Seyrimiz esnasında, bazen ibadetlerden aldığımız haz, bazen de günahlarımızdan ötürü duyduğumuz pişmanlık nedeniyle gözlerimizden güzel yaşlar akıtırız. Fakat nefsimiz bu gözyaşlarını başkalarının da görmesini ister. Hani “yolda ilerlememizin bir nişanesi”(!) olarak.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde ümmeti için en çok “küçük şirk”ten korktuğunu söylüyor; “Onlar güneşe, aya tapmazlar ama amelleri ile gösteriş yaparlar” diyor. Yani Peygamber Efendimizin (s.a.v) bizim için en çok korktuğu kalbÎ hastalık “ riya” yani “küçük şirk”tir.
Güzel amellerimizden aldığımız zevk için ağlayalım fakat bu bizi gösterişe götürmesin. Yaptıklarımızı Allah için yapmaya, sakındıklarımızdan da Allah için sakınmaya çalışalım. Yani ihlaslı olalım. Hani yarın hesap gününde Rabbimiz bize “Amelini kimin için yaptıysan git mükafatını ondan iste!” demesin.
Bunlar ne kadar korkunç durumlar düşünebiliyor musunuz?
Ortada yapılmış çok güzel bir iş, bir davranış, bir ibadet var; birine sadaka vermek, iyilikte bulunmak veya ibadetin verdiği lezzetten gözyaşı dökmek gibi... Fakat o sırada başkasına da gösterme, onay, övgü bekleme söz konusu olduğu için ihlasımızı kaybetmişiz, şirke düşmüşüz, Allah korusun.
Bazen çoğumuz cennete gitme ümidiyle yaşarız, sonra bir gün bi de bakarız ki sevdiğimiz insan veya nesnelerle Allah’a ortak koşuyoruz, hayatımızı Rabbimizin razı olduğu gibi yaşamıyoruz.
Biz neyimize güveniyoruz ki!
Hem, kamil bir insanla Rabbimizin yollarında yürüyerek gönlümüzü huzura kovuşturmak varken; kendi nefsimize tapmak... Allah korusun.
Peki insan Rabbine şirk koştuğunu nasıl anlayacak?
Yaptığı güzel işi başka kulların da bilmesi, Allah’ın bilmesinden daha önemliyse, aynı derecede önemliyse veya daha önemliyse, Allah adına yaptığı güzel işin mükafatını başka insanlardan bekliyorsa tehlike var demektir.
Allah (c.c.) bizi her türlü kalbî hastalıktan haberdar edip felaketlerinden korusun.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde ümmeti için en çok “küçük şirk”ten korktuğunu söylüyor; “Onlar güneşe, aya tapmazlar ama amelleri ile gösteriş yaparlar” diyor. Yani Peygamber Efendimizin (s.a.v) bizim için en çok korktuğu kalbÎ hastalık “ riya” yani “küçük şirk”tir.
Güzel amellerimizden aldığımız zevk için ağlayalım fakat bu bizi gösterişe götürmesin. Yaptıklarımızı Allah için yapmaya, sakındıklarımızdan da Allah için sakınmaya çalışalım. Yani ihlaslı olalım. Hani yarın hesap gününde Rabbimiz bize “Amelini kimin için yaptıysan git mükafatını ondan iste!” demesin.
Bunlar ne kadar korkunç durumlar düşünebiliyor musunuz?
Ortada yapılmış çok güzel bir iş, bir davranış, bir ibadet var; birine sadaka vermek, iyilikte bulunmak veya ibadetin verdiği lezzetten gözyaşı dökmek gibi... Fakat o sırada başkasına da gösterme, onay, övgü bekleme söz konusu olduğu için ihlasımızı kaybetmişiz, şirke düşmüşüz, Allah korusun.
Bazen çoğumuz cennete gitme ümidiyle yaşarız, sonra bir gün bi de bakarız ki sevdiğimiz insan veya nesnelerle Allah’a ortak koşuyoruz, hayatımızı Rabbimizin razı olduğu gibi yaşamıyoruz.
Biz neyimize güveniyoruz ki!
Hem, kamil bir insanla Rabbimizin yollarında yürüyerek gönlümüzü huzura kovuşturmak varken; kendi nefsimize tapmak... Allah korusun.
Peki insan Rabbine şirk koştuğunu nasıl anlayacak?
Yaptığı güzel işi başka kulların da bilmesi, Allah’ın bilmesinden daha önemliyse, aynı derecede önemliyse veya daha önemliyse, Allah adına yaptığı güzel işin mükafatını başka insanlardan bekliyorsa tehlike var demektir.
Allah (c.c.) bizi her türlü kalbî hastalıktan haberdar edip felaketlerinden korusun.