Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kötü huylar (1 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Kıskanmak, çekememek, başkasında olan sağlık, zenginlik ve benzeri nimetlerden dolayı rahatsız olarak o kişiden o nimetin gitmesini istemektir. Kalpte bulunan ve insanı kötülüklere sürükleyen en önemli ve gayri ahlâkî özelliklerden, hastalıklardan birisidir. Bilgisizlik ve tamahkârlığın birleşmesinden, kaynaşmasından doğar.
Kıskanç adam başkasının ulaştığı nimetin sona ermesini ister. Hased (kıskanma), hâsidi (kıskananı) yakan ve kavuran feci bir hastalıktır. Sebebi, kibir ve düşmanlıktır.
Gıpta etmek ayrıdır, hased etmek ayrıdır. İnsan imrenebilir, ama nimetin o şahsa gitmesini isteyemez.
Bu kötü huyla ilgili Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifini her zaman hatırlamak lazımdır...
Ebû Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyuruyor: "Hasedden, kıskançlıktan sakının. Çünkü, ateşin odunu (yahut otu) yakıp bitirdiği gibi, hased de iyilikleri yok eder." (Ebu Davud, Edep, 44)
Ebû Hureyre (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Birbirinizi kıskanmayın. Almayacağınız bir malın fiyatını methedip başkası zarar görecek şekilde yükseltmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Birisi satış yaparken veya alırken bir başkası araya girmesin. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona haksızlık yapmak, onu yardımsız bırakmaz, ona hakaret etmez. (Resulullah (a.s.m.) üç defa kalbine işaret ederek) işte takva buradadır. Din kardeşine hakaret etmek, kötülük olarak Müslümana yeter. Müslümana, başka bir Müslümanın kanını dökmesi, malına el uzatması ve namusunu çiğnemesi haramdır." (Buhari, Edep, 57)
Hasedin amelle tedâvî edilmesine gelince; amel ile hasedi tedâvî etmenin yolu, onun isteklerini yerine getirmeyerek, hatta aksini yaparak ona hükmetmesini öğretmektir.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Riyâkarlık



İş, söz ve davranışlarda gösterişe yer verme; bir iyiliği veya salih bir ameli Allah'ın rızasını kazanmak niyetiyle değil, insanların beğenisi için yapma. Bu davranışta bulunan kimseye riyakâr veya müraî denir.
İki yüzlülüğün bir nevi de riyâkarlıktır. Riyakarlıkta daha ziyade "gösteriş" ağır basmaktadır. İbadeti, hayır ve hasenatı, Allah rızası için değil de, insanlara gösteriş için yapanlar, gerçek riyakarlardır. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmaktadır:
Ammar oğlu Abdullah (r.a.) "Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle söylediğini işittim." dedi: "Kim yapmış olduğu ameli insanlara göstermek için açığa vurursa, Allah Kıyamet günü bütün insanların huzurunda onun gizli niyetini açığa vurarak onu rezil ve rüsvay eder." (Tergib ve Terhib, c.1/71)
Lebid oğlu Mahmud der ki: "Resulullah (a.s.m.) bir defasında evinden çıkıp mescide girdiğinde oradakilere: "Ey insanlar! Gizli şirkten sakınınız." buyurdu. Ashâb: "Gizli şirk nedir yâ Resulullah dediler, Resulullah (s.a.v.): "Adam kalkar, namaz kılmak ister; insanların kendisine baktığını görünce namazı güzel kılmaya çalışır. İşte bu gizli şirktir." buyurdu. (a.g.e., c.1/77-78)
Rasûlüllah Efendimiz; "Muhakkak ki, sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk, yani riyadır." (Tirmizi, Hudut, 24) buyurmuştur
Riya, insanlar arasında manevî nüfûz, şan ve şöhret, maddî çıkar sağlamak için yapılır. Dünyaya âit bu tür maddî ve manevî çıkarları elde etmek için, dinin insanlar tarafından kutsal değerlere karşı beslenen bağlılık ve hürmet duygularının âlet edilmesi, riyanın en kötü şeklidir. Bu tür davranışlar, hilekârlık ve yalancılıktır. İnsan şeref ve haysiyetine hakarettir.
Allah'a ve insanlara karşı samimi davranarak riyadan uzak durmak mümkün olduğu kadar ibadetleri gizli yapmak, Allah rızasını insanların övgüsü, isteği, yergisi, korkusu ve çıkar düşüncesine tercih etmek müslümanın prensibidir.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com


Yalancılık-Sözünde Durmamak

Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Gerek yalancılık ve gerek sözünde durmamak, çok kötü, çok çirkin bir huydur. Müslüman her zaman doğru söylemeli ve doğru olmalıdır. Yalancılık ve sözünde durmamak "münafıklık alametlerinden"dir.
Cenab-ı Hakk, "Yalan sözden kaçının" (Hac, 22/60) diye emrettiği halde basit dünya menfaatleri için yalan söyleyenler vardır. Özellikle yalan yere şahitlik yapmak çok kötü bir davranış ve büyük bir günah sayılmıştır. Gerçek bir müslüman kendi aleyhinde de olsa, doğru söylemeli ve asla yalana yaklaşmamalıdır. Çünkü Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şâhidler olun. Velev ki, o şahitliğiniz nefisleriniz yahut ana babanızla yakın akrabanız aleyhine olsun. İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun" (Nisa, 4/135).
Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şu dört şey kimde bulunursa bulunsun tam bir münafık olur. Bunlardan biri kendisinde bulunan kimse de, onu terk edinceye kadar bir münafıklık vasfını taşır. Bu vasıflar şunlardır: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, anlaşma yaptığı zaman vaz geçer, düşmanlık yaptığı zaman da sınırı aşar ve daha çok kötülükte bulunur." (Buhari, İman, 24)
Anne-babalar çocuklarını çok küçük yaştan itibaren doğru söylemeye alıştırmalı, onların yalan söylemelerine asla müsamaha göstermemeli, yalan sözün çok çirkin bir davranış olduğunu onlara telkin etmelidirler. Söz veripte sözünde durmamak veya randevusuna mazereti olmaksızın söz verdiği saatten geç gitmek de yalancılığın bir nevidir, bir Müslümana yakışmayan bir davranıştır.
Yalanın kötülüğüne gelince, Peygamberimiz (s.a.s.); "Yalan kötülüğe, kötülük Cehennem'e götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet Allah katında yalancılardan yazılır" (Buharî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105) buyurmuştur. Yalanın en büyük kötülüğü işte budur. Yani, insanı Allah Teâla'nın rızasından uzaklaştırıp Cehennem'e götürmesidir. Ayrıca yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com


Küs Durmak-Dargınlık

Küslük, dargınlık; kardeşlik duygusunu törpüleyen birliği ve dirliği zedeleyici çok kötü bir huydur. İslâm'da dargınlık hâli, müminler arasında herhangi bir konuda ihtilâf edilebileceği kabul edilerek geçerli sayılmış; ancak bu hâlin üç günü geçmemesi gerektiği emredilmiştir. (Buhârî, Edep, 57, 62; Müslim, Birr, 23, 25).
Eğer küskünlük meydana gelmiş, nefislere uyulmuşsa, Allah'ın şu emri tatbik edilir: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin." (el-Hucurat, 49/10).
Bununla ilgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ikazlarına kulak verelim: Ebu Eyyüb el-Ensari (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Bir Müslümanın diğer bir Müslüman kardeşine dargın kalması helal değildir. Onlara birbiri ile karşılaştıkları zaman, biri yüzünü bir tarafa, diğeri de öbür tarafa çevirir. Bunlardan en hayırlısı, ilk önce selam verip barışandır." (Buhari, Edeb, 57)
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: "Bir mü'minin diğer bir mü'minle üç günden fazla küskün durması helal değildir. Üç günden sonra, dargın olduğu kimse rastlarsa selam versin. Eğer selam verilen kimse, selama karşılık verirse, sevaba ortak olur. Yoksa günaha o girmiş ve selam veren dargınlıktan çıkmış olur." (Ebu Davud, Edeb, 47)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
iyilik

iyilik

GÖZETİLMESİ GEREKEN DEĞERLER



Utanma (Hayâ)

Açıkça kınanıp yerilme korkusu şeklinde tarif edilebilen hayâ; insanı ahlaki bir varlık kılan temel duygudur. Böyle bir utanma duygusunu kaybeden insan, hertürlü ahlaksızlığı yapabilecek hale gelmiş olur. Çünkü ahlaki veya gayr-i ahlâki nitelikler, o insan için anlamını kaybeder.
Haya duygusu, insanı kötülüklerden alıkoyar; iyiliklere yöneltir. Bu sebepten hayâ, insandaki ahlâk duygusunun kaynağı durumundadır.
"Haya dinden midir?" diye sorulduğunda Peygamberimiz, "haya dinin tamamıdır" şeklinde cevap vermiştir. Hadis şöyledir: "Kurre b.İyas anlatır: Rasulullah ile beraberdik. Yanında hayadan söz edildi. Ya Rasulallah; haya dinden midir? diye sordular. Peygamber (S.)'in cevabı şöyle oldu: 'Haya, dinin tamamıdır. Şüphesiz haya, haramdan kaçınmak, diline sahip olmak ve iffet imandandır. Bunlar âhiretle ilgili sevabı artırır, dünyalığı ise azaltır. Ama âhiretten artırdıkları, dünyadan azalttıklarından daha fazladır'."(Sünen-i Darimi, Mukaddime, Bab: 43; Ayrıca Bkz: Seçme Hadisler, s.51, H. No: 65)
Utangaç olan bir şahsı utangaçlığından dolayı tenkid eden kişiyi Hz. Peygamber şöyle uyarır: "Onu tenkit etmekten vazgeç. Çünkü utanma duygusu olan haya, imandandır."(Sünen-i Ebi Davud, 35. Kitabu'l-Edeb, Bab: 7, H. No: 4695)
Görüldüğü gibi insanı ahlâkî bir varlık kılan, utanma duygusu olan hayadır. Şu hadis-i şerif bu bakımdan son derece anlamlıdır: "'Utanmadığın zaman dilediğini yap.' sözü, insanların peygamberlik kelamından işittiği cümlelerdendir."(Buhari, Edebu'l-Mufred, c. II, s. 52, H.No: 597)
İslâm ahlâkının temeli sayılabilecek olan haya duygusu, sadece insanlara karşı duyulan bir utanma duygusundan ibaret değildir. Allah'a karşı duyulan utanma duygusu da, haya kapsamına dahildir. Belki de Allah'a karşı duyulan utanma duygusu, insanlardan utanmanın da temeli durumundadır.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Doğruluk



İslâm ahlâkının merkezî değerlerinden biri olan doğruluk; insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması demektir. İnsanın söyledikleriyle yapıp ettikleri arasındaki uyumun adı, kısaca doğruluktur.
Yüce Allah, Hûd sûresinde şöyle buyurur: "Seninle tevbe edenlerle birlikte, emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızın hepsini görür." (Hûd, 112)
Ahkaf süresindeki âyet de şöyledir: "Rabbimiz Allah'tır deyip sonra da dosdoğru olanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyecektir." (Ahkaf, 13)
Doğruluk; Mevlana'nın ifadesiyle, insanın ya olduğu gibi görünmesi, ya da göründüğü gibi olması halidir. Güzel ahlâk sahibi insanın ayırd edici bir vasfıdır.
Sözleriyle yapıp ettikleri arasında uyum olmayan insanlar, Kur'an'da şu şekilde uyarılırlar: "Ey iman edenler; yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında çok büyük bir günahtır." (Saf, 2-3)
İslâm dini hakkında kendisine doyurucu bir nasihat etmesini isteyen şahsa, Peygamberimizin verdiği cevap son derece anlamlıdır. "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol." (Müslim, 1.Kitabu'l-İman, Bab: 13, H.No:38)
Görüldüğü gibi dosdoğru olmak, Allah'a imandan sonra insanın gerçekleştirmesi gereken ilk dinî ve ahlâkî görevi durumundadır.
Doğruluk, insan olmanın gerektirdiği bir yaşantı halidir. İnsan herhangi bir faydası olur diye değil de sırf insan olmanın gereği olduğu için doğru olmalıdır. Ancak sonuçta doğru olan insanların Cennet gibi dinî bir ödülü de vardır. Hadis'de şöyle buyurulur: "Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de şüphesiz Cennet'e iletir. İnsan doğru oldukça ve doğruluğu araştırdıkça, Allah katında doğru olarak yazılır..." (Buhari, Edebu'l-Mufred, c.1, s.476, H.No:386)
Her ahlâki fazilet gibi doğruluk da, ancak girilen bir ilişkide ortaya çıkar. Beşeri ilişkilerinde doğru davranmayan insanlar; yalancı, sahtekar veya ikiyüzlü gibi sıfatlarla nitelenirler
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com


Ölçülülük (İtidal)

Ölçülü olmak (itidal), insanın gerek duygularında gerekse eylemlerinde haddi aşmaması demektir. Bu sebepten de, ahlâkî faziletlerin esasıdır. Çünkü fazilet; biri aşırılık, öteki eksiklik olan iki kötülüğün ortasıdır. Aşırılık ve eksiklik ise, ifrat ve tefrittir.
Ahlaken kötü olan aşırılık ve eksiklik, hem duygusal yaşantı ile hem de eylemlerle ilgilidir. Mesela ahlâkî bir fazilet olan hoşgörünün eksikliği "kin ve nefret", aşırılığı ise "aşırı duygusallık"tır. Bunların ikisinden de insan kaçınmak zorundadır.
Yine insanın servetini harcaması eyleminde ahlâkî bir fazilet olan cömertliğin de aşırılığı "israf", eksikliği "cimrilik"tir. İsraf gibi cimrilik de ahlaken kötüdür.
Ahlâkî bir fazilet olan cesaret'in aşırılığı "atılganlık", eksikliği de "korkaklık"tır. Kanaat'ın aşırılığı "hırs", eksikliği ise "tembellik"tir.
Görüldüğü gibi ölçülü olmak; eylem ve duygularımızla ilgili ahlâkî faziletleri belirleyen temel bir ölçüt durumundadır.
İşlerinde ve duygularında aşırılığa giden insanlar, iletişim kurulması zor olan, başkalarına güven telkin etmeyen kimselerdir. Her insanın hata yapabileceğini düşünerek, insanlara ne bütünüyle güvenmeli, ne de ilişkileri tamamen koparacak seviyeye getirmelidir.
İnsanın duygusal yaşantısında aşırılıktan kaçınması gerektiğini Peygamberimiz, şu hadisleriyle vurgular: "Sevdiğin kimseye karşı duyduğun sevgide aşırılığa kaçma, belki de bir gün o kimse düşmanın oluverir." (Tirmizi, 28. Kitabu'l-Birr ve's-Sıle, Bab: 60, H. No: 1997)
"Düşman olduğun kimseye karşı gösterdiğin düşmanlıkta aşırı gitme, belki de birgün o kimse dostun oluverir." (Tirmizi, 28. Kitabu'l-Birr ve's-Sıle, Bab: 60. H. No: 1997)
"Allah'ın en çok buğz ettiği insan, düşmanlıkta aşırı gidendir." (Tecrid c.VII, s.387, H.No:1094)
Demek ki insan, beşerî ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için, insanlara karşı duyduğu sevgi ve nefretinde aşırılığa kaçmamalı; ölçüyü kaçırmamalıdır.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Güvenilir Olmak (Emanet)

Emanete riayet etmek, güvenilir insan olmak; insanın doğru ve âdil olmasının tabiî sonucudur. İslâm dini; koymuş olduğu ahlâk ilkeleriyle müslüman insanın her konuda güvenilebilen insan olmasını sağlamak ister. Hz. Peygamber (s.a.s.), müslüman insanı şöyle tarif eder: "Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden güvende oldukları kimsedir." (Müslim, 1. Kitabu'l-İman, Bab: 14, H.No: 41)
Hadis-i şerifde formüle edilen "elinden ve dilinden güvende olmak" kavramı ile kastedilen mananın iyi anlaşılması gerekir.
İnsanın elinden ve dilinden güvende olunması demek; hem bilgisinden hem de bu bilgiyle yaptığı eylemlerinden emniyette olmak demektir. İnsanın hem bilgisinden hem de eylemlerinden emin olunan bir müslüman seviyesine ulaşabilmesinin bazı ön şartları olmalıdır. Bunun için insan; ilkönce, sahasında bilgisine başvurulmadan edilemeyen bir bilgi seviyesini yakalamak zorundadır. Sonra da bu bilgiyle gerçekleştireceği eylemlerini insanlığın hayrına kullanacak bir karakter yapısını kazanmalıdır. Böylece insan, bilgisiyle eylemi arasında bir ahenk kurma imkanına kavuşacaktır. Hadisten anlaşıldığına göre böyle bir ahengi kurmak, insanın müslüman olmasının bir gereğidir.
Bilgisi ile eylemi arasında bu ahengi kuramayan müslümanların, şu âyetlerin anlamı üzerinde derin derin düşünmeleri gerekir.
"Ey iman edenler; yapmayacağınız şeyleri niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında çok büyük bir günahtır."(Saf. 2-3)
"Karşılıklı ahitleştiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Sapasağlam pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın. Bu ahd ve yeminde Allah'ı kefil yapmışsınızdır? Allah yaptıklarınızı bilir." (Nahl, 91)
"...Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir." (İsra, 34)
Zikredeceğimiz şu hadisler de, güvenilir insan olmanın önemini daha iyi anlamamıza yardımcı olur:
"Hayırlınız, kendisinden iyilik umulan ve kötülüğünden emin olunandır. Kötünüz de, kendisinden iyilik beklenmeyen ve kötülüğünden emin olunmayandır." (Tirmizi, 34. Kitabu'l-Fiten, Bab: 76. H. No: 2263)
"Bir müslümana ihanet eden, zarar veren yahut hile yapan kişi, bizden değildir." (Müslim, 1.K. İman, Bab: 43, H. No: 101-102; Ayrıca bkz: 250 Hadis, H. No: 195)
"Bana altı konuda garanti verirseniz, ben de size Cennet'i garanti ederim. Birincisi, konuşunca doğru konuşmak; ikincisi, söz verdiğinde sözünde durmak; üçüncüsü, emanet edilen bir şeyi iade etmek; dördüncüsü, namuslu olmak; beşincisi, gözleri haramdan korumak; altıncısı, ellere hakim olmak." (Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel, c. V, s. 323)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Kanaat ve Tevekkül

Kanaat; insanın sahip olduğu kıymetlerin değerini bilmesidir. Mevcut olanla yetinip, çalışmayı bırakmak değildir. Aksine, gücü yettiğince çalışmak, çalışmasının sonunda elde ettikleriyle yetinmek, başkalarının malına göz dikmemektir. Kısaca kanaat, hırs ve ihtiras sahibi olmamak demektir.
Peygamberimiz (s.a.s.), hırs ve ihtirasa kapılmanın tehlikesine şöyle işaret eder: "Allah'a yemin ederim ki, benden sonra şirke döneceğinizden endişe etmem. Ancak ihtirasa kapılıp menfaat yüzünden birbirinizle didişmenizden korkarım." (Tecrid, c. IV, s. 513, H. No: 661)
İnsana düşen, kazanmak için çalışıp tembellik yapmamaktır. Çünkü insanın kendi alınteriyle kazandığından daha değerli başka bir geliri yoktur. Peygamberimiz çalışmanın önemini şöyle dile getirir:
"Hiçbir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma asa yiyemez." (Tecrid, c. VI, s. 369, H. No: 967)
Ayrıca, meşru yollardan kazanılan ve harcanan zenginlik övülmüştür: "Takva sahibi bir insan için zenginliğin hiçbir mahzuru yoktur."(Sünen-i İbn-i Mace, 12. Kitabu't-Ticarat, Bab: 1; H. No: 2141)
Kanaat ile tevekkül, birbirleriyle yakından ilgili olan iki ahlâkî fazilettir. Tevekkül de; insanın gerçekleştirmek istediği bir iş için gereken her şeyi yapıp, sonucu Allah'tan beklemesi halidir.
Yüce Allah şöyle buyurur: "...Allah'a tevekkül edene Allah kafidir. Allah emrini yerine getirendir. Allah, her şey için bir ölçü tayin etmiştir." (Talak, 3)
Tevekkül İslâmî bir zihniyetin ifadesi durumundadır. İslâm'da herşeyi bilen, herşeye güç yetiren ancak Allahtır. Dolayısıyla insan; yakın vadede kendi kendisi için faydalı gördüğü bir işin uzak vadedeki sonucunu tam olarak hesaplayamaz. Bu sebepten tevekkül eden insan, faydalı gördüğü bir işi gerçekleştirmek için gereken her şeyi yapmak zorundadır.
Tevekkülün temsil ettiği zihniyette sonuç, Allah'tan beklenir. Sonuç insanın beklediği gibi gerçekleşmediği takdirde, hayal kırıklığına uğranmaz. Çünkü şöyle inanılır: "..Hoşunuza gitmeyen nice şeyler vardır ki, sizin Hz. Peygamber kanaat ve tevekkül sahibi olabilmenin pratik yollarını da göstermiştir. Şöyle buyurur: "Geliri sizden yüksek olanlara değil aşağı olanlara bakınız. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hor görmemeniz için yapacağınız en uygun şey budur." (Tirmizi, 38. Kitabu Sıfati'l-Kıyame, Bab: 58, H.No: 2513)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com

Sabır



İnsanın sosyal hayatta karşılaştığı güçlüklere, sıkıntılara göğüs germesinin adı sabırdır. İnsanda iman gerçekleştikten sonra, imanın gerektirdiği şekilde yaşayabilmek için sabır şarttır. Bu açıdan sabır, hayatta ciddiyet isteyen her şeyin başıdır.
Bu sebeptendir ki Peygamberimiz (s.a.s.); "Ferahlığın anahtarı, sabırdır" buyurmuşlardır. "Sabreden zafere ulaşır." sözü de O'na aittir.
İslâm âlimleri, sabrın iki boyutuna dikkat çekerler. Birisi, insana ağır gelen elemlere katlanarak sonucunda güzellik beklemek. Diğeri de, lezzet ve şehvet veren şeylerden uzak durarak, bunların kötü sonuçlarından korunmaktır.
Ayette sabredenler şöyle övülür: "And olsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme yoluyla imtihan edeceğiz. Bütün bunlara sabredenleri müjdele. Onlar bir felaketle karşılaştıklarında 'Biz Allah içiniz, yine O'na döneceğiz' derler. " (Bakara, 155-156)
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Cömertlik

Cömertlik, insanın elinin açık olması halinin adıdır. Harcamalarda israf ve cimrilikten kaçınmaktır. Gereken yerde gerektiği kadar harcama yapabilmektir.
Yüce Allah şöyle buyurur: "Onlar harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar. Bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkan, 67)
"Cimrilik yaparak elini boynuna bağlı kılma. İsraf ederek elini büsbütün de açma. Sonra kınanmış bir vaziyette ortada kahrsın." (İsra, 29)
Cömertliğin zıdları olan israf ve cimrilik yasaklanırken, insanın harcamalarında geliştirmesi gereken tavıra şu şekilde açıklık getirilir: "Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Fakat saçıp savurarak israf etme. Çünkü israf edenler, Şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür." (İsra, 26-27)
Görüldüğü gibi İslâm ahlâkında aşırı savurganlık yasaklanmış, cimrilik de yerilmiştir. İnsanı cimriliğe sevk eden değişik etkenler vardır. Bunların başında cömert davranıldığı takdirde fakirleşme korkusu vardır. Bu konuda insanlar şöyle uyarılır:
"Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur. Size kötülüğü emreder. Allah ise lütfundan bir ma'firet ve zenginlik vaad eder. Allah; kudreti geniş olan; herşeyi hakkıyla bilendir." (Bakara, 268)
Ayet-i kerimelerdeki buyrukları en iyi şekilde uygulamış olan Peygamberimiz (s.a.s.), insanlara cömertliği öğütler. Şöyle buyurur: "Allah'a ve âhiret gününe iman eden: komşusuna iyilik etsin, müsafirine ikram etsin, ya hayır söylesin ya da sussun." (Buhari, Edebu'l-Mufred, c. I, s. 190, H. No: 102)
Cömertliği insanlara öğütleyen Hz. Peygamber (s.a.s.), cimriliği de aynı şekilde yasaklar. Öyle ki, iman ile cimriliğin bir arada bulunamayacağını vurgulayarak inanan insanları uyarır: "İman ile cimrilik, insanın kalbinde asla bir arada bulunamaz." (Buhari, Edebu'l Mufred, c. I, s.379, H.No:281)
Cimriliğin sebep olabileceği kötü sonuçlara da şöyle dikkat çekilir: "Cimrilikten sakının. Çünkü o, sizden öncekileri helak etmiştir. Onlar kanlarını akıtmışlar, akrabalık bağlarını kesmişlerdir." (Buhari, Edebu'l Mufred, c.I, s.556, H.No:470)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt