerine vesile olabilecek faktörlerin arandığı pek çok araştırma yapılmaktadır. Yazılı ve görsel basında da sık sık yer alan bu araştırmaların sonuçlarına baktığımızda, uzmanların genel olarak görüş birliği içerisinde oldukları konulardan biri, insan psikolojisinin yaşam süresini ve kalitesini önemli bir biçimde etkilediğidir. Düzenli doktor kontrolleri, beslenme ve egzersiz önerileri, ilaç ve vitamin destekleri gibi diğer önemli faktörlerin yanı sıra doktorların ısrarla tavsiye ettikleri bir husus da stres ve öfkeden uzak, neşeli ve huzurlu bir hayat sürmektir. Bu amaçla doktorların bazı önerileri ise şunlardır:



Sabretmek


Affetmek


Öfkeden, hiddetten, kızgınlık ve küskünlükten kaçınmak


Endişe ve stresten uzak durmak


Olumlu ve hoşgörülü biri olmak


Ayrıca uzmanlar düşmanlık ve öfkenin kalbe zarar verdiğine, endişe duygusunun kalbi içten içe etkilediğine, stresin kalp krizleri için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekmektedirler. Hoşgörülü, sabırlı ve bağışlayıcı olmanın ise kalp sağlığını olumlu yönde etkileyebileceğini önemle belirtmektedirler. Dikkat edilecek olursa uzmanların önerileri, Kuran ahlakını yaşayan müminlerin Yüce Allah’ın Kuran’daki emir ve tavsiyelerine uymaları neticesinde kazanmış oldukları özelliklerdir. İman edenler dünyadaki süresi belirli yaşamları boyunca Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmayı amaç edinmiş olmalarından dolayı Kuran’da bildirilen tüm güzel ahlak özelliklerine uygun biçimde davranmaya titizlik gösterirler. Sabırlı, tevekküllü, şefkatli, bağışlayıcı ve hoşgörülü olmak bu özelliklerden yalnızca bir kısmıdır.

Unutulmaması gereken ise tüm diğer teknik önlemler gibi insan psikolojisiyle ilgili faktörlerin de yalnızca daha uzun ve sağlıklı bir biçimde yaşayarak daha çok Allah’ın rızasına uygun işler yapabilmek için birer dua mahiyetinde olduğudur. Elbette ki her insanın ne kadar süre yaşayacağını ve ne zaman öleceğini Yüce Allah takdir eder.

Allah Bağışlayan ve Esirgeyendir

Allah'ın Kuran'da en çok tekrarlanan sıfatlarından ikisi, "Rahman" ve "Rahim", yani "esirgeyen" ve "bağışlayan" sıfatlarıdır. Kullarına olan bu rahmetinden dolayıdır ki, Allah, insanları işledikleri günahlar yüzünden hemen cezalandırmaz. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:

“Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.” (Nahl Suresi, 61)

Allah, insanların işlediği suçların cezasını ertelemekle, onlara bağışlanma dilemek ve tevbe etmek için süre vermektedir. İnsan, nasıl bir günah işlemiş olursa olsun, bundan dolayı Allah'tan bağışlanma dileyebilir ve tevbe edebilir. Allah, Kuran'da kullarını günahları için bağışlanma dileyip tevbe etmeye şöyle çağırmaktadır:

“Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)

Ayette de bildirildiği üzere Allah’ın bağışlamasına muhtaç olan, O’nun hoşnutluğunu arayan ve kendi acizliklerini bilen müminlerin başkalarını bağışlamamaları gibi bir durum elbette söz konusu değildir. Kuran’ı ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetlerini kendileri için rehber edinen müminler, Allah’ın sonsuz rahmetine ve cennetine kavuşabilmek için bağışlayıcı olmak da dahil Kuran'ın tüm hükümlerini titizlikle yerine getirmeye çabalarlar. Yeryüzünde barışın, huzurun ve refahın kaynağı olan bağışlayıcılık, merhamet ve hoşgörü müminlerin ahlakının en önemli parçalarından biridir.

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 14. sayı (Ağustos 2005) 28. sayfada yayınlanmıştır.
ALINTI
 

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
40,417
Tepki puanı
6,214
Puanları
163
Yaş
51
HZ.MEVLANA GİBİ HOŞGÖRÜLÜ OLMAK

Mevlana:''Ben insanların ayıplarını gören gözleri kör ettim''
« :»


Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir. Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.



Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir, hoşgörüsüzlük. Peki, bunun sebebi nedir? Neden tarih boyunca Yüce Milletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün yeterince gösteremiyoruz. Bunun birçok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. insanımız, kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor. En önemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir.




Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendinize gülümsediniz. Bu sabah kaç kişiye merhaba, günaydın ya da hayırlı sabahlar dediniz. Yoksa her gördüğünüz, tanıdığınız kişi için bu işte öyle biridir diye olumsuz mu düşündünüz? Ayıbını mı aradınız? Bu sabah trafikte içinizden kaç kişiye bir şeyler mırıldandınız. Kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğünüzde başınızı çevirdiniz. Okulda, sınıfta, sırada kaç kişiye kötü davrandınız. Arkadaşlarınızı, bencilliğinizden dolayı üzdünüz. Yönetici iseniz, idarenizdeki kaç insanı yeterince dinlemediğiniz için kırdınız. Yoksa siz sadece kendinizi mi düşünüyorsunuz?


Hoşgörü bir vurdumduymazlık değildir. Hoşgörü görmezlikten gelmek hiç değildir. Hoşgörü kendini bilmektir. Hoşgörü haddini bilmektir. Hoşgörü haddini bilerek sürdürülen hayat biçimidir. Hoşgörü bir anlayıştır, anlayışlı olmanın adıdır, sevginin yoludur. Hataları düzeltebilmedir. Yoksa bana ne lazımcılık değildir. Anlayışın kendisidir. Hoşgörü, çağın getirdiği sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluluğun, sevgi yoksunluğunun, güvensizliğin çaresi olabilecek bir anlayış tarzıdır, insanın özüdür.



Görülen odur ki bugün insanımız kendisi ile barışık değil. Her gün, haberlere baktığınızda olayların birçoğunun sebebinin hoşgörüsüzlükten kaynaklanıp kaynaklanmadığını bir düşünün... insan kendisi ile barışık olamadığı zaman, toplumda kendisi barışık olamıyor. Sonra da herkes bir başkasını suçluyor. çünkü en kolayı bu.


Hz. Mevlana: “ Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Diyor ve ekliyor.



“Bakın! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız !”



Hoşgörü ustası Hz. Mevlana, gibi Yunus Emre, Bektaş Veli, Karaca Sultan da insanları hoşgörüye davet etmişler ve yaşadıkları dönemde Anadolu’yu bir hoşgörü cennetine çevirmişlerdi. Ama bugün aynı Anadolu’da hoşgörü yerine daha çok hoşgörüsüzlük almış başını gidiyor.




Toplumda hoşgörüye dönüşün, hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi yaşamasına, kendisine saygı duymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır. Hoşgörünün bir hayat biçimine dönüştürülmesi gereklidir. Bunun için de, Hz. Mevlana ve diğer hoşgörü ustalarının peşinden daha fazla gitmek, onları daha fazla anlamaya çalışmak gereklidir.



Yazımızı hoşgörü ustalarının öğüdü ile bitirelim:



- “ Yıktığın varsa yapacaksın.

Ağlattığın varsa güldüreceksin.

Döktüğün varsa dolduracaksın.

çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Az halkı çok edeceksin

ALINTI
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt