_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Kader hükmünü icra ediyor.
"Sünnetullah" dediğimiz İlahi Kanunlar, biz farkında olsak da, olmasak da durmaksızın işliyor.
Tunus'ta ve Mısır'da yaşanan değişim, bu İlahi takdirin bir sonucudur.
Zaten "kader" dediğimiz şey; "Allah'ın bilgisi"nden ibaret değil mi?
Ezel ve ebed, evvel ve ahir olan yüce Allah, kuşatıcı bilgisi ve külli iradesiyle Sünnetullah dediğimiz İlahi Kanunlar çerçevesinde bütün mevcudata hükmediyor.
Mevcudatın varlığı, kainatın düzeni, hayatın işleyişi, hep Allah'ın koyduğu bu kanunlar doğrultusunda cereyan ediyor.
Bu kanunlardan biri de; zulmün abad (devamlı/kalıcı/sürekli/ilelebed) olmayacağıdır.
Bir toplumda; belki "küfür" sürekli olabilir, ama "zulüm" asla sürekli olamaz.
Devletleri küfürle yönetmek mümkündür, ama zülum üzere bir devleti ilanihaye yönetmek asla mümkün değildir.
Sünnetullah böyledir.
***
Şu ayet, gerçeği ne güzel özetliyor:
"Biz, zulümde ısrarcı olan nice beldeleri kırıp geçirdik ve ardından onların yerine başka bir toplum ikame ettik." Enbiya:11
Ehliyetsiz, liyakatsiz, hak ve hukuka riayet etmeyen idareciler tarafından yönetilen devletler, kısa zamanda zulmün kıskacında ezilmeye başlarlar.
Yönetimde yapılan her zulüm, aslında o yönetimin sonunu hazırlayan adımlardır.
Bir gün gelir o zulümler; zalimlerin başını yer.
Bu sebeple zulüm, küfürden eşeddir.
Bu yüzden zalimler, kafirlerden daha tehlikelidirler.
Her zalimde küfürden bir parça vardır.
Ama her kafir, zalim olmayabilir.
Çünkü kafir olmak, "adalet"e engel değildir.
Nice küfür ehli vardır ki, adaletle hareket etmiş, zulme karşı mücadele vermiştir.
Nice kafir devlet adamı da vardır ki, uzun yıllar ülkesini adaletle yönetebilmiştir.
Bunun en çarpıcı örneği, İran'daki Sasani Devleti hükümdarlarından Nüşirevan'dır.
Kendisi Müslüman olmadığı halde, ülkesini kırk sekiz sene boyunca adaletle yönetmiştir.
O, miladi 579'da vefat ettiğinde, Peygamber Efendimiz henüz sekiz yaşında bir çocuktu.
Nuşirevan'ın adaleti, İran ve Mezepotamya sınırlarını aşmış, Bizanslılara ve Arap toplumlarına kadar ulaşmıştı.
Peygamberlikle görevlendirildikten sonra Hz.Muhammed aleyhisselam, Nuşirevan'ın adaletini öven hadis-i şerifler irad buyurmuştur.
***
Ülkenin adı ne olursa olsun, bir yerde zulüm varsa o ülke eninde sonunda yıkılacaktır.
Bu ülke, Mısır gibi sözde şeriat'la yönetilen bir yer de olsa, değil mi ki zulümle yönetilmektedir, sonu yıkımdır.
Mısır'lıların dediği gibi, önemli olan "İslam'a göre hükmetmek değil, İslam'a göre hükmolunmaktır."
Hükmeden zalim olduktan sonra, kanunun "şeriat" olması neyi ifade eder ki?!
O "şeriat kanunu"; seçkinlere, aristokratlara, zenginlere, ağalara, paşalara işlemez.
Sadece garibanlara, yoksullara, kimsesizlere ve güçsüzlere uygulanır, onlara baskı ve korku aracı olarak kullanılır...
Bu uygulamanın adı; küfür değil, zulümdür.
Dün Tunus'ta, bugün Mısır'da yıkılışına şahit olduğumuz düzen; "küfür" değil, "zulüm" düzenidir.
Yarın, başka zalimler de bu İlahi kaderden kurtulamayacaklardır.
İnşaallah, yerlerine adaletli bir düzen kurulur.
Evet, Sünnetullah hükmünü icra ediyor.
M. Emin Parlaktürk
"Sünnetullah" dediğimiz İlahi Kanunlar, biz farkında olsak da, olmasak da durmaksızın işliyor.
Tunus'ta ve Mısır'da yaşanan değişim, bu İlahi takdirin bir sonucudur.
Zaten "kader" dediğimiz şey; "Allah'ın bilgisi"nden ibaret değil mi?
Ezel ve ebed, evvel ve ahir olan yüce Allah, kuşatıcı bilgisi ve külli iradesiyle Sünnetullah dediğimiz İlahi Kanunlar çerçevesinde bütün mevcudata hükmediyor.
Mevcudatın varlığı, kainatın düzeni, hayatın işleyişi, hep Allah'ın koyduğu bu kanunlar doğrultusunda cereyan ediyor.
Bu kanunlardan biri de; zulmün abad (devamlı/kalıcı/sürekli/ilelebed) olmayacağıdır.
Bir toplumda; belki "küfür" sürekli olabilir, ama "zulüm" asla sürekli olamaz.
Devletleri küfürle yönetmek mümkündür, ama zülum üzere bir devleti ilanihaye yönetmek asla mümkün değildir.
Sünnetullah böyledir.
***
Şu ayet, gerçeği ne güzel özetliyor:
"Biz, zulümde ısrarcı olan nice beldeleri kırıp geçirdik ve ardından onların yerine başka bir toplum ikame ettik." Enbiya:11
Ehliyetsiz, liyakatsiz, hak ve hukuka riayet etmeyen idareciler tarafından yönetilen devletler, kısa zamanda zulmün kıskacında ezilmeye başlarlar.
Yönetimde yapılan her zulüm, aslında o yönetimin sonunu hazırlayan adımlardır.
Bir gün gelir o zulümler; zalimlerin başını yer.
Bu sebeple zulüm, küfürden eşeddir.
Bu yüzden zalimler, kafirlerden daha tehlikelidirler.
Her zalimde küfürden bir parça vardır.
Ama her kafir, zalim olmayabilir.
Çünkü kafir olmak, "adalet"e engel değildir.
Nice küfür ehli vardır ki, adaletle hareket etmiş, zulme karşı mücadele vermiştir.
Nice kafir devlet adamı da vardır ki, uzun yıllar ülkesini adaletle yönetebilmiştir.
Bunun en çarpıcı örneği, İran'daki Sasani Devleti hükümdarlarından Nüşirevan'dır.
Kendisi Müslüman olmadığı halde, ülkesini kırk sekiz sene boyunca adaletle yönetmiştir.
O, miladi 579'da vefat ettiğinde, Peygamber Efendimiz henüz sekiz yaşında bir çocuktu.
Nuşirevan'ın adaleti, İran ve Mezepotamya sınırlarını aşmış, Bizanslılara ve Arap toplumlarına kadar ulaşmıştı.
Peygamberlikle görevlendirildikten sonra Hz.Muhammed aleyhisselam, Nuşirevan'ın adaletini öven hadis-i şerifler irad buyurmuştur.
***
Ülkenin adı ne olursa olsun, bir yerde zulüm varsa o ülke eninde sonunda yıkılacaktır.
Bu ülke, Mısır gibi sözde şeriat'la yönetilen bir yer de olsa, değil mi ki zulümle yönetilmektedir, sonu yıkımdır.
Mısır'lıların dediği gibi, önemli olan "İslam'a göre hükmetmek değil, İslam'a göre hükmolunmaktır."
Hükmeden zalim olduktan sonra, kanunun "şeriat" olması neyi ifade eder ki?!
O "şeriat kanunu"; seçkinlere, aristokratlara, zenginlere, ağalara, paşalara işlemez.
Sadece garibanlara, yoksullara, kimsesizlere ve güçsüzlere uygulanır, onlara baskı ve korku aracı olarak kullanılır...
Bu uygulamanın adı; küfür değil, zulümdür.
Dün Tunus'ta, bugün Mısır'da yıkılışına şahit olduğumuz düzen; "küfür" değil, "zulüm" düzenidir.
Yarın, başka zalimler de bu İlahi kaderden kurtulamayacaklardır.
İnşaallah, yerlerine adaletli bir düzen kurulur.
Evet, Sünnetullah hükmünü icra ediyor.
M. Emin Parlaktürk