Kaan Erdem
Yönetici
- Katılım
- 9 Ara 2006
- Mesajlar
- 11,197
- Tepki puanı
- 230
- Puanları
- 63
Son devir din âlim ve velîlerinden. Adı Süleymân Hilmi, soyadı Tunahan'dır. Babası zamânın müderrislerinden Hâfız Osman Efendidir. Soyu Fâtih Sultan Mehmed Hanın "Tuna Hanı" olarak tâyin ettiği ve kendi kız kardeşi ile evlendirdiği İdris Bey’e dayanmaktadır. 1888 (H.1306) senesinde Silistre'nin Ferhatlar köyünde doğdu. 1959 (H.1379) senesinde İstanbul'da vefât etti. Karacaahmed Kabristanı’ndadır.
Babası Osman Efendi tahsîlini İstanbul'da tamamladıktan sonra, Silistre'ye giderek meşhûr Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik yaptı.
İlim ehli ve fazîlet sâhibi bir âileden dünyâya gelen Süleymân Hilmi Tunahan Hz., ilk tahsîlini Silistre Rüşdiyesi’nde ve Silistre Satırlı Medresesi’nde yaptı. Bilâhare tahsîlini tamamlamak için İstanbul'a gelerek Sahn-ı Semân (Fâtih) Medresesine kaydoldu. Fâtih dersiâmlarından ve o devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi (Büyük Hamdi Efendi)nin ders halkasına devâm etti.
Zamânın usûlüne göre aklî ve naklî ilimleri tahsîl ettikten sonra 1916 senesinde Ahmed Hamdi Efendi’den birincilikle icâzet, diploma aldı. Daha sonra o zamanki tâbiri ile dersiâm (profesör) olarak yetişmek üzere Süleymâniye Câmii medreselerinden Medresetü'l Mütehassısîn’in tefsîr ve hadîs kısmına devâm etti.
Son derece parlak bir zekâya sâhib olan Süleymân Hilmi Tunahan (ks), 1919 senesinde Medresetü'l-Mütehassısîn'den birincilikle mezûn oldu. Aynı yıllarda Medresetü'l Kuzât’ı (Hukuk Fakültesini) da üstün bir derece ile bitirdi. Böylece bir taraftan dersiâm diğer taraftan da kâdılık rütbelerine ulaşarak devrinin zâhirî ilimlerini tamamladı.
Mezûniyetini müteâkip İstanbul'da dersiâm olarak vazîfeye başlayan Süleymân Hilmi Tunahan bir müddet sonra, medreselerin kapatılması üzerine vâizliğe tâyin edildi. Uzun müddet İstanbul'un Sultanahmet, Süleymâniye, Yeni Câmi, Şehzâdebaşı ve Piyâle Paşa gibi büyük câmilerinde halka vâz ederek, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlattı.
Tasavvuf yolunda Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn Efendinin sohbetlerine devâm ederek yetişti. Zâhirî ve bâtınî yönden yüksek derece sâhibi olan Süleymân Hilmi Tunahan, îtikâdda Ehl-i sünnet, amelde Hanefî mezhebine, tasavvufta Nakşibendiyye yoluna mensûb idi. Ehl-i sünnet ve -cemâate son derece bağlıydı. Kendisinden feyz alan talebeleri ile vâz ve sohbetlerine devâm eden kimselere en büyük tavsiyesi; "Ehl-i sünnet vel-cemâat" akîdesine ihlâs ve samîmiyetle bağlı olmalarıydı.
Yetmiş iki senelik ömrü boyunca İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmek ve insanlara anlatarak onların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmalarına vesîle olan Süleymân Hilmi Tunahan 16 Eylül 1959 senesinde İstanbul'da Kısıklı'daki evinde vefât etti. Karacaahmet Kabristanlığına defnedildi.
Hizmet ve Faliyetleri
Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Efendi Hazretleri ezelî takdir olarak, seyyidler zincirinin 33. halkası kendilerinin nasibi olduğundan, bâtınları da ilâhî füyüzât ile alâkalanarak, seyyidler zincirinin 32. halkası ve bu zincirin 9. büyük rütbesi olan Salâhuddin ibn-i Mevlânâ Sürâcüddin (ks) Hazretleri'nden seyr-u sulûklerini tamamladılar.
Kendilerine vâki tecelliyatın büyüklüğünden üstâzları tarafından İkinci bin yılın Müceddidi İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nin rûhânî nisbetlerine teslim edildiler. Bu sûretle, İlahi feyizden nasipleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr-ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sahasına çıkarmışlardır.
Süleyman Efendi Hazretleri, hayatını Kur’ân öğretimine vakfetmiş, Kur’ân’ı bilen ve yaşayan öğrenciler yetiştirmiştir. Yetiştirdiği talebeleri itikadda ve amelde sünnî’dirler. Amelde büyük ekseriyetle Hanefî mezhebine, itikadda İmam Mansur Matüridî Hazretleri'ne mensupturlar. Meşreben Nakşidirler. Süleyman Efendi, Nakşilîğin en büyük mümessili olan İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'ne bağlı ve onun yolunda irşada izinli bir mürşid-i kâmilü mükemmildir.
Süleyman Efendi Hazretleri'nin faaliyet ve hizmetlerinden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
Hayatının gayesi; unutulan sünnetleri ihyâ ve dîni tecdid, kaybolan İslâmî ilimleri Ehl-i sünnet ve’l-Cemâat tarz ve uslûbu üzere tâlim ve bid’atlarla mücâdele olmuştur. Bütün talebelerini de Ehl-i Sünnet inancına eksiksiz bağlı olarak yetiştirmiştir. Okuttuğu “Emâlî” ve “Nesefî” adlı metin kitaplarla İslam itikâdının temelini öğretirken “Şerh-i Akâid” ile de günümüzdeki ve tarihdeki sapık fırka ve mezhepleri talebelerine tanıtmış ve dalâlet fırkalarına düşmekten korumuştur. İnanç sapıklığı içerisinde bir tek talebesi yoktur.
Hz. Allah tarafından kendisine ihsan edilen, maddi ve mânevî tasarrufların neticesidir ki eskiden 20-30 senede tahsil edilen ilimleri, 2 sene gibi çok kısa bir zamana sığdırarak; ilmin ve âlimin yok olmak üzere olduğu bir zamanda, yüzlerce, binlerce din âlimi yetiştirmiş ve vatan sathına yaymışdır. Kur’ân Kursları ve Talebe Yurtları açtırmış; okutup, okutturmak suretiyle mânevi susuzluktan ölmek üzere olan bir milletin âb-ı hayatı olarak imdadına yetişmiştir.
islâmiyeti tercüme kitaplardan öğretmek yerine, Osmanlı medreselerinin takip ettiği temel ders kitaplarından, orijinal ilim dili olan Arapça’dan okutmuş ve öğretmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’i en kısa zamanda okumayı öğreten “Elif Cüzü” en mühim matbu' eseridir.
Cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyet içinde müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve “Dışımız halk ile, içimiz Hak ile” usûl ve esasını düstûr kabul etmiştir.
Dünya hâdiselerini yakından takip eder. Her sabah bir “Yeni Sabah” gazetesi aldırıp, dış politika yazarının yorumlarını ve önemli haberleri muntazaman okuttururlardı. Bu mevzûda İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nin “Zamanının gidişâtını bilmeyen ârif-i billah olamaz” sözünü şiâr etti.
Dinî neşriyata ehemmiyet vermiş, Necip Fazıl'a “Büyük Doğu” mecmuasını çıkarmasında mânevi teşvikleri yanında, maddî yardımları da büyüktür. Hatta mevcut bir tek evini sattı ve mecmuaların yayınlanmasında harcadı.
o günün şartlarında İslâm mefkûresinden yana neşredilen her eser ve mecmua onun tarafından az veya çok desteklenmiştir: Abdurrahim Zapsu merhumun “Ehl-i Sünnet” mecmuasından, Sinan Omur'un “Hür Adam” mecmuasına kadar…
Zamanının, ilim ve irfanda temâyüz eden dersiâm ve ilim adamlarına, talebelerini gönderir; talebelerini onların imtihan etmelerini, din ilimlerinin yeniden ihyâ edilmekte olduğunu görerek sevinmelerini arzu ederdi. Nitekim dersiâmlardan Ali Haydar Efendi ve Hasan Basri Çantay gibi pek çok zevâta, bu vesile ile talebelerini göndermiştir.
Said Nursi Efendi ile haberleşmiş ve Onu hizmetlerinden haberdâr etmiştir. Said Nursi Efendi de Onun hizmetlerini takdirle karşılamış ve şöyle demiştir: “Bizim bugün başlıca vazifemiz; imanı muhâfazaya çalışmaktır. Bunu yapıyoruz. Biz tedris yapmıyoruz. İslamın esâsı, maddî ve mânevî kurtuluşun kaynağı olan Kur’ân’ı Kerim’in okutulup, öğretilmesi ve yalnız Türkiye’ye değil, bu yolla bütün dünyaya yayılması işini, biraderim Süleyman Efendi ve onun tesis eylediği Kur’ân Kursları yapıyor. Hem de çok kısa zamanda yapıyorlar. Eskiden 10-15 senede öğrenilen İslamî ilimleri, şimdi Kur’ân Kursları 1-2 sene içinde öğretiyor. Âlim yetiştiriyorlar, fakîh yetiştiriyorlar, müfessir yetiştiriyorlar. Bu hal bir mucize-i Kur’âniyyedir.”
Türkiye’de İmam-ı Rabbanî Hazretlerini tanıtmıştır. Onun, Kur’ân ve hadîs-i şerîflerden sonra en muteber kitab olan “Mektûbat” isimli eseri, ilk defa iki cilt halinde Süleyman Efendi Hazretleri'nin talebeleri tarafından bastırılmıştır.
Tasavvufu, sadece “hoş sohbet vasıtası” haline getiren son devrin tembelliğini yıkmış, onu kitleleri harekete geçiren heyecan vasıtası kılmıştır.
Kerâmete asla itibar etmemiş, kerâmet izhârından kaçındığı gibi talebelerine de aynı yolu tavsiye etmiş, “En büyük kerâmet, insanlara hak yolu telkin etmektir” buyurmuştur.
Öşür farizasını Türkiye’de yeniden ihyâ için çalışmıştır.
Babası Osman Efendi tahsîlini İstanbul'da tamamladıktan sonra, Silistre'ye giderek meşhûr Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik yaptı.
İlim ehli ve fazîlet sâhibi bir âileden dünyâya gelen Süleymân Hilmi Tunahan Hz., ilk tahsîlini Silistre Rüşdiyesi’nde ve Silistre Satırlı Medresesi’nde yaptı. Bilâhare tahsîlini tamamlamak için İstanbul'a gelerek Sahn-ı Semân (Fâtih) Medresesine kaydoldu. Fâtih dersiâmlarından ve o devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi (Büyük Hamdi Efendi)nin ders halkasına devâm etti.
Zamânın usûlüne göre aklî ve naklî ilimleri tahsîl ettikten sonra 1916 senesinde Ahmed Hamdi Efendi’den birincilikle icâzet, diploma aldı. Daha sonra o zamanki tâbiri ile dersiâm (profesör) olarak yetişmek üzere Süleymâniye Câmii medreselerinden Medresetü'l Mütehassısîn’in tefsîr ve hadîs kısmına devâm etti.
Son derece parlak bir zekâya sâhib olan Süleymân Hilmi Tunahan (ks), 1919 senesinde Medresetü'l-Mütehassısîn'den birincilikle mezûn oldu. Aynı yıllarda Medresetü'l Kuzât’ı (Hukuk Fakültesini) da üstün bir derece ile bitirdi. Böylece bir taraftan dersiâm diğer taraftan da kâdılık rütbelerine ulaşarak devrinin zâhirî ilimlerini tamamladı.
Mezûniyetini müteâkip İstanbul'da dersiâm olarak vazîfeye başlayan Süleymân Hilmi Tunahan bir müddet sonra, medreselerin kapatılması üzerine vâizliğe tâyin edildi. Uzun müddet İstanbul'un Sultanahmet, Süleymâniye, Yeni Câmi, Şehzâdebaşı ve Piyâle Paşa gibi büyük câmilerinde halka vâz ederek, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlattı.
Tasavvuf yolunda Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn Efendinin sohbetlerine devâm ederek yetişti. Zâhirî ve bâtınî yönden yüksek derece sâhibi olan Süleymân Hilmi Tunahan, îtikâdda Ehl-i sünnet, amelde Hanefî mezhebine, tasavvufta Nakşibendiyye yoluna mensûb idi. Ehl-i sünnet ve -cemâate son derece bağlıydı. Kendisinden feyz alan talebeleri ile vâz ve sohbetlerine devâm eden kimselere en büyük tavsiyesi; "Ehl-i sünnet vel-cemâat" akîdesine ihlâs ve samîmiyetle bağlı olmalarıydı.
Yetmiş iki senelik ömrü boyunca İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmek ve insanlara anlatarak onların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmalarına vesîle olan Süleymân Hilmi Tunahan 16 Eylül 1959 senesinde İstanbul'da Kısıklı'daki evinde vefât etti. Karacaahmet Kabristanlığına defnedildi.
Hizmet ve Faliyetleri
Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Efendi Hazretleri ezelî takdir olarak, seyyidler zincirinin 33. halkası kendilerinin nasibi olduğundan, bâtınları da ilâhî füyüzât ile alâkalanarak, seyyidler zincirinin 32. halkası ve bu zincirin 9. büyük rütbesi olan Salâhuddin ibn-i Mevlânâ Sürâcüddin (ks) Hazretleri'nden seyr-u sulûklerini tamamladılar.
Kendilerine vâki tecelliyatın büyüklüğünden üstâzları tarafından İkinci bin yılın Müceddidi İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nin rûhânî nisbetlerine teslim edildiler. Bu sûretle, İlahi feyizden nasipleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr-ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sahasına çıkarmışlardır.
Süleyman Efendi Hazretleri, hayatını Kur’ân öğretimine vakfetmiş, Kur’ân’ı bilen ve yaşayan öğrenciler yetiştirmiştir. Yetiştirdiği talebeleri itikadda ve amelde sünnî’dirler. Amelde büyük ekseriyetle Hanefî mezhebine, itikadda İmam Mansur Matüridî Hazretleri'ne mensupturlar. Meşreben Nakşidirler. Süleyman Efendi, Nakşilîğin en büyük mümessili olan İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'ne bağlı ve onun yolunda irşada izinli bir mürşid-i kâmilü mükemmildir.
Süleyman Efendi Hazretleri'nin faaliyet ve hizmetlerinden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
Hayatının gayesi; unutulan sünnetleri ihyâ ve dîni tecdid, kaybolan İslâmî ilimleri Ehl-i sünnet ve’l-Cemâat tarz ve uslûbu üzere tâlim ve bid’atlarla mücâdele olmuştur. Bütün talebelerini de Ehl-i Sünnet inancına eksiksiz bağlı olarak yetiştirmiştir. Okuttuğu “Emâlî” ve “Nesefî” adlı metin kitaplarla İslam itikâdının temelini öğretirken “Şerh-i Akâid” ile de günümüzdeki ve tarihdeki sapık fırka ve mezhepleri talebelerine tanıtmış ve dalâlet fırkalarına düşmekten korumuştur. İnanç sapıklığı içerisinde bir tek talebesi yoktur.
Hz. Allah tarafından kendisine ihsan edilen, maddi ve mânevî tasarrufların neticesidir ki eskiden 20-30 senede tahsil edilen ilimleri, 2 sene gibi çok kısa bir zamana sığdırarak; ilmin ve âlimin yok olmak üzere olduğu bir zamanda, yüzlerce, binlerce din âlimi yetiştirmiş ve vatan sathına yaymışdır. Kur’ân Kursları ve Talebe Yurtları açtırmış; okutup, okutturmak suretiyle mânevi susuzluktan ölmek üzere olan bir milletin âb-ı hayatı olarak imdadına yetişmiştir.
islâmiyeti tercüme kitaplardan öğretmek yerine, Osmanlı medreselerinin takip ettiği temel ders kitaplarından, orijinal ilim dili olan Arapça’dan okutmuş ve öğretmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’i en kısa zamanda okumayı öğreten “Elif Cüzü” en mühim matbu' eseridir.
Cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyet içinde müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve “Dışımız halk ile, içimiz Hak ile” usûl ve esasını düstûr kabul etmiştir.
Dünya hâdiselerini yakından takip eder. Her sabah bir “Yeni Sabah” gazetesi aldırıp, dış politika yazarının yorumlarını ve önemli haberleri muntazaman okuttururlardı. Bu mevzûda İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nin “Zamanının gidişâtını bilmeyen ârif-i billah olamaz” sözünü şiâr etti.
Dinî neşriyata ehemmiyet vermiş, Necip Fazıl'a “Büyük Doğu” mecmuasını çıkarmasında mânevi teşvikleri yanında, maddî yardımları da büyüktür. Hatta mevcut bir tek evini sattı ve mecmuaların yayınlanmasında harcadı.
o günün şartlarında İslâm mefkûresinden yana neşredilen her eser ve mecmua onun tarafından az veya çok desteklenmiştir: Abdurrahim Zapsu merhumun “Ehl-i Sünnet” mecmuasından, Sinan Omur'un “Hür Adam” mecmuasına kadar…
Zamanının, ilim ve irfanda temâyüz eden dersiâm ve ilim adamlarına, talebelerini gönderir; talebelerini onların imtihan etmelerini, din ilimlerinin yeniden ihyâ edilmekte olduğunu görerek sevinmelerini arzu ederdi. Nitekim dersiâmlardan Ali Haydar Efendi ve Hasan Basri Çantay gibi pek çok zevâta, bu vesile ile talebelerini göndermiştir.
Said Nursi Efendi ile haberleşmiş ve Onu hizmetlerinden haberdâr etmiştir. Said Nursi Efendi de Onun hizmetlerini takdirle karşılamış ve şöyle demiştir: “Bizim bugün başlıca vazifemiz; imanı muhâfazaya çalışmaktır. Bunu yapıyoruz. Biz tedris yapmıyoruz. İslamın esâsı, maddî ve mânevî kurtuluşun kaynağı olan Kur’ân’ı Kerim’in okutulup, öğretilmesi ve yalnız Türkiye’ye değil, bu yolla bütün dünyaya yayılması işini, biraderim Süleyman Efendi ve onun tesis eylediği Kur’ân Kursları yapıyor. Hem de çok kısa zamanda yapıyorlar. Eskiden 10-15 senede öğrenilen İslamî ilimleri, şimdi Kur’ân Kursları 1-2 sene içinde öğretiyor. Âlim yetiştiriyorlar, fakîh yetiştiriyorlar, müfessir yetiştiriyorlar. Bu hal bir mucize-i Kur’âniyyedir.”
Türkiye’de İmam-ı Rabbanî Hazretlerini tanıtmıştır. Onun, Kur’ân ve hadîs-i şerîflerden sonra en muteber kitab olan “Mektûbat” isimli eseri, ilk defa iki cilt halinde Süleyman Efendi Hazretleri'nin talebeleri tarafından bastırılmıştır.
Tasavvufu, sadece “hoş sohbet vasıtası” haline getiren son devrin tembelliğini yıkmış, onu kitleleri harekete geçiren heyecan vasıtası kılmıştır.
Kerâmete asla itibar etmemiş, kerâmet izhârından kaçındığı gibi talebelerine de aynı yolu tavsiye etmiş, “En büyük kerâmet, insanlara hak yolu telkin etmektir” buyurmuştur.
Öşür farizasını Türkiye’de yeniden ihyâ için çalışmıştır.