Fitne
Arapça'da bazı kelimeler -her dilde olduğu gibi- birden fazla manaya gelebilmektedir. Türkçe'de yüz kelimesinin farklı anlamları olduğu gibi Arapça'daki fitne kelimesinin de farklı karşılıkları bulunmaktadır.
Fitne, asıl olarak "altının diğer yabancı madenlerden ayrılması amacıyla kaynatılması işlemi" için kullanılan bir kelimedir. Kuran'ın birçok ayetinde fitne -kelime köküyle bağlantılı olarak- müminlerle, inkarcıların veya münafıkların birbirinden ayrılması için yaratılan imtihanlara verilen isimdir. Bu imtihanların temel vasfı, içinde saptırıcı unsurları da taşımasıdır. Yani insanın doğru yoldan sapması veya hidayete tabi olması bu imtihan karşısında gösterdiği tutuma bağlıdır. Hz. Musa'nın aşağıdaki duası fitnenin hem saptırıcı hem de hidayete erdirici yönü olduğunu göstermektedir:
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin deneme (fitne)nden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın." (Araf Suresi, 155)
Dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve imanın mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok yerinde hatırlatılmaktadır:
İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan (fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar?
Andolsun, onlardan öncekileri sınadık (fitneyle denedik). Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)
Diğer bir ayette de fitnenin iki türlü olacağı bildirilmiştir:
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek (fitneye tabi tutarak) imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
İnsanın çok mal sahibi olması ve birçok nimetle donatılması, Kuran'a göre hareket ettiği takdirde onun Allah'a yaklaşmasına vesile olur. Ama övündüğü ve sahip olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarfetmediği takdirde doğru yoldan sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal fitnesine kapıldı", "mal fitnesine" düştü tabiri kullanılır. Bu kişi imtihanı kaybetmiş ve ahirette "hüsrana uğrayanlardan" olma noktasına gelmiştir.
Aynı şekilde başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini, ailesini kaybetmesi gibi durumlar da fitneye örnek verilebilir. Ancak insan burada isyan ettiği, umutsuzluğa ve üzüntüye kapıldığı takdirde, fitne onun iman sahibi olmadığını ortaya çıkarmış olur.
Mümin ise her türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her türlü olay karşısında Allah'tan razı olur, en büyük sıkıntıyı bile tevekkülle karşılar. Dünyaya ait hiçbir değer onun kalbinde yer tutmadığından bunların kaybından veya elden çıkmasından üzüntü duymaz. Bu ruh halinin Allah'ın rızasını kazanabilmek için en uygun olduğunu bilir.
Yoldan Çıkarıcı Fitneler
Kuran'ın bazı ayetleri, inkarcıların durumlarını apaçık ortaya çıkarmak için Allah'ın bazı olaylar yarattığına işaret etmektedir:
Böylece: "Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?" demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik (fitneye tabi tuttuk). Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil mi? (En'am Suresi, 53)
Benzer bir ayet ise şöyledir:
Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme (fitne) kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler. (Hac Suresi, 52-53)
Aşağıdaki ayette de insanların bazılarının sapması için bir fitne olarak mal verildiğinden söz edilir:
Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek (fitne olması) için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir. (Taha Suresi, 131)
Burada yaratılan fitneler, bir takım insanların iyi veya kötü olduklarının ortaya çıkarılmasından ziyade, inkarlarının pekişmesi ve gerçeğin tartışmasız şekilde ortaya çıkması görevini görmektedirler. Konu başka bir ayette ise şöyle bildirilmektedir:
Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (Tevbe Suresi, 55)
Allah'ın bazı insanları bir ilim üzerine saptırdığı da Kuran'da bildirilmektedir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Allah'ın suçlarından dolayı saptırdığı böyle kimseler için artık bir çıkış yolu yoktur:
Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa Allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın. (Nisa Suresi, 88)
Fitne ile Sapma
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi fitnenin bir sapma vesilesi olabileceği Kuran'da birçok ayette hatırlatılmış, bu konuda geçmiş ümmetlerden örnekler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa kendilerinden uzaklaştıktan sonra kavminin Samiri tarafından saptırılması ve bir buzağı heykeli yaparak, ona tapmaya başlamaları "fitneye düşürülmek" şeklinde tarif edilmektedir:
Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi, 85)
Böylece (Samiri) onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "işte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. (Taha Suresi, 88-90)
Fitnelerin saptırmasına delil olan bir başka ayet ise şöyledir:
Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.
Sizden, hanginizin "fitneye tutulup-çıldırdığını."
Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir. (Kalem Suresi, 5-7)
İmtihan Olarak Fitne
Bazı ayetlerde ise müminlerin fitne ile güçlerine güç katıldığı ve Allah'a yaklaşmalarına fitnelerdeki olumlu tavırlarının vesile olduğundan bahsedilir.
Örneğin müminlere karşı savaş açılması ve sıcak savaş anı büyük bir fitnedir. Ancak müminler düşmanla karşı karşıya geldiklerinde şöyle bir ruh hali sergilerler:
Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topladılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Fitne ne kadar büyük olursa olsun mümin Allah'ın rızasını kazanmak için hareket ettiğinden onun üstesinden gelecektir.
Müminler için rahmet olan, onların imanlarını arttıran bir olay, iman sahibi olmayanlar için saptırıcı bir fitne olabilmektedir. Aşağıdaki ayet, cehennemde görevli meleklerin sayısının müminlerin imanını, inkarcıların ise tam tersine şaşkınlıklarını ve inkarlarını arttıracağı şöyle bildirilmektedir:
Onun üzerinde ondokuz vardır. Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. (Müddessir Suresi, 30-31)
Fitneye Düşürme Gayreti
İnsanlardan bazıları müminleri yoldan saptırmak, kendi inançlarına ve yaşam biçimlerine, kısaca kendi dinlerine çevirmek için gayret eder. Kuran'da müminlerin tarih boyunca bu yönde tehdit ve saldırılara maruz kaldığından bahsedilir. Bunlar müminleri Kuran'dan ve dinin emirlerinden uzaklaştırmayı temel gaye edinmişlerdir. Allah müminin bu oyuna gelmesi halinde fitneye düşmüş olacağını bildirir:
Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. (İsra Suresi, 73)
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti (fitne) tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 49)
Artık siz de, tapmakta olduklarınız da.
O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz.
Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz). (Saffat Suresi, 161-163)
Fitne Çıkartmak, Fitne Sokmak
Allah fitneyi Bakara Suresi'nin 191. ve 217. ayetlerindeki "fitne katilden beterdir" ifadesiyle insan öldürmekten daha büyük bir suç olarak tanımlar. Dolayısıyla fitnenin ne denli büyük bir suç olduğunu anlamak için, Kuran'da daha hafif bir suç denilen "insan öldürmenin" karşılığına bakmak yerinde olur:
Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa Suresi, 93)
Buradaki fitne doğru yoldan çıkarıcı faaliyetleri içine alır ve daha önce bahsettiğimiz "deneme" manasından farklı bir kullanıma sahiptir.
Kuran'da "fitne çıkarıcılar" olarak özellikle münafıklar üzerinde durulmaktadır. Allah ayetlerde münafıkların, müminleri savaştan alıkoymaya çalışmaktan, elçinin ve müminlerin ardından gizli planlar kurmaya ve müminleri mücadeleden alıkoyup, gevşekliğe sürüklemeye kadar birçok fitne arayışı içine gireceklerini bildirmektedir.
Münafıklar ayetlerin manasını çarpıtacak, işlerine gelene uyup işlerine gelmeyene uymayacaklardır. Müminlerin ise tavrı tam bir teslimiyetten başkası değildir. Bu konudaki bir ayette şöyle bildirilmektedir:
Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7)
Fitne çıkarmak münafıkların temel vasıflarından biridir. Zaten münafık kelimesi, nifak yani ayrılık çıkaran manasındadır. Müminler arasında ayrılık çıkarmak ise fitne kapsamına giren önemli bir suçtur. Münafıkların müminler arasındaki fitne çıkarma gayretlerinden bahseden ayetlerden bazıları şöyledir:
Sizinle birlikte çıksalardı size "kötülük ve zarardan" başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir. (Tevbe Suresi, 47)
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)
Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı. (Tevbe Suresi, 48)
Allah'ın resulüne ve müminlere karşı gizlice çeşitli düzenler kuran münafıklar, deşifre olduklarında, içlerinden bazıları müminlerden çekindikleri ve cezalandırılmaktan korktukları için müminleri, aslında kendilerinin münafık olmadıklarına inandırmaya ve kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar. Bu nedenle diğer münafıklarla bir tutulmamalarını ve kendilerine hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını ister ve müminlerle birlikte olmaya devam etmeleri için izin isterler:
Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır. (Tevbe Suresi, 49)
Ayette bu kişilerin yalan söyledikleri, diğer münafıklar gibi, aynı fitnenin içinde oldukları haber verilmekte ve müminler onların hilelerine aldanmamaları için uyarılmaktadır.
Cehennemde, münafıklar ve kafirler çıkardıkları fitnenin karşılığını azap olarak göreceklerdir:
Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir. (Zariyat Suresi, 14)
Müminlerin Çekişmesi Fitneye Sebep Olur
Allah Enfal Suresi'nde müminlerin birbirinin velisi olmadıkları takdirde dünyanın fitne ile dolacağını söyle haber vermektedir:
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Müminler fitne çıkarmaktan titizlikle kaçınır, fitneye yol açabilecek en ufak bir hata içine girmezler. Ancak doğrudan kasıtlı olarak olmasa da müminlerin içine düşebileceği bazı hal ve tavırlar fitne ihtimali doğurabilmektedir.
Örneğin, üstteki ayette emredildiği gibi, müminlerin birbirlerinin velileri olmamaları, birbirleriyle çekişmeleri halinde yeryüzünün fitneyle dolacağını Allah bildirmiştir. Böyle bir durumda kendileri de sorumluluk altına girmiş olacaklarından, gerçek iman sahipleri birbirlerini kollayıp, gözetmeye, çekişmek bir yana tam manasıyla birbirlerinin velileri olmaya özen gösterirler.
Fitne Unsurları
Müminin dünya hayatında nasıl yaşaması gerektiğini onu Yaratan en ince ayrıntısına kadar bildirmiştir. Ancak insan istek ve tutkularını ölçü aldığında, bedeni arzularını ve kendi beklentilerini dinin menfaatlerinin ve Allah'ın hoşnutluğunun önüne alabilmekte, gaflet dolu bir ruh haline girebilmektedir. Böyle olunca da Allah'ın, sakınmasını söylediği şeylerin içine büsbütün dalabilmekte, titizlik göstermesi gereken konularda vurdumduymaz bir duruma gelebilmektedir.
Arapça'da bazı kelimeler -her dilde olduğu gibi- birden fazla manaya gelebilmektedir. Türkçe'de yüz kelimesinin farklı anlamları olduğu gibi Arapça'daki fitne kelimesinin de farklı karşılıkları bulunmaktadır.
Fitne, asıl olarak "altının diğer yabancı madenlerden ayrılması amacıyla kaynatılması işlemi" için kullanılan bir kelimedir. Kuran'ın birçok ayetinde fitne -kelime köküyle bağlantılı olarak- müminlerle, inkarcıların veya münafıkların birbirinden ayrılması için yaratılan imtihanlara verilen isimdir. Bu imtihanların temel vasfı, içinde saptırıcı unsurları da taşımasıdır. Yani insanın doğru yoldan sapması veya hidayete tabi olması bu imtihan karşısında gösterdiği tutuma bağlıdır. Hz. Musa'nın aşağıdaki duası fitnenin hem saptırıcı hem de hidayete erdirici yönü olduğunu göstermektedir:
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin deneme (fitne)nden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın." (Araf Suresi, 155)
Dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve imanın mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok yerinde hatırlatılmaktadır:
İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan (fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar?
Andolsun, onlardan öncekileri sınadık (fitneyle denedik). Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)
Diğer bir ayette de fitnenin iki türlü olacağı bildirilmiştir:
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek (fitneye tabi tutarak) imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
İnsanın çok mal sahibi olması ve birçok nimetle donatılması, Kuran'a göre hareket ettiği takdirde onun Allah'a yaklaşmasına vesile olur. Ama övündüğü ve sahip olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarfetmediği takdirde doğru yoldan sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal fitnesine kapıldı", "mal fitnesine" düştü tabiri kullanılır. Bu kişi imtihanı kaybetmiş ve ahirette "hüsrana uğrayanlardan" olma noktasına gelmiştir.
Aynı şekilde başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini, ailesini kaybetmesi gibi durumlar da fitneye örnek verilebilir. Ancak insan burada isyan ettiği, umutsuzluğa ve üzüntüye kapıldığı takdirde, fitne onun iman sahibi olmadığını ortaya çıkarmış olur.
Mümin ise her türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her türlü olay karşısında Allah'tan razı olur, en büyük sıkıntıyı bile tevekkülle karşılar. Dünyaya ait hiçbir değer onun kalbinde yer tutmadığından bunların kaybından veya elden çıkmasından üzüntü duymaz. Bu ruh halinin Allah'ın rızasını kazanabilmek için en uygun olduğunu bilir.
Yoldan Çıkarıcı Fitneler
Kuran'ın bazı ayetleri, inkarcıların durumlarını apaçık ortaya çıkarmak için Allah'ın bazı olaylar yarattığına işaret etmektedir:
Böylece: "Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?" demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik (fitneye tabi tuttuk). Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil mi? (En'am Suresi, 53)
Benzer bir ayet ise şöyledir:
Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme (fitne) kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler. (Hac Suresi, 52-53)
Aşağıdaki ayette de insanların bazılarının sapması için bir fitne olarak mal verildiğinden söz edilir:
Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek (fitne olması) için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir. (Taha Suresi, 131)
Burada yaratılan fitneler, bir takım insanların iyi veya kötü olduklarının ortaya çıkarılmasından ziyade, inkarlarının pekişmesi ve gerçeğin tartışmasız şekilde ortaya çıkması görevini görmektedirler. Konu başka bir ayette ise şöyle bildirilmektedir:
Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (Tevbe Suresi, 55)
Allah'ın bazı insanları bir ilim üzerine saptırdığı da Kuran'da bildirilmektedir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Allah'ın suçlarından dolayı saptırdığı böyle kimseler için artık bir çıkış yolu yoktur:
Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa Allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın. (Nisa Suresi, 88)
Fitne ile Sapma
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi fitnenin bir sapma vesilesi olabileceği Kuran'da birçok ayette hatırlatılmış, bu konuda geçmiş ümmetlerden örnekler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa kendilerinden uzaklaştıktan sonra kavminin Samiri tarafından saptırılması ve bir buzağı heykeli yaparak, ona tapmaya başlamaları "fitneye düşürülmek" şeklinde tarif edilmektedir:
Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi, 85)
Böylece (Samiri) onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "işte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. (Taha Suresi, 88-90)
Fitnelerin saptırmasına delil olan bir başka ayet ise şöyledir:
Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.
Sizden, hanginizin "fitneye tutulup-çıldırdığını."
Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir. (Kalem Suresi, 5-7)
İmtihan Olarak Fitne
Bazı ayetlerde ise müminlerin fitne ile güçlerine güç katıldığı ve Allah'a yaklaşmalarına fitnelerdeki olumlu tavırlarının vesile olduğundan bahsedilir.
Örneğin müminlere karşı savaş açılması ve sıcak savaş anı büyük bir fitnedir. Ancak müminler düşmanla karşı karşıya geldiklerinde şöyle bir ruh hali sergilerler:
Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topladılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Fitne ne kadar büyük olursa olsun mümin Allah'ın rızasını kazanmak için hareket ettiğinden onun üstesinden gelecektir.
Müminler için rahmet olan, onların imanlarını arttıran bir olay, iman sahibi olmayanlar için saptırıcı bir fitne olabilmektedir. Aşağıdaki ayet, cehennemde görevli meleklerin sayısının müminlerin imanını, inkarcıların ise tam tersine şaşkınlıklarını ve inkarlarını arttıracağı şöyle bildirilmektedir:
Onun üzerinde ondokuz vardır. Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. (Müddessir Suresi, 30-31)
Fitneye Düşürme Gayreti
İnsanlardan bazıları müminleri yoldan saptırmak, kendi inançlarına ve yaşam biçimlerine, kısaca kendi dinlerine çevirmek için gayret eder. Kuran'da müminlerin tarih boyunca bu yönde tehdit ve saldırılara maruz kaldığından bahsedilir. Bunlar müminleri Kuran'dan ve dinin emirlerinden uzaklaştırmayı temel gaye edinmişlerdir. Allah müminin bu oyuna gelmesi halinde fitneye düşmüş olacağını bildirir:
Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. (İsra Suresi, 73)
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti (fitne) tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 49)
Artık siz de, tapmakta olduklarınız da.
O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz.
Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz). (Saffat Suresi, 161-163)
Fitne Çıkartmak, Fitne Sokmak
Allah fitneyi Bakara Suresi'nin 191. ve 217. ayetlerindeki "fitne katilden beterdir" ifadesiyle insan öldürmekten daha büyük bir suç olarak tanımlar. Dolayısıyla fitnenin ne denli büyük bir suç olduğunu anlamak için, Kuran'da daha hafif bir suç denilen "insan öldürmenin" karşılığına bakmak yerinde olur:
Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa Suresi, 93)
Buradaki fitne doğru yoldan çıkarıcı faaliyetleri içine alır ve daha önce bahsettiğimiz "deneme" manasından farklı bir kullanıma sahiptir.
Kuran'da "fitne çıkarıcılar" olarak özellikle münafıklar üzerinde durulmaktadır. Allah ayetlerde münafıkların, müminleri savaştan alıkoymaya çalışmaktan, elçinin ve müminlerin ardından gizli planlar kurmaya ve müminleri mücadeleden alıkoyup, gevşekliğe sürüklemeye kadar birçok fitne arayışı içine gireceklerini bildirmektedir.
Münafıklar ayetlerin manasını çarpıtacak, işlerine gelene uyup işlerine gelmeyene uymayacaklardır. Müminlerin ise tavrı tam bir teslimiyetten başkası değildir. Bu konudaki bir ayette şöyle bildirilmektedir:
Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7)
Fitne çıkarmak münafıkların temel vasıflarından biridir. Zaten münafık kelimesi, nifak yani ayrılık çıkaran manasındadır. Müminler arasında ayrılık çıkarmak ise fitne kapsamına giren önemli bir suçtur. Münafıkların müminler arasındaki fitne çıkarma gayretlerinden bahseden ayetlerden bazıları şöyledir:
Sizinle birlikte çıksalardı size "kötülük ve zarardan" başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir. (Tevbe Suresi, 47)
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)
Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı. (Tevbe Suresi, 48)
Allah'ın resulüne ve müminlere karşı gizlice çeşitli düzenler kuran münafıklar, deşifre olduklarında, içlerinden bazıları müminlerden çekindikleri ve cezalandırılmaktan korktukları için müminleri, aslında kendilerinin münafık olmadıklarına inandırmaya ve kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar. Bu nedenle diğer münafıklarla bir tutulmamalarını ve kendilerine hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını ister ve müminlerle birlikte olmaya devam etmeleri için izin isterler:
Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır. (Tevbe Suresi, 49)
Ayette bu kişilerin yalan söyledikleri, diğer münafıklar gibi, aynı fitnenin içinde oldukları haber verilmekte ve müminler onların hilelerine aldanmamaları için uyarılmaktadır.
Cehennemde, münafıklar ve kafirler çıkardıkları fitnenin karşılığını azap olarak göreceklerdir:
Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir. (Zariyat Suresi, 14)
Müminlerin Çekişmesi Fitneye Sebep Olur
Allah Enfal Suresi'nde müminlerin birbirinin velisi olmadıkları takdirde dünyanın fitne ile dolacağını söyle haber vermektedir:
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Müminler fitne çıkarmaktan titizlikle kaçınır, fitneye yol açabilecek en ufak bir hata içine girmezler. Ancak doğrudan kasıtlı olarak olmasa da müminlerin içine düşebileceği bazı hal ve tavırlar fitne ihtimali doğurabilmektedir.
Örneğin, üstteki ayette emredildiği gibi, müminlerin birbirlerinin velileri olmamaları, birbirleriyle çekişmeleri halinde yeryüzünün fitneyle dolacağını Allah bildirmiştir. Böyle bir durumda kendileri de sorumluluk altına girmiş olacaklarından, gerçek iman sahipleri birbirlerini kollayıp, gözetmeye, çekişmek bir yana tam manasıyla birbirlerinin velileri olmaya özen gösterirler.
Fitne Unsurları
Müminin dünya hayatında nasıl yaşaması gerektiğini onu Yaratan en ince ayrıntısına kadar bildirmiştir. Ancak insan istek ve tutkularını ölçü aldığında, bedeni arzularını ve kendi beklentilerini dinin menfaatlerinin ve Allah'ın hoşnutluğunun önüne alabilmekte, gaflet dolu bir ruh haline girebilmektedir. Böyle olunca da Allah'ın, sakınmasını söylediği şeylerin içine büsbütün dalabilmekte, titizlik göstermesi gereken konularda vurdumduymaz bir duruma gelebilmektedir.