#fani_dünya#
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 2 Kas 2008
- Mesajlar
- 419
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Kıyas sözlükte; takdir, eşitlik, bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek mânasına gelir. Buna "mukayese" de denir.
Terim anlamı, muhtelif suretlerde tarif edilmişlerdir. Bu tariflerin ikisini takdim ediyorum: Kıyas: Bir şer'i meselenin hükmünü esas alarak o meseleye misil ve benzer diğer bir mesele hakkında hüküm ortaya koymaktır.
Kıyas; şer'i hükmü malûm olmayan bir hâdiseyi; şer’î hükmü bilinen başka bir hâdiseye benzetmekle hüküm vermektir. Şöyleki; iki hâdiseden birinin sebebi gibi bir sebep, diğerinde de bulunursa, onun hükmü gibi bir hüküm bu ikinci hâdise için de verilebilir. Fıkıh kitaplarımız, kıyas ile tespit edilen hükümler ile doludur. Şunu da ifade edelim ki, kıyas yapmak zannedildiği gibi kolay bir iş değildir. Şöyle ki, bir hükmün çeşitli illetlerinin bulunması halinde bunların hangisinin fetvada esas tutulacağına karar vermek ancak konusunda uzman din bilginlerinin işidir.
Fahr-i Kainat Efendimiz, ashabın fakih ve alimlerinden Muaz İbn-i Cebel Hz'lerini Yemen'e kadı olarak gönderdiğinde kendisini imtihana tabi tutarak şu soruları sordular:
-Ya Muaz ne ile hükmedeceksin?
-Kur’an ile hükmederim Yâ Resûlallah.
-Ya Onda bulamaz isen ne ile hükmedeceksin?"
-Sünnet-i seniyye ile hükmederim.
-Onda da bulamazsan.?
-Artık o zaman kendi görüşüm ile karar veririm ya Resûlallah, dedi.
Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Hazret-i Muaz'ın bu cevaplarından çok memnun oldular ve "Cenâb-ı Hakka hamd ederim ki, Resulünün elçisini, Resulünün razı olacağı şeye muvaffak buyurmuştur." dediler.
Sahabe-i kiram ve selef-i salibin bir çok meselede kıyas ile amel ettiler. Diğer sahabe ve müçtehitler de bunu gördükleri halde reddetmediler. Böylece kıyas hakkında bir icma gerçekleşmiş oldu. Şu halde kıyasın hüccet olması icma ile de sabit oldu.
Fakat "asıl mes'ele" ile "kıyas edilecek mesele"yi birbirinden ayırmak, aralarındaki münasebet ve benzerlikleri tespit etmek kolay bir iş değildir. Bunu tayin için bir çok kayıt ve şartlara ihtiyaç vardır. Bu şartlar, usul-ü fıkıh kitaplarında sayfalar dolusu bahsedilmiştir.
Aşağıdaki örnekler kıyasın anlaşılmasına yardımcı olur. Hz. Peygamber: "Hâkim, öf keli iken iki kişi arasında hüküm vermesin " (Buhârî, Ahkâm, 13) buyurmuştur. Buna kıyas yapılarak, Mecelle'nin 1812. maddesinde; "Hâkim gam ve gussa (keder) ve açlık ve galebe-i nevm (uykulu) gibi sıhhat-ı tefekküre (sağlıklı düşünmeye) engel olabilecek bir ârıza ile zihni müşevves (karışık) olduğu halde hükme tesaddî (teşebbüs) etmemelidir" denilmiştir. Hadiste geçen "öfke hâli" ile, Mecelle maddesindeki "üzüntü, keder, açlık ve şiddetli uyku halleri" arasındaki ortak illet, bu gibi hallerin sağlıklı karar vermeye engel teşkil etme ihtimalidir (Mahmud Es'ad, Telhîsu Usûli'l-Fıkh, İzmir 1313, s.12)
"Kur'ân'da iki kız kardeşi bir nikâh altında toplamak yasaklanmıştır."
(en-Nisâ, 4/23). Hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kadın, halası ve teyzesiyle bir nikâh altında toplanamaz" (Buhârî, Nikâh, 27). Bunlara kıyas yapılarak; biri erkek farz edildiğinde diğeriyle evlenmesi caiz olmayacak derecede mahrem hısım olan iki kadının bir nikâh altında toplanamayacağı esası benimsenmiştir. Çünkü bütün bunlar, akrabalığın hiçe sayılmasına ve sılâ-i rahmin kesilmesine yol açmaktadır (Hallaf, a.g.e., s. 24).
Hz. Peygamber de, benzer olaylarda akıl metodunun kullanılmasını şu uygulamasıyla göstermiştir. Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (ö. 23/643), Rasûlüllah (s.a.s)'e gelerek; "Ya Rasûlüllah, bugün büyük bir iş yaptım, oruçlu olduğum halde karımı öptüm" demiş; Hz. Peygamber; "Oruçlu iken su ile mazmaza (ağıza su alıp çalkalamak ve sonra suyu dışarı atmak) yapsan ne lâzım gelirdi?" buyurmuş, Hz. Ömer de; "Bir şey gerekmezdi" diye cevap vermiş; bunun üzerine Hz. Peygamber, "O halde orucuna devam et" (Ebû Dâvud, Savm, 33; Dârimî, Savm, 21) buyurmuştur. Bu duruma göre, mazmazanın orucu bozmadığı bilinince, aynı nitelikte olan öpmenin de orucu bozmaması, kıyas metoduyla aklın ulaştığı bir sonuçtur. Böylece, Hz. Peygamber ümmetine, mantık yoluyla, benzer problemleri çözme yolunu göstermiştir. O'nun bu metodu kullandığına dair birçok haber nakledilmiştir. İslâm'ın ilk yıllarında "rey" terimiyle ifade edilen ictihad, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiînler devrinde gelişerek ve daha sonra sistematik bir şekil alarak kıyas, istihsan, istislah vb. adlar altında, âyet ve hadislerden hüküm çıkarma vasıtası hâline gelmiştir.
Hamdi Döndüren
Terim anlamı, muhtelif suretlerde tarif edilmişlerdir. Bu tariflerin ikisini takdim ediyorum: Kıyas: Bir şer'i meselenin hükmünü esas alarak o meseleye misil ve benzer diğer bir mesele hakkında hüküm ortaya koymaktır.
Kıyas; şer'i hükmü malûm olmayan bir hâdiseyi; şer’î hükmü bilinen başka bir hâdiseye benzetmekle hüküm vermektir. Şöyleki; iki hâdiseden birinin sebebi gibi bir sebep, diğerinde de bulunursa, onun hükmü gibi bir hüküm bu ikinci hâdise için de verilebilir. Fıkıh kitaplarımız, kıyas ile tespit edilen hükümler ile doludur. Şunu da ifade edelim ki, kıyas yapmak zannedildiği gibi kolay bir iş değildir. Şöyle ki, bir hükmün çeşitli illetlerinin bulunması halinde bunların hangisinin fetvada esas tutulacağına karar vermek ancak konusunda uzman din bilginlerinin işidir.
Fahr-i Kainat Efendimiz, ashabın fakih ve alimlerinden Muaz İbn-i Cebel Hz'lerini Yemen'e kadı olarak gönderdiğinde kendisini imtihana tabi tutarak şu soruları sordular:
-Ya Muaz ne ile hükmedeceksin?
-Kur’an ile hükmederim Yâ Resûlallah.
-Ya Onda bulamaz isen ne ile hükmedeceksin?"
-Sünnet-i seniyye ile hükmederim.
-Onda da bulamazsan.?
-Artık o zaman kendi görüşüm ile karar veririm ya Resûlallah, dedi.
Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Hazret-i Muaz'ın bu cevaplarından çok memnun oldular ve "Cenâb-ı Hakka hamd ederim ki, Resulünün elçisini, Resulünün razı olacağı şeye muvaffak buyurmuştur." dediler.
Sahabe-i kiram ve selef-i salibin bir çok meselede kıyas ile amel ettiler. Diğer sahabe ve müçtehitler de bunu gördükleri halde reddetmediler. Böylece kıyas hakkında bir icma gerçekleşmiş oldu. Şu halde kıyasın hüccet olması icma ile de sabit oldu.
Fakat "asıl mes'ele" ile "kıyas edilecek mesele"yi birbirinden ayırmak, aralarındaki münasebet ve benzerlikleri tespit etmek kolay bir iş değildir. Bunu tayin için bir çok kayıt ve şartlara ihtiyaç vardır. Bu şartlar, usul-ü fıkıh kitaplarında sayfalar dolusu bahsedilmiştir.
Aşağıdaki örnekler kıyasın anlaşılmasına yardımcı olur. Hz. Peygamber: "Hâkim, öf keli iken iki kişi arasında hüküm vermesin " (Buhârî, Ahkâm, 13) buyurmuştur. Buna kıyas yapılarak, Mecelle'nin 1812. maddesinde; "Hâkim gam ve gussa (keder) ve açlık ve galebe-i nevm (uykulu) gibi sıhhat-ı tefekküre (sağlıklı düşünmeye) engel olabilecek bir ârıza ile zihni müşevves (karışık) olduğu halde hükme tesaddî (teşebbüs) etmemelidir" denilmiştir. Hadiste geçen "öfke hâli" ile, Mecelle maddesindeki "üzüntü, keder, açlık ve şiddetli uyku halleri" arasındaki ortak illet, bu gibi hallerin sağlıklı karar vermeye engel teşkil etme ihtimalidir (Mahmud Es'ad, Telhîsu Usûli'l-Fıkh, İzmir 1313, s.12)
"Kur'ân'da iki kız kardeşi bir nikâh altında toplamak yasaklanmıştır."
(en-Nisâ, 4/23). Hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kadın, halası ve teyzesiyle bir nikâh altında toplanamaz" (Buhârî, Nikâh, 27). Bunlara kıyas yapılarak; biri erkek farz edildiğinde diğeriyle evlenmesi caiz olmayacak derecede mahrem hısım olan iki kadının bir nikâh altında toplanamayacağı esası benimsenmiştir. Çünkü bütün bunlar, akrabalığın hiçe sayılmasına ve sılâ-i rahmin kesilmesine yol açmaktadır (Hallaf, a.g.e., s. 24).
Hz. Peygamber de, benzer olaylarda akıl metodunun kullanılmasını şu uygulamasıyla göstermiştir. Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (ö. 23/643), Rasûlüllah (s.a.s)'e gelerek; "Ya Rasûlüllah, bugün büyük bir iş yaptım, oruçlu olduğum halde karımı öptüm" demiş; Hz. Peygamber; "Oruçlu iken su ile mazmaza (ağıza su alıp çalkalamak ve sonra suyu dışarı atmak) yapsan ne lâzım gelirdi?" buyurmuş, Hz. Ömer de; "Bir şey gerekmezdi" diye cevap vermiş; bunun üzerine Hz. Peygamber, "O halde orucuna devam et" (Ebû Dâvud, Savm, 33; Dârimî, Savm, 21) buyurmuştur. Bu duruma göre, mazmazanın orucu bozmadığı bilinince, aynı nitelikte olan öpmenin de orucu bozmaması, kıyas metoduyla aklın ulaştığı bir sonuçtur. Böylece, Hz. Peygamber ümmetine, mantık yoluyla, benzer problemleri çözme yolunu göstermiştir. O'nun bu metodu kullandığına dair birçok haber nakledilmiştir. İslâm'ın ilk yıllarında "rey" terimiyle ifade edilen ictihad, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiînler devrinde gelişerek ve daha sonra sistematik bir şekil alarak kıyas, istihsan, istislah vb. adlar altında, âyet ve hadislerden hüküm çıkarma vasıtası hâline gelmiştir.
Hamdi Döndüren