Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

KURAN AHLAKI'NIN SOSYAL HAYATA KAZANDIRDIĞI GÜZELLİKLER (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Kuran ahlakının yaşandığı toplumlarla Kuran dışı felsefelerin hakim olduğu toplumlar arasında sosyal yaşam açısından çok büyük farklılıklar vardır. Kuran ahlakının temeli, Allahın razı olacağı güzel ahlak üzerine kuruludur. Bu ahlakın hakim olduğu toplumlarda insanlar kendilerini mutlak bir huzur, barış ve güven ortamı içinde hissederler. Herkes güzel ahlak yarışı içinde olur.

Temelini din dışı felsefelerden alan toplumlarda yaşanan ahlak ise çok farklıdır. Bu toplumlarda insanları sürekli bir kavga, çekişme ortamı içinde tutmaya, huzursuzluğu, sevgisizliği empoze etmeye çalışan bir ahlak hakimdir. Bu toplumların anlayışında, yücelebilmek için mücadele esastır. İnsan sevgisi, merhamet, acıma duyguları yerini zalimlik, sevgisizlik, acımasızlık gibi şeytani duygulara bırakır. İnsanların hayatına, huzur ve mutluluğuna hiçbir şekilde önem verilmez. İnsani değerler aşağılanır ve bunun yerine maddi değerleri yüceltilir. Dünya maddi çıkarların, gücün, iktidarın ve hırsın tatmin edileceği bir yer olarak tanımlanır.

Oysa bu maddi değerlerin hiçbiri insanlığa tek başına barış, huzur ve güven dolu bir ortam sağlayamaz. Dünya üzerinde hakim olan zulmü, savaşları, açlığı, kıtlığı, ülkeler arasındaki siyasi çatışmaları ve diğer toplumsal sorunları çözemez. Çünkü din dışı felsefelerin temeli bu gibi yüksek ideallerden uzaktır.

Bu nedenle günümüzde, dinden uzak yaşayan, Allah korkusu olmayan insanların oluşturduğu toplumlarda refah seviyesi sürekli olarak düşmekte, yoğun ekonomik ve siyasi istikrarsızlık, adaletsizlik, menfaatperestlik yaşanmaktadır. Bu tip ortamlarda güzel ahlak önemini tamamen kaybettiği gibi, güzel ahlakı savunan ve yaşayan insanlar da ezilip hor görülmeye çalışılmaktadır. Bu şekilde güzel ahlakın toplum içinde geçerli olması engellenmek istenmektedir. İnsanlar üzerinde korku ve dehşet hakim edilirken, insanların sömürülmesi ve dünyevi çıkarlara uygun olarak kullanılması temeline dayalı bir yaşam tarzı geliştirilmektedir. Toplumda fakirlik ile zenginlik uç noktalarda yaşanırken, bir yandan ahlaki değerler tamamen çökmekte, diğer yandan da yoğun bir dejenerasyon yaşanmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, bu ortamların oluşmasına neden olan unsurlar yalnızca maddi veya siyasi unsurlar değildir. Bunun ana nedeni insanların Allaha iman etmemeleri ve O’ndan korkup sakınmamaları, yani dinden uzak bir yaşam sürmeleridir. Bunun sonucunda Allah katında tek geçerli ölçü olan güzel ahlak ve takva ortadan kalkmakta, bunların yerini sadece maddiyat almaktadır.

Oysa toplumların ve dünyanın, huzura, barışa ve adil bir yönetim şekline ihtiyacı vardır. Bu ortamın oluşması, dinsizliği hakim kılan felsefelerle etkin bir fikri mücadeleyi gerekli kılar. Kuran ahlakının insanlar tarafından benimsenmesi, Allah korkusunun kalplere yerleşmesi dünyanın içinde bulunduğu sıkıntıları ortandan kaldıracak tek yoldur. Çünkü Allah korkusunun olduğu yerde insanlar zulüm yapamazlar. Adaletsizlik yapmaktan, kendi menfaatlerini ön plana çıkarmaktan sakınırlar. Niyetlerini her zaman temiz tutarlar. Allahın razı olmayacağı tavırlar içine girmekten imtina ederler.

Bediüzzaman Said Nursi Onikinci Sözün Üçüncü Esasında dinsiz felsefelerin ve Kuran ahlakının topluma kazandırdığı bu değerleri şöyle sıralamıştır:

Hikmeti felsefe ile hikmeti Kurâniyenin sosyal hayata verdiği terbiyeler:

Amma felsefi görüş ise, sosyal hayatta dayanak noktasını kuvvet kabul eder. Hedefi, menfaat bilir. Hayat prensibi olarak mücadeleyi tanır. Cemaatlerin yakınlaşmasını ırkçılık, menfi milliyeti tutar. Menfaati ise, gelip geçici arzuları tatmin ve insanlığın ihtiyaçlarını çoğaltmadır.

Halbuki, kuvvetin neticesi tecavüzdür. Menfaatin neticesi, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Sürekli çarpışmanın neticesi çarpışmaktır. Irkçılığın neticesi, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti ortadan kalkmıştır.

Amma hikmeti Kurâniye ise, dayanak noktası kuvvete bedel hakkı kabul eder. Gayede menfaate bedel fazilet ve rızai İlâhîyi kabul eder. Hayatta çarpışma prensibi yerine dayanışma prensibini esas tutar. Cemaatlerin yakınlaşmasındaki ırkçılık, milliyet yerine din, sınıf ve vatan bağı" kabul eder. Gayeler, nefsani arzuların tecavüzüne sed çekip ruhu insan aklının zor yetiştiği yüksek fikirlere ve derin bilgilere teşvik ve yüce duyguları tatmin eder ve insanı olgunluğa sevk edip insan eder.

Hakkın neticesi ittifaktır. Faziletin neticesi tesanüddür. Yardımlaşma prensibinin neticesi, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin neticesi samimi dostluk, kardeşlik, çekilmedir. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu olgunluğa kamçılamakla serbest bırakmanın neticesi, dünya ve ahiret saadetidir.”

Üstadın ifadelerinde de belirttiği gibi, dini reddeden felsefeler ile Kuran ahlakının toplumlara kazandırdığı değerler birbirlerine taban tabana zıttır. Biri toplumda savaş ve kavga ortamı oluşturmak, güçlü olanın ayakta kalacağı, zayıfların aşağılanacağı ve ezileceği bir sistemi hakim kılmak isterken, diğerinde barış, dayanışma, kardeşlik ve özveri öne plana çıkar. Toplumu oluşturan insanlar güçlü bağlarla birbirlerine bağlanır, vatan sevgisi güçlenir. Zayıflara, güçsüzlere yardım edilir, zengin fakir, güçlü güçsüz ayırımları ortadan kalkar. İnsanlar gösterdikleri güzel ahlakla doğru orantılı olarak Allah katında ve insanların gözünde bir değer kazanırlar. Dünya üzerinde itilaflar yerine ittifaklar, ırk, dil ve din düşmanlıkları yerine samimi dostluklar, karşılıklı saygı ve sevgi hakim olur. Çünkü bu sistemin temeli Allahı razı etmektir. Bu temel üzerine kurulan bir yapının çok güçlü ve sürekli olacağı açıktır.KAYNAK:GÜLAY PINARBAŞI
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: KURAN AHLAKI'NIN SOSYAL HAYATA KAZANDIRDIĞI GÜZELLİKLER

s.a. allah razı olsun..

İnsanlığın ateşten bir çukurun kenarında olduğu bir sırada, onu karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiş bir "Hidayet rehberi"dir Kur'an. Hz. Muhammed peygamberlikle görevlendirildiği sırada genelde dünya, özelde Arap toplumunun içinde bulunduğu durumu hepimiz yakından biliyoruz.

İşte Kur'an, tam böylesi bir ortamda indirilmeye başladı. O'nun mesajını ve bu mesajda öncelediği şeylerin de bir müslüman olarak hepimiz farkındayız. Öncelikle itaat ve ibadetin yalnızca Allah'a yapılması gerçeğini yoğun bir şekilde ele almıştık. Şirk ve onunla ilgili her ne varsa yoğun ve etkili bir üslupla mücadele edilmiştir. Bunun yanında İslam'ın ahlaki, toplumsal ve insani ilkeleri çok çeşitli, etkili ve güçlü bir üslupla, ısrarla işlenmiştir.

Davetin üslubu daha çok sevdirme, beğendirme, teşvik etme, örnek verme, vaad etme ve tartışmaya dayanmaktadır. Bu aşamada yasama ve yasallaştırma üslubu yoktur. Daha ziyade peygamberin ahlak ve fazileti örnek olarak ya da çeşitli yollarla vurgulanmaktadır.

Bugün gelinen ya da içinde bulunduğumuz noktaya bu açıdan bakıldığında bazı önemli yanılgı ve sapmalar bulunduğu gözlenmektedir. Kur'an'ın iniş sırasına dikkatlice bakıldığında görülecektir ki, ibadet ve kulluğun yalnızca Allah'a has kılınması gerçeği ikaz edildikten hemen sonra ahlaka ilişkin mesajlar gelmekte ve yoğunluk kazanmaktadır. (Burada iman-ahlak ayrımı yaptığımız düşünülmesin.)

Hz. Peygamber gerek risalet öncesi gerek risalet sonrası ahlaki bakımdan hep övülen bir insandı. O'nun en azılı düşmanları dahi O'na "EMİN" sıfatını layık görüyorlardı. Mücadelelerinin en şiddetli olduğu zamanlarda dahi en değerli şeylerini emanet edebiliyorlardı. İşte bu ince noktayı yakalayabilirsek o zaman Kur'an'ın öngördüğü insan olabiliriz. Oysa bugün O'nun yolundan gittiğini söyleyenler olarak bu gerçekten hayli uzağız. (2)

Allah daha ilk inen ayetlerde Peygambere;"... Sen büyük bir ahlak üzeresin..." diyordu. Bu büyük ahlak kavramı; bireysel, toplumsal, ailevi ve insani değerlerle ilgili her çeşit tavır, hareket, iş, davranış, alışkanlık, görünüş ve karakteri kapsamına alır. Bunların hepsinde büyüklük, olgunluk ve farklılık niteliklerini ortaya koyar.

Öte yandan bir Buhari hadisinde Rasul'e ilk vahyin inişi sonrasında içinde bulunduğu psikolojik durum dolayısıyla eşi Hatice'nin (r); "Allah'a yemin ederim O seni asla unutmayacaktır. Sen akrabalarına yardım eder, mağdurları gözetir, fakirlere arka çıkar, musibet anında görevini yerine getirirsin..." dediği aktarılmak suretiyle O'nun bu özelliği belirtilmekte ve hakkı teslim edilmektedir.

Böyle olduğu içindir ki O yeryüzünün en büyük inkılabını gerçekleştirebilmiştir. Ama bugün bizler bu türlü niteliklerden oldukça uzaklardayız. Evet geçirdiğimiz süreç itibariyle atalarımızın dinini bıraktık. Kur'an'ın dinimizin esas ve tek kaynağı olduğu gerçeğinin farkına vardık. Hatta bunu dilimize sakız bile yapmalıyız yer yer. Yani Kur'an ile tanıştık. Ancak ne var ki onunla henüz barışamadık.

Peygamberin örnek ahlakı, insanlara adaletli davranması, mü'minlere karşı şefkatli olması... Kur'an'da belirtilen özelliklerindendir. Yine Kur'an ilk inen ayetlerde bazı temel ahlaki ilkelerin üzerinde bu kadar erken ve önemle durmaktadır. (...Yalanlayanlara itaat etme... Şunların hiç birine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, söz götürüp getiren, hayra engel olan, saldırgan, günahkar, kaba, sonrada kötülükle damgalı...(3) gibi).

Çünkü bir bina yapılırken onun kirişlerine, binayı taşıyacak ebat ve sağlamlıkta demirler konulmalı ve yeterince çimento kullanılmalıdır ki o bina sağlam olsun ve uzun süre ayakta durabilsin. Aksi takdirde kısa sürede yıkılacak ve kendisinden beklenilen yaran sağlayamayacaktır. İşte bunun gibi İslam toplumu bina edilirken o toplumu oluşturacak sağlam insan malzemesine ihtiyaç vardır. Bu sağlam malzeme de; insanların sadece Allah'a ibadet ve itaat etmeleri, üstün ahlaki meziyetlere sahip olmaları ile gerçekleşebilir.

Bizler bugün büyük bir vurdumduymazlık ve sorumsuzluk örneği sergilemekteyiz. Bir kere insanımız emin olmaktan uzaktır. Söz vermekte ancak sözünde durmamaktadır. Vaktinde sözünü ve görevini yerine getirmemektedir. Hiç bir şeyi görev olarak üstlenmeme ya da dert edinmeme eğilimi büyük bir açmaz olarak karşımızda durmaktadır.

Kendini müstağni görme alışkanlığı yayılmaktadır. Öğrenci olanlarımızı ele alalım. Öğrencinin, öğrenciliğin gereklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Toplum ya da ailesi ona o okulu bitirme görevini vermiş ya da kişi kendisi o görevi üstlenmiştir. Bu görevi gereği gibi yerine getiremeyen bir gence hangi gözle bakılacaktır. O gencin taşımaya çalıştığı İslami mesaj nasıl karşılanacaktır. Sabahlara kadar sigara dumanı ve çay eşliğinde yürütülen muhabbetlerin sonucu sabah namazı da uykuda geçmektedir. Yataktan ancak öğleye doğru kalkılmaktadır. Halbuki dersler genelde öğleye kadardır. Öğleden sonraları ise serbesttir. Okula gidip ders dinlemekten ve okulda başlayacak olan dostluklardan yoksun bir gencin İslami Haraket adına söyleyecek ne sözü olabilir... Ya da bu türden kişilere kim güvenir...

Yine kendisine verilen şu yada bu görevi, işi ve mesleği hakkı ile yerine getiremeyen, yaşadığımız toplumun iş hayatına ilişkin tüm kirliliğini üzerinde taşıyan insanımız İslam adına ne kadar güven verici olabilir. Öğrenciliğin gereğini yerine getirmeyerek, zaten zor geçinen aileye ekonomik yük olunmaktadır. Okul ya hiç bilmemekte, ya da geç bitmektedir. İşhayatı malum olduğu için yine aileye yük olunmaktadır. Askerlik, işbulma gibi sorunlar evliliği de geciktirmekte ve insanımız düzenli bir hayati tutturamamaktadırlar. Bu nedenle de her alanda bir plansızlık ve boşvermişlik hakim olmaktadır. Daha öğrenilen bir iki ayet ile çevreye, ana-babaya karşı düşman kesilinmekte ve ipler koparılmaktadır.

Yani "VASIFSIZ EYLEM ADAMLIĞI" na soyunulmaktadır. Halbuki peygamberimiz tam tersini yapmıştır. Kendisini üzüntüye sokacak kadar çabalamıştır ki; yakınları da müslüman olsunlar. Hatta bu konudaki ısrarı üzerine ikaz da edilmiştir.

Allah'ın dininin bugünkü hale, atalar dini haline, Kur'an'ın da ayin kitabı haline gelmiş olduğu gerçeğini kavrayan bizlerin durumu bu olmamalıdır. Tebliğin ilk anından itibaren peygambere karşı koyan, ona her türlü kötülüğü reva gören, her sıfatı yakıştırmayı düşünen müşrikler, O'nu yalancılıkla itham edememişlerdir. O halde dahi emin olarak bakmışlardır. Bugün müslümanların da bu türlü meziyetlere sahip olması gerekmektedir. Herkes bize güvenebilmelidir. Tuttuğumuz her işin hakkını verebilmeliyiz ki insanlar işte bunlar "o insanlar" diyebilsinler. Söylediklerimiz havada kalmasın.

Akidemize bugün itiraz etseler dahi bir gün gelip yine bize güvenebileceklerine dair güven telkin etmeliyiz. Bunun da yolu tanıştığımız Kur'an ile barışmaktan geçmektedir. Nasıl ki Peygamberin ahlakı Kur'an ahlakı idi, O canlı bir Kur'an idi, biz de o şekilde Kur'an'ın yansımasını kendimizde bulabilmeliyiz. Boyumuzdan büyük laflar etmenin, kendimize büyük büyük hedefler çizmenin bizi kurtaracak yada makbul gösterecek yanı yoktur.

Ama ne yazıkki insanımız İslam ile tanışır tanışmaz hemen devletten dem vurmakta, İslami yönetim havaları okumaktadır. Halbuki örnek ve önderimiz olan Hz. Peygamber, öncelikle o toplumu sırtlayacak, vahyi bütünüyle göğüsleyecek örnek insan yetiştirmekle uğraştı. Kur'an O'ndan bunu istemişti. En büyük silahı da sabırdı. Bugün insanımızın atladığı, kişiyi olgunlaştıran, her konuda sağlıklı düşünce ve tavır sergilemesine yardımcı olacak ilk ve en önemli şey ahlaki değerlerdir.

Ancak ne yazıkki bu değerlerin büyük bir bölümü insanımız tarafından küçümsenmektedir. Çünkü onlara göre yapacak daha büyük işler vardır. Halbuki yukarıda da değinildiği gibi Kur'an baştan sona ahlaki ilkelerle doludur. İslam toplumunun kurulması, yaşatılması ve sağlam temeller üzerinde ayakta kalabilmesi, hep nitelikli, ahlaki ilkelerle donanmış insanımızla olacaktır.

Aksi halde tarihin çöplüğünü dolduran ve her dilimizde yaşanan çözülme yatmakta olduğu pusuda hemen kalkıp silahını ateşleyecektir. Gün onun günüdür. Buna rağmen gündemi yakalamak yine de bizim elimizdedir.

Fakat bunun için kendimize büyük hedefler çizmeden, haddimizi bilerek yola çıkmalıyız. Ahlaki değerleri hiçe sayıp büyük (!) hedeflerle uğraşmak ancak bireysel tatmin vasıtası olabilir ki onun da ömrü kısadır.

Kişi belli bir süre sonra tatmin olmamaya başlamaktadır. İşte o noktada çözülmenin başlaması kaçınılmazdır. Akabinde ise yaşadığımız gibi inanmak gelir ki toplumumuzda birçoklarının içinde bulunduğu durum budur. Şirk ve küfürle mücadele edecek tevhid erlerinin en önemli silahı Kur'an ahlakı ile ahlaklanmaktır. Çünkü Peygamber ve dostlarının başardığı o büyük sınavı başarmanın başkaca yolu yoktur.

Eğer biz bu basit ama temel ilkeleri kavramadan büyük(!) hedeflerle uğraşırsak Allah'ın vaadi bizden uzak olacaktır. Ama tanıştığımız Kur'an ile barışırsak, Kur'an'ın tanımladığı insan olabilirsek bu vad yakındır. Dolayısıyla mesaimizin bir bölümünü de bu alana yönelmemiz yerinde bir uğraş olacaktır. Yaşamakta olduğumuz bohem hayatı bir kenara itelim.(4)

Allah'ın huzurunda hesaba çekileceğimizin bilincinde olalım. Ancak bunlar sadece lafta kalmasın. Verdiğimiz sözleri tutalım. İnanıyorum ki arkası gelecektir.

Toplumsal değişimin yolu bireysel değişimden geçmektedir. Tek tek fertler değişmeden toplumun değişmesi, düzelmesi söz konusu olamaz. Allah'ın sünneti budur. O nedenle de; "Bir kavim nefislerinde olanı değiştirmedikçe ben onların halini değiştirmem." buyurmaktadır.

Kur'an neye niçin inandığını ve neyi niçin yaptığını çok iyi bilen, sorumluluklarının bilincinde olan, içi dışına, özü sözüne uygun, hayatı bilerek yaşayan insan tipini gerçekleştirmek için gelmiştir. Buna aday olan müslümanın, Kur'an merkezli düşünce ve yaşam biçimine ulaşmanın Müslüman olmanın getirdiği bir zorunluluk olduğunu unutmaması gerekmektedir.

Kur'an'ın öngördüğü insan, insanlığını bir toplum içinde gerçekleştirecektir. Çünkü o yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. Türlumdan uzaklaşıldığı zaman, insanı insan yapan değerler anlamını yitirmekte, ayrıca hayatın güzelliği ve zenginliği kaybolmaktadır. Tüm bu nedenlerle bir an önce, tanışmış olduğumuz Kur'an ile barışmalıyız. Onun emrettiği ahlaki ilke ve düsturları ile donanmalıyız. Yoksa Kur'an'ın insanı olamayacağımız için, arzu edilen İslam toplumu da hoş bir dilekten öteye geçemeyecektir.

Dipnotlar
1. Kalem Sureli 68/4
2. Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı, İzzet Derveze Cilt II sh. 54, Yöneliş Yay.
3. Kalem Suresi 68/7-13
4. Bohem: Gününü gün eden, yarınını düşünmeyen
5. Rad Suresi 13/11
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: KURAN AHLAKI'NIN SOSYAL HAYATA KAZANDIRDIĞI GÜZELLİKLER

rabbim razı olsun muaz kardeşim katkınız için çok tşk kurban dua ile
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: KURAN AHLAKI'NIN SOSYAL HAYATA KAZANDIRDIĞI GÜZELLİKLER

Ravza_Nur yazdı:
rabbim razı olsun muaz kardeşim katkınız için çok tşk kurban dua ile

sizdende ablacım..RABBİM razı olsun...selam ve dua ile..
 

konak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
1,186
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: KURAN AHLAKI'NIN SOSYAL HAYATA KAZANDIRDIĞI GÜZELLİKLER

Rabbim bu güzel paylaşım için sizden razı olsun. Kur'an ahlakıyla ahlaklanmayı hepimize nasip etsin ki huzur bulalım.
Selam ve dua ile.
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: KURAN AHLAKI'NIN SOSYAL HAYATA KAZANDIRDIĞI GÜZELLİKLER

konak yazdı:
Rabbim bu güzel paylaşım için sizden razı olsun. Kur'an ahlakıyla ahlaklanmayı hepimize nasip etsin ki huzur bulalım.
Selam ve dua ile.
rabbim sizdende razı olsun konak kardeşim amin inş kardeşim
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt