Allah’ü Tealâ kıyamette yıkılması için, yeryüzüne vahyedecek. Bunun üzerine koca yeryüzü korku ve dehşetten öyle bir ıstırapla sarsılacak, öyle bir çalkanışla çalkalanacak ki, arz ve onun üzerinde bulunan ne var, hepsi nişasta unu gibi un ufak olacak, toz olacak. İşte bu tozlar da kâfirlerin yüzlerini kaplayacak.
Dünyada dostlar bir araya gelip oturduklarında, onların bu zevklerini bozabilecek bir çok şeyler olabilir. Mesela; zil çalar, bir de bakarlar ki, bir kimse gelmiş, oradakilerden birisinin annesinin öldüğünün haberini getirmiş. Yahut telefon çalar, açarlar, bir arkadaşlarının kaza geçirmiş olduğunu öğrenirler. Dışardan, bunun için haberler gelmese de, orada çocuklar varsa, onlar çeşitli şımarıklıklar yapar. İşte bu gibi haller ile o zevkli hal sürekli olmaz, bozulur. İşte onun için, zevklere aldanmayalım, ahiret adamı olalım.
“Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman, onun vukuunda yalan söyleyici olmadı”.(Vakıa 1,2)
Kıyamet kopmadan evvel, Allah’ın oğlu var, kızı var, diyorlardı. Allah’ı yalanlıyorlardı. Kıyamet koptuğunda ise, iftira eden de, yalan söyleyen de kalmayacak, hep millet uslanacak.
Ya Rabbi! Bizlere yardım et!..
“(O kıyamet, dünyada haksız yere yükselenleri) alçak edici, (tevazu edenleri, kendini alçak edenleri de) yüksek edicidir”. (Vakıa ;3)
Kıyamet, öyle dehşet ve heybetiyle zuhur eder ki, dünyada iken kibredip, kendini herkesten büyük addeden bir çok kimselerin dereceleri, herkesten aşağı iner, kendini hakir görüp tevazu ile ibadet eden bir çok kimselerin mertebeleri de yukarı çıkar. O günde azizler zelil, zeliller de aziz olur, herkes lâyık olduğu dereceyi bulur.
Mevlâ Tealâ bizi orada muhafaza etsin. Her yerde muhafaza etsin. Her yerde O’na muhtacız.
Ne yazıktır, kendini Allah’ü Tealâ’ya muhtaç bilmeyene. Sen Allah’ü Tealâ’ya muhtaç değilsin öyle mi?...
Peki, gözünü sen mi yarattın?
Ona görmeyi sen kendin mi verdin? Hiç bir şey bilmesek, sadece bu yeter bize.
“Arz şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman, dağlar ufalandığında, yeryüzü toz zerreleri haline gelip dağılacak”. (Vakıa;4,5,6)
Allah’ü Tealâ kıyamette yıkılması için, yeryüzüne vahyedecek. Bunun üzerine koca yeryüzü korku ve dehşetten öyle bir ıstırapla sarsılacak, öyle bir çalkanışla çalkalanacak ki, arz ve onun üzerinde bulunan ne var, hepsi nişasta unu gibi un ufak olacak, toz olacak. İşte bu tozlar da kâfirlerin yüzlerini kaplayacak.
“Ve öyle olduğu gün, nice yüzler var ki, üzerleri kapkara olmuş. Onları tozlar kapatmış. İşte onlar; onlar ancak kâfirlerdir, facirlerdir”. (Abese ; 40,41,42)
Allah’ü Tealâ kıyametin vukuu ile dünyanın yıkımını beyan ettikten sonra, mahşer günü insanların ayrılacakları sınıfları beyan etmek üzere buyuruyor ki:
“Ve sizler, üç sınıf olduğunuz zaman”. (Vakıa;7)
Ya Rabbi!
Bizleri sevdiğin sınıftan et. Âmin. Orada boyamız meydana çıkacak.
İngiliz casusu bir kız, müslümanların sırlarına vakıf olmak için, medreselerimize talebe olarak geldi. Davası uğruna; inançsız olduğu halde beş vakit namazı kıldı. Hatta işrak namazı kılmak için kerahat vaktinde, Allah’ü Tealâ’yı zikreden diğer talebeler ile beraber oturup, işrak namazının vaktini bekledi, işrak namazı kıldı.
İşte ahirette Allah Tealâ o kız çocuğuna: “Sen islam dinini yıkmak için işrak bekledin” diyecek. Onun ayıbını ortaya çıkaracak, onu rezil edecek. Müslüman olduğu halde, Rasûlüllah’ın sünneti olan işrak namazını kılmayan müslüman kızına da: “İngilizin kızı, dini yıkmak için işrak bekledi, müslümanın kızı dini dikmek için işrak beklemedi” diyecek.
Bu günleri bir daha bulamayız. Onun için iyi değerlendirelim, ahirete boş gitmeyelim. Yarın ahirette, dünyadaki günlerini iyi değerlendirmeyenler, iman edip salih amel işlemeyenler, kendilerini cehennemden kurtarabilmek için sevap arayacaklar, bulamayınca, Allah’ü Tealâ’nın buyurduğu üzere: “Ah ne olurdu, ben bir toprak olsaydım!” diyecekler. (Nebe;40)
Ya Rabbi! Hepimizi çalışkan eyle, sayımızı meşkur eyle. Âmin.
İşte seni kendi eline bıraktı Allah’ü Tealâ. İstersen çalış kazan, istersen kazanma. Mevlâ Tealâ kulunu sevdiği, razı olduğu yola koymak istiyor. Nefsi Emmare ise akılsızların yoluna koymak istiyor.
“Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerinde, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar”. (Vakıa ;15,16)
Ama ne zevkli olur, dostların karşılıklı oturup konuşmaları, yemeleri, içmeleri değil mi?
Dünyada dostlar bir araya gelip oturduklarında onarın bu zevklerini bozabilecek bir çok şeyler olabilir. Mesela; zil çalar, bir de bakarlar ki, bir kimse gelmiş, oradakilerden birisinin annesinin öldüğünün haberini getirmiş. Yahut telefon çalar, açarlar, bir arkadaşlarının kaza geçirmiş olduğunu öğrenirler.
Dışardan bunun için haberler gelmese de, orada çocuklar varsa, onlar çeşitli şımarıklıklar yapar. İşte bu gibi haller ile o zevkli hal sürekli olmaz, bozulur. İşte onun için, zevklere aldanmayalım, ahiret adamı olalım.
“Kulpsuz kaplar, ibrikler ve kaynağından ağzına kadar dolu şarap kadehleriyle”. (Vakıa ;18)
Testi hem su, hem de başka meşrubatlar doldurulmak içindir. İbrik el yıkamak, kadeh ise şarap içmek içindir.
Allah’ü Tealâ, “Meîn” kaynağından doldurulmuş olduğunu ifade ederken, bize ahiret şarabının dünya şarabı gibi meşakkatle ve bir takım usullerle çıkarılan, ayrıca kaplarda biriktirilen bir içecek olmadığını, tam tersine “içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar vardır” ayeti kerimesi gereğince, nehir gibi akan, miktarı çok bir içecek olduğunu haber vermektedir.
“Ondan başları ağrıtılmaz, sarhoş da olmazlar” (Vakıa;19)
İbni Abbas Radiyallahü Anh der ki: Şarabın dört özelliği vardır: Sarhoşluk, baş ağrısı, kusma ve idrara çıkma. Cennet şarabında bu özelliklerden hiç birisi yoktur. Tam tersine cennet şarabı; sırf lezzet olup, herhangi bir eziyet ve zarara yol açmaz.
“Ve (o hizmetçiler ehli cennetin) ihtiyar ettikleri meyveler ile dolaşırlar. Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). Ve (orada) pek güzel gözlü huriler (vardır ki onlar) saklı inci gibidir”. (Vakıa;20,21,22,23)
Ayeti celilede koyun eti, tavuk eti değil de, kuş eti buyuruluyor. Niçin kuş eti buyuruluyor? Çok daha lezzetlidir de onun için.
Cennet ehlinin arzu ettiği kuş eti aklına gelir gelmez, istediği şekilde önüne getirilir. Ondan yer, sonra kemikler tekrar kuş olur, uçar gider. Cennette çöp yok, pislik yok, havasının temizliğinden bit ve pire yok. Terletici sıcak yok, üşütücü soğuk yok. Dünyada ise ya çok üşüyoruz, veya terliyoruz.
Dünyayı sevmeyelim.
Dünya ahiretin ziraat tarlası olması bakımından sevgilidir. Yeme içme bakımından kıymeti yoktur. Yediğimizin, içtiğimizin ne olduğunu görüyoruz. Mevlâ Tealâ kullarından ibadet etmelerini istiyor ama bununla Mevlâ’nın kasasını, kesesini doldurmuş olmayız. Faidesi kendimizedir. O sadece kullarını huzurunda görmeyi seviyor.
Siz sevmezmisiniz?
Dostlarınızın huzurunuzda olmasını siz de seversiniz.
“O kimseler ki iman ettiler ve salih amellerde bulundular. Onlar için Firdevs cennetleri elbette bir konak olmuştur”. (Kehf;107)
O yüce Allah’a nasıl ibadet etmek istemez insan? Koca güneşe ne kadar ziya verdi ki; o ziya ile beraber bütün dünya aydınlanıyor. Her gün başımızın üstünde kudretinin azametine delâlet eden o ayetini bize gösteriyor.
Bildiği ile amel etmek ulemanın zînetidir. Kadın olsun, erkek olsun.
İmamı Âzam, İmamı Yusuf Rahimehumallah’a icazet verirken: “Herkesin gördüğü yerde nevafile (nafile ibadetlere) devam et!” diye nasihatta bulundu. İmamı Yusuf bunun hikmetini sorduğunda İmamı Âzam: Halk senden görsün de, onlar da yapsın” buyurdu.
İlim sahibi olduğun halde namaz kılarken, hemen bitse de kalksam diyorsun, bir de kendini adam zannediyorsun. İlmin arttıkça Mevlâ’ya yönelmen de artıyorsa, bilki işte o zaman hakîki alimsin. Kul hiç Rabbına itaat etmekten üşenir mi?
“Orada boş bir söz ve kendilerine günaha girdiniz ve günah işlediniz denmez. Yalnız bir sös, selâm selâmdır”. (Vakıa ;25,26)
Cennet ehli orada birbirlerine ‘günah işlediniz’ demezler. Çünkü orada ehli dünyanın söyledikleri gibi, günah olacak şeyler yoktur. Aralarında selâm ifşa ederler. Bir selâmdan sonra, diğer bir selâmı duyarlar.
Önümüze yemek konulduğunda diyoruz ki: Midemiz dolmasa da şu sevdiğimiz yemekleri boğazımızdan aşağı boyuna akıtsak. Midemiz dolduğunda ise ona kızıyoruz.
Asıl, ibadet ederken böyle olmalı, hiç bitmesini istemememiliyiz. Bedenin gıdasını çok seviyoruz ruhun gıdasını ise az
Dünyada dostlar bir araya gelip oturduklarında, onların bu zevklerini bozabilecek bir çok şeyler olabilir. Mesela; zil çalar, bir de bakarlar ki, bir kimse gelmiş, oradakilerden birisinin annesinin öldüğünün haberini getirmiş. Yahut telefon çalar, açarlar, bir arkadaşlarının kaza geçirmiş olduğunu öğrenirler. Dışardan, bunun için haberler gelmese de, orada çocuklar varsa, onlar çeşitli şımarıklıklar yapar. İşte bu gibi haller ile o zevkli hal sürekli olmaz, bozulur. İşte onun için, zevklere aldanmayalım, ahiret adamı olalım.
“Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman, onun vukuunda yalan söyleyici olmadı”.(Vakıa 1,2)
Kıyamet kopmadan evvel, Allah’ın oğlu var, kızı var, diyorlardı. Allah’ı yalanlıyorlardı. Kıyamet koptuğunda ise, iftira eden de, yalan söyleyen de kalmayacak, hep millet uslanacak.
Ya Rabbi! Bizlere yardım et!..
“(O kıyamet, dünyada haksız yere yükselenleri) alçak edici, (tevazu edenleri, kendini alçak edenleri de) yüksek edicidir”. (Vakıa ;3)
Kıyamet, öyle dehşet ve heybetiyle zuhur eder ki, dünyada iken kibredip, kendini herkesten büyük addeden bir çok kimselerin dereceleri, herkesten aşağı iner, kendini hakir görüp tevazu ile ibadet eden bir çok kimselerin mertebeleri de yukarı çıkar. O günde azizler zelil, zeliller de aziz olur, herkes lâyık olduğu dereceyi bulur.
Mevlâ Tealâ bizi orada muhafaza etsin. Her yerde muhafaza etsin. Her yerde O’na muhtacız.
Ne yazıktır, kendini Allah’ü Tealâ’ya muhtaç bilmeyene. Sen Allah’ü Tealâ’ya muhtaç değilsin öyle mi?...
Peki, gözünü sen mi yarattın?
Ona görmeyi sen kendin mi verdin? Hiç bir şey bilmesek, sadece bu yeter bize.
“Arz şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman, dağlar ufalandığında, yeryüzü toz zerreleri haline gelip dağılacak”. (Vakıa;4,5,6)
Allah’ü Tealâ kıyamette yıkılması için, yeryüzüne vahyedecek. Bunun üzerine koca yeryüzü korku ve dehşetten öyle bir ıstırapla sarsılacak, öyle bir çalkanışla çalkalanacak ki, arz ve onun üzerinde bulunan ne var, hepsi nişasta unu gibi un ufak olacak, toz olacak. İşte bu tozlar da kâfirlerin yüzlerini kaplayacak.
“Ve öyle olduğu gün, nice yüzler var ki, üzerleri kapkara olmuş. Onları tozlar kapatmış. İşte onlar; onlar ancak kâfirlerdir, facirlerdir”. (Abese ; 40,41,42)
Allah’ü Tealâ kıyametin vukuu ile dünyanın yıkımını beyan ettikten sonra, mahşer günü insanların ayrılacakları sınıfları beyan etmek üzere buyuruyor ki:
“Ve sizler, üç sınıf olduğunuz zaman”. (Vakıa;7)
Ya Rabbi!
Bizleri sevdiğin sınıftan et. Âmin. Orada boyamız meydana çıkacak.
İngiliz casusu bir kız, müslümanların sırlarına vakıf olmak için, medreselerimize talebe olarak geldi. Davası uğruna; inançsız olduğu halde beş vakit namazı kıldı. Hatta işrak namazı kılmak için kerahat vaktinde, Allah’ü Tealâ’yı zikreden diğer talebeler ile beraber oturup, işrak namazının vaktini bekledi, işrak namazı kıldı.
İşte ahirette Allah Tealâ o kız çocuğuna: “Sen islam dinini yıkmak için işrak bekledin” diyecek. Onun ayıbını ortaya çıkaracak, onu rezil edecek. Müslüman olduğu halde, Rasûlüllah’ın sünneti olan işrak namazını kılmayan müslüman kızına da: “İngilizin kızı, dini yıkmak için işrak bekledi, müslümanın kızı dini dikmek için işrak beklemedi” diyecek.
Bu günleri bir daha bulamayız. Onun için iyi değerlendirelim, ahirete boş gitmeyelim. Yarın ahirette, dünyadaki günlerini iyi değerlendirmeyenler, iman edip salih amel işlemeyenler, kendilerini cehennemden kurtarabilmek için sevap arayacaklar, bulamayınca, Allah’ü Tealâ’nın buyurduğu üzere: “Ah ne olurdu, ben bir toprak olsaydım!” diyecekler. (Nebe;40)
Ya Rabbi! Hepimizi çalışkan eyle, sayımızı meşkur eyle. Âmin.
İşte seni kendi eline bıraktı Allah’ü Tealâ. İstersen çalış kazan, istersen kazanma. Mevlâ Tealâ kulunu sevdiği, razı olduğu yola koymak istiyor. Nefsi Emmare ise akılsızların yoluna koymak istiyor.
“Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerinde, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar”. (Vakıa ;15,16)
Ama ne zevkli olur, dostların karşılıklı oturup konuşmaları, yemeleri, içmeleri değil mi?
Dünyada dostlar bir araya gelip oturduklarında onarın bu zevklerini bozabilecek bir çok şeyler olabilir. Mesela; zil çalar, bir de bakarlar ki, bir kimse gelmiş, oradakilerden birisinin annesinin öldüğünün haberini getirmiş. Yahut telefon çalar, açarlar, bir arkadaşlarının kaza geçirmiş olduğunu öğrenirler.
Dışardan bunun için haberler gelmese de, orada çocuklar varsa, onlar çeşitli şımarıklıklar yapar. İşte bu gibi haller ile o zevkli hal sürekli olmaz, bozulur. İşte onun için, zevklere aldanmayalım, ahiret adamı olalım.
“Kulpsuz kaplar, ibrikler ve kaynağından ağzına kadar dolu şarap kadehleriyle”. (Vakıa ;18)
Testi hem su, hem de başka meşrubatlar doldurulmak içindir. İbrik el yıkamak, kadeh ise şarap içmek içindir.
Allah’ü Tealâ, “Meîn” kaynağından doldurulmuş olduğunu ifade ederken, bize ahiret şarabının dünya şarabı gibi meşakkatle ve bir takım usullerle çıkarılan, ayrıca kaplarda biriktirilen bir içecek olmadığını, tam tersine “içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar vardır” ayeti kerimesi gereğince, nehir gibi akan, miktarı çok bir içecek olduğunu haber vermektedir.
“Ondan başları ağrıtılmaz, sarhoş da olmazlar” (Vakıa;19)
İbni Abbas Radiyallahü Anh der ki: Şarabın dört özelliği vardır: Sarhoşluk, baş ağrısı, kusma ve idrara çıkma. Cennet şarabında bu özelliklerden hiç birisi yoktur. Tam tersine cennet şarabı; sırf lezzet olup, herhangi bir eziyet ve zarara yol açmaz.
“Ve (o hizmetçiler ehli cennetin) ihtiyar ettikleri meyveler ile dolaşırlar. Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). Ve (orada) pek güzel gözlü huriler (vardır ki onlar) saklı inci gibidir”. (Vakıa;20,21,22,23)
Ayeti celilede koyun eti, tavuk eti değil de, kuş eti buyuruluyor. Niçin kuş eti buyuruluyor? Çok daha lezzetlidir de onun için.
Cennet ehlinin arzu ettiği kuş eti aklına gelir gelmez, istediği şekilde önüne getirilir. Ondan yer, sonra kemikler tekrar kuş olur, uçar gider. Cennette çöp yok, pislik yok, havasının temizliğinden bit ve pire yok. Terletici sıcak yok, üşütücü soğuk yok. Dünyada ise ya çok üşüyoruz, veya terliyoruz.
Dünyayı sevmeyelim.
Dünya ahiretin ziraat tarlası olması bakımından sevgilidir. Yeme içme bakımından kıymeti yoktur. Yediğimizin, içtiğimizin ne olduğunu görüyoruz. Mevlâ Tealâ kullarından ibadet etmelerini istiyor ama bununla Mevlâ’nın kasasını, kesesini doldurmuş olmayız. Faidesi kendimizedir. O sadece kullarını huzurunda görmeyi seviyor.
Siz sevmezmisiniz?
Dostlarınızın huzurunuzda olmasını siz de seversiniz.
“O kimseler ki iman ettiler ve salih amellerde bulundular. Onlar için Firdevs cennetleri elbette bir konak olmuştur”. (Kehf;107)
O yüce Allah’a nasıl ibadet etmek istemez insan? Koca güneşe ne kadar ziya verdi ki; o ziya ile beraber bütün dünya aydınlanıyor. Her gün başımızın üstünde kudretinin azametine delâlet eden o ayetini bize gösteriyor.
Bildiği ile amel etmek ulemanın zînetidir. Kadın olsun, erkek olsun.
İmamı Âzam, İmamı Yusuf Rahimehumallah’a icazet verirken: “Herkesin gördüğü yerde nevafile (nafile ibadetlere) devam et!” diye nasihatta bulundu. İmamı Yusuf bunun hikmetini sorduğunda İmamı Âzam: Halk senden görsün de, onlar da yapsın” buyurdu.
İlim sahibi olduğun halde namaz kılarken, hemen bitse de kalksam diyorsun, bir de kendini adam zannediyorsun. İlmin arttıkça Mevlâ’ya yönelmen de artıyorsa, bilki işte o zaman hakîki alimsin. Kul hiç Rabbına itaat etmekten üşenir mi?
“Orada boş bir söz ve kendilerine günaha girdiniz ve günah işlediniz denmez. Yalnız bir sös, selâm selâmdır”. (Vakıa ;25,26)
Cennet ehli orada birbirlerine ‘günah işlediniz’ demezler. Çünkü orada ehli dünyanın söyledikleri gibi, günah olacak şeyler yoktur. Aralarında selâm ifşa ederler. Bir selâmdan sonra, diğer bir selâmı duyarlar.
Önümüze yemek konulduğunda diyoruz ki: Midemiz dolmasa da şu sevdiğimiz yemekleri boğazımızdan aşağı boyuna akıtsak. Midemiz dolduğunda ise ona kızıyoruz.
Asıl, ibadet ederken böyle olmalı, hiç bitmesini istemememiliyiz. Bedenin gıdasını çok seviyoruz ruhun gıdasını ise az