Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kul Şirkten İslam’a Nasıl Girer (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bir kişinin şirkten kurtulup İslam’a girdiğine hüküm verebilmek için belli şartların tahakkuk etmesi gerekir. Bu şartlar şunlardır:


Birincisi: Söylediği Şehadetin Manasını Bilmesi Gerekir.


Malın ve canın korunması için şehadetin manasını bilerek söylemek şarttır. Çünkü bir şeye inanmak o şeyin ne olduğunu bilmeyi gerektirir. İnsan bilmediği bir şeyi nasıl kabul edip inanabilir ki?
Ebu Hureyre (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
“İnsanlarla, la ilahe illallah deyinceye kadar şavaşmakla emrolundum. Kim la ilahe illalah derse malını ve canını, İslam’ın hakkı dışında korumuş olur. Sonra hesabı Allah’a aittir.” (Müslim)
Ebu Hureyre (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“İnsanlarla, la ilahe illallah’a şahadet edinceye, bana ve benim getirdiğime iman edinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim bunları yaparsa, kanlarını ve mallarını korumuş olur. İslam hakkı müstesna... Sonra onların hesabı Allah’a aittir.” (Müslim)
Abdullah b. Ömer (r.a)’dan, Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“İnsanlarla, la ilahe illalah Muhammeden Rasulullah’a şehadet edinceye, namaz kılıp zekat verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim bunları yaparsa kanını ve malını, İslam hakkı hariç, koru-muş olur. Sonra onların hesabı Allah’a aittir.” (Müslim)
Ebu Malik babasından, Rasulullah’ın şöyle dediğini duydum dedi:
“Kim La ilahe İllallah der ve Allah’tan başka tapılanları redederse malını ve canını korumuş olur. Sonra onun hesabı Allah’a aittir.”
Bu hadisin diğer bir rivayeti de şöyledir;
“Kim Allah’ı tevhid edip Allah’tan başka tapılanları redederse malını ve canını korumuş olur. Sonra onun hesabı Allah’a aittir.” (Müslim)
Bu rivayetlerden anlaşılıyor ki müşriklere; “la ilahe illalah deyinceye” veya “şehadet edinceye” veya “Allah’ı birleyip Allah’tan başka tapılanları rededinceye” veya “la ilahe illallah deyip Rasullulah’ın getirdiğine iman edinceye kadar” savaş açmak meşrudur.
Bu rivayetlerde geçen sözlerin hepsi gösteriyor ki, kişinin malını ve canını koruyabilmesi için şahadetin manasını bilmesi gerekir. Rivayette geçen “la ilahe illalah demek”; bilerek la ilahe illallah demektir.
“Bir şey söylemek” yani; “kavl”, insanın inandığının bir delilidir. Bilmek, inanmanın şartı olduğuna göre, “kavl” inanmayı gerektirir. Lisanu’l Arab sözlüğünde “kavl” (söylemek) sözü hakkında şu açıklama vardır: “İnançların ve görüşlerin “kavlen”yani; “söz” diye isimlendirilmesinin sebebi; inançların ve görüşlerin ancak söylemekle yani “kavl” veya onun yerine geçen şeyle (yazmak gibi) belli olmasındandır.”
Bir kişi, bir şeye inandığını ifade etmek istediğinde bunu, o şeyi söyleyerek belli eder. Şayet bir kişi inanç konusunda, baskı olmaksızın bir şey söylüyorsa, bu sözleri, o şeye inandığının bir delili olur.
Şumar dedi ki:
Bir kimse: “Filan kavvalani” yani; “filan kişi, ben söyleyinceye kadar bana söylettirdi” derse, bunun manası; “söyleyeceğimi öğretti sonra bunu söylememi emretti” demek olur. “Kavvalteni” ve “ekvalteni” demek ise “ne söyleyeceğimi öğretti sonra söylettirdi” demektir.”
Said bin el Museyyib (r.a)’nun hadisinde geçtiğine göre, Said b. el Museyyib’e: “Osman ve Ali hakkında ne diyorsun, diye soruldu. Said bin el Musseyyib: “Allah’ın bana söylettirdiği şekilde söylüyorum” dedi sonra:
“Bunların arkasından gelenler şöyle dediler: “Rabbimiz! Bizi ve iman ile daha önce bizi geçmiş din kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman eden-lere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz şüphesiz ki sen çok şefkatli ve çok merhametlisin.” (Haşr: 10) ayetini okudu. (İbni MenzurLisanu’l Arab)
Bundan anlaşılıyor ki Rasulullah (s.a.s)’in: “İnsan-larla la ilahe illallah deyinceye kadar” sözünden kasıt; la ilahe illallah’ın manasını öğrenip söyleyinceye kadar, demektir. Hadiste geçen “deyinceye kadar”dankasıt; sadece “telafuz etmek” değil, “öğrenip söyleyinceye kadar” demektir. Çünkü “kavl” yani söylemek,bilereksöylemeyi gerektirir.
Şahadet etmeye gelince: “Şehadet”, hakkında şahitlik edilen şeyi bilmeyi gerektirir.
Lisanu’l Arab’da şöyle geçmektedir: “İbni Seyde dedi ki: Şahit: Bilen ve bildiğini söyleyen demektir.”
Ebu Bekir b. Enbari dedi ki: “Müezzinin; “Eşhedu en la ilahe illallah” demesi; la ilahe illallah’ı biliyorum bunu da insanlara açıklıyorum demektir. “Eşhedu enne Muhammeden Rasulullah ” demesi; Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğunu biliyorum ve bunu ilan ediyorum, demektir.
“Allah, kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etti ” (Ali İmran: 18)
Ebu Ubeyde, bu ayetin manası hakkında şöyle dedi: “Ayette geçen, “Allah şahitlik etti”den kasıt; Allah kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına hükmetti, demektir. Bu ise Allah bildi ve bunu açıkladı, demektir. Çünkü şahadet eden kişi, bildiğini açıklayandır.
“ Hakimin karşısında şahitlik yaptı ” demek; bildiğini açıkladı ve ortaya koydu demektir .
El Munziri, Ahmet bin Yahya’ya, “Ali imran: 18” ayetinin manası hakkında sordu. Ahmet bin Yahya şöyle dedi: “Kur’an’da; nerede “Allah şahitlik etti” sözü geçse bu; “Allah bildi” manasındadır.”
İbni’l Arabi şöyle dedi: “Bunun manası; Allah dedi, bildi ve yazdı demektir.”
İbni’l Embari dedi ki: “Bunun manası la ilahe illallah’ı açıkladı demektitir.” (Lisanu’l Arap-İbni Menzur)
Kurtubi:
“Ancak bilerek hakka (la ilahe illallah’a) şahitlik edenler müstesnadır” (Zuhruf 86) ayetini şöyle açıklamıştır:
“Yani bunlar, hakka şehadet edip bilerek ve iyice anlayarak iman edenler dışındakilere şefaat etmeyeceklerdir.” Bu, Said b. Cübeyr ve başka alimlerin görüşüdür. Yine dedi ki: “Hakka şehadet”ten kasıt; la ilahe illallahtır. Ayette geçen “bilerek” ten kasıt; söyledikleri şehadeti, gerçek manasını bilerek söyleyenler demektir.
İkincisi: “Ancak lailaha illallah’ın manasını bilerek sehadet edenler müstesnadır” Ayetin bu bölümü iki şeye delalet eder:
1 - La ilahe illallah şehadetinin söyleyen kişiye fayda verebilmesi için bu şehadeti söyleyenin bilerek söy-lemesi gerekir. Bilmeyerek, taklid ederek söyleyenlere bu şehadet bir fayda vermez.
2 - Hak hukuk meselesinde şahitlik yapan kişinin, şehadet ettiği şeyleri bilmesi şarttır.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Eğer güneşi gördüğün gibi görmüşsen şahitlik yap yoksa sakın yapma!” (Kurtubi Tefsiri)
İbni Kesir, bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Yani kim bilerek ve anlayarak hakka (la ilahe illallah’a) şehadet ederse, ancak o kişinin, Allah’ın izniyle şefaati fayda verir.” (İbni Kesir Tefsiri)
İmam Taberi, bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bazıları bu ayetin manası hakkında şöyle dediler: “Müşriklerin taptığı İsa, Uzeyr ve melekler Allah katında kimseye şefaat edemeyecekler, ancak hakka bilerek şehadet eden, Allah’ı gerçek manasıyla, bilerek, itaat ederek tevhid eden ve bu konuda rasullerine tabi olanlar hariç... “Hak şehadeti”nden kasıt “kelimetül ihlas” (lailahe illallah)tır. “Bilerek”ten kasıt; Allah’ın hak olduğunu, İsa, Uzeyr ve Meleklerin Allah’ın kulu olduğunu bilmektir.
Denildi ki, bu ayetin manası şöyledir:
“İsa, Uzeyr ve melekler, ancak hakka bilerek şehadet edenlere şefaatçi olurlar.”(Taberi Tefsiri)
İmam Kurtubi, şöyle dedi:
“Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şer’ike leh” sözünün manası; “manasını bildiğim, iman ve kabul ettiğim şu sözü söylüyorum”, demektir.” “Şehadet” kelimesinin asıl manası; insanın duyu organlarıyla idrak ettiği şeyleri haber vermesi demektir. Ayrıca buna ek olarak şöyle denilebilir: “Duyu organlarıyla idrak edilemese bile, kesin ve şüphesiz olarak öğrenilen şey, hisle ve görerek öğrenilen şeyler gibidir.” (Kurtubi Tefisiri)
İbni Teymiye (r.a) şöyle dedi:
“Şehadet; şehadet eden kişinin, şehadet ettiği şeyleri bilmesini, bu şehadeti açıklamasını ve şehadetinde doğruyu söylemesini gerektirir. Bu şartlar tahakkuk etmezse o zaman bu, “şehadet” sayılmaz.” (Fetvalar c:14 s:187)
İbni Teymiye (r.a) başka bir yerde şöyle dedi:
“Ebu’l Ferec, bu ayetin manası hakkında şöyle dedi: Ayetin manası hakkında iki görüş vardır:
“Ondan başka çağırdıkları”ndan kasıt; onların taptıkları ilahlarıdır. Sonra bunlardan İsa, Uzeyr ve melekleri ayrı tutarak şöyle buyurmuştur: “Hakka şehadet edenler müstesna...” Hakka şehadet etmekten kasıt; la ilahe illallah’a şehadettir. “Bilerek” yani; “dilleriyle söyledikleri şeyleri, kalpleriyle bilerek söylüyorlar” demektir. Bu, alimlerin çoğunun görüşüdür, Katade de bu görüştedir.
“Çağırdıklarından” kasıt; müşriklerin taptıkları İsa, Uzeyr ve meleklerdir. Bunlar hiç kimseye şefaat edemeyeceklerdir. “Ancak hakka şehadet edenler hariç...” Hak şehadeti, kelimetü’l ihlas (la ilahe illallah)tır. O zaman ayetin manası şöyle olur:
“Müşriklerin taptıkları İsa, Uzeyr ve melekler, sadece “la ilahe illallah”ı bilerek, anlayarak ve iman ederek şehadet edenlere şefaat ederler.
Ayetteki “bilerek”ten kasıt; İsa, Uzeyr ve meleklerin ilah olmadıklarını, bilakis Allah’ın onları yarattığını bilenlerdir. Bu görüş Mücahid ve başkalarının görüşüdür.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
................

................

Sonra İbni Teymiye, 409-411. sayfalarda şöyle dedi:
“Bu ayet, hem şefaat edenleri hem de şefaat edilenleri kapsar. Yani, “la ilahe illallah” şehadetini, ancak bilerek söyleyenler şefaat ederler. Allah’ın izniyle melekler, nebiler ve salih kimseler, ancak “la ilahe illallah” şehadetini bilerek, anlayarak ve iman ederek söyleyenlere şefaatçi olabilirler. Eğer Allah onlara şefaat izni verirse bu kimseler, la ilahe illallah’ın manasını bilmeden, sadece babalarını ve şeyhlerini taklid ederek söyleyenlere asla şefaatçi olmazlar. Sahih hadiste şöyle geçmektedir:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kişiye mezarda: “Rasulullah hakkında ne diyorsun?” diye sorulur. Mü’min olan kişi şöyle der: “O Allahın kulu ve rasulüdür. Bize hidayet ve açık delillerle geldi”. Şüphe eden kişi ise şöyle cevap verir: “Ne! Ne! Bilmiyorum. İnsanların birşey dediklerini duydum, ben de aynısını söyledim.” Bu sebeple Allah (c.c) şöyle buyurdu: “Hakka bilerekşehadet edenler müstesnadır”.
İbni Abbas’ın bu ayet hakkındaki: “Kim kalbi ile ihlaslı bir şekilde la ilahe illallah derse” şeklindeki açıklaması daha önce geçmiştir.
Şefaat hakkındaki bütün sahih hadisler; şefaatin yalnız, la ilahe illallah’ı bilerek ve ihlaslı bir şekilde söyleyenler için olduğunu göstermektedir.(İbni Teymiye fetvaları cilt 14, sayfa: 409-411)
Fethu’l Mecid kitabının sahibi şehadetin manasını açıklayarak şöyle demiştir:
“Rasulullah’ın: “Kim, la ilahe illallah’a şehadet ederse” sözünden kasıt; la ilahe illallah sözünü manasını bilerek, bu mananın gerektirdiği şeyleri batınen ve zahiren yaparak söylemektir. Şehadetin geçerli olabilmesi için şehadet eden kişinin, söylediği şehadetin ma-nasını bilmesi, bu manaya ihlasla inanması, bu manayı bozacak hiçbir amel işlememesi ve bu mananın gerektirdiği şeyleri uygulaması gereklidir. Çünkü Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“Bilki Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur.”(Muhammed: 19)
Başka ayette şöyle buyurmuştur:
“Hakka şehadet edenler müstesna...” (Zuhruf: 86)
Şehadet kelimesini, manasını bilmeden, ihlasla söylemeden, gerektirdiği şekilde şirkten uzak durmadan, söz, amel ve kalple Allah’ı tevhid etmeden söylemek, alimlerin icması ile kişiye fayda vermez.”(Fethu’l Mecid)
İmam Kurtubi Sahihi Müslim şerhinde, “Sadece şehadeti telafuz etmek yetmez” babında şöyle demiştir:
“Şehadeti sadece telafuz etmek fayda vermez. Bununla bereber, kalbin bu sözü bilmesi ve iman etmesi gerekir. Bu, aşırı mürcienin (cehmiyenin) görüşünün apaçık yanlış olduğuna delildir. Çünkü onlar, sadece şehadeti telafuz etmenin imanda yeterli olduğunu söylüyorlar . Bu babta zikredilen hadisler, bu görüşün apaçık yanlış olduğunu gösterir. Zaten cehmiyenin bu görüşünün şeriate göre bozuk ve fasid olduğu çok iyi bilinmektedir. Çünkü bu görüş, nifakın caiz vemünafıkın imanının geçerli olduğu inancına yol açar. Bu ise apaçık bir şekilde yanlıştır, batıldır. Şu hadis de bu görüşün batıl ve yanlış olduğuna delalet eder: Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim şehadet ederse…” Şehadetin sahih olabilmesi için ancak bilerek, kalple ihlas ederek ve doğru olarak söylenmesi gerekir.
Elvezir Ebu’l Muzaffer, “El-İfsah” kitabında şöyle diyor: “La ilahe illallah şehadeti,” la ilahe illallah’a şehadet edenin onun manasını bilerek söylemesini gerektirir. Çünkü Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Bilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yok-tur.” Bu, uluhiyyet sıfatının yalnızca Allah’a has olduğunu gösterir. O’ndan başka bu sıfatı hak eden hiçbir varlık yoktur.
Sözün özeti; la ilahe illallah sözünü söyleyen kişinin, bu sözün tağutu red ve Allah’a iman etmeyi kapsadığını bilmesi gerekir. Çünkü bu sözü söylediğin zaman, bütün tağut türlerini red etmiş, o tağutlardan uluhiyet sıfatını kaldırmış ve sonra uluhiyyet sıfatının sadece Alla-h’a ait olduğunu, ibadetin sadece O’nun hakkı olduğunu söylemiş olursun.
La ilahe dediğin zaman, bütün tağutları red etmiş ve onların ibadet edilmeye hakları olmadığını söylemiş olursun.
İllallah dediğin zaman ise, ibadete layık ilahın yalnızca Allah olduğunu söylemiş olursun.
İmam El-Bekai dedi ki:
“La ilahe İllallah” yani; en yüce malik olan Allah’tan başka hiç kimse ibadete layık değildir. Yani, kesin bir şekilde Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Bu ilim (la ilahe illallah ile ilgili ilim) kıyamet gününün azabından en büyük kurtarıcıdır. Bunun, ilim sayılabilmesi için yararlı olması gerekir. Yararlı olabilmesi için de bu ilimle beraber Allah’ın emirlerine ve bu sözün gerektirdiği şeylere boyun eğmek şarttır. Bu şartlar tahakkuk etmezse o zaman bu, ilim olmaktan çıkar sadece cahillik olur.
“La ilahe illallah” sözü, ancak o sözün gerçek manasını bilen, kalbiyle ona iman eden ve onunla amel eden kişiye fayda verir. Bu sözün manasını bilmeden söyleyen veya manasını bildiği halde inanmayan veya inandığı halde onu bozan ameller işleyen kişiye bu söz fayda vermez. Daha önce zikredilen alimlerin görüşlerinden anlaşıldığına göre, böyle yapan kişi en cahil kişidir. Söylediği bu söz, onun aleyhine bir delildir.” (Fethu’l Mecid s: 36-39)
“Teysir el Aziz el Hamid” kitabının sahibi şöyle demiştir:
“Kim la ilahe illallah’a şehadet ederse”den kasıt; la ilahe illallah sözünü bilerek söylemek, zahiren ve batınen gerekleriyle amel etmek demektir. Allah’ın şu sözü buna delalet eder:
“Bilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur” (Muhammed: 19)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Ancak hakka şehadet edenler müstesna...” (Zuhruf: 86)
La ilahe illallah sözünün manasını bilmeden veya manasını bildiği halde onun gerekleriyle amel etmeden söylemek, alimlerin ittifakıyla kişiye fayda vermez. Zaten hadisin lafzında, buna delalet eden söz vardır. O da: “Kim şehadet ederse”sözüdür. Şehadet, bilmeyi gerektirir. Bilmeyen kişinin şehadeti geçerli değildir. Bir sözü sadece telafuz etmek, şehadet olarak sayılmaz.” (Teysir el-Aziz el-Hamid sayfa: 53)
Sayfa 60’ta şöyle diyor:
“Müşriklerden birisi “la ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” sözünü söyler, fakat “ilahın”, “rasulullahın” ne demek olduğunu bilmezse; yine namaz kılar, oruç tutar, hacca gider fakat bu amellerin ne olduğunu bilmezse, sırf insanların bu amelleri yaptığını gördüğü için onlar gibi yapsa, hatta şirk koşmasa bile, böyle bir kimseye kesinlikle hiç bir alim, “müslüman” hükmü vermemiştir.
Magrib alimlerinin hepsi, hicri 11. yüzyılda böyle bir kimse hakkında bu fetvayı vemişlerdir. Bu fetva “Ed durer Es semin Fi Şerh’ul Mürşid el Muin” kitabında zikredilmiştir. Bu kitabı şerh eden kişi, bu fetvayı zikrettikten sonra şöyle dedi: “Alimlerin verdikleri bu fetva apaçık ve tam doğru bir fetvadır. Hiçbir alim buna zıt bir hüküm veremez. Bu konuda iki kişi ihtilafetmez.”(Teysir el-Aziz el-Hamid sayfa: 60)
Allah sana hidayet etsin! Magrib alimlerinin, vasfedilen kişi hakkında verdikleri fetvaya dikkat et! Bualimler, zahiren İslam’ı izhar ettiği halde la ilahe illallahın manasını, Rasulullah’ı ve İslam’ın ne demek olduğunu bilmeyen kişinin, kıyamet gününde cehennemden kurtulamayacağına dair nasıl hüküm verdiler? Halbuki bu kişi, hayatında şirk koşmamış ve zahiren şeriate uygun hareket etmiştir. Bu kişinin durumu böyle iken, la ilahe illallahı diliyle söylemesine rağmen manasını bilmeyen, bununla birlikte Allah’a şirk koşan, hatta insanları şirke çağıran, şirk koşanlarla dostluk kuran, gerçek tevhidi kötüleyen, onu terkedip insanları ondan uzaklaştıran ve tevhid ehline düşmanlık yapan kişinin durumu acaba nasıl olur?
Buhari ve Müslim’de şöyle geçmektedir:
İbni Abbas (r.a)’dan, Rasulullah (s.a.s) Muaz bin Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ona şöyle demişti:
“Sen, ehli kitaptan bir topluluğa gidiyorsun. Onlarla karşılaştığın zaman onları ilk olarak “la ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” şehadetine çağır. Bunu kabul ederlerse, Allahın onlara bir gün ve bir gecede beş vakit namaz farz kıldığını bildir…” (Buhari Müslim)
Hafız ibni Hacer El Askalani bu rivayeti açıklayarak şöyle dedi:
“Ravh bin El Kasım rivayetinde şöyle geçmektedir: “Onları ilk olarak Allah’a ibadete çağır. Eğer Allah’ı tam manası ile bilirlerse, onları namaz kılmaya çağır...”
El Fadl b. Ala rivayetinde ise şöyle geçmektedir: “Onları ilk olarak Allahın birliğine çağır, eğer bilirlerse onları namaz kılmaya çağır...”
Bu rivayetlerden anlaşılıyor ki Allah’a ibadet etmek, Allah’ı tevhid etmek demektir, Allah’ı tevhid etmek ise sadece O’nun ibadete layık ilah olduğuna şehadet etmek ve Muhammed (s.a.s)’in risaletini kabul etmektir. İnsanlara ilk olarak bunların tebliğ edilmesinin sebebi ise bunların dinin aslından olmasıdır. Bunlar sahih olmazsa, hiçbirşey sahih olmaz , çünkü diğer şeylerin geçerliliği, dinin aslının geçerliliğine bağlıdır. Eğer çağrılacak olan kişiler muvahhid değilse, onların la ilahe illallahı veya eşhedu enne Muhammeden Rasulullah’ı ka-bul etmesi yeterlidir. Fakat kişi muvahhid ise hem la ilahe illallahı hem de Muhammedun Rasulullah’ı kabul etmeye çağrılır. Eğer çağrılacak kişiler şirk olan şeylere veya Uzeyr’in Allah’ın oğlu olduğuna inanıyor ya da Allah’ı yaratıklara benzetiyorlarsa, ozaman onlar ilk olarak, bu inandıkları (batıl) şeyleri red etmeye çağrılırlar.
Rasulullah’ın: “Eğer onlar kabul ederlerse” sözü; eğer söylediğin şeylere şehadet edip ona uyarlarsa demektir.
İbni Huzeyme’nin rivayetinde: “Eğer sana uyup itaat ederlerse ” geçmektedir.
Daha önce geçtiği gibi, El Fadl b. Ala rivayetinde ise: “Eğer bunu bilirlerse” geçmektedir. Bu hadis, her ne kadar Allah’a ibadet ettiklerini ve O’nu bildiklerini iddia etseler de ehli kitabın Allah’ı tam manasıyla tanımadıklarınıgösterir.
Tevhid alimleri şöyle dedi: “Allah’ıyarattıklarına benzeten, O’na el veya oğul izafe eden kişi Allah’ı tanımış değildir. Onların taptığı, Allah değildir her ne kadar ona Allah ismini verseler de...”(Fethul Bari cilt: 3, sayfa: 418-420, zekat babı)
“Kurrat Uyun el Muvahidin” kitabının sahibi yukarıdaki hadisi şöyle açıklamıştır:
“Rasulullah’ın: “Onları ilk olarak “la ilahe illallah” şehadetine çağır” sözünden kasıt şudur: Onlar la ilahe illallahı dilleri ile söylüyorlar, fakat manasını bilmiyorlardı. Bu kelimenin ihlaslı olarak sadece Allah’a ibadet etmek ve ondan başkasına tapmamak manasına geldiğini bilmiyorlardı. Onun için la ilahe illallah’ı söylemeleri onlara bir fayda vermez. Bunların durumu, tıpkı zamanımızda İslam ümmetine bağlı olduklarını iddia eden ve la ilahe illallah’ı söyleyen insanlar gibidir. Bunlar, la ilahe illallah diyorlar fakat bununla birlikte onu bozan şirk işliyor, gerçek tevhidi reddediyor, tağutlara ve ölülere tapıyorlar.” (Kurrat Uyun el Muvahidin s: 48)
Buhari, Kitabu’l İlim’de “İlim sözden ve amelden ön-cedir ” babında şöyle diyor:
“Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Bilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur.” (Muhammed: 19)
Allah (c.c) bu ayete ilim ile başlamıştır.”
Hafız bin Hacer El Askalani, Buhari’nin sözlerini açıklıyarak şöyle dedi:
“Buhari’nin: “İlim sözden ve amelden öncedir” sözü hakkında İbni’l Münir şöyle dedi:
“Buhari’nin bu sözden kastettiği şey şudur: Amel ve sözün geçerli olabilmesi için bilmek şarttır. Bilmeden söylenen söz ve yapılan amel muteber sayılmaz. Çünkü ayette; ilim (bilmek), söz ve amelden önce zikredilmiştir, Niyetsiz söz ve niyetsiz amel de geçerli değildir. İlim ise niyeti belirtir.”(Fethul Bari cilt 1 s: 192-193)
Burada bilinmesi gereken çok önemli bazı meseleler vardır. Müslüman olabilmek için herkesin bu meseleleri bilmesi kesinlikle şarttır. Bunlar: Allah’ın, birliğini ifade eden sıfatlarını bilmek ve O’ndan başka bütün sahte ilahları, tağutları reddetmektir. Bunları soru sorarak veya başkasını taklid ederek öğrenmek ve onlar gibi düşünmek, Mutezile hariç, bütün alimlere göre caizdir.


İkincisi: Şirkin Bütün Türlerinden Uzak Durmak.


Büyük şirk türlerinden herhangi birisini işlediği halde la ilahe illallah şehadetini söyleyen kişi, İslam’ın emrettiği bütün ibadetleri yapsa bile müslüman sayılmaz. Müslüman sayılabilmesi için büyük şirkin her türünden uzak durması gerekir.
Bunun delilleri şunlardır:
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Birinci Delil:

Birinci Delil:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün! Onları yakalayın, hapsedin, bütün gözetleme yerlerinde onları gözetlemek için oturun! Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın! Allah, şüphesiz, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Tevbe: 5)
İmam Kurtubi, şöyle dedi:
“Tevbe ederlerse” yani; şirkten tevbe ederlerse... “Namazı ikame eder ve zekatı verirlerse onları serbest bırakın” ayetin bu bölümünü düşünmek gerekir. Allah (c.c) öldürmenin sebebini şirke bağlamış sonra “tevbe ederlerse” buyurmuştur. Öldürmenin sebebi şirk işlemek ise şirkten tevbe edilirse öldürmemek gerekir. Namaz kılmak zekat vermek şart değildir. Kişi şirkten tevbe ettiği zaman öldürülmez. Namaz vakti girmeden, zekat farz olmadan şirkten tevbe eden kişinin tevbesi kabul edilir, öldürülmez. Asıl olan budur. Fakat Allah,şirkten tevbe etmenin yanında iki şart daha koşmuştur. Bu iki şartı göz ardı edemeyiz. Bu iki şart; “namaz kılarlarsa” ve “zekat verirlerse” şartıdır.
Rasulullah (s.a.s)’in bu ayete benzeyen şöyle bir hadisi vardır:
“La ilahe illallah deyinceye, namaz kılıncaya, zekat verinceye kadar onlarla çarpışmakla emrolundum. Eğer bunları yaparlarsa, Allah (c.c)’ın hakkı hariç, kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Sonra onların hesabı Allaha aittir.”
İmam İbni Arabi bu ayet ve bu hadis ile ilgili olarak şöyle dedi:
“Bu şekilde Kur’an ve sünnet birbirini desteklemiş olur.”(KurtubiTefsiri)
Allah (c.c) sana hidayet etsin. İmam Kurtubi’nin sözünü dikkatli düşün! İmam Kurtubi, ayeti tefsir ederken “Tevbe şirkten olur, şirkten vazgeçilmedikçe öldürme hakkı kalkmaz” demiştir. İmam ibni Arabi’nin sözüne de dikkat et! İmam İbni Arabi; “bu ayetin ve hadisin manaları birbirine uymuştur” demiştir.
Bu ayet gösteriyor ki; müşrikler ancak şirkten tevbe ederlerse öldürülmez ve esir edilmezler. İbni Arabi’nin zikrettiği Rasulullah’ın hadisinin manası da ayetin manası gibidir.
İmam Begavi şöyle dedi:
“Tevbe ederlerse” yani şirkten tevbe ederlerse... “Namaz kılarlarsa ve zekat verirlerse onları serbest bırakın” yani onları bırakın, kendi şehirlerinde serbest dolaşsınlar. Mekke’ye girebilirler.” (Begavi Tefsiri)
İbni Kesir, şöyle dedi:
“İmam Taberi şöyle dedi: “Rabi’den, o da Enes’ten, Rasululullah’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Kim ihlaslı bir şekilde yalnız Allaha ibadet eder, hiçbir şeyi O’na eş koşmaz ve bu hal üzere dünyadan ayrılırsa, Allah (c.c) ondan razı olarak ayrılmış olur.”
Enes (r.a) şöyle dedi:
“Hadiste zikredilen şey, Allah’ın gerçek dinidir. Bütün rasuller bununla gelmişlerdir ve kavimlerine bunu tebliğ etmişlerdir. Bu sözü Allah’ın kitabında son inen şu ayetler doğrulamaktadır: Eğer tevbe eder,namaz kılar ve zekat verirlerse onları serbest bırakın!” Onların tevbe etmeleri; putlara tapmaktan vaz geçip yalnız Allah (c.c)’a ibadet etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleridir.
Allah (c.c) başka bir ayette şöyle buyuruyor:
“Eğer tevbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse, işte o zaman onlar, sizin dinde kardeşinizolurlar.” (Tevbe: 11)
Hadisi, İbni Merdeveyh ve Muhammed b. Nasır el Maruzi namaz bölümünde rivayet ettiler.” İbn Kesir Tefsiri)
İmam Taberi, şöyle dedi:
“Tevbe ederlerse” yani; işledikleri şirkten ve Muhammed’in nebiliğini inkar etmekten vazgeçer, Muham-med’in nebiliğini kabul eder ve sadece Allah’a ihlaslı bir şekilde ibadet edip bütün sahte ilahları ve tağutları redederse demektir.” (Taberi Tefsiri)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
İkinci Delil:

İkinci Delil:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Eğer tevbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse, işte o zaman onlar, sizin dinde kardeşiniz olurlar.” (Tevbe: 11)
İmam Kurtubi, şöyle dedi :
“Tevbe ederlerse” yani şirkten vazgeçip İslam’ın hükümlerine uyarlarsa... “Sizin kardeşiniz olurlar” yani sizin din kardeşiniz olurlar.
İbni Abbas (r.a) şöyle dedi: “Bu ayet, kıble ehlinin kanlarını haram kılmıştır”(Kurtubi Tefsiri)
İmam Begavi şöyle dedi:
“Tevbe ederlerse” yani şirkten tevbe ederlerse “sizin din kardeşinizolurlar”yani; sizindin kardeşinizolurlar. Tam, sizin gibi hak sahibi olurlar.” (Begavi Tefsiri)
Bu ayet müşrikler şirkten tevbe edinceye, namaz kılıp zekat verinceye, yani; İslam ahkamına uyuncaya kadar kıtalın yani; onlara karşı savaşın devam edeceğini bildirmektedir. Bütün selefi salih, ayette geçen “tevbe edinceye kadar”dan kastın; “şirkten tevbe edip bütün tağutlardan uzak durmak ve İslam hükümlerine uymak” demek olduğunda ittifak etmişlerdir. Yine, bu ayet ile Rasulullah (s.a.s)’in: “İnsanlarla la ilahe illallah deyinceye, namaz kılıncaya ve zekatverinceyekadar çarpışmakla emrolundum” hadisinin aynı manada olduğunda da ittifak etmişlerdir. Bu sebeple, müfessirler bu ayeti tefsir ederken bu hadisi de zikretmişlerdir.
Rasulullah (s.a.s)’ın bu hadisi, kafirler şirkten vazgeçinceye ve İslam hükümlerine uyuncaya kadar onlarla savaşmanın meşru olduğunu bildirmektedir. Zaten hadiste geçen Rasulullah (s.a.s)’ın, “İslam hakkı müstesna” sözü de bunu ifade etmektedir. Bu manayı şu sahih hadis desteklemektedir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Kim, la ilahe illallah der ve Allah’tan başka tapılanları reddederse malı ve kanı haram olur. Sonra onun hesabı Allah’a aittir.” (Müslim)
Bunun için İmam Buhari, kitabında şöyle bir babyapmıştır:
“Tevbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse onları serbest bırakın.” Sonra bu babın altında şu hadisi zikretmiştir.
İbni Ömer (r.a), Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“İnsanlarla la ilahe illallah deyinceye, Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğuna şehadet edinceye ve namaz kılıp zekat verinceye kadar onlarla çarpışmakla emrolundum. Eğer bunu yaparlarsa, İslam hakkı müstesna, kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Sonra onların hesabı Allah’a aittir.”
İmam Hafız İbni Hacer el Askalani, bu hadisi açıklarken şöyle demiştir:
“Bu hadis ayeti açıklar. Çünkü ayetteki tevbeden kasıt, küfürden dönüp tevhide girmektir, Rasulullah (s.a.s) hadiste tevbeyi şöyle açıklamıştır: “La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet edinceye…” Bu ayet ile hadis arasında münasebet vardır. Çünkü ayetteki “serbest bırakın” ile hadisteki “mallarını vecanlarını korumuş olurlar” lafızları aynı manadadır.” (Fethül Bari cilt:1 s: 94-95 Kitabul İman)
İmam Şevkani, şöyle dedi:
“La ilahe illallah sözünü sadece dil ile söylemek, fakat, bununla birlikte manasıyla amel etmemek kişiye müslüman sıfatını vermez. Çünkü cahiliye ahalisinden bir kişi bu sözü söylese ve bununla birlikte puta tapmaya devam etse, müslüman sayılmaz.” (Ed-Durru’n-Nadid Fi İhlas Kelimetu’l-Tevhid s: 40)
İmam Şevkani, başka bir yerde şöyle dedi:
Şüphesiz kim, la ilahe illallah der ve yaptığı amellerde tevhide muhalif bir amel görünmezse bu kişi müslümandır. “İnsanlarla la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum….” Hadisinde bildirilen İslam’ın rükunlarını yerine getirdiği müddetçe, kişinin malı ve kanı korunmuş olur. Aynı şekilde, İslam’a girmeyi kastederek kim, la ilahe illallah der fakat, İslam rükunlarını üzerine farz kılan bir vakit geçmez ve kendisini öldürmeğe hazırlanan müslümanlara İslam’ı diliyle ikrar ettiğini haber verirse, zahiren böyle bir kimseye müslüman hükmü vermek gerekir. Rasulullah (s.a.s), bu kaideyi bozduğu için Usame b. Zeyd’i azarlamıştır. Fakat kim, tevhid kelimesini söyler ve bununla birlikte tevhide muhalif ameller işlerse, ölüler hakkında (onların zarar veya menfaat verebileceğini) düşünenlerin düşündüğü gibi, şüphesiz bu kişinin amelinde, diliyle ikrar ettiği tevhide muhalif bir hal zuhur etmiş olur. Böyle bir kimse kesinlikle müslüman sayılmaz. Ne (şirk) yapılırsa yapılsın, sadece la ilahe illalah’ı söylemek müslüman olmak ve küfürden çıkmak için yeterli olsaydı, o zaman bu söz Uzeyr Allah’ın oğlu diyen yahudilere, Mesih Allah’ ın oğlu diyen hristiyanlara ve dini kalbiyle yalanlayıp, sadece diliyle “la ilahe illallah” diyen münafıklara da fayda verirdi. Çünkü zikrettiğimiz bu taifelerin hepsi dilleriyle la ilahe illallah’ı yani; tevhid kelimesini söylemektedirler.” (Ed-Durru’n-Nadiyd Fi İhlas Kelimetu’t-Tevhid s:42)
Şeyh Abdurrahman İbni Muhammed b. Kasım şöyle dedi:
“İbni Ömer (r.a)’dan Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “İnsanlarla savaşmakla emrolundum...” Bu sözden kastedilenler müşriklerdir. “Ta ki, la ilahe illallah’a şehadet edinceye kadar...” Bu sözden kasıt ise, la ilahe illallah’ın manasını bilmek ve gerekleriyle amel etmektir. “Namaz kılıp zekat verinceye kadar…” Hadisin bu bölümünde İslam’ın iki rüknu zikredilmiştir. Bu iki rükun olmadan kulun İslamı sahih olamaz. “Eğer bunu yaparlarsa” yani; “eğer la ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet eder ve namaz kılıp zekat verirlerse”, demektir. “Kanları ve malları korunmuş olur” Yani; işte o zaman onlara savaş açılmaz. Ta ki, iki şehadete zıt olan birşey yapıncaya kadar.” İslam hakkı müstesna” yani; İslam şeriatine boyun eğmeleri demektir.
Ebu Bekir (r.a) şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’e daha önce verdiklerini, bir keçi yavrusu bile olsa, bana vermezlerse onlara savaş açarım.” (El-İhkam Şerhu Usulu’l Ahkam c: 4, s: 400)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Üçüncü Delil:

Üçüncü Delil:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Fitne kalkıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Şirkten vazgeçerlerse, artık düşmanlık ancak zalimler içindir.” (Bakara: 193) (Enfal: 39)
İbni Kesir Enfal: 39 ayetini açıklarken şöyle dedi:
“Dahhak, İbni Abbas’ın şöyle dediğini rivayet etti:
“Fitne kalkıncaya kadar onlarla savaşın!” Ayetteki fitneden kasıt, şirktir. Ebu’l Aliye, Mücahid, Hasen, Katade, Rebi İbni Enes, Suddi, Mukatil b. Hayyan ve Zeyd b. Eslem de, ayetteki fitneyi bu şekilde açıklamışlardır.”
Muhammed b. İshak şöyle dedi:
“Zühri’den, Urve b. Zubeyr’den ve başka alimlerden bana şu ulaştı:
“Fitne kalmayıncaya kadar...sava-şın!”, yani; müslümanlar dinlerinde fitneye düşmesin diye savaşın!
“Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar…” Dahhak, İbni Abbas’ın bu ayet hakkında şöyle dediğini rivayet etti: Yani; yalnız Allah’ı tevhid edinceye kadar… Hasan, Katade ve İbni Cureyc’e göre; “dinin hepsi yalnız Allah’ın oluncaya kadar”dan kasıt; “la ilahe illallah” denilinceye kadar, demektir.”
Muhammed b. İshak şöyle dedi: “Yani, Allah’ı şirksiz, tam olarak tevhid edinceye ve O’ndan başka tapılanları reddedinceye kadar...”
Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar…” yani sizin dininizle beraber herhangi bir küfür dini kalmayın-caya kadar… Buhari ve Müslim’de geçen Rasulullah (s.a.s)’in söylediği hadis bu manayı desteklemektedir. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“İnsanlar la ilahe illallah deyinceye kadar.... savaşmakla emrolundum.” (İbni Kesir Tefsiri)
İmam Begavi Bakara: 193 ayeti hakkında şöyle dedi:
“Onlarla çarpışın” yani; müşriklerle çarpışın.
“Fitne kalkıncaya kadar...” Fitneden kasıt, şirktir. Yani; müslüman oluncaya kadar çarpışın. Çünkü putperestten sadece İslam kabul edilir. Eğer İslam’a girmeyi kabul etmezse öldürülür.
“Din Allah’ın oluncaya kadar” yani; bütün itaat ve ibadet yalnız Allah’a oluncaya kadar. “Allah’ın...” yani; ibadet ve itaat yalnız Allah’a oluncaya, sadece ibadet O’na yapılıncaya ve O’ndan başkasına ibadet edilmeyinceye kadar...
“Şirkten vazgeçerlerse” Yani; küfürden ve şirkten vaz geçip müslüman olurlarsa...
“düşmanlık yoktur….” Yani; ancak o zaman savaş, zalimlere karşı yapılır. Bu açıklamaları İbni Abbas yapmıştır.” (Begavi Tefsiri)
Bu ayet gösteriyor ki, müşrikler şirktten vazgeçer, Allah’tan başka bütün ibadet edilenleri reddeder ve ihlaslı bir şekilde bütün ibadetleri yalnız Allah’a yaparlarsa, işte o zaman onlara karşı savaş açılmaz.
Muhammed İbn’il Abdulvehhab:
“Kim la ilahe illallah der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri reddederse malı ve kanı ancak o zaman haram olur. Hesabı Allah’a aittir” hadisini zikrettikten sonra şöyle dedi: “Bu hadis, la ilahe illallah’ın manasını en güzel, en açık anlatan hadistir. Bu hadise göre; kanın ve malın korunabilmesi için la ilahe illallah’ı telafuz etmek yeterli değildir. Hatta bunun manasını bilmek, bu manayı kabul etmek ve Allah’tan başka ortaklar edinmemek de yeterli değildir. Mal ve kanın korunması, ancak bu zikrettiğimiz şeylerle birlikte Allah’tan başka ibadet edilenleri de reddetmekle mümkün olur. Bu konuda şüpheye düşen veya duraklayanın malı ve kanı haram olmaz. Bu hadisin anlattığı mesele, ne kadar yüce ve değerli bir meseledir. Bu hadis, bu konuda herkesi susturan ne kadar da güzel ve açık bir delildir.” (Kitabu’t Tevhid)
Fethu’l Mecid kitabının sahibi şöyle dedi:
“Kim la ilahe illallah der ve Allah’tan başka tapılanları reddederse” sözünden anlaşılıyor ki, Rasulullah (s.a.s) bu hadiste kanın ve malın korunmasını iki şeye bağlamıştır.
Birincisi; bilerek, kesin inanarak la ilahe illallah’ı söylemek. Bu şart daha önce değişik hadislerde zikredilmiştir.
İkincisi; Allah’tan başka ibadet edilenleri reddetmek. Rasulullah (s.a.s) bu hadiste, manasını tatbik etmeden sadece la ilahe illallah’ı telafuz etmeyi, kanı ve malı korumak için yeterli görmemiştir. Canın ve malın korunması için la ilahe illallah’ın bilerek söylenmesi ve onunla amel edilmesi şarttır. Bu hadis,
“Kim tağutu reddedip, Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuş olur... (Bakara: 256)
ayetiyle aynı manadadır.
Fethul Mecid kitabının sahibi şöyle devam etti: İşte! La ilahe illallah’ı söyleyen kişinin, malını ve canını koruyabilmesi için ancak, Muhammed bin Abdu’l Vahhab’ın “tevhid” kitabında zikrettiği 5 şartın tahakkuk etmesi gerekir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Fitne (şirk) ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” (Bakara: 193)
“Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekatı verirlerse yollarını serbest bırakın.” (Tevbe: 5)
Allah (c.c) bu iki ayette; şirkten tevbe edip amellerini ihlaslı bir şekilde Allah (c.c)’ya yapıncaya ve namazı kılıp zekatı verinceye kadar müşriklerle savaşmayı emretti. Eğer bunlardan herhangi birisini yapmazlarsa alimlerin icmai ile onlara savaş açılır.
Sahihi Müslim’de Ebu Hureyre (r.a)’den, Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
“İnsanlarla, la ilahe illallah’a şehadet edinceye bana ve benim getirdiğime iman edinceye… savaşmakla emr olundum.”
Buhari ve Müslim’de İbni Ömer (r.a)’dan, Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
“İnsanlarla la ilahe illallaha şehadet edinceye… savaşmakla emr olundum.”
Bu iki hadis, yukardaki Enfal ve Tevbe ayetlerini açıklamaktadır. Bütün alimlere göre; la ilahe illallah’ın manasını bilmeyen, bu kelimenin manasına inanmayan ve manasının gerekleriyle amel etmeyen kişinin bu sözü söylemesi ona fayda vermez, böylelerine savaş açılır. Ta ki, la ilahe illallah’ın manasına inanarak şehadet edip gerekleriyle amel edinceye kadar...
Ebu Süleyman Hattabi dedi ki: “Rasulullah (s.a.s)’ın,
“İnsanlarla la ilahe illallah’a şehadet edinceye, bana ve benim getirdiğime iman edinceye… kadar savaşmakla emrolundum” sözündeki hitap, kitap ehline değil putperesleredir. Bu bilinen bir şeydir. Çünkü ehli kitaba, la ilahe illallah demelerine rağmen savaş açılır, kılıç onlardan kaldırılmaz (ta ki, daha başka şartları yerine getirinceye kadar).
Kadi İyad dedi ki:
“Malın ve canın korunmasının la ilahe illallah’ı söylemeye bağlı olmasının sebebi; la ilahe illallah’ı söyleyenin imanı kabul ettiğini gösterdiği içindir. Şüphesiz bu söze muhatap olanlar, arab müşrikleri ve putperestlerdir. Onlar dışındaki la ilahe illallah’ı söyleyenlerin mal ve canlarını koruyabilmeleri için, sadece la ilahe illallah’ı söylemiş olmaları yeterli değildir. Çünkü onlar, küfür işlemelerine rağmen la ilahe illallah diyen kimselerdir.”
Fethul Mecid kitabının yazarı, devemında şöyle demektedir: “Rasulullah (s.a.s)’in:
“Hesabı Allah (c.c)’a aittir” sözü; “diliyle bu şehadeti söyleyenin hesabını Allah (c.c) kendi üzerine almıştır” manasındadır. Eğer bu sözü şehadet ederken kalbi ile inanarak söylemişse, Allah (c.c) onu cennet ile mükafatlandırıcaktır. Eğer münafık ise, Allah (c.c) onu kıyamet gününde çok acıklı bir azap ile azaplandıracaktır. Fakat dünyada hüküm zahire göredir. Kim tevhidi ikrar eder, onu bozacak bir amel işlemez ve İslam’ın hükümlerine boyun eğerse ona zahiren müslüman hükmü verilir, böylece malını ve canını korumuş olur.
Bu hadis, Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenleri reddetmeden la ilahe illallah sözünü söyleyen insanların da bulunabileceğini göstermektedir. Ancak böyle kişiler, malın ve canın korunması için gerekli şartları yerine getirmemiş sayılırlar. Bu hükmü, muhkem olan ayetler ve sahih hadisler apaçık bir şekilde göstermektedir. (Fethul Mecid s: 111-115)
İmam Muhammed b. El Hasan Eş Şeybani, Hasan el Basri (r.a)’dan şöyle nakletmiştir:
Hasan dedi ki: “Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“İnsanlarla la ilahe illallah deyinceye... kadar savaşmakla emrolundum.”
Hasan dedi ki:
“Rasulullah (s.a.s) bu sözü söylerken putpereslere hitab ediyordu. Çünkü onlar Allah (c.c)’ı birleyen bir kavim değillerdi. Bu sebeple onlardan la ilahe illallahı söyleyen kişinin bu sözü, İslam’ı kabul ettiğini gösterir ve hem canını hem de malını korumuş olur.
Özetle; (İslama girmek isteyen) bir kimse, İslam’dan önceki bilinen inancını reddeden bir şey söylerse, ona zahiren müslüman hükmü verilir. (Kalbindeki) gerçek inancını öğrenmemiz mümkün değildir. Bu yüzden, dili ile ikrar ettiği şeye göre ona muamale ederiz. Bu kimsenin İslam’dan önceki inancına zıt bir şey ikrar etmesi, eski inancını değiştirdiğini gösterir. Putperestler zaten Allah (c.c)un varlığını kabul ediyorlardı.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Eğer onlara: “Sizi kim yarattı?” diye sorsan: “Allah” derler." (Zuhruf: 87) Fakat onlar, Allah’ın (sıfatlarındaki) birliğini kabul et-miyorlardı.
Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Onlara la ilahe illallah denildiği zaman kibirlenirlerdi.” (Saffat: 35)
Allah (c.c) başka bir ayette onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“İlahları tek bir ilah mı yaptı? Bu şaşırtıcı bir şeydir.” (Sa’d: 5)
Bu sebeple, putperestlerden herhangi birisi la ilahe illallah derse, bu söz (eski) inancına zıt olduğu için zahiren iman ettiğine bir delil olur. Bunun için Rasulullah:
“‘İnsanlarla, la ilahe illallah deyinceye... kadar savaşmakla emrolundum.” buyurmuştur.” (Şerh Es-Siyer’ul Kebir c:1, s:150)
İmam Ebu Batın şöyle dedi:
“La ilahe illallah’ı söylemek”ten kasıt; Allah (c.c)’ tan başka ibadet edilenleri reddedip onlardan beri olmak ve her türlü büyük şirki terketmektir. Arap müşrikleri, (kendi lisanları olduğu için) arapçayı çok iyi bildiklerinden, la ilahe illallah’ın ne manaya geldiğini de çok iyi biliyorlardı. Onlardan herhangi biri “la ilahe illallah” dediği zaman bu sözü, şirki ve Allah (c.c)’tan başka ibadet edilenleri reddederek söylerdi. Eğer bir kimse hem Allah (c.c)’tan başkasına ibadet etmeye devam eder hem de la ilahe illallah derse, bu kelime onun canını ve malını korumaz: Çünkü Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“Fitne (şirk) ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” (Bakara:193)
Başka ayette Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün! Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse...” (Tevbe: 5)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Kıyamet kopana dek, bütün şirkler terkedilip sadece Allah (c.c)’a ibadet edilinceye kadar kılıçla gönderildim.” İşte Rasulullah (s.a.s)’in bu sözü;
‘Fitne (şirk) ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” ayetini açıklamaktadır. Bu aynı zamanda la ilahe illallahın da manasıdır.” (Mecmuatu’r Resail ve’l Mesail en’Necdiyye)
“Teysir el Aziz el Hamid” kitabının yazarı s: 54’de şöyle dedi:
“Kim, sadece Allah (c.c)’a yapılması gereken ibadetlerden herhangi birisini Allah (c.c)’tan başkasına yaparsa müşrik olur. La ilahe illallah dese bile… Çünkü la ilahe illallah’ı söylediği halde onun gerektirdiği tevidi ve ihlası yerine getirmemiştir.”
S. 58’de ise şöyle demiştir: “Rasulullah (s.a.s)’in:
“Sadece O’na ibadet edin, O’nun ortağı yoktur” sözü; bazı insanların müşrik oldukları halde la ilahe illallah’ı söylediklerine dikkatimizi çekmek içindir. Yahudiler, münafıklar ve mezarlara tapanlar gibi… Bunlar ve bunlar gibi olan kişiler, Rasullah’ın kavmini “la ilahe illallah”a çağırdığını görünce, bu sözü sadece telafuz etmeye çağırdığını zannettiler. İşte bu büyük bir cehalettir. Oysa Rasulullah (s.a.s) kavmini la ilahe illallah demeye, la ilahe illallah’ın manasıyla amel etmeye ve Allah (c.c)’tan başka ibadet edilenleri terketmeye çağırmıştır. Bu sebeple müşrikler şöyle dediler:
“Biz ilahlarımızı deli olan bir şair için mi terkedeceğiz?” (Saffat: 36)
Yine şöyle dediler:
“‘İlahları bir tek ilah mı yaptı? Bu şaşıttıcı bir şeydir.” (Sa’d: 5)
İşte bunun için “la ilahe illallah” demekten kaçındılar. Eğer Lat’a, Uzza’ya ve Menat’a tapmaya devam ettikleri halde la ilahe illallah’ı söylemiş olsaydılar, müslüman olamazlardı. O zaman Rasulullah (s.a.s) de, la ilahe illallah’ı söyleseler bile, Allah (c.c)’tan başka ibadet edilenleri reddedip sadece Allah (c.c)’a ibadet edinceye, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayıncaya kadar onlarla savaş etmeye devam ederdi. Bu mesele, Kur’ an’da, sünnette ve icmada apaçık bir şekilde bilinen bir meseledir.” (Teysir el-Aziz el-Hamid s: 54-58)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
.....................

.....................

Müşriklerle savaşın, onlar şirki terkedip yalnız Allah (c.c)’a ibadet edinceye kadar olduğunu, daha önce zikrettiğimiz ayetler ve hadislerle apaçık bir şekilde ispatladık. Sahabeler de bu ayet ve hadislerden başka bir mana değil, işte bu manayı anlamışlardır.
Buhari’de Cübeyr b. Hayye şöyle dedi:
“Ömer (r.a), müslümanları müşriklerle savaş etmeye gönderdi. Ömer (r.a) bizi, müşriklerle savaşmak için topladı ve komutan olarak En Numan b. Mukrin’i tayin etti. Müşriklerle savaşmaya gittiğimizde, düşman toprağında Kisra’nın komutanı bizi kırk bin askerle karşıladı. Savaşmadan önce Kisra’nın komutanı, tercümanı vasıtasıyla bizden bir kişiyle konuşmak istedi. Mugire kalktı ve ona:
“Ne istersen sor!” dedi. Komutan ona:
“Siz kimlersiniz?” diye sordu. Mugire ona:
“Biz araplardanız. Biz, kıtlıkta ve türlü musibetler içindeydik. Açlıktan deri ve hurma çekirdeklerini emerdik. Hayvan derisi ve kıldan yapılma elbise giyerdik. Ağaçlara ve taşlara tapardık. Hal böyle iken, göklerin ve yerin Rabbi olan yüce Allah (c.c) bizim içimizden, babasını ve annesini tanıdığımız bir rasul gönderdi. Rabbimizin rasulü, yalnız Allah (c.c)’a ibadet edinceye veya cizye verinceye kadar sizinle savaşmamızı emretti.” (Fethul Bari C:6 S: 298 Cizye ve Muvadea Babı)
İşte! Değerli sahabe olan El Mugire b. Şube bu sözü, müslüman bir toplum içinde söyledi ve oradaki hiç kimse ona itiraz etmedi. Sahabelerin bu sükutu, icmadır. Bu icma gösteriyor ki, müşriklere savaş açmanın gayesi; Allah (c.c)’tan başka ibadet edilen tağutları ortadan kaldırıp ibadetleri sadece Allah (c.c)’a has kılmaktır.
Allah (c.c)’ın fazlı ve yardımıyla bu apaçık olan de-lillerden ve alimlerin sözlerinden anlaşılıyor ki, savaş açmanın gayesi; şirki ve tağutları ortadan kaldırmak, ibadetleri ve itaati sadece Allah (c.c)’a yapmaktır.
Allah (c.c), sadece kendisine ibadet edilmesi, sadece kendisine itaat edilmesi, kendisinden başka itaat ve ibadet edilenlerin reddedilmesi için kitaplar indirmiş ve rasuller göndermiştir. Bütün varlıkları da bunun için yaratmış ve ahiret hesabını koymuştur.
Bunun hem kalp hem de amellerde gerçekleştirilmesi gerekir. Bunun (inancın) kalpte varlığını gösteren bir de zahiri alamet kılmıştır. İşte bu alamet, tevhid şehadetini söylemektir. Bu sebeple kim, La ilahe illallah’ı söyler ve onun gerektirdiği şeyleri yerine getirirse on-dan kılıç kalkar.
Bilinen şudur ki ibadetleri sadece Allah (c.c)’a yapmak la ilahe illallah’ın gereklerindendir. Eğer kul, la ilahe illallah’ı söylediği halde ikrar ettiği şeyleri bozan bir amel işlerse, ona tekrar savaş açılır. Şirki ve Allah (c.c)’tan başka ibadet edilenleri reddetmeden sadece şehadeti telafuz etmek yetseydi Rasulullah (s.a.s);
“Allah’ın hakkı müstesna” buyurmazdı.
Eğer tek başına la ilahe illallah’ı telafuz etmek şehadetin tek hakkı olsaydı, la ilahe illallah’ı telafuz eden herkes müslüman olurdu ve Rasulullah’ın; “Allah’ın hakkı müstesna” sözü gereksiz, fazla ve manasız olurdu.
Bundan Rasulullah’ı tenzih ederiz. Çünkü Rasulullah en fasih arapça diline sahip bir kişi idi. Yalnızca la ilahe illallahı telafuz etmenin yeterli olduğunu söyleyen kişi, münafığın mümin olduğunu söylemiş olur. Çünkü münafık da la ilahe illallahı telafuz etmektedir. Velev ki münafıkta nifakını gösteren Allah’ın kitabına ve nebisine sövmek, kafirlere dost, müslümanlara düşman olmak, Allahın kanunlarından başka kanunlara muhakeme olmak, müslümanların yenilgisine sevinmek, müşriklerin yenilgisine üzülmek gibi alametler ortaya çıksa bile... O yine müslüman sayılır. Çünkü şehadeti telafuz etmiştir. Şehadetin hakkı, onlara göre sadece bundan ibarettir.
İslam’ı ve imanı bilen bir kişi bunu söyleyebilir mi? Bunu kabul edebilir mi?
Söylediklerimizden apaçık anlaşılıyor ki, kanın ve malın korunabilmesi için şehadeti telafuz etmek ve onun gerekleriyle amel etmek şarttır. Şehadetin gerektirdiği şey ise; sadece Allah (c.c)’a itaat etmek, bütün ibadetleri O’na yapmak ve Allah (c.c)’tan başka ibadet edilenleri reddetmektir. Eğer bir kul, la ilahe illallahı söylediği halde onun gerekleriyle amel etmezse malını ve canını korumamış olur. Eğer kul, şirk işlemeye devam ettiği halde şehadeti söylerse bu şehadet onun canını ve malını korumaz.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Üçüncüsü: Tağutun Her Türünü Reddetmek.

Üçüncüsü: Tağutun Her Türünü Reddetmek.

Tağutun her türünü reddetmek, Allah (c.c)’ın birliğine imanın bir şartıdır. Allah (c.c)’ın birliğine iman ile tağuta iman birbirine zıt olan şeylerdir. Bir kulun kalbinde bu ikisinin aynı anda bulunması mümkün değildir. Kulun kalbine birisi girdiğinde diğeri çıkar. Kulun kalbinde ya Allah (c.c)’ın birliğine iman ya da tağutların herhangi birine iman bulunur. Tağutu reddetmeyen bir kalpte, Allah (c.c)’ın birliğine iman bulunmaz.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur.” (Bakara: 256)
Kurtubi şöyle dedi: “Allah (c.c):
“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur” ayetinde; sağlam kulpa tutunmak için iki şart koşmuştur: Tağutu red ve Allaha iman.”
Mücahid şöyle dedi: “Sağlam kulp”tan kasıt; imandır. Suddi ise; İslamdır, dedi. İbni Abbas, Said b. Cübeyr ve Dahhak ise sağlam kulp hakkında; la ilahe illallah’tır, dediler. Bu alimlerin açıklamaları birbirine zıt değildir. Hepsi tek manada birleşir.” (Kurtubi tefsiri)
İmam Begavi şöyle dedi: “Kim tağutu inkar ederse...” Ayetteki tağut, şeytandır. Bazı alimler, Allah’tan başka ibadet edilen herşeydir, dediler.
“Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.” Yani; kopmak bilmeyen, sağlam, bozulmayan bir dine sarılmıştır. (Begavi Tefsiri)
İmam Şankitiy şöyle dedi:
“Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Muhakkakki biz her ümmete: “Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının” demesi için bir rasül gönderdik.” (Nahl: 36) Bu ayet; Allah (c.c)’a yapılan ibadetin geçerli olabilmesi için, O’ndan başka ibadet edilenleri reddetmenin şart olduğunu göstermektedir. Allah (c.c)’ın şu ayette belirttiği gibi:
“Kim, tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah Semi’ dir, Alim’dir.” (Bakara: 256)
Allah (c.c) başka bir ayette şöyle buyuruyor:
“Onların çoğu, ancak şirk koşarak Allah’a iman ederler.” (Yusuf: 106) Buna benzeyen çok ayetler vardır.” (Edvaul-Beyan Tefsiri)
İbni Kesir şöyle dedi:
“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur.” (Bakara: 256) Bu ayete göre; putları, Allah (c.c)’la beraber ibadet edilenleri ve şeytanın ibadete çağırdığı her şeyi reddeden, yalnız Allah (c.c)’a ibadet edip O’nu birleyen ve la ilahe illallah’a şehadet eden kişi ancak hak üzere olmuş ve doğru yola sarılmıştır.
Ömer (r.a) tağutun manasının şeytan olduğunu açıklamıştır, bu görüş çok kuvvetlidir. Çünkü şeytan; cahiliyet ehlinin üzerinde bulunduğu putlara tapma, onlardan yardım isteme, onların kanunlarına muhakeme olma gibi her şerrin kaynağıdır.”
Mucahid dedi ki:
“Sağlam kulp”tan kasıt; imandır.” Suddi ise “sağlam kulp” tan kasıt; İslamdır” dedi. Said b. Cübeyr ve Dahhak ise: “Sağlam kulp”tan kasıt; la ilahe illallahtır” dediler. Bu manaların hepsi doğrudur, birbirine zıt değildirler.” (İbni Kesir Tefsiri)
İmam Taberi şöyle dedi:
“Bana göre tağutun en doğru manası şudur: “Allah (c.c)’ın kendisine koyduğu sınırı aşanve kendisine ibadet edilen varlıktır. İster insanları kendisine ibadete zorlasın isterse yapılan ibadetlerden razı olsun farketmez, tağuttur. Bu, insan olabileceği gibi, şeytan, put veya her hangi bir varlık da olabilir. Buna göre ayetin manası şöyle olur: “Kim, Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenlerin rabliğini reddedip inkar ederse ve Allah (c.c)’ın onun tek ilahı, rabbi ve mabudu olduğunu kabul ederse, Allah (c.c)’ın azabından kurtulacağı en sağlam bir kulpa sarılmış olur.
“Allah Semi’dir, Alimdir.” Yani; Allah (c.c) sadece Allah (c.c)’ya iman eden, tağutun her türlüsünü reddeden ve Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenlerden beri olan kişinin ikrarını duymaktadır. “Bilendir” yani; kişinin söylediği tevhidde ve Allah (c.c)’dan başka ibadet edilenleri reddetme konusunda kalpten ne kadar ihlaslı olduğunu çok iyi bilir. Ayrıca Allah (c.c), bütün kullarının kalplerinde gizledikleri her şeyi en ince detaylarına kadar bilir. O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz ve kıyamet gününde her kulunu söylediğine, yaptığına ve kalbinden geçirdiğine göre hesaba çekecektir. Yaptıkları hayır olanı mükafatlandıracak, şer olanı ise cezalandıracaktır.” (Taberi Tefsiri)
Muhammed bin Abdu’l Vahhab şöyle dedi:
“Bilki! İnsan tağutu red etmeden mü’min olamaz. Bunun delili;
Dinde zorlama yoktur. Hak batıldan ayrılmıştır. Kim, tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam kulpa tutunmuş olur.”(Bakara: 256) ayetidir. “Hak”; Muhammed’in dinidir. “Batıl”; Ebu Cehil’in dinidir. “Sağlam kulp”; la ilahe illallah şehadetidir. La ilahe illallah şehadeti ise; Allah’tan başka ibadet edilenlerin hepsini reddetmeyi, ibadetlerin hepsini sadece ortağı ve şeriki olmayan Allah’a yapmayı gerektirir.” (Mecmuat’ut-Tevhids: 15)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Dördüncüsü : Hakimiyeti Sadece Allah (c.c)’a Has Kılmak.

Dördüncüsü : Hakimiyeti Sadece Allah (c.c)’a Has Kılmak.

Hayatın her yönünde sadece Allah’ın hükmü uygulanmadıkça İslam tahakkuk etmiş olmaz. Kişinin müslüman olabilmesi için hayatının her alanında sadece Allah (c.c)’ın hükmünü uygulayıp kabul etmesi gerekir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“De ki: Ey kitap ehli! Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allah’ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin arasındaki müşterek bir söze gelin! Eğer yüz çevirirlerse, bizim müslüman olduğumuza şahid olun, deyin.” (A-li İmran: 64)
İmam Taberi bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Allah (c.c) bu ayette şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! Kitap ehline yani, yahudi ve hristiyanlara şöyle de: “Müşterek bir söze gelin.” Yani; aramızda müşterek olan adaletli bir söze gelin. Adaletli sözden kasıt; Allah’ı birlemek, O’ndan başkasına ibadet etmemek, O’ndan başkasına ibadet edenlerden beri ve uzak olmak ve hiç bir şeyi O’na ortak koşmamaktır.
“Birbirimizi rab olarak benimsememek.” Yani; Allah’a isyan konusunda birbirimize itaat etmeyelim ve birbirimize Allaha secde ettiğimiz gibi secde etmeyelim.
“Eğer yüz çevirirlerse” yani; onların gelmeleri için emrettiğimiz bu adaletli sözden yüz çevirip gelmezlerse, o zaman ey mü’minler! Bu adaletli sözden yüz çevirip gelmeyenlere şöyle deyin: “Şahit olunuz ki biz müslümanız.”
Onları rab edinmekten kasıt; Allah’ın yasaklarını ihlal etmede liderlere tabi olup emirlerini dinlemek ve liderlerin yasakladığı şeylerde onlara itaat etmektir. Allah (c.c)’nun aşağıdaki ayette buyurduğu gibi:
“Allah’ı bırakıp, din adamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa onlar ancak tek ilaha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, bunların ortak koştuklarından beridir.” (Tevbe: 31)
İbin Cerir Taberi, İbni Cureyc’den şöyle nakletmiştir:
“Birbirimizi rab edinmemek üzere.” İbni Cerir şöyle dedi: “Yani Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda birbirimize itaat etmeyelim. Şöyle de denilebilir: Onları rab edinmek, ibadet meseleleri hariç, insanların Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda liderlerine büyüklerine itaat etmeleridir. Onlara namaz kılmasalar bile...
“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Ayetin bu bölümünün manası ise şöyledir. Eğer adaletli söze çağırdığınız o kimseler, bu sözden yüz çevirip küfrü seçerlerse ey mü’minler! Siz onlara şöyle deyin: “Kabul etmeyip yüz çevirdiğiniz Allah’ı tevhid etmeyi, ibadeti O’na has kılmayı, O’nun tek ilah olduğunu ve O’nun hiçbir ortağı olmadığını biz kabul ediyoruz, buna şahit olun.Yani biz, hem dilimizle hem de kalbimizle Allah (c.c)’a boyun eğerek ibadeti sadece O’na yapıyoruz ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmuyoruz.” (Taberi Tefsiri)
İmam Kurtubi bu ayet hakkında şöyle dedi:
1 - Hasan b. Zeyd ve Süddi’ye göre ayetteki hitap Necran ahalisinedir. Katade, İbn Cüreyc ve başkalarına göre hitap Medine yahudilerinedir. Çünkü onlar din adamlarını itaat konusunda rab seviyesine çıkardılar. Başka alimlere göre ise bu hitap hem yahudilere, hem hristiyanlaradır. Rasulullah (s.a.s) Hırakl’e gönderdiği mektupta şöyle yazdırdı:
“Bismillahirrahmanirrahim!
Allah (c.c)’ın Rasulü Muhammed’den Rumun bü-yüğü Hırakl’e…
Hidayete uyanlara selam olsun! Ben seni İslama çağırıyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Müslüman ol ki Allah (c.c) senin ecrini iki kat versin. Eğer İslamdan yüz çevirirsen günahınla beraber hıristiyan çiftçilerin günahı da senin boynunadır.
“Ey Kitap ehli! Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, O’ na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun, deyin.” (Ali İmran: 64) (Müslim)
2 – “Allah (c.c)’tan başka birbirimizi rab olarak benimsememek üzere...” Yani; herhangi birimize, helali haram, haramı helal yapma konusunda tabi olup itaat etmeyelim. Bu Allah (c.c)’nun şu sözüne benzemektedir:
“Allah’ı bırakıp din adamlarını, rahiplerini....rab edindiler.” Yani; Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kılma konusunda onlara itaat ederek onları rab seviyesine çıkarttılar.
3 “Yüz çevirirlerse...” Yani; çağrılan şeylerden yüz çevirip kabul etmezlerse onlara “bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin” yani; biz müslümanız, İslam’ın hükümlerine boyun eğdik, Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetlerini ve fazlını kabul ettik. O’ndan başka hiç bir şeyi; ne İsa’yı ne Uzeyr’i ne de melekleri rab edinmeyiz. Çünkü onların hepsi de bizim gibi Allahın yarattığı birer varlıktır.Yine Allahın helalini haram haramını helal kılan rahiplerin bu yaptığını reddederiz. Eğer bu konuda onlara itaat edersek onları Allah’tan başka rab edinmiş oluruz.” (Kurtubi Tefsiri)
İbni Kesir, aşağıdaki ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Ey kitap ehli!... Müşterek olan söze gelin.” Ayetteki bu hitap; ehli kitap ve ona benzer kişileredir. Müşterek olan sözden kasıt; ikimizin de söylediği ve kabul ettiği adaletli sözdür. Sonra Allah (c.c) bu sözü açıklayarak şöyle buyuruyor:
“Birbirimizi rab edinmemek üzere…” Yani; ne puta ne haça ne tağuta ne ateşe ne de herhangi bir şeye tapmayalım. İbadeti sadece tek olan ve ortağı olmayan Allah’a has kılalım. Bu; bütün rasullerin ilk çağırdığı şeydir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Muhakkak biz her ümmete Allaha ibadet edin, tağuttan kaçının demesi için bir rasul gönderdik.” (Nahl:36)
Cureyc dedi ki:
“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Yani; Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda birbirimize itaat etmeyelim.”
İkrime ise; birbirimize secde etmeyelim, dedi.
“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Eğer bu adaletli sözü kabul etmeyip yüz çevirirlerse siz onlara, İslam üzerinde olduğunuzu ve Allah’ın hükümlerine uymaya devam ettiğinizi söyleyin.”
(Sonra İbni Kesir, Hırakl’e gönderilen mektubla ilgili hadisi zikretti) (İbn Kesir Tefsiri)
Şevkani bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Bu ayet; Mesih’i ve Uzeyr’i rab edinenlere bir azarlama, edindikleri bu ilahların kendileri gibi birer beşer olduğuna bir işaret ve aynı zamanda din konusunda, dinadamlarını taklid ederek helal dediklerini helal, haram dediklerini haram kabul edenler için bir alçaltmadır. Çünkü böyle yapan kişi taklit ettiği kişiyi rab edinmiş demektir. Şu ayetin manası da buna benzer.
“Allah’ı bırakıp, din adamlarını, rahiplerini...rab edindiler.” (Tevbe: 31) (Sonra Hırakl’e gönderilen mektupla ilgili hadisi zikretmeye başladı.)” (Şevkani-Fethul Kadir Tefsiri)
İşte bu ayeti kerimeyi ve müfessirlerin bu ayeti kerime hakkındaki sözlerini zikrettikten sonra anlaşılmaktadır ki bu ayeti kerime apaçık bir şekilde, şüpheye mahal bırakmadan, kulların canlarını ve mallarını koruyabilmeleri ve zahiren müslüman sayılabilmeleri için yapmaları gereken şeyleri anlatmaktadır. Ayete göre onlardan istenilen şey; yalnız Allah (c.c)’a ibadet etmek, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah’tan başka ibadet edilen sahte ilahlardan, tağutlardan ve rablerden beri olup uzak durmak, sadece Allah (c.c)’ın hükümlerine mu-hakeme olmak ve hiç bir şeyi bu konuda Allah (c.c)’a denk tutmamaktır.
Müfessirlerin bu ayeti tefsir ederken Rasulullah’ın Hırakl’e gönderdiği mektubu zikretmeleri, ayette istenilen şeyin; zahiren dünya ahkamını uygulamanın şart olduğuna ve kanla malı koruyan la ilahe illallah sözünün manasını açıklamasına apaçık bir delil olmasındandır. Şeriat, bir kavme, bir yerde; “Ey kitap ehli!… Müşterek olan söze gelin” diye emrediyor, başka bir yerde de bir kavme hitabederek; “insanlarla la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” diyorsa ve her iki yerdeki insanlar da aynı ise bu gösteriyor ki; ayetin ve hadisin manası birbirine uygundur. Buna göre kişiye ancak, hem ayetten hem de hadisten istenilen şey yerine getirildiğinde zahiren müslüman hükmü verilir, can ve mal ancak o zaman korunur. İnsanların kalbinden geçenlerin durumu ise Allah (c.c)’a aittir.
Ayetten ve hadisten istenilen ise; tevhide bağlanmak ve şirkin her çeşidini reddetmektir. Bu hem sözde hem amelde gerçekleşmelidir. Hem sözde hem de amelde şirki terkedip tevhide bağlanmak; itaat etmeyi, boyun eğmeyi, tabi olmayı, hüküm verme ve muhakeme olmayı sadece Allah (c.c)’a has kılmayı gerektirir. Yani; yalnız Allah (c.c)’ın kanunlarına ve şeriatine tabi olup bağlanmak, sadece Allah (c.c)’ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul etmek, Allah (c.c)’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal yapanların ise tağut olduğunu kabul edip onları reddetmek, tekfir etmek ve onları tekfir etmeyenleri de tekfir etmek, bütün gücü bu tağutları ortadan kaldırmak için harcamak ve küçük büyük her konuda Allah (c.c)’ın hükmünü tatbik etmektir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek sadece Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na kulluk etmenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf: 40)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt