ÇOCUK KRAL: MUKADDES ÇOCUK
Mukaddes çocuk arketipi, hepimizin içinde güçlü bir akım olarak bulunmaktadır. Hatta bu arketipe doğuştan sahib olduğumuz bile söylenebilir. Birçok değişik ad almakta ve değişik psikoloji okullarınca farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Psikologlar, genellikle bu arketipi suçlu bulur ve sonuçta danışanlarını (psikoloğa gidenleri) ondan kurtarmaya çalışırlar. Oysa önemli olan, Mukaddes Çocuğun, olgunlaşmamış erkekliğin temel bir yapısı olarak bizlerde bulunduğunu görebilmektir.
Bu arketipi yaşatan çocuk, içinde derin bir enerjinin şuurdışından şuura doğru ilerlediğini hissetmektedir sanki. Farklılıklar kaybolmakta, tüm zıdlar "aşkın" dünya düzeni içinde biraraya getirilmektedir. Fakat bu yeni psikolojik hayat, nazik ve kırılgandır. Çünkü saldırıya uğrama ihtimali yüksektir ve korunması gerekir. Hem her zaman güçlü, kâinatın merkezi hem de aynı zamanda çaresiz ve zayıf.. Aslında bu, bebeklerin gerçekten yaşadığı bir durumdur.
İçimizdeki Mukaddes Çocuk, hayatın kaynağıdır ve büyülü, güç verici hususiyetlere sahibtir. Kalbimizi genç tutan, bizi yenileyen, budur.
Aksiyon adamı, sanatçı, idareci veya öğretmen olsun, liderlik kapasitesi olan herkes, içindeki ibdâcı, üretici ve neşeli çocukla bağ kurmak zorundadır. Böylece tüm potansiyelini açığa vurmuş ve kendisini, dâvâsını, verimliliğini geliştirmiş olacaktır. Bu arketiple aramızda kurulan bağlantı, bir kenara atılmışlık, sıkıntılı olma duygularından uzak kalmamızı sağlayacak ve etrafımızdaki insanî potansiyellerin bolluğunu görmemizi sağlayacaktır.
Mukaddes Çocuğa tam olarak ulaşabilmek için, onun varlığını kabul etmeli ama onunla aynîleşmemeliyiz.
Terapistlerin sık sık, danışanlarındaki devâsâ Benliği değersizleştirdiğini söyledik. Bu, danışanların Mukaddes Çocuktan hissî ve zihnî bir uzaklığa sahib olabilmeleri için yapılıyor ama bizler, en azından terapiye gelenler arasında, üreticilikleriyle aynîleşen çok fazla erkekle karşılaşmadık. Daha ziyâde onunla ilişkiye geçme ihtiyacındaydılar. Biz erkeklerdeki yüceliği yüreklendirmek istiyoruz. Hırsı kamçılamak istiyoruz. Kimsenin gri-normal olmayı gerçekten istediğine inanmıyoruz. Çoğunlukla normalin târifi, ortalama (vasat) olandır. Bize öyle geliyor ki, ortalama (mediocre) olanın yükselişinin karakterize ettiği normallik belâsına takılmış bir çağda yaşıyoruz. Sürekli olarak, danışanlardaki devâsâ Benliğin "ışıltı"larını değersizleştiren terapistler, asıl kendilerini kendi Mukaddes Çocuklarından ayırmaktalar. Danışanlarındaki güzellik ve canlılığı, üreticilik ve hayat doluluğu kıskanmaktalar.
Antik Romalılar, her insanın, "genius" (dehâ?) dedikleri doğuştan gelen bir koruyucu ruhla doğduğuna inanırlardı. Roma`da doğumgünü partileri, şahsı değil, o şahısla dünyaya gelen mukaddes varlığı yüceltmek için yapılırdı. Romalılar; insanın müziğinin, sanatının, siyasî dehâsının, cesur hareketlerinin kaynağının o insanın Ego`su olmadığını biliyorlardı. Bu kaynak, insan Benliğinin bir parçası olan Mukaddes Çocuktu.
Minik Tiran: Olgunlaşmamış "Mukaddes Çocuğun" ifrad kutbu... Kâinatın merkezi olduğunu hisseder. Onun için başkaları, daima güçlü olma ihtiyaç ve arzusunu giderdiği sürece vardır. Böyle bir çocuk, annesini onu beslemesi, öpmesi, ilgi göstermesi için çağırır ama, yemeği geldiğinde meselâ, ya geç geldiği ya sıcak ya soğuk ya tatlı ya tuzlu olduğu için onu beğenmez, yemeği döker, kaşığı fırlatır, çılgınca bağırıp çağırır. Kendini "haklı" buluyorsa, yemek veya yememek o kadar önemli değildir. Ve aç kalarak varlığına da zarar verebilir.
Minik Tiran, kâinatın merkezi olmadığını ve kâinatın onun her ihtiyacını, daha doğrusu ilâhlık iddialarını karşılamak için varolmadığını öğrenmek zorundadır. Kâinat onu besleyip büyütecektir ama ilâh olarak değil. Minik Tiran, olgunlaşmamış "Kral" vasıtasıyla, yetişkinlikte de hâkim olan bir arketipik tesir olarak varlığını sürdürebilir. Hepimiz, yıldızı parlamaya başlamışken kendi kuyusunu kazan ümid vaadeden lideri biliriz. Bu kişi, kendi başarısını sabote eder ve yere çalar. Allah, çok gururlu, talebkâr ve kibirli ölümlülerin daima ayağını kaydırmıştır.
Biz erkekler, yükselip daha çok otorite ve güç kazandıkça, kendimize zarar verme riskimiz de o kadar artar. Sadece "evet efendim"ciyi isteyen, ne olup bittiğini öğrenmek istemeyen patron, kurmaylarının nasihatlarını duymak istemeyen başkan, hepsi körükörüne düşüşlerini hazırlayan Minik Tiran`ın hükmü altındadır.
İçinde olduğu insana saldıran Minik Tiran, mükemmeliyetçidir; kendisinin yapamayacağı şeyleri ondan, içinde olduğu erkekten ister. Ve içindeki bebeğin taleblerini yerine getiremezse kendi kendine öfkelenir. Tiran, misafir olduğu bu erkeğe daha iyi ve daha fazla performans göstermesi için baskı yapar ve ne üretirse üretsin asla tatmin olmaz. Şanssız adam, içindeki iki yaşındaki bebeğin esiri olur; bahsettiğimiz anne gibi. O, daha fazla maddiyata sahib olmalıdır. Yanlış yapmamalıdır. Ve neticede, hasta düşer, ülser olur veya kalb krizi geçirir bu zavallı.
Ülkesinin veya şirketinin selâmeti veya felâketiyle ilgilenmek yerine, kendi devâsâlığıyla, içindeki talebkâr "ilâh" ile aynîleşen lider yahut patron, neticede kendi ülkesini, kendi şirketini batırır. Çünkü, bir taraftan da, parmağını kımıldatmak ve sorumluluk almaktansa, ona doğru akan herşeye sahib olmak istemekte, kendisine hayran olunmasını beklemektedir. Kendisini çok güçlü ve önemli biri gibi hayâl etmektedir.
Âciz Prens: Olgunlaşmamış "Mukaddes Çocuğun" tefrid kutbu... Âciz Prensin hâkimiyetindeki erkek çocuk (ve yetişkin erkeğin) şahsiyeti gelişmemiştir, yaşama sevinci yoktur ve çok az inisiyatif sahibidir. Bu çocuk nazlanarak büyümek ister, etrafındakileri sessizliği veya çaresizlikten şikâyet edip sızlanması ile kontrol altına alır.
Çocukların oyunlarına çok az katılır; çok az arkadaşı vardır; okulda başarılı değildir; çoğunlukla hastalık hastasıdır.
Ne var ki, kardeşlerine yönelttiği zehir gibi sözleri, yaralayıcı alayları, onların duygularını hünerlice yönlendirmesi, bu çaresizliğin bir çeşit ikiyüzlülük olduğunu açığa çıkarır. Anababasını, kendisinin hayatın zavallı bir kurbanı olduğuna ve başkalarının ona saldırdığına inandırmıştır.
Âciz Prens, Minin Tiran`ın karşı kutubtaki karşılığıdır. Tiran`ın sinir krizlerini çok ender sergilediği için onun tahtı daha zor farkedilir. Tüm iki kutublu bozukluklarda olduğu gibi, bir uçtaki Ego, bazen diğer uca sıçrar. Çocuk, tiranik patlamalardan bunalımlı bir pasifliğe veya görünür bir zayıflıktan öfkeli dışavurmalara geçecektir.
Mukaddes çocuk arketipi, hepimizin içinde güçlü bir akım olarak bulunmaktadır. Hatta bu arketipe doğuştan sahib olduğumuz bile söylenebilir. Birçok değişik ad almakta ve değişik psikoloji okullarınca farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Psikologlar, genellikle bu arketipi suçlu bulur ve sonuçta danışanlarını (psikoloğa gidenleri) ondan kurtarmaya çalışırlar. Oysa önemli olan, Mukaddes Çocuğun, olgunlaşmamış erkekliğin temel bir yapısı olarak bizlerde bulunduğunu görebilmektir.
Bu arketipi yaşatan çocuk, içinde derin bir enerjinin şuurdışından şuura doğru ilerlediğini hissetmektedir sanki. Farklılıklar kaybolmakta, tüm zıdlar "aşkın" dünya düzeni içinde biraraya getirilmektedir. Fakat bu yeni psikolojik hayat, nazik ve kırılgandır. Çünkü saldırıya uğrama ihtimali yüksektir ve korunması gerekir. Hem her zaman güçlü, kâinatın merkezi hem de aynı zamanda çaresiz ve zayıf.. Aslında bu, bebeklerin gerçekten yaşadığı bir durumdur.
İçimizdeki Mukaddes Çocuk, hayatın kaynağıdır ve büyülü, güç verici hususiyetlere sahibtir. Kalbimizi genç tutan, bizi yenileyen, budur.
Aksiyon adamı, sanatçı, idareci veya öğretmen olsun, liderlik kapasitesi olan herkes, içindeki ibdâcı, üretici ve neşeli çocukla bağ kurmak zorundadır. Böylece tüm potansiyelini açığa vurmuş ve kendisini, dâvâsını, verimliliğini geliştirmiş olacaktır. Bu arketiple aramızda kurulan bağlantı, bir kenara atılmışlık, sıkıntılı olma duygularından uzak kalmamızı sağlayacak ve etrafımızdaki insanî potansiyellerin bolluğunu görmemizi sağlayacaktır.
Mukaddes Çocuğa tam olarak ulaşabilmek için, onun varlığını kabul etmeli ama onunla aynîleşmemeliyiz.
Terapistlerin sık sık, danışanlarındaki devâsâ Benliği değersizleştirdiğini söyledik. Bu, danışanların Mukaddes Çocuktan hissî ve zihnî bir uzaklığa sahib olabilmeleri için yapılıyor ama bizler, en azından terapiye gelenler arasında, üreticilikleriyle aynîleşen çok fazla erkekle karşılaşmadık. Daha ziyâde onunla ilişkiye geçme ihtiyacındaydılar. Biz erkeklerdeki yüceliği yüreklendirmek istiyoruz. Hırsı kamçılamak istiyoruz. Kimsenin gri-normal olmayı gerçekten istediğine inanmıyoruz. Çoğunlukla normalin târifi, ortalama (vasat) olandır. Bize öyle geliyor ki, ortalama (mediocre) olanın yükselişinin karakterize ettiği normallik belâsına takılmış bir çağda yaşıyoruz. Sürekli olarak, danışanlardaki devâsâ Benliğin "ışıltı"larını değersizleştiren terapistler, asıl kendilerini kendi Mukaddes Çocuklarından ayırmaktalar. Danışanlarındaki güzellik ve canlılığı, üreticilik ve hayat doluluğu kıskanmaktalar.
Antik Romalılar, her insanın, "genius" (dehâ?) dedikleri doğuştan gelen bir koruyucu ruhla doğduğuna inanırlardı. Roma`da doğumgünü partileri, şahsı değil, o şahısla dünyaya gelen mukaddes varlığı yüceltmek için yapılırdı. Romalılar; insanın müziğinin, sanatının, siyasî dehâsının, cesur hareketlerinin kaynağının o insanın Ego`su olmadığını biliyorlardı. Bu kaynak, insan Benliğinin bir parçası olan Mukaddes Çocuktu.
Minik Tiran: Olgunlaşmamış "Mukaddes Çocuğun" ifrad kutbu... Kâinatın merkezi olduğunu hisseder. Onun için başkaları, daima güçlü olma ihtiyaç ve arzusunu giderdiği sürece vardır. Böyle bir çocuk, annesini onu beslemesi, öpmesi, ilgi göstermesi için çağırır ama, yemeği geldiğinde meselâ, ya geç geldiği ya sıcak ya soğuk ya tatlı ya tuzlu olduğu için onu beğenmez, yemeği döker, kaşığı fırlatır, çılgınca bağırıp çağırır. Kendini "haklı" buluyorsa, yemek veya yememek o kadar önemli değildir. Ve aç kalarak varlığına da zarar verebilir.
Minik Tiran, kâinatın merkezi olmadığını ve kâinatın onun her ihtiyacını, daha doğrusu ilâhlık iddialarını karşılamak için varolmadığını öğrenmek zorundadır. Kâinat onu besleyip büyütecektir ama ilâh olarak değil. Minik Tiran, olgunlaşmamış "Kral" vasıtasıyla, yetişkinlikte de hâkim olan bir arketipik tesir olarak varlığını sürdürebilir. Hepimiz, yıldızı parlamaya başlamışken kendi kuyusunu kazan ümid vaadeden lideri biliriz. Bu kişi, kendi başarısını sabote eder ve yere çalar. Allah, çok gururlu, talebkâr ve kibirli ölümlülerin daima ayağını kaydırmıştır.
Biz erkekler, yükselip daha çok otorite ve güç kazandıkça, kendimize zarar verme riskimiz de o kadar artar. Sadece "evet efendim"ciyi isteyen, ne olup bittiğini öğrenmek istemeyen patron, kurmaylarının nasihatlarını duymak istemeyen başkan, hepsi körükörüne düşüşlerini hazırlayan Minik Tiran`ın hükmü altındadır.
İçinde olduğu insana saldıran Minik Tiran, mükemmeliyetçidir; kendisinin yapamayacağı şeyleri ondan, içinde olduğu erkekten ister. Ve içindeki bebeğin taleblerini yerine getiremezse kendi kendine öfkelenir. Tiran, misafir olduğu bu erkeğe daha iyi ve daha fazla performans göstermesi için baskı yapar ve ne üretirse üretsin asla tatmin olmaz. Şanssız adam, içindeki iki yaşındaki bebeğin esiri olur; bahsettiğimiz anne gibi. O, daha fazla maddiyata sahib olmalıdır. Yanlış yapmamalıdır. Ve neticede, hasta düşer, ülser olur veya kalb krizi geçirir bu zavallı.
Ülkesinin veya şirketinin selâmeti veya felâketiyle ilgilenmek yerine, kendi devâsâlığıyla, içindeki talebkâr "ilâh" ile aynîleşen lider yahut patron, neticede kendi ülkesini, kendi şirketini batırır. Çünkü, bir taraftan da, parmağını kımıldatmak ve sorumluluk almaktansa, ona doğru akan herşeye sahib olmak istemekte, kendisine hayran olunmasını beklemektedir. Kendisini çok güçlü ve önemli biri gibi hayâl etmektedir.
Âciz Prens: Olgunlaşmamış "Mukaddes Çocuğun" tefrid kutbu... Âciz Prensin hâkimiyetindeki erkek çocuk (ve yetişkin erkeğin) şahsiyeti gelişmemiştir, yaşama sevinci yoktur ve çok az inisiyatif sahibidir. Bu çocuk nazlanarak büyümek ister, etrafındakileri sessizliği veya çaresizlikten şikâyet edip sızlanması ile kontrol altına alır.
Çocukların oyunlarına çok az katılır; çok az arkadaşı vardır; okulda başarılı değildir; çoğunlukla hastalık hastasıdır.
Ne var ki, kardeşlerine yönelttiği zehir gibi sözleri, yaralayıcı alayları, onların duygularını hünerlice yönlendirmesi, bu çaresizliğin bir çeşit ikiyüzlülük olduğunu açığa çıkarır. Anababasını, kendisinin hayatın zavallı bir kurbanı olduğuna ve başkalarının ona saldırdığına inandırmıştır.
Âciz Prens, Minin Tiran`ın karşı kutubtaki karşılığıdır. Tiran`ın sinir krizlerini çok ender sergilediği için onun tahtı daha zor farkedilir. Tüm iki kutublu bozukluklarda olduğu gibi, bir uçtaki Ego, bazen diğer uca sıçrar. Çocuk, tiranik patlamalardan bunalımlı bir pasifliğe veya görünür bir zayıflıktan öfkeli dışavurmalara geçecektir.