YOL GÖSTERİCİ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eyl 2008
- Mesajlar
- 99
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 68
O, yuvarlak, kavanoz gibi bir akvaryumun içinde, küçük kırmızı bir balıktı… Bir gelin gibi tül kuyruğunu salına salına dolaşıyor, akvaryumun dibindeki bitkilerin tadına bakıyordu. Zaman zaman yukarıdan ufak lezzetli yiyecek taneleri süzüle süzüle iniyor, o da bunları iştahla yiyordu. Ne kadar lezzetliydi onlar… Nereden geldiğini bilmiyordu… Sanki yukarıdan yağıyormuş gibiydi… ‘’aman canım’’ dedi kendi kendine… ‘’Nereden geldiğinin ne önemi var? Önemli olan, lezzetli oluşu ve karnımın doyuyor olması…’’
Suyun içinde zaman geçmek bilmiyordu sanki… Akvaryumun her karışını avucunun içi gibi ezberlemişti. Ve canı çok sıkılıyordu. Zaman zaman akvaryumdaki diğer balıklar ile oynuyor fakat bu bile onun sıkıntısını geçirmiyordu… Diğer balıklar yukarıdan yağan yiyecek taneleri için birbirleri ile kavga ediyorlardı. ‘’Ne aptalca…’’ dedi kendi kendine… ‘’Sonuçta hepimize yetecek kadar yiyecek yağıyor yukarıdan… Hepimiz bir şekilde doyuyoruz…’’ O bu şiddete bir anlam veremiyordu.
Akvaryumdaki diğer balıklar ondan daha iri ve güçlüydüler. Zaman zaman yemek için ağzına aldığı yiyecek tanesini atlayıp kapıyorlar ve itiraz ederse, onu hırpalıyorlardı. Artık bu akvaryum onun için çekilmez bir çile olmuştu. Boğuluyordu sanki… ‘’Buradan kurtulmalıyım…’’ diye düşündü kendi kendine. Fakat akvaryumun neresine giderse gitsin, önüne camdan bir engel çıkıyordu. Ve her seferinde başını cama çarpıp, geri dönüyordu.
Sonra bir şey geldi aklına. Yukarıdan yiyeceklerin yağdığı yerden mutlaka bir çıkış olmalıydı. Öyle ya, içeri bir şeyler giriyorsa, bir şeyler de çıkabilmeliydi. Demek ki bir yol vardı… Hızla yukarı doğru yüzdü. Evet yanılmamıştı… Burada cam bir engel yoktu… Fakat o da ne? Birden nefes alamadığını hissetti. Gözleri karardı, başı dönmeye başladı. Boğulur gibi oldu ve tekrar suyun içine soktu başını… Şaşırmıştı… Akvaryumun dışındaki ortam onun için öldürücüydü… Hâlbuki o buradan kurtulabilmeyi umut etmişti… Ne yazık ki o vahşi, saldırgan balıkların yanında yaşamak zorundaydı. İstese de, İstemese de…
Artık onların yanına fazla yaklaşmıyor, yalnız kalmayı ve düşünmeyi tercih ediyordu. ‘’Demek ki bu beğenmediğim ortam, benim yaşayabilmem için tek seçenek… Ve sanırım aslında beni buraya koyan her kimse, yaşayabileceğim tek ortam olduğu için beni buraya koydu… Dış ortamın öldürücü etkisinden beni korumak için… Sanırım yukarıdan yağan yiyecekler de kendi kendine yağmıyor. Beni buraya koyan kimse onları yukarıdan atıyor’’ diye düşündü.
İşte o vakit, kendisini yaşaması için buraya koyan kimseyi düşündü. Ve neden onu beslediğini, hayatta kalması ve dışarıdaki ortamdan zarar görmemesi için onu koruduğunu ve acaba tüm bunların karşılığında benden ne bekliyor diye düşündü. Artık etrafındaki balıkların saldırganlığı onu fazla üzmüyordu… Çünkü biliyordu ki, kendisini tüm tehlikelere karşı koruyan ve doyuran bir sahibi var. Ona tüm yaptıkları için teşekkür etmek istedi. Ama ona nasıl ulaşabilirdi ki? Aralarında aşılması güç bir engel vardı. Camdan bir kavanozun içersindeydi dışarıdaki ortam onun için öldürücüydü. Onu görebilmeyi, ona dokunabilmeyi, ufacık dudakları ile ona bir öpücük kondurmayı o kadar çok istiyordu ki… Zaman zaman akvaryumun camına başını dayayarak dışarıda ne olup bittiğini ve sahibini görebilmeyi ümitsizce bekliyordu.
Artık yemek yemiyor, yalnızca düşünüyordu. Etrafındaki balıklar, onun yemediği yemleri afiyetle yiyip, onunla aptal diye alay ediyorlardı. Ama o bunları umursamıyordu. Onun bir tek düşüncesi vardı sahibinin yanında olmak… Ve bu düşünce ile bir gün, yukarıdan yemek parçaları yağarken, hızla akvaryumdan dışarı sıçradı, kendisine yem atana dokunabilmek için… Bu öyle bir sıçrayıştı ki, bir anda kendisini alışık olmadığı bir ortamda buldu.
Nefes alamıyordu. Akvaryumun üzerinde durduğu masanın üzerinde çırpınıp duruyordu. Ölmek üzereydi… Etrafına şöyle bir baktı… Burası içinde bulunduğu akvaryumdan farklı bir yerdi… Oysa o uzun zamandır, küçücük bir akvaryumun içinde hapsolduğu için, tüm dünyanın o akvaryumdan ibaret olduğunu sanıyordu… Şaşırdı…
Sonra birden bir elin kendisini yattığı yerden kaldırdığını fark etti. Bu sahibim olmalı diye düşündü. Ve teşekkür için, o küçük dudaklarını uzatıp onun eline küçük bir öpücük kondurdu. Ve sonra hareketsiz kaldı… Ölmüştü…
Eğer yaşadığımız bu dünyayı çok büyük sanıyorsanız, bilin ki yanılıyorsunuz… Dünya eğer küre şeklinde bir akvaryum ise, bizler içindeki o küçük balıklarız… Ve bu akvaryumun dışında çok büyük bir dünya var…
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz! RAHMAN SURESİ 33.
Yaşadığımız hayata bir balığın gözü ile bakabilseydik,… O küçücük akvaryumun içinde, ne kadar aciz varlıklar olduğumuzu fark edip birbirimizi yiyeceğimize, bizi yaşamamız için bu dünyaya yerleştiren, bizi görünmez bir cam ile koruyan ve bizi doyuran sahibimize minnet duyardık. Ve ona küçük bir teşekkür öpücüğü için, ölümü bile göze alabilirdik…
Ey insan, sen Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda O'na kavuşacaksın!
İNŞİKAK SURESİ 6.
ALLAH YAR VE YOLDAŞINIZ OLSUN.
(AKIN ÖRSMEN 29.9.2008)
YOL GÖSTERİCİ
Suyun içinde zaman geçmek bilmiyordu sanki… Akvaryumun her karışını avucunun içi gibi ezberlemişti. Ve canı çok sıkılıyordu. Zaman zaman akvaryumdaki diğer balıklar ile oynuyor fakat bu bile onun sıkıntısını geçirmiyordu… Diğer balıklar yukarıdan yağan yiyecek taneleri için birbirleri ile kavga ediyorlardı. ‘’Ne aptalca…’’ dedi kendi kendine… ‘’Sonuçta hepimize yetecek kadar yiyecek yağıyor yukarıdan… Hepimiz bir şekilde doyuyoruz…’’ O bu şiddete bir anlam veremiyordu.
Akvaryumdaki diğer balıklar ondan daha iri ve güçlüydüler. Zaman zaman yemek için ağzına aldığı yiyecek tanesini atlayıp kapıyorlar ve itiraz ederse, onu hırpalıyorlardı. Artık bu akvaryum onun için çekilmez bir çile olmuştu. Boğuluyordu sanki… ‘’Buradan kurtulmalıyım…’’ diye düşündü kendi kendine. Fakat akvaryumun neresine giderse gitsin, önüne camdan bir engel çıkıyordu. Ve her seferinde başını cama çarpıp, geri dönüyordu.
Sonra bir şey geldi aklına. Yukarıdan yiyeceklerin yağdığı yerden mutlaka bir çıkış olmalıydı. Öyle ya, içeri bir şeyler giriyorsa, bir şeyler de çıkabilmeliydi. Demek ki bir yol vardı… Hızla yukarı doğru yüzdü. Evet yanılmamıştı… Burada cam bir engel yoktu… Fakat o da ne? Birden nefes alamadığını hissetti. Gözleri karardı, başı dönmeye başladı. Boğulur gibi oldu ve tekrar suyun içine soktu başını… Şaşırmıştı… Akvaryumun dışındaki ortam onun için öldürücüydü… Hâlbuki o buradan kurtulabilmeyi umut etmişti… Ne yazık ki o vahşi, saldırgan balıkların yanında yaşamak zorundaydı. İstese de, İstemese de…
Artık onların yanına fazla yaklaşmıyor, yalnız kalmayı ve düşünmeyi tercih ediyordu. ‘’Demek ki bu beğenmediğim ortam, benim yaşayabilmem için tek seçenek… Ve sanırım aslında beni buraya koyan her kimse, yaşayabileceğim tek ortam olduğu için beni buraya koydu… Dış ortamın öldürücü etkisinden beni korumak için… Sanırım yukarıdan yağan yiyecekler de kendi kendine yağmıyor. Beni buraya koyan kimse onları yukarıdan atıyor’’ diye düşündü.
İşte o vakit, kendisini yaşaması için buraya koyan kimseyi düşündü. Ve neden onu beslediğini, hayatta kalması ve dışarıdaki ortamdan zarar görmemesi için onu koruduğunu ve acaba tüm bunların karşılığında benden ne bekliyor diye düşündü. Artık etrafındaki balıkların saldırganlığı onu fazla üzmüyordu… Çünkü biliyordu ki, kendisini tüm tehlikelere karşı koruyan ve doyuran bir sahibi var. Ona tüm yaptıkları için teşekkür etmek istedi. Ama ona nasıl ulaşabilirdi ki? Aralarında aşılması güç bir engel vardı. Camdan bir kavanozun içersindeydi dışarıdaki ortam onun için öldürücüydü. Onu görebilmeyi, ona dokunabilmeyi, ufacık dudakları ile ona bir öpücük kondurmayı o kadar çok istiyordu ki… Zaman zaman akvaryumun camına başını dayayarak dışarıda ne olup bittiğini ve sahibini görebilmeyi ümitsizce bekliyordu.
Artık yemek yemiyor, yalnızca düşünüyordu. Etrafındaki balıklar, onun yemediği yemleri afiyetle yiyip, onunla aptal diye alay ediyorlardı. Ama o bunları umursamıyordu. Onun bir tek düşüncesi vardı sahibinin yanında olmak… Ve bu düşünce ile bir gün, yukarıdan yemek parçaları yağarken, hızla akvaryumdan dışarı sıçradı, kendisine yem atana dokunabilmek için… Bu öyle bir sıçrayıştı ki, bir anda kendisini alışık olmadığı bir ortamda buldu.
Nefes alamıyordu. Akvaryumun üzerinde durduğu masanın üzerinde çırpınıp duruyordu. Ölmek üzereydi… Etrafına şöyle bir baktı… Burası içinde bulunduğu akvaryumdan farklı bir yerdi… Oysa o uzun zamandır, küçücük bir akvaryumun içinde hapsolduğu için, tüm dünyanın o akvaryumdan ibaret olduğunu sanıyordu… Şaşırdı…
Sonra birden bir elin kendisini yattığı yerden kaldırdığını fark etti. Bu sahibim olmalı diye düşündü. Ve teşekkür için, o küçük dudaklarını uzatıp onun eline küçük bir öpücük kondurdu. Ve sonra hareketsiz kaldı… Ölmüştü…
Eğer yaşadığımız bu dünyayı çok büyük sanıyorsanız, bilin ki yanılıyorsunuz… Dünya eğer küre şeklinde bir akvaryum ise, bizler içindeki o küçük balıklarız… Ve bu akvaryumun dışında çok büyük bir dünya var…
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz! RAHMAN SURESİ 33.
Yaşadığımız hayata bir balığın gözü ile bakabilseydik,… O küçücük akvaryumun içinde, ne kadar aciz varlıklar olduğumuzu fark edip birbirimizi yiyeceğimize, bizi yaşamamız için bu dünyaya yerleştiren, bizi görünmez bir cam ile koruyan ve bizi doyuran sahibimize minnet duyardık. Ve ona küçük bir teşekkür öpücüğü için, ölümü bile göze alabilirdik…
Ey insan, sen Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda O'na kavuşacaksın!
İNŞİKAK SURESİ 6.
ALLAH YAR VE YOLDAŞINIZ OLSUN.
(AKIN ÖRSMEN 29.9.2008)
YOL GÖSTERİCİ