KIZILDERİLİ 'LER NASIL YOK EDİLDİ?
Baki GÜNAY, Netpano.com
İşgalci İspanyolların ana kıtaya ayak basmalarıyla birlikte geçen 40 yıl içinde, kadın erkek ve çocuk olarak toplam 12 milyondan fazla yerli, Hıristiyanların iğrenç eylemleri ve zorbalıkları ile katledilerek bir soykırım işlemine tabi tutuldular. Amerika’nın işgali, haçlı seferlerinin adeta bir devamı niteliğinde idi. Sadece sınırlar değişmişti 781 yılında İspanya kilisesinin Araplara karşı başlattığı din ve ırk savaşı , bundan sonra And Dağları’nda Meksika'da ve Amerika'nın vahşi Batısı’nda devam edecekti.Yüzyılın en önemli katliamları arasında gösterilen kızıl derilerin yok oluş öyküsünün acı dolu hikayesi batı uygarlığının bir ayıbı olarak her zaman sicilinde kazılı olacaktır.
1972 yılında çevrilen The Godfather (Baba) filmindeki rolu nedeniyle en iyi oyuncu ödülünü Oscar yönetimi altın heykelciki b>Marlon Brando'ya vermeye kararlaştırır. Ödül töreni açıklandıktan sonra dünyanın sabırsızlık içersinde beklediği heykellerin dağıtıldığı güne gelir. Herkes spot ışıklarının gösterdiği yerden Marlon Brandonun gelip ödülünü almasını bekler. Derken hiç kimsenin aklına gelmeyen bir olay olur. Brandonun gelmesini bekleyen Holywood sakinleri karşılarında yüzyıllar öncesi dedelerinin katlederek yok ettikleri bir halkın temsilcisini görünce şaşırıp kalırlar. Marlon Brando Oscar ödülünü reddederek Kızıl derileri tarih boyunca yapılan ve devam eden haksızlıkları protesto etmek üzere ödülü reddediğini açıklar. Ve kaleme aldığı bildiriyi okuması için Kızılderili kadın "Küçük Tüy" gönderir ödül törenine. Beyaz adamın ödülünü ilk reddeden kişi unvanını kazanan Marlon Brando bu hareketiyle büyük tepki almasına rağmen yüzyıllar öncesine ait bir olayı tekrar gündeme getirererek kızılderili ırkına yapılan vahşetin gerçek yüzünü göstermeye çalışır. Brando o kadar bu davaya sahiplenmiştir ki; FBI ve ABD istihbahrat örgütlerinin ülkeyi karış karış arayıp bulmak istedikleri Amerikan yerlileri Hareketi Lideri olan Dennis Banks'i karavanında ve kendisine ait olan adada aylarca gizler. Brando kızıl derilerin er ya da geç istediklerini elde edeceğine inanir. Brando: "kadınların veya çocukların haklarının genişletilmesine de öncülük etmekle veya tarihi topraklarını geri isteyen Israil gibi bir devlete hazinesinin kapılarını açmaktan çekinmemiş olmakla övünen bir ülkenin hala kendi yerli halkı için hiç bir şey yapmamış olmasını kabul edilemez" diyerek Oscar ödülü aldığı fakat reddettiği "Baba" filmiyle kızıl derilerin babası olduğunu kanıtlar
HiKAYENİN BAŞLANGIÇI
Amerika kıtası 12 Ekim 1492'ye kadar üzerinde güneşin batmadığı bir ülkeydi. Coşkun akarsularla kuşatılmış bu verimli topraklar üzerinde yer yüzünün büyük medeniyetlerini kurmuş doğayı katletmeden ondan faydalanmasını öğrenmiş silahı ve savaşı tanımayan ve öldürme nedir bilmeyen insanların yaşadığı ülkeydi, Amerika. Araştırmacıların tahmini hesaplarına göre Christoper Columbus Hint adaları sandığı Antil adalarına ayak bastığı tarihte bütün Amerika kıtasının nufüsu 30 ile 50 milyon arasında değişiyordu. Kristof Kolomp seyahatleri boyunca tuttuğu günlüğünde ilk gördüğü yerlilerin silahsız ve olduklarını belirterek;. "Onlara bir kılıç gösterdim keskin tarafından tuttular ellerini yaraladılar " diyor. Yine Kolomp günlüğünde. "Bunlardan çok iyi hizmetkarlar olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimiz yaptırabiliriz" der Amerika fatihi ! Kristof Kolomp ve beraberinde götürdüğü katil, hırsız, çapulcu ve dolandırıcılardan oluşan maceracıların, tanrının adını yaymak ve bilinmeyen toprakları ispanya krallığı adına kutsamak adına çıktıkları kıtada yaptıkları ilk eylem, kılıçlarını kınından kızılderilere çekmek olmuştu. Kolomp'un yeni toprakları keşif için çıktığı yolculuk, daha çok haçlı seferlerini andırıyordu. Kolomb'un Amerika kıtasında tek bir hedefi bulunuyordu. Zenginliğe ulaşmak Avrupa'da bulunmayan madenlere bir an önce sahip olma isteği ve hırsı.
YERLİLERİN KANIYLA YIKANAN ALTINLAR
İlk önceleri yerliler İspanyolları çok iyi insanlar oldukları zannetmişlerdi. Fakat günler geçtikçe bu insanların nasıl bir vahsetin temsilcisi olduklarını anlamakta zorluk çekmediler. Yerliler karılarını çocuklarını, mallarını dağlara kaçırarak saklama yolunu tuttular. Hıristiyanlar halkı tokatla yumrukla sopayla dövüyorlardı. Olaylar ele geçirdikleri bir köy beyinin karısının ırzına geçilmesiyle çığrından çıktı. Bu olayların ardından yerlilerde ok ve yaylar ile silahlanmaya başlarlar. Yerliler için artık dayanılmaz bir hayat başlar. Katliam ve kan dökme bütün Orta Amerika kıyılarını sarar.. Hristiyanlar köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı hamile veya loğusa kadın demeden" ağıllara sığınmış kuzulara saldıran kurtlar gibi " kurbanlarının karınlarını deşiyorlar, parçalara ayırıyorlardı. Hatta aralarında kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ikiye ayıracağı veya tek mızrak atışıyla başını keseceği yada bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine bahsine giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri tek tek toplayarak ayaklarından tutup başlarını taşlara çarpıyorlar bazılarını ise yüksekten ırmaklara atarak vahset'te sınır tanımıyorlardı. Tuttukları yerlileri ağaçlara bağlıyarak topluca ateşe veriyorlar katliamların diğer köylere ulaşmasını sağlamak içinde sağ kalanların ellerini keserek vahşetten diğer köylerin haberdar olmalarını istiyorlardı.Yakaladıkları köy beylerini ise önce direkler üzerine tahta çubuklardan bir ızgara yapıyorlar sonra ızgaraya bağladıkları beylerin altındaki ateşi körükleyerek diri diri yakıyorlardı.
İspanya'dan gelen bu işsiz güçsüz çapulcu takımı Özellikle İspanyada kötü insanlar arasından seçilerek buralar getirilmiş gibiydiler. Gün geçtikçe katledilen yerliler kıtanın ormanlık bölümlerine kaçarak gizlenme yolunu tuttularsa da İspanyollar bunları bulmaları için köpek ve tazılar yetiştirdiler. Günlerce aç bıraktıkları yırtıcı hayvanları yerlileri parçalatmak için kullanmaya başladılar. Bu hayvanlar bir yerliyi görür görmez, kaşla göz arasında paramparça ediyorlardı. Artık İspanyollar arasında yerlileri vahşi köpeklerine parçalatmak bir spor haline gelmişti. O günleri gözleriyle görüp yazan Bartolome de Las Casas bakin ne diyor bu konu hakkında. "İspanyollar bu köpekleri beslemek için domuz sürüleri gibi yürüyen zincirlere vurulmuş birçok yerliyi öldürür ve insan eti satılan halka açık kasap dükkanları işletirlerdi. Birbirlerine "şu rezil herifin dörtte birini ver de bir diğerini öldürüne kadar köpeklerimin karnını doyurayım derlerdi. Sanki bir domuz yada koyunun dörtte biri konusunda pazarlık yapıyorlardı.
Bazıları köpekleriyle birlikte ava giderlerdi. Geri döndüklerinde onlara avin nasıl geçtiği sorulurdu. O zaman şöyle cevap verirlerdi. "Çok iyi köpeklerimle birlikte 15-20 tane rezil yerli öldürdüm" Savaşlar bitip bütün yerli erkekler ölünce genelde olduğu gibi geride sadece genç delikanlılar, kadınlar ve küçük kızlar kaldılar. Hrıstiyanlar onları aralarında paylaştılar. Yerli erkek köleler Amerika kıtasının en önemli madeni olan Altın ocaklarında çalıştırıldılar. Kadınlar ise toprağı sürmeleri için tarlalara çiftliklere yerleştirdiler. Lohusa kadınların göğüslerindeki sütler bakımsızlıktan kurudu sütü kuruyan annelerin çocuklarıda kısa sürede açlıktan öldüler. Eşleri birbirinden ayıran İspanyollar yüzünden Kızılderili nufüsu azaldı. Yorgunluk ve açlıktan kadınlar ve erkekler teker teker ölmeye başladılar. Dağlara kaçan yerliler korkudan ne yapacaklarını bilemez bir duruma düşmüşlerdi. Ümitsizliğe düşen bir çok yerli çoluk çoçuğu ile birlikte ağaçlara kendini asmaya başladılar. İspanyol Vahşet'tinden kaçmak için intihar etmeye başladılar.
Baki GÜNAY, Netpano.com
İşgalci İspanyolların ana kıtaya ayak basmalarıyla birlikte geçen 40 yıl içinde, kadın erkek ve çocuk olarak toplam 12 milyondan fazla yerli, Hıristiyanların iğrenç eylemleri ve zorbalıkları ile katledilerek bir soykırım işlemine tabi tutuldular. Amerika’nın işgali, haçlı seferlerinin adeta bir devamı niteliğinde idi. Sadece sınırlar değişmişti 781 yılında İspanya kilisesinin Araplara karşı başlattığı din ve ırk savaşı , bundan sonra And Dağları’nda Meksika'da ve Amerika'nın vahşi Batısı’nda devam edecekti.Yüzyılın en önemli katliamları arasında gösterilen kızıl derilerin yok oluş öyküsünün acı dolu hikayesi batı uygarlığının bir ayıbı olarak her zaman sicilinde kazılı olacaktır.
1972 yılında çevrilen The Godfather (Baba) filmindeki rolu nedeniyle en iyi oyuncu ödülünü Oscar yönetimi altın heykelciki b>Marlon Brando'ya vermeye kararlaştırır. Ödül töreni açıklandıktan sonra dünyanın sabırsızlık içersinde beklediği heykellerin dağıtıldığı güne gelir. Herkes spot ışıklarının gösterdiği yerden Marlon Brandonun gelip ödülünü almasını bekler. Derken hiç kimsenin aklına gelmeyen bir olay olur. Brandonun gelmesini bekleyen Holywood sakinleri karşılarında yüzyıllar öncesi dedelerinin katlederek yok ettikleri bir halkın temsilcisini görünce şaşırıp kalırlar. Marlon Brando Oscar ödülünü reddederek Kızıl derileri tarih boyunca yapılan ve devam eden haksızlıkları protesto etmek üzere ödülü reddediğini açıklar. Ve kaleme aldığı bildiriyi okuması için Kızılderili kadın "Küçük Tüy" gönderir ödül törenine. Beyaz adamın ödülünü ilk reddeden kişi unvanını kazanan Marlon Brando bu hareketiyle büyük tepki almasına rağmen yüzyıllar öncesine ait bir olayı tekrar gündeme getirererek kızılderili ırkına yapılan vahşetin gerçek yüzünü göstermeye çalışır. Brando o kadar bu davaya sahiplenmiştir ki; FBI ve ABD istihbahrat örgütlerinin ülkeyi karış karış arayıp bulmak istedikleri Amerikan yerlileri Hareketi Lideri olan Dennis Banks'i karavanında ve kendisine ait olan adada aylarca gizler. Brando kızıl derilerin er ya da geç istediklerini elde edeceğine inanir. Brando: "kadınların veya çocukların haklarının genişletilmesine de öncülük etmekle veya tarihi topraklarını geri isteyen Israil gibi bir devlete hazinesinin kapılarını açmaktan çekinmemiş olmakla övünen bir ülkenin hala kendi yerli halkı için hiç bir şey yapmamış olmasını kabul edilemez" diyerek Oscar ödülü aldığı fakat reddettiği "Baba" filmiyle kızıl derilerin babası olduğunu kanıtlar
HiKAYENİN BAŞLANGIÇI
Amerika kıtası 12 Ekim 1492'ye kadar üzerinde güneşin batmadığı bir ülkeydi. Coşkun akarsularla kuşatılmış bu verimli topraklar üzerinde yer yüzünün büyük medeniyetlerini kurmuş doğayı katletmeden ondan faydalanmasını öğrenmiş silahı ve savaşı tanımayan ve öldürme nedir bilmeyen insanların yaşadığı ülkeydi, Amerika. Araştırmacıların tahmini hesaplarına göre Christoper Columbus Hint adaları sandığı Antil adalarına ayak bastığı tarihte bütün Amerika kıtasının nufüsu 30 ile 50 milyon arasında değişiyordu. Kristof Kolomp seyahatleri boyunca tuttuğu günlüğünde ilk gördüğü yerlilerin silahsız ve olduklarını belirterek;. "Onlara bir kılıç gösterdim keskin tarafından tuttular ellerini yaraladılar " diyor. Yine Kolomp günlüğünde. "Bunlardan çok iyi hizmetkarlar olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimiz yaptırabiliriz" der Amerika fatihi ! Kristof Kolomp ve beraberinde götürdüğü katil, hırsız, çapulcu ve dolandırıcılardan oluşan maceracıların, tanrının adını yaymak ve bilinmeyen toprakları ispanya krallığı adına kutsamak adına çıktıkları kıtada yaptıkları ilk eylem, kılıçlarını kınından kızılderilere çekmek olmuştu. Kolomp'un yeni toprakları keşif için çıktığı yolculuk, daha çok haçlı seferlerini andırıyordu. Kolomb'un Amerika kıtasında tek bir hedefi bulunuyordu. Zenginliğe ulaşmak Avrupa'da bulunmayan madenlere bir an önce sahip olma isteği ve hırsı.
YERLİLERİN KANIYLA YIKANAN ALTINLAR
İlk önceleri yerliler İspanyolları çok iyi insanlar oldukları zannetmişlerdi. Fakat günler geçtikçe bu insanların nasıl bir vahsetin temsilcisi olduklarını anlamakta zorluk çekmediler. Yerliler karılarını çocuklarını, mallarını dağlara kaçırarak saklama yolunu tuttular. Hıristiyanlar halkı tokatla yumrukla sopayla dövüyorlardı. Olaylar ele geçirdikleri bir köy beyinin karısının ırzına geçilmesiyle çığrından çıktı. Bu olayların ardından yerlilerde ok ve yaylar ile silahlanmaya başlarlar. Yerliler için artık dayanılmaz bir hayat başlar. Katliam ve kan dökme bütün Orta Amerika kıyılarını sarar.. Hristiyanlar köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı hamile veya loğusa kadın demeden" ağıllara sığınmış kuzulara saldıran kurtlar gibi " kurbanlarının karınlarını deşiyorlar, parçalara ayırıyorlardı. Hatta aralarında kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ikiye ayıracağı veya tek mızrak atışıyla başını keseceği yada bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine bahsine giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri tek tek toplayarak ayaklarından tutup başlarını taşlara çarpıyorlar bazılarını ise yüksekten ırmaklara atarak vahset'te sınır tanımıyorlardı. Tuttukları yerlileri ağaçlara bağlıyarak topluca ateşe veriyorlar katliamların diğer köylere ulaşmasını sağlamak içinde sağ kalanların ellerini keserek vahşetten diğer köylerin haberdar olmalarını istiyorlardı.Yakaladıkları köy beylerini ise önce direkler üzerine tahta çubuklardan bir ızgara yapıyorlar sonra ızgaraya bağladıkları beylerin altındaki ateşi körükleyerek diri diri yakıyorlardı.
İspanya'dan gelen bu işsiz güçsüz çapulcu takımı Özellikle İspanyada kötü insanlar arasından seçilerek buralar getirilmiş gibiydiler. Gün geçtikçe katledilen yerliler kıtanın ormanlık bölümlerine kaçarak gizlenme yolunu tuttularsa da İspanyollar bunları bulmaları için köpek ve tazılar yetiştirdiler. Günlerce aç bıraktıkları yırtıcı hayvanları yerlileri parçalatmak için kullanmaya başladılar. Bu hayvanlar bir yerliyi görür görmez, kaşla göz arasında paramparça ediyorlardı. Artık İspanyollar arasında yerlileri vahşi köpeklerine parçalatmak bir spor haline gelmişti. O günleri gözleriyle görüp yazan Bartolome de Las Casas bakin ne diyor bu konu hakkında. "İspanyollar bu köpekleri beslemek için domuz sürüleri gibi yürüyen zincirlere vurulmuş birçok yerliyi öldürür ve insan eti satılan halka açık kasap dükkanları işletirlerdi. Birbirlerine "şu rezil herifin dörtte birini ver de bir diğerini öldürüne kadar köpeklerimin karnını doyurayım derlerdi. Sanki bir domuz yada koyunun dörtte biri konusunda pazarlık yapıyorlardı.
Bazıları köpekleriyle birlikte ava giderlerdi. Geri döndüklerinde onlara avin nasıl geçtiği sorulurdu. O zaman şöyle cevap verirlerdi. "Çok iyi köpeklerimle birlikte 15-20 tane rezil yerli öldürdüm" Savaşlar bitip bütün yerli erkekler ölünce genelde olduğu gibi geride sadece genç delikanlılar, kadınlar ve küçük kızlar kaldılar. Hrıstiyanlar onları aralarında paylaştılar. Yerli erkek köleler Amerika kıtasının en önemli madeni olan Altın ocaklarında çalıştırıldılar. Kadınlar ise toprağı sürmeleri için tarlalara çiftliklere yerleştirdiler. Lohusa kadınların göğüslerindeki sütler bakımsızlıktan kurudu sütü kuruyan annelerin çocuklarıda kısa sürede açlıktan öldüler. Eşleri birbirinden ayıran İspanyollar yüzünden Kızılderili nufüsu azaldı. Yorgunluk ve açlıktan kadınlar ve erkekler teker teker ölmeye başladılar. Dağlara kaçan yerliler korkudan ne yapacaklarını bilemez bir duruma düşmüşlerdi. Ümitsizliğe düşen bir çok yerli çoluk çoçuğu ile birlikte ağaçlara kendini asmaya başladılar. İspanyol Vahşet'tinden kaçmak için intihar etmeye başladılar.