Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
Günahlara karşı örtücü olun
Bizim doğru bildiğimiz yanlışlarımızdan birisi de insanlarla ilgili değerlendirmelerimizdir. Önyargılıyız çoğu kez.
Bir tavrına bakıp insanları kategorize ederiz. Tanımak için fırsat tanımayız. Güvendiğimiz birisi "iyidir" derse o bizce de iyidir, "kötüdür" derse o bizce de kötüdür artık.
Birini karalamışsak, artık o ağzıyla kuş tutsa önemli değildir. Dedikoduya, fırsatçıların değerlendirmelerine kapımızı hep açık tutmuşuzdur. İnsanlara mesai harcamak yerine, bir tanıdığımızın tanıklığıyla yetiniriz. Belki de böylece farkında olmadan, bir yalancının yalanına ortak oluruz. Birine kötü denmişse, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, vardır bir yanlışı deriz.
Bir yanlışı olmuşsa adamın, "Hay seni sahtekâr" diye damgayı vururuz.
Anlamaya çalışmayız. Hele dinlemeye hiç vakit ayırmayız.
İslam tarihinin en sert insanı olarak bilinen ve "Ben kınından çıkmış bir kılıçtım.
Hz. Muhammed (SAV) beni kınıma soktu" sözüyle de bunu itiraf eden Hz. Ömer'in yanına bir adam geldi
ve şöyle dedi.
"Bir problemim var, çözemedim, bana yardım eder misin?" diye sordu.
Hz. Ömer "anlat" deyince de anlatmaya başladı:
"Benim bir kızım vardı. Onu cahiliye döneminde diri diri gömmek için toprağa koydum. Sonra da ölmeden çıkardım. Daha sonraki yıllarda önemli bir yanlışlık yaptı, zinaya düştü. Yaptığı bu yanlışlık onu o kadar sıkıntıya düşürdü ki, intihar etmeye yeltendi. Damarlarını kesti. Onu zor kurtardık. Kızım bu hadiseden sonra tövbe etti. İyi bir yönelişle Allah'a yöneldi. Şimdi ise kızıma bir talip çıktı. Onu evlendireceğim. Kızıma talip olanlar ise bu olaydan -zinadan- haberdar değiller.
Şimdi sana soruyorum ey müminlerin emiri! Ben ne yapayım? Damat olacak kişiye, kızımın bu olayını anlatayım mı yoksa susayım mı?"
Kızın babasını büyük bir dikkat ve sabırla dinleyen Hz. Ömer, kızın yaptıklarını deşip hiddetleneceğine adama şöyle seslendi:
"Adam! Allah'ın örttüğünü, ortaya saçmadığını, sen mi deşifre edeceksin? Allah'a yemin ederim ki böyle bir şey yaparsan, yani kızının açığını yayarsan seni bu ülkenin insanlarına rezil ederim. Git ve kızını başından hiçbir olay geçmemiş namuslu bir kadın gibi evlendir."
(İbnül Cevzi, Menakıbı Ömer, s. 169)
Hz. Ömer'in bu içtihadında günahlara karşı "settar-örtücü" olan İslam'ın derin izleri görülebiliyor. Çünkü yapısı gereği hesap soran, hiddetlenen ve dini koruma noktasında en toleranssız olan büyük bir şahsiyeti bu geniş yelpazeye çeviren Hz. Muhammed'den (SAV) başkası değildir.
Bu satırlar gayrimeşru bir ilişkiyi meşru görmek değil, kulu Allah'la muhatap etmeye bir çağrıdır.
Bu teraziyi Hz. Ömer'den daha iyi kuracak insan zor bulunur herhalde.
Kıyameti beklemeyin o çetin güne hazırlanın
Din bizden kıyameti beklemeyi, kıyametin saatini konuşmayı değil, o çetin güne hazırlanmayı ister. Çünkü o zorlu günde, anneler bile çocuklarını terk edecek
Hz. Peygamber (sav), Medine'de otururlarken bir adam geldi ve şöyle sordu: "Ey Allah'ın Resulü! Kıyamet ne zaman kopacak?"
Hz. Peygamber, kıyamete zaman biçmedi, tarih vermedi sadece, "Ne hazırladın?" diye sordu.
Adam başını önüne eğdi ve cevap veremedi.
Ama neden sonra, "Ben Allah'ı ve peygamberi seviyorum" dedi. Hz. Peygamber (sav), onu rahatlatmak ve bu sevginin bedelini göstermek için, "Sen sevdiklerinle berabersin" buyurdu.
Çoğu kez kıyamete zaman biçiyoruz. Kıyamet korkusuyla yaşıyoruz. Alametlerini sayıp, duruyoruz. Kıyameti anlatmayan hiçbir peygamber yoktu. Her bir peygamber, ümmetini kıyamete, kıyametin dehşetine karşı uyarmıştır. Hz. Peygamber (sav), "Ben ve kıyamet şunun gibiyiz" diyerek, iki parmağını (baş ve orta parmağı) birleştirmiştir yakınlığı ifade etmek için. (Müslim, Fiten, 39)
SADECE ALLAH BİLİR
Din bizden kıyameti beklemeyi, kıyametin saatini konuşmayı değil, o çetin güne hazırlanmayı ister. Çünkü o zor ve çetin günde evlat babasından, annesinden, kardeşinden kaçacak. Anneler bile çocuklarını terk edecekler.
Hz. Peygamber'e (sav) sorulan bu sorudan sonra şu ayetler iner: "Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Şöyle de: Onu sadece Rabbim bilir. Vakti gelince onu sadece O meydana getirecektir. Onun ağırlığına gökler ve yer dayanamaz. Başınızda ansızın patlayacaktır. Kıyamet hakkında sanki bilgin varmış gibi sana soruyorlar. Şöyle de: O'nu sadece Allah bilir. (Araf, 187; Lokman, 34; Naziat, 42- 45)
Ve ayet devam eder. "Sen nereden bileceksin. Belki de kıyamet yakında kopar (Ahzab 63). Bu ayetin inişinden bu yana 1425 seneden daha çok zaman geçti. Kıyamet kopmadı. Kopmadı ama, ayetin vurgusu bin kıyametten daha etkileyiciydi. Çünkü ayetin Rabbi bu kadar uzun aralığı bilmesine rağmen belki yakın" diyerek, kıyamet şuuruna vurgu yapar.
Belki kıyamet kapıda. Belki yanı başında. Herhangi birimiz için küçük kıyamet olan ölüm zaten o denli yakın değil mi? Denir ki, Hz. Davud'a ölüm meleği geldiğinde,
Hz. Davud;
"Neden bana geleceğini daha önce bildirmedin" der.
Hz. Azrail der ki; Aslında çok kez söyledim.
Hz. Davud hatırlamadım deyince; "Hani annen, hani baban, hani akrabaların, hani neredeler? Onların hepsi ölmedi mi? Ben onların canını alırken, sana hep mesaj verdim" diyecektir.
Kur'an-ı Kerim kıyametin bir anını da şöyle anlatıyor:
Sura üfürüldüğünde korkunç bir sarsıntı hissedilecek.
Yeryüzü ve dağlar birbirine çarpıp un ufak olacak.
Dağlar toz gibi savrulacak.
Gökyüzü parçalanıp yarılacak.
Düzeni büsbütün bozulacak.
Erimiş maden haline gelecek.
Güneş kararacak, yıldızlar kararıp birer birer dökülecek.
Denizler alev alev yanacak, birbirine karışacak. Bütün hayvanlar bir tarafa toplanacak, haşredilecek.
O gün, emzikli kadınlar, emzirdiğini unutacak.
Gebe kadınlar çocuklarını düşürecek.
Çocukların saçı ağaracak
ve insanlar sarhoş olamadıkları halde sarhoşmuş gibi dolaşacak.
(Hacc2 - Kasas 88)
Kıyamet bu kadar çetin. Çetin işi başarmak için, çetin bir gayret lazım değil mi?
Doc.Dr.Nihat Hatipoglu
Bizim doğru bildiğimiz yanlışlarımızdan birisi de insanlarla ilgili değerlendirmelerimizdir. Önyargılıyız çoğu kez.
Bir tavrına bakıp insanları kategorize ederiz. Tanımak için fırsat tanımayız. Güvendiğimiz birisi "iyidir" derse o bizce de iyidir, "kötüdür" derse o bizce de kötüdür artık.
Birini karalamışsak, artık o ağzıyla kuş tutsa önemli değildir. Dedikoduya, fırsatçıların değerlendirmelerine kapımızı hep açık tutmuşuzdur. İnsanlara mesai harcamak yerine, bir tanıdığımızın tanıklığıyla yetiniriz. Belki de böylece farkında olmadan, bir yalancının yalanına ortak oluruz. Birine kötü denmişse, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, vardır bir yanlışı deriz.
Bir yanlışı olmuşsa adamın, "Hay seni sahtekâr" diye damgayı vururuz.
Anlamaya çalışmayız. Hele dinlemeye hiç vakit ayırmayız.
İslam tarihinin en sert insanı olarak bilinen ve "Ben kınından çıkmış bir kılıçtım.
Hz. Muhammed (SAV) beni kınıma soktu" sözüyle de bunu itiraf eden Hz. Ömer'in yanına bir adam geldi
ve şöyle dedi.
"Bir problemim var, çözemedim, bana yardım eder misin?" diye sordu.
Hz. Ömer "anlat" deyince de anlatmaya başladı:
"Benim bir kızım vardı. Onu cahiliye döneminde diri diri gömmek için toprağa koydum. Sonra da ölmeden çıkardım. Daha sonraki yıllarda önemli bir yanlışlık yaptı, zinaya düştü. Yaptığı bu yanlışlık onu o kadar sıkıntıya düşürdü ki, intihar etmeye yeltendi. Damarlarını kesti. Onu zor kurtardık. Kızım bu hadiseden sonra tövbe etti. İyi bir yönelişle Allah'a yöneldi. Şimdi ise kızıma bir talip çıktı. Onu evlendireceğim. Kızıma talip olanlar ise bu olaydan -zinadan- haberdar değiller.
Şimdi sana soruyorum ey müminlerin emiri! Ben ne yapayım? Damat olacak kişiye, kızımın bu olayını anlatayım mı yoksa susayım mı?"
Kızın babasını büyük bir dikkat ve sabırla dinleyen Hz. Ömer, kızın yaptıklarını deşip hiddetleneceğine adama şöyle seslendi:
"Adam! Allah'ın örttüğünü, ortaya saçmadığını, sen mi deşifre edeceksin? Allah'a yemin ederim ki böyle bir şey yaparsan, yani kızının açığını yayarsan seni bu ülkenin insanlarına rezil ederim. Git ve kızını başından hiçbir olay geçmemiş namuslu bir kadın gibi evlendir."
(İbnül Cevzi, Menakıbı Ömer, s. 169)
Hz. Ömer'in bu içtihadında günahlara karşı "settar-örtücü" olan İslam'ın derin izleri görülebiliyor. Çünkü yapısı gereği hesap soran, hiddetlenen ve dini koruma noktasında en toleranssız olan büyük bir şahsiyeti bu geniş yelpazeye çeviren Hz. Muhammed'den (SAV) başkası değildir.
Bu satırlar gayrimeşru bir ilişkiyi meşru görmek değil, kulu Allah'la muhatap etmeye bir çağrıdır.
Bu teraziyi Hz. Ömer'den daha iyi kuracak insan zor bulunur herhalde.
Kıyameti beklemeyin o çetin güne hazırlanın
Din bizden kıyameti beklemeyi, kıyametin saatini konuşmayı değil, o çetin güne hazırlanmayı ister. Çünkü o zorlu günde, anneler bile çocuklarını terk edecek
Hz. Peygamber (sav), Medine'de otururlarken bir adam geldi ve şöyle sordu: "Ey Allah'ın Resulü! Kıyamet ne zaman kopacak?"
Hz. Peygamber, kıyamete zaman biçmedi, tarih vermedi sadece, "Ne hazırladın?" diye sordu.
Adam başını önüne eğdi ve cevap veremedi.
Ama neden sonra, "Ben Allah'ı ve peygamberi seviyorum" dedi. Hz. Peygamber (sav), onu rahatlatmak ve bu sevginin bedelini göstermek için, "Sen sevdiklerinle berabersin" buyurdu.
Çoğu kez kıyamete zaman biçiyoruz. Kıyamet korkusuyla yaşıyoruz. Alametlerini sayıp, duruyoruz. Kıyameti anlatmayan hiçbir peygamber yoktu. Her bir peygamber, ümmetini kıyamete, kıyametin dehşetine karşı uyarmıştır. Hz. Peygamber (sav), "Ben ve kıyamet şunun gibiyiz" diyerek, iki parmağını (baş ve orta parmağı) birleştirmiştir yakınlığı ifade etmek için. (Müslim, Fiten, 39)
SADECE ALLAH BİLİR
Din bizden kıyameti beklemeyi, kıyametin saatini konuşmayı değil, o çetin güne hazırlanmayı ister. Çünkü o zor ve çetin günde evlat babasından, annesinden, kardeşinden kaçacak. Anneler bile çocuklarını terk edecekler.
Hz. Peygamber'e (sav) sorulan bu sorudan sonra şu ayetler iner: "Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Şöyle de: Onu sadece Rabbim bilir. Vakti gelince onu sadece O meydana getirecektir. Onun ağırlığına gökler ve yer dayanamaz. Başınızda ansızın patlayacaktır. Kıyamet hakkında sanki bilgin varmış gibi sana soruyorlar. Şöyle de: O'nu sadece Allah bilir. (Araf, 187; Lokman, 34; Naziat, 42- 45)
Ve ayet devam eder. "Sen nereden bileceksin. Belki de kıyamet yakında kopar (Ahzab 63). Bu ayetin inişinden bu yana 1425 seneden daha çok zaman geçti. Kıyamet kopmadı. Kopmadı ama, ayetin vurgusu bin kıyametten daha etkileyiciydi. Çünkü ayetin Rabbi bu kadar uzun aralığı bilmesine rağmen belki yakın" diyerek, kıyamet şuuruna vurgu yapar.
Belki kıyamet kapıda. Belki yanı başında. Herhangi birimiz için küçük kıyamet olan ölüm zaten o denli yakın değil mi? Denir ki, Hz. Davud'a ölüm meleği geldiğinde,
Hz. Davud;
"Neden bana geleceğini daha önce bildirmedin" der.
Hz. Azrail der ki; Aslında çok kez söyledim.
Hz. Davud hatırlamadım deyince; "Hani annen, hani baban, hani akrabaların, hani neredeler? Onların hepsi ölmedi mi? Ben onların canını alırken, sana hep mesaj verdim" diyecektir.
Kur'an-ı Kerim kıyametin bir anını da şöyle anlatıyor:
Sura üfürüldüğünde korkunç bir sarsıntı hissedilecek.
Yeryüzü ve dağlar birbirine çarpıp un ufak olacak.
Dağlar toz gibi savrulacak.
Gökyüzü parçalanıp yarılacak.
Düzeni büsbütün bozulacak.
Erimiş maden haline gelecek.
Güneş kararacak, yıldızlar kararıp birer birer dökülecek.
Denizler alev alev yanacak, birbirine karışacak. Bütün hayvanlar bir tarafa toplanacak, haşredilecek.
O gün, emzikli kadınlar, emzirdiğini unutacak.
Gebe kadınlar çocuklarını düşürecek.
Çocukların saçı ağaracak
ve insanlar sarhoş olamadıkları halde sarhoşmuş gibi dolaşacak.
(Hacc2 - Kasas 88)
Kıyamet bu kadar çetin. Çetin işi başarmak için, çetin bir gayret lazım değil mi?
Doc.Dr.Nihat Hatipoglu